31 Aralık 2018 Pazartesi

SA7339/KY59-MLÖZ60: Çocuk, Tutsaklık ve Sesleniş

"Nihayetinde bir şey yazıldıysa okunmayı, çizildiyse görülmeyi, söylendiyse duyulmayı, bir insan yaşıyorsa anlaşılmayı hak ediyor. Üstelik bu bir çocuksa..."


Ne ben o anda karşımda duran tabloyu çizen elin genç sahibini görüyordum, ne de o beni. Tuvalin üzerinde açtığı pencereden bana doğru seslenmeye çalışıyordu sadece, birbirine karışık binbir duyguyla. Bense onu anlamaya çalışıyordum, çizdiği resme bakarak.

Resim ondan sorulurdu. Çünkü resim yapmak çocukların işidir. Çocukların hemen hemen hepsi resim yaparlar, büyüklerin ise sadece bazıları. Dokunmuştu fırçanın ucuyla bembeyaz bir zemine, maviye, kırmızıya, sarıya ve yeşile boyamıştı; kuşları, balıkları ve gökyüzünü… Güneşi, arabaları ve insanları çizip, dokumaya çalışmıştı tuvale hayalindeki özgürlüğün tüm renklerini… İnsanların ellerini, gözlerini ve yolları nakşetmişti ve hasretini çektiği hayata dair ne varsa. 

Özgürlük de ondan sorulurdu, çünkü kendisi özgür değildi. Özgürlüğün anlamı mahkûmlardan sorulur, özgürlüğün tadını en iyi onlar bilirler. Dertler, bir tek yetişkinlerin olsaydı keşke, ama öyle bir kaide de yok maalesef. Yaşıyla ters orantılıdır bazen hayatın farklı insanlara yüklediği yük; onu taşımaya gücü yetiremeyen omuzlara bindiği çok olmuştur.



Tutsak bedenin özgür bir ruhunun olması mümkün müdür, diye sorulursa… “Özgür bir ruh” edebiyatı, çocuk söz konusu olunca anlamını yitiriyor. Baktığım resimlere yansıyan, yaşı küçük mahkûmların özlemleri ve ruhlarının yardım çığlığıydı.


Sanat, izleyenlere bir şeyleri sorgulatmak için, icra edenlere de içlerinde olan acıyı, hasreti ve umutlarını dışa vurmak için iyi bir araçtır. İnşa edici, iyileştirici, ıslah edici bir yönü var sanatın, tersi bir etkiye sahip olansa, sanat değildir zaten. Sanat, ruhların birbirleriyle konuştuğu bir iletişim biçimidir ve ben bir çocuğun ruhunun seslenişini duyuyordum. Birer sanat eseriydi karşımdakiler, çocuk eliyle çizilen. Sorgulatan ve düşündüren, utandıran ve aynı zamanda bir yardım çağırısı olan.  Her bir çocuk, onu yetiştiren büyüklerin eseridir. Her bir yanlış davranış, büyüklerin ihmalidir. 



İhmal ne büyük bir vebaldir. İhmal bizden sorulur. Biz kendi ihmallerimizin suçunu başkalarına yüklemekte mahiriz, ihmalden dönmenin yollarını aramak yerine. Cezaevine giren çocuklar, kendi suçlarının değil, büyüklerinin umursamazlıklarının cezasını çekerler aslında. Ne büyük bir çaresizliktir ve ne büyük bir çıkmaz, yaşamın baharında hayatın soğuk yüzüyle tanışmak. Büyüklerin bile altından kalkmaya zorlandıkları derdi küçük yaştayken göğüslemek.



Hayatın olağan akışının içinde insanın karşısına kendi yaşamının sükûnetini ve sakinliğini sorgulatan bir şey çıkar bazen. Yakın, sana çok yakın bir yerde çaresizliğin hüküm sürdüğü bir dünyanın var olduğunu anlarsın ve bu bilinç sarsar ve acıtır. Tesadüfen rastladım özgürlüğünden yoksun bırakılmış çocukların kendilerini ifade etmesini sağlamak ve çocuk adalet sistemindeki ihlalleri gündeme getirmeyi amaçlayan “Mahpus Çocukların Dünyası” adlı resim sergisine, şahit oldum seslenişlerine, paylaşmak istedim.  



Sanat birçok insanın hayatında dönüm noktası olmuştur bu zamana kadar. Zor zamanlarında imdatlarına yetişmiştir, hayata tutunmak için yeni kapılar açmıştır. Umarım ki küçük yaşta çeşitli cezalara mahkûm olan çocuklar için bu girişim aynen böyle sonuçlanır, yeter ki onların bu seslenişleri karşılıksız kalmasın. 

Nihayetinde bir şey yazıldıysa okunmayı, çizildiyse görülmeyi, söylendiyse duyulmayı, bir insan yaşıyorsa anlaşılmayı hak ediyor. Üstelik bu bir çocuksa...


  
Melek Öz, 31.12.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Akla Düşenler
Melek Öz Yazıları


 



Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı