12 Temmuz 2021 Pazartesi

SA9291/SD2137: Sıkıntı (Roman); 2. Bölüm-Yer 33

      Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Onlar bize ne yaptıklarını biliyordu, biz onların bize ne yaptıklarını bilmiyorduk."


‘Yer Yazarı’nın sabrına hayrandım; kendimi çok sabırlı zannederken üstelik. Dikkatle yakaladığı izleri herkesin somut bir şekilde anlayabileceği bir düzleme sürüklüyor ve binlerce yıldır ustalıkla saklanan kötülüğün merkezine bütün gücüyle dalıyordu. Açıklamak, kötülüğün neden bu kadar yaygınlaştığını anlamak isteyenlere kesin bir cevap verebilmek için bulduğu bütün kanıtları paylaşıyordu.

Nuh Tufanı’nın neden gerçekleştiğini de anlıyordu insan ‘Bekçi’nin notlarını okurken. Gerçek bir ‘Bekçi’ idi bana göre. ‘Doğru Bilgi’nin eksik de olsa net bir fikir vermek için ne kadar önemli olduğunu görüyordum. Günümüzde kötülüğün ulaştığı boyutların insanın varlığını tehdit etmeye başladığını görüyorduk, ancak doğduğumuz andan itibaren içinde bulunduğumuz çevre tasarlanmış üst sınırlarla daraltıldığı, bilgiye ulaşan yollar görünen ve görünmeyen engellerle tıkandığı için neden-sonuç ilişkilerini berrak bir akılla inceleme imkânı bulamıyorduk.

Nuh Tufanı insan için artık başa çıkılamaz bir şekilde kötülüğün dünyaya egemen olmasının bir sonucuydu; Allah, insana dünya hayatı için ikinci bir fırsat vermişti tufanla. Bugün, elçiler göndermediği on dört yüz yıl sonra, Allah elbette kötülüğe karşı iyiliğe yol gösterici olarak ‘Kur’an’ı korunmuş sağlam bir ‘ip’ olarak insana uzatmıştı ve tufan olmasa da, tufana benzeyen felaketlerle uyanabileceği sonsuz fırsat aralıkları ihsan ediyordu. Sabırla bu kusursuz ‘ip’e tutunacak ve hem kendimiz için hem de insanlığın sonraki nesilleri için sabırla okumaya, öğrenmeye ve mücadele etmeye devam edecektik.

Şeytan’ın tarihin akışında hemen her zaman hükmettiği insanlar olmuştu, ancak bize kadar aktarılan bir hikaye yoktu, bir kesintisiz bilgi akışı yoktu; buna karşılık masonluk olarak somutlaşan kötülüğün inisiye edilmiş geleneği kesintisiz sürüyordu. Onlar bize ne yaptıklarını biliyordu, biz onların bize ne yaptıklarını bilmiyorduk. 

‘Sonsuz Savaşlar’la öldürülürken, soykırıma uğrarken; içki ve uyuşturucu ile hayattan ve akıldan koparılırken; kürtajın, tecavüzün, eşcinsel ilişkilerin, siyaset ve ticaret ile bütünleşen ekonomik sömürünün, sonra anarşinin her türlüsünün normalleştirildiği, dinlerin bütünüyle reddedildiği bir çağda soru sormayacak şekilde yaratmamıştı bizi Allah. Soru soracak ve bulduğumuz cevaplarla doğru düşünmeye ve iyiliğe doğru yol almaya çalışacaktık.

‘Yer Yazarı’nın ‘Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nden alıntılarla desteklediği notlara döndüm tekrar; Masonluğun bugüne kadar süren izlerini ‘Sıkıntı’ya aktarana kadar Virginia’ya gitmeyecektim. Bu gece tamamen netleşecekti her şey.

“Kendi içinde İskoç, İrlanda ve İngiliz localarına ayrılan Anglo-Sakson masonluğu 19 ve 20. yüzyıllarda İngiltere Krallığı’nın himayesinde Amerika, Kanada, Hindistan, Afrika ve Kuzey Avrupa’da; daha seküler Fransız kolu ise Avusturya-Macaristan, İspanya, Portekiz, İtalya, Ortadoğu ve Latin Amerika’da yayılmıştır. 19. yüzyılın sonlarında bu iki kol Tanrı’ya iman hususunda farklı yaklaşımlar benimsediği için birbirinden kopmuştur, ancak hiçbir zaman temel çıkarlarından çatışmamışlardır. 1877’de Fransız Büyük Doğu Locası üyelik için Tanrı’ya inanmanın gerekli olmadığını kabul ederken genel olarak İngilizce konuşulan bölgelerde masonluk rejimler ve kurumsallaşmış dinlerle iyi ilişkiler halinde gelişmiştir.

Hindistan’da İngiliz Doğu Hindistan Şirketi mensuplarınca 18. yüzyılın ilk yarısında Bengal, Madras ve Bombay gibi şehirlerde kurulan localar, her ülkede olduğu gibi başlangıçta sadece İngilizler’e açıktır. 1844’te elit Hintliler’in de katılabildiği ilk loca kurulmuştur. Masonluğun Endonezya ve Malezya’ya girişi de bu şirket vasıtasıyla olmuştur; ilk loca Sumatra’da 1765’te Bencoolen’de, Malezya’da 1809’da Penang’da kurulmuştur. 

İran’da “farâmâsûnrî” şeklinde ifade edilen masonlukla ilk tanışanlar diplomatlardır. Paris elçisi Asker Han Afşar, 1808’de Paris’teki İskoç ritine bağlı bir locaya üye olan ilk İranlı diplomattır. Bundan iki yıl sonra İran’ın Londra sefiri Mirza Ebü’l-Hasan Han Şîrâzî ve 1818’de İran’dan gönderilen beş öğrenciden Mirza Şah Şîrâzî ile Mirza Ca‘fer Han tekris edilmiştir. 1856’da İran adına Paris’te bulunan altı diplomat Paris Locası’na katılmıştır. Bunlardan Mirza Melkum Han İran’a dönünce Fransız Büyükdoğu geleneğine bağlı ilk locayı kurmuştur. 1860’ta, aralarında daha sonra İran’ın İstanbul elçisi olarak görev yapan Mirza Muhsin Han’ın da yer aldığı yeni bir grup İranlı masonluğa girmiştir." 



<< Önceki                      Sonraki>>


[(11.07.2021, (2/66 (184))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 12.07.2021, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı