12 Nisan 2024 Cuma

SA10690SD3076: Dûrira | Post-Analitik Bakışlar 10: Türkiye’nin Küresel Öncelikleri-7; Seçim Sistemlerinin Yeterlilikleri

        Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Seçim sistemleri, doğrudan demokrasinin uygulama zorlukları dolayısıyla gerçekleşememesi sonucu seçme/seçilme işlemlerinin temsili demokrasi uygulamalarına dönüştürülmesinin önündeki en büyük engellerdir; dolayısıyla demokrasinin üstün bir değer olarak insanlığa sunulurken seçim sistemleri de ‘Satanist Sistem’ tarafından kendi lehine istikrarsızlıkları amaçlayan ‘bir yönetim hastalığı’ üretmek üzere tasarlanmış farklı yöntemlerle donatılmışlardır."

Demokrasi, insanların yönetilmesi için ideal bir sistem olmadığını iki yüz yıllık yoğun ve farklı uygulamalarıyla kanıtlamıştır; ancak bu, gerçek demokrasinin daha adil bir yönetim erki oluşturulmasına engel bir durum değildir. Çünkü demokrasi kendisini zorunlu olarak gerektiren -Kraliyet algısına karşıt- Cumhuriyet fikrinin temelidir. 

Bugün demokrasiyi zayıflatan en büyük unsurlardan biri de monarşi olarak tanımlanan ve hanedanların hüküm sürmeye devam ettiği -demokrasinin seçme hakkını verdiği seçmenlerin kullandıkları oylarla sınırlı bir alt yönetim erki oluşmasına rağmen- İmparatorlukların, Krallıkların ve Emirliklerin varlıklarını sürdürüyor olmalarıdır. Seçme hakkı seçilme hakkını da doğurmak zorundadır ve hiçbir ailenin ya da hanedanın üyeleri daha üstün haklara sahip olarak diğer insanların en üst yönetim katına seçilme hakkını sınırlayamaz. 

Ne var ki demokrasinin yüceltildiği ve kimi zaman ‘Demokles’in Kılıcı’ olarak -Türkiye Cumhuriyeti gibi kuruluşu itibarıyla- edilgen yapılara sahip ülkelere dayatıldığı yaşadığımız yüzyılda İngiltere’de, Avrupa’da ve dünyanın birçok yerinde hanedan ailelerinin üstün haklara sahip olması demokrasi ve eşit haklarla izah edilemez. Bu ancak istisnai ve olağandışı bir yönetim hastalığının sürdüğüne işaret eder ve kendisini ‘bir yönetim hastalığı’ olarak tanımlanmanın zorunlu dolduğunu düşündürtür.

On yedinci yüzyıldan itibaren adım adım küresel olarak egemenliğini tesis etmiş olan ‘Satanist Sistem’ bunu ‘bir yönetim hastalığı’ olarak dayatmıştır ve böyle sürmesini de sağlamak üzere algılar inşa etmiştir. Aksi halde bu kadar çok yönetim sorunu ve insanlar için kaos, yoksulluk, refah eksikliği ve mutsuzluk üreten hastalıklı yapıların sürmesi mümkün değildir. İnsan (ve insanların oluşturdukları topluluklar) her zaman daha iyisini istemek üzere yaratılmıştır, daha azına ikna edilmesi olağandışıdır.

Satanist Sistem’in çizdiği sınırlar dahilinde yaşamaya devam eden monarşilere rağmen, yine Satanist Sistem’in bölgesel olarak belirlediği ve seçtiği ülkelere dayattığı demokrasi kurgularının temel hedefi tektir; alternatif yapılar üreterek insan için ideal olanın düşünülmesini engellemek ve bütün çıkış noktalarını kapatarak ve insanı çaresiz bırakarak edilgenliğe mahkûm etmek.

Satanist Sistem’e itaat ettikleri sürece yönettikleri toplulukları -sistem lehine- kontrol altında tutacakları garantisi veren hanedanların varlıklarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Buna karşılık ‘Demokrasi’ ve ‘Cumhuriyet’ olgularıyla seçilenlerin seçilme haklarını da anayasal ve yasal olarak tanımlayan sistemlerde, seçmenlerin tercihlerini doğrudan en üst yönetim erkini belirlemek üzere kullanmalarını engellemek ve ‘bir yönetim hastalığı’ tesis etmek için birbirinden farklı seçim sistemleri yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. 

Seçim sistemleri, doğrudan demokrasinin uygulama zorlukları dolayısıyla gerçekleşememesi sonucu seçme/seçilme işlemlerinin temsili demokrasi uygulamalarına dönüştürülmesinin önündeki en büyük engellerdir; dolayısıyla demokrasi üstün bir değer olarak insanlığa sunulurken seçim sistemleri de ‘Satanist Sistem’ tarafından kendi lehine istikrarsızlıkları amaçlayan ‘bir yönetim hastalığı’ üretmek üzere tasarlanmış farklı yöntemlerle donatılmışlardır.

Seçim Sitemlerinin yeterliliklerinin sürekli sorgulandığı ancak ilgili tartışmaların sağlıklı bir eleştiri sürecine hizmet etmediği ve özellikle Türkiye'de -kurucu ve akıllı bir güç oluşamadığı için- acil ve iyi tasarlanmamış sistemlerle sürekli engellendiği dikkate alınırsa konunun önemi daha net anlaşılacaktır. 2017 referandumu ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmiş, ancak Milletvekili seçimleri istikrar sağlayıcı bir nitelik kazanacak şekilde düzenlenmemiştir. 

2018’de yapılan ilk seçimlerde Cumhurbaşkanı olarak seçilen Erdoğan’ın partisi Ak Parti, TBMM’de herhangi bir kanunu kabul edecek bir çoğunluğa ulaşamadığı için MHP’nin desteğine ihtiyaç duymuş ve halkın %52.6 oyla seçtiği Cumhurbaşkanı bu zorunlu koalisyonla muhtaç olduğu güçten mahrum kalmıştır; bu durum Mayıs 2023 seçimlerinde de tekrarlanmış ve Cumhurbaşkanı seçimiyle kısmen sağlanan siyasî istikrar zayıflamaya ve yalpalamaya başlamıştır.

Türkiye aksayan demokrasiyi, seçmenlerin yeterliliklerini, siyasetçilerin yeterliliklerini, siyasi partilerin yeterliliklerini sorgularken ve yeniden tanımlama ihtiyacı hissederken seçim sisteminin yeterliliklerini de sorgulamak ve yeniden tasarlamak zorundadır. Halkın verdiği yetkiyi kullanacak kişilerin tespit edilmesi işlemi olarak ‘Seçim Sistemi’ adil ve sürdürülebilir bir yetkinliğe sahip olmak zorundadır.

Bir ‘Seçim Sistemi’nin adil ve sürdürülebilir bir yetkinliğe sahip olması için aşağıdaki şartlar temel alınmalıdır:

  • Seçim çevrelerinin ve çıkarılacak milletvekili sayısının belirlenmesi farklı illere veya çevrelere göre değişkenlik göstermemelidir; 
  • Herkes saygınlaştırılmış koşulları taşımadan oy kullanamamalı ve aday olamamalıdır; 
  • Seçim sürecini başlatan, yöneten ve denetleyen kurulların yetkileri ve üyeleri titizlikle belirlenmeli seçim sonuçlarını etkileyecek kasıtlı veya kasıtsız hatalardan uzak olmalıdır;
  • D'Hondt sistemi, seçim barajı gibi oy sayma sistemleri ‘Seçim Sistemi’nin çarpık bir şekilde işlemesine neden olduğu için gündemden çıkarılmalıdır;
  • Seçim Sistemi sadeleştirilmeli ve kolonyal tanımlı demokrasinin sürdürücü unsuru olması engellenmelidir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine göre yönetilen Türkiye’de hükümet gücünün TBMM’de oluşmak zorunda kalan koalisyonlara mahkûm edilmesi seçimlerdeki oy sayma sistemlerinin sonucudur ve bu durum halkın tercihlerinin ülke yönetiminde etkili olmasını engellemektedir.

Doğrudan demokrasinin mümkün olmadığı durumlarda temsili demokrasilerin en sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlamak için yeniden düzenlenecek oy sayma sistemlerinin temel özellikleri üç madde ile tespit edilebilir:

  1. Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin adayı olmalıdır ve yapılacak seçimlerde sadece Cumhurbaşkanı adaylarına oy verilmelidir, yani tek oy kullanılmalıdır;
  2. Her Cumhurbaşkanı adayının partisi Cumhurbaşkanı adayının aldığı oy oranı kadar (Seçimler iki turlu olabilir, Cumhurbaşkanı gibi TBMM üyeleri de ikinci tur sonuçlarına göre belirlenebilir, TBMM, ABD'deki gibi iki partili olabilir) TBMM’de - Cumhurbaşkanı adayının kendisi dahil- kazandığı milletvekili oranıyla temsil edilmelidir. (Mevcut sistemde seçilemeyen Cumhurbaşkanı adayı, bir milletvekili adayının seçilmesi için gerekli olan oy sayısından çok daha fazla oy aldığı halde milletvekili sıfatını kazanamamaktadır.)
  3. Cumhurbaşkanı adayı göstermemiş siyasi partilerin oy oranları da belli olmayacağından TBMM’de temsil edilmeleri mümkün olmamalıdır (bu durum istikrarsızlığın ve koalisyonların bir aracı ve kolonyal demokrasinin zayıf karnı olarak- hukukî engeller dışında- aday olma, tabela partisi olma, tercih beyan etme gibi hususlarda büyük ölçüde siyasi parti, siyasetçi ve seçmen yetersizliklerinin de önünü kesecektir.)

Bu oy sayma sistemi ile temellendirilmiş bir seçim sistemi, özgün bir temsili demokrasi niteliği kazanabilir ve siyasi istikrarsızlığın bir hastalık olarak var olması engellenebilir. Bu sistemde herhangi bir baraj sorunu olmadığı gibi, herhangi bir milletvekilinin seçilmesine yetmeyecek sayıda oy alan adayların pazarlıkların konusu olması da önlenebilir. 

Seçmen tercihleriyle TBMM’de temsiliyet gücü kazanmayan siyasi parti niteliğindeki aparatların gizli pazarlıklarla oy oranları ile ilgisiz sayıda milletvekili elde etmesi siyaseti halktan gizli ve karanlık odakların müdahale ettiği bir yapı haline getirmektedir. (Gelecek Partisi (10), Deva Partisi (14), Saadet Partisi (10), Türkiye Değişim Partisi (1), Demokrat Parti (3) gibi bu türden aparatların CHP ile yaptıkları anlaşma gereği elde ettikleri milletvekili sayısı (38) elde ettikleri oy oranı ile ilgisizdir. Örnek olarak %9,90 oy alan İyi Parti’nin çıkardığı milletvekili sayısı 44’tür, ancak CHP listelerinden aday olarak TBMM’ye giren 38 milletvekilinin partilerinin toplam oy oranı İyi Parti’nin oy oranı ile mukayese edilemez düzeyde düşüktür.)

Küresel iddialara sahip olan bir Türkiye her şeyden önce seçim sistemini değiştirmek ve Satanist Küresel Sistemin ürettiği özgür seçimlerin gerçekleşmesinin önündeki engelleri kaldırmak ve yönetim hastalığını gidermek zorundadır.


<<<Önceki                           Sonraki>>>


Seçkin Deniz, 12.04.2024, Sonsuz Ark, Dûrira | Post-Analitik Bakışlar


Dûrira | Post-Analitik Bakışlar

Seçkin Deniz Yayınları




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı