8 Mayıs 2017 Pazartesi

SA4297/KY57-AHCZD2: İslâm'ın Kavramları: Tâğut

"Tâğut, hakkı tanımayıp azan, sapan ve saptıran her kişi, sistem ve güç odağı demektir. Buradan hareketle tâğut, Allah’tan başka tapınılan ve hak yoldan saptıran her varlıktır. Puttur, şeytandır, kâhindir, sihirbazdır, nefistir, hevâdır."


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Allah’a hamd, Resûlüne salât u selâm olsun.

Batı denilen, insanlık tarihi boyunca farklı adlar ve farklı anlayışlar ile karşımıza çıkan, aslında çok iyi tanıdığımız, bugünün tescilli bâtıl takımı bir taşla kuş bırakmamak istedi. Önce topraklarımızı ve insanımızı işgal edip köleleştirmek istedi. Sonra da değerlerimizi, inancımızı ve kavramlarımızı öncelikle yok etmek, yok edemiyor ise dönüştürmek bunu da yapamıyor ise ağzımıza dahi alamayacak konuma getirmek istedi. 

Coğrafyamızı işgal edip milyonlarca insanımızı hunharca katlederken sahaya konuşlandırdığı DAİŞ gibi İsviçre çakısı, işgal aparatları ile nefsimizi ve coğrafyamızı da savunma hakkımızı elimizden almak istedi. Kur’an’ın anahtar kavramlarından biri olan ve Kur’an’da farklı formlarda kırk bir yerde geçen, namaz, oruç, zekat gibi Allah’ın bir emri olan cihad, ribât, mücahit gibi kavramları öyle bir hale soktu ki dünya ölçeğinde bunları terör ve terörist yapılanma ile anılır hale getirip, kirletip işlevsiz hale getirmeye çalıştı. 

Yani hem işgal etti hem de müdafa edip kendini savunan Müslümanlara Allah'ın emri olan cihadı ve bu cihadı gerçekleştirecek olan mücahitleri bile şeytani bir akıl ve kıvraklıkla etkisiz ve kullanılamaz hale getirmeye çalıştı. Bu hususta nisbi bir başarı da kazanmış oldu.

Bu yazının konusunu teşkil eden Kur’anî bir kavram olan “tâğut” kavramı da böyle bir operasyona ya da profesyonel mühendisliğe uğramış, anlamsızlaştırılmak, yabancılaştırılmak  ya da tehlikeli göstermek sureti ile son derece önemli ve de akîdevî bir Kur’ani kavram yok edilmek istenmiştir.

“Tâğut” kavramına gelirsek, hak yoldan saptıran, bazılarınca yaratılmışlık üstü konumunda tutulan varlık anlamında bir Kur’an terimidir. Allah’a imana ve o imanın gereklerini yapmaya engel oluşturan her şey bir çeşit tâğuttur.

Ahmet Çelik, ''Tevhid"e Delalet Eden Semantik Alanlar” adlı makalesinde “el-Urvetu'l·Vuska”  kavramını açıklarken “tâğut” ve “tuğyân” kavramını şöyle açıklamaktadır[1]:  

“Tuğyan" ise, "isyan ve günahta sınır tanımamak, azmak, saldırmak demektir.[2] Diğer bir ifade ile, "Allah'ın koyduğu sınırlara önem vermemek ve onları çiğnemektir."[3] Kur'an, Allah'a iman ile tâğuta imanın uzlaşamayacağını önemle belirtir (bkz. Nisa, 4/60). Yine Kur'an, dünya ve ahiret mutluluğunu yakalamak için tâğuta karşı çıkmayı zorunlu sayar. (Bakara, 2/256; Maide, 5/60; Zümer, 39/17.) Kur'an'a göre insanların azmasına sebep olan en önemli faktör, insanın kendisini, başkalarından müstağni, yani hiç kimseye muhtaç olmayacak bir konumda görmesidir (bkz. Alak, 96/7). 

Kur'an'ın çok önem verdiği bu kavram üzerinde müfessirler bir çok görüş beyan etmişlerdir: et-Taberi, (öl. 310/922) tâğut'u “Allah'a baş kaldıran, O'ndan başka, kendisine tapı­lan kişi” olarak tanımlar. Ona göre, tâğutun sadece insan olması şart değildir. İnsanın yanında başka varlıklar da tâğut olarak mütalaa edilebilir.[4]

“Terime sosyolojik açıdan yaklaşan diğer bir görüşe göre de tâğut; Vahye dayanmayan her türlü nizam, İslam'la ilgisi olmayan, ona zıt olan her türlü düşünce, fikir, adet ve meşru olmayan alışkanlıkları gösterir.[5] Bir diğer ifade ile; insanın, Allah'ın koymuş olduğu sı­nırlan aşarak tabi olduğu, boyun eğdiği veya ibadet ettiği her varlığa tâğut [6] denir.” [7]

“Sözlükte “azmak, sınırı aşmak” anlamındaki tuğvân (tuğyân) kökünden türeyen bir isim/sıfat olup müfred-cemi ve müzekker-müennesi aynı şekilde kullanılır. Asıl mânası “aşırı derecede azgın ve mütecaviz”dir. Bundan hareketle Allah’tan başka tapınılan ve hak yoldan saptıran her varlık, put, şeytan, kâhin ve sihirbaz tâgūtun kapsamı içinde düşünülmüştür (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “tğv”, “tğy” md.leri; Lisânü’l-Arab, “tğv”, “tğy” md.leri). 

Kur’ân-ı Kerîm’de tuğyan kavramı otuz dokuz yerde geçer; tâgūt ismi sekiz âyette yer alır. Tâgūt dışındaki kullanılışlarda kavram birkaç âyette suyun taşması, gözün hedefini şaşması, terazinin dengesinden saptırılıp eksik tartması gibi anlamlarda kullanılır, diğerlerinde dinî ve ahlâkî alanlardaki aşırılıklar, sapkınlıklar, zulüm ve tecavüzler çerçevesinde geçer. 

Beş âyette bu kavramla Firavun’un azgınlığına atıf yapılır, dört âyette tuğyân ile küfür birbirinin tamamlayıcısı konumunda zikredilir (M. F. Abdülbâkī, el-Mu’cem, “tğy” md.). Tâgūt kelimesinin yer aldığı sekiz âyetten ikisi İslâmiyet’in Mekke döneminde nâzil olmuştur. 

Nahl sûresinde geçen âyette (16/36) her ümmete bir peygamber gönderildiği, bunların temel hedeflerinin insanlara tâğuttan uzak durup sadece Allah’a kullukta bulunmayı telkin etmekten ibaret olduğu belirtilir. 

Zümer sûresindeki âyetlerde ise (39/15-17) Allah’tan başkasına kulluk edenlerin hem kendilerini hem etkileri altında kalan kişileri hüsrana sevkettikleri bildirildikten sonra puta (tâgūt) tapmaktan sakınıp yalnız Allah’a yönelenlerin ebedî mutluluğa ereceği haber verilir. 

Medenî sûrelerde yer alan âyetlerde (el-Bakara 2/256-257; en-Nisâ 4/51, 60, 76; el-Mâide 5/60) hak dine karşı çıkan bâtıl ehli ve şer odakları konu edinilmiş, bunlara değil Allah’a iman etmenin, tâgūtu değil Cenâb-ı Hakk’ı dost edinmenin ve anlaşmazlıkların çözümü için O’nu hakem kabul etmenin önemi vurgulanmıştır. 

Kur’ân-ı Kerîm’de, İslâmiyet’in Medine döneminde Ehl-i kitap’tan olan yahudilerin dinî ve sosyal hayatta alternatif güç konumunu elde etme yolundaki gayretlerine işaret edilmektedir. Nitekim genelde tâgūtla aynı anlama gelen “cibt” kelimesinin yer aldığı âyetin tefsirinde (en-Nisâ 4/51) bu iki kelimenin yahudilerden Huyey b. Ahtab ile Kâ‘b b. Eşref’i nitelediğini belirten müfessirler vardır (Taberî, V, 182-185; Mâtürîdî, III, 263-265; ayrıca bk. CİBT).

Tâğûtu “sınırları çiğneyen[8], Allah’a karşı azan, isyan eden, kulluk haddini aşarak kendisi için ulûhiyet ve rubûbiyet iddiasına kalkışan her şahıs, zümre ve idare” olarak tanımlayanlar da vardır[9]. Kur’an’da, kafirlerin tağutu dost edinmelerinden (Bakara, 2/257), onun yolunda savaşmalarından (Nisa, 4/76.), ona inanmalarından ((Nisa, 4/51) bahsedilmekte, tâğûtu inkar edip Allah’a inanmaları istenmekte (Bakara, 2/256.) ve tâğûta kulluk edenlerin cezalandırılıp bundan kaçınanların da ödüllendirileceği (Zümer, 39/17-18.) bildirilmektir.

Nermin AKÇA’nın “Vahiy Geleneğinde ‘A-B-D Kökünün Semantik Açıdan İncelenmesi” başlıklı Dokrora Tezinde, müşriklere الأوثان و عَبَدَة الطاغوت “tağuta ve putlara tapanlar” Müslümanlara da عِبَاد يعَبْد الله “Allah’a ibadet edenler” denir.[10] Zebîdî ise, Leys’ten  müşriklere; “Tâğûtun köleleri” , عبدة الطاغوت Müslümanlara ise “Allah’a ibadet eden, Allah’ın kulları” الله عباد يعبدون denildiğini nakleder.[11]

Kur’an’da “Allah’tan başka varlıklar”dan tâğûtlar, putlar, melekler, cinler, şeytanlar, saygı duyulan, boyun eğilen ve emrine itaat edilen her varlık kastedilmektedir.

Tâğût kelimesi Kur’an’ı-Kerim’de 8 ayette[12] geçmekte ve bu kelime ile Allah’tan başka bütün mabutlar, şeytanlar, putlar, Allah’a isyana teşvik eden, herkes ve her şey kastedilmektedir[13]. Bazı müfessirler tâğût’u, şeytani güç olarak nitelerken[14] bazıları da insanı kendine köle eden, onu kötülüğe sevk eden, yanlışa sürükleyen ve onu azdıran bütün güçler[15] olarak nitelemektedirler.[16]

1. Tâğût kavramını Kur’an, ilk kez Nübüvvetin 11. yılında Zümer Süresi’nin 17. ayetinde kullanır. Kur’an-ı Kerim’de tâğut kavramının geçtiği 8 ayetin nüzul sıralaması şöyledir:

1. Zümer Sûresi, 39/17
2. Nahl Sûresi, 16/36
3. Bakara Sûresi, 2/256, 257
4. Nisa Sûresi, 4/51, 60, 76
5. Maide Sûresi, 5/60

2. Tâğût kavramının kullanıldığı ilk ayette, Allah’a kul olanın tâğûta, tâğûta kul olanın Allah’a tam anlamı ile kul olamayacağı hakikati belirtilir.

3. Tâğût kavramının kullanıldığı ilk ayette, tâğûta kulluktan kaçınıp, Allah’a kul olanlara çok büyük mükâfatlar müjdelenir.

“Tâğût’a kulluk etmekten kaçınan ve Allah’a içten yönelenlere ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.” (Zümer, 39/17)

4. Tâğût kavramının nüzul sıralamasında geçtiği ikinci ayette, peygamberlerin ortak vazifesinin insanları tâğûta kulluktan sakındırıp, Allah’a kul olmaya davet etmeleri olduğu belirtilir.

“Andolsun ki biz, ‘Allah’a kulluk edin ve Tâğût’tan sakının’ diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!” (Nahl, 16/36)

5. Tâğût kavramının geçtiği Medine döneminde ki ilk nazil olan ayette, tâğûtu inkar etmenin sağlam imana insanı taşıdığının altı çizilir.

“Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden (tamamen) ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu reddedip Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.” (Bakara, 2/256)

6. Tâğût kavramının geçtiği Bakara Sûresi’nin 257. ayetinde zikredilen mesajında, kendisine inanların karanlığa gömüleceği hakikati âleme duyurulur.

“Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğûttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara, 2/257)

7. Tâğût kavramının Nisa Sûresi’nde geçtiği ilk ayette, tâğûtların ortak paydasının “insanları haktan saptırmak” olduğu belirtilir.

“Kendilerine Kitap’tan nasip verilenleri görmedin mi? Cibt’e ve Tâğûta (bâtıl tanrılara) iman ediyorlar, sonra da kâfirler için: ‘Bunlar, Allah’a iman edenlerden daha doğru yoldadır!” diyorlar!” (Nisa, 4/51)

“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe,9/ 31)

8. Tâğût kavramının geçtiği Nisa Sûresi’nin 60. ayetinde, tâğûtun ne demek olduğuna dair çok önemli bir açıklama yapılır ve bu konuda ciddi bir uyarı ortaya konur.

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğût’a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğût’un önünde muhâkemeleşmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (Nisa, 4/60)

9. Tâğût kavramının geçtiği Nisa Sûresi’nin 76. ayetinde, inanların Allah yolunda, inkâr edenlerin tâğût yolunda savaşacakları belirtilir ve akıbetin ne olacağına dikkat çekilir.

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” (Nisa, 4/76)

10. Tâğût kavramının geçtiği Maide Sûresi’nin 60. ayetinde, tâğûta inanmanın insanı nasıl aşağıların aşağısı kıldığı gerçeğinin altı çizilir.

“De ki: Allah katında, ‘kesinleşmiş bir ceza olarak’ bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah’ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tâğuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır.” (Maide, 5/60)

Tâgūt kelimesi Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde, ayrıca Tirmizî’nin es-Sünen’i dışında Kütüb-i Sitte’deki rivayetlerde yer almakta (Wensinck, el-Mu’cem, “tğy” md.), genellikle Kur’an’daki kullanılışa paralel olarak hak dinin ve hak mâbudun dışında kalan bâtıl inançları, putları ve şer odaklarını ifade etmektedir. Kelime hadislerde daha ziyade çoğul şekli olan “tavâgīt” biçiminde geçmiştir. Bir hadiste tâgūtlar ve atalar üzerine yemin edilmesi menedilmiş, hadisin diğer rivayetlerinde tâgūtlar Câhiliye dönemindeki putlardan Lât ve Uzzâ ile açıklanmıştır. (Buhârî, “Eymân”, 4-6; Müslim, “Eymân” 6).

Tâgūt, 1979 yılında -Siyonizm ve Masonluğun en etkili partnerlerinden pers- İran’da gerçekleştirilen –göstermelik- İslâm devriminden sonra Şiî dünyasında Batı politikasını ve Amerika Birleşik Devletleri karşıtlığını yansıtmak, söz konusu ülkelerin sosyal düzenini ve rejimlerini yermek amacıyla kullanılan bir siyasî slogan haline gelmiştir. Bu yaklaşım diğer İslâm ülkelerinde de kısmen taraftar bulmuş ve tâgūt İslâm karşıtı kabul edilen kişi, kurum, sistem ve anlayışlar için kullanılır olmuştur (krş. The Oxford Encyclopedia, IV, 176). [17]

Tâğut, hakkı tanımayıp azan, sapan ve saptıran her kişi, sistem ve güç odağı demektir. Buradan hareketle tâğut, Allah’tan başka tapınılan ve hak yoldan saptıran her varlıktır. Puttur, şeytandır, kâhindir, sihirbazdır, nefistir, hevâdır.

Allah Teâlâ bir âyette şöyle buyurmaktadır:

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ

 “Senden önce hiçbir pey­gamber göndermedik ki biz ona, ‘Benden başka ilah yoktur; şu halde bana kulluk edin!’ diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya, 21/25)

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ وَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ فَمِنْهُم مَّنْ هَدَى اللّهُ وَمِنْهُم مَّنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلالَةُ فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

Bir başka âyette de şöyle buyrulmaktadır: 

“Andolsun ki biz, ‘Al­lah’a kulluk edin ve Tâğut’tan sakının.’ diye emretmeleri için her ümmete bir peygam­ber gönderdik.” (Nahl, 16/ 36)

Bu iki âyette açıkça görüldüğü gibi Peygamberlerin iki temel gö­revi vardır:

1. Tevhid çağrısı      
2. Tâğuttan sakınma dâveti

Bu iki görevin yerine getirilmesi, bir yandan tevhid ilkesini an­lat­maya diğer yandan da pek tabiî olarak, nesneler zıtlarıyla açığa çıkar fehvâsınca, şirk’i tanıtıp ondan sakındırmaya bağlı bir mesâidir. Bu se­beple Şah Veliyyullah, haklı olarak, “Her peygamber mutlaka şirk’in hakikatini açıklar.”[ Dihlevî, Hüccetullah’ıl-baliğa (Trc. M.Erdoğan), I, 224.] demektedir.[18]

فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“Kim tâğutu inkâr eder ve Allah’a îmân ederse, şüphesiz kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir.” (Bakara: 2/256)

İsmail Lütfi Çakan âyet-i kerimedeki “Tâğut” kavramını şöyle açıklamaktadır: “Tâğut, hakkı tanımayıp azan, sapan ve saptıran her kişi, sistem ve güç odağı demektir.”[19]

Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsirinde bu âyetle ilgili şunları söylemektedir: 

“Muvahhid mü’min olmak için, Allah’a îmândan evvel küfre tevbe etmek şarttır ve bu tevbenin şartı da tâğutları asla tanımamaya azmeylemektir. Bu sûretle ‘Kim tâğutu inkâr edip de Allah’a îmân ederse’ âyeti ‘Lâ ilâhe illâllah’ kelime-i tevhîdinin bir tefsiri demektir.”[20] 

Kur’an’a göre Allah’a îmân etmekle, tâğutu reddetmek aynı kapıya çıkar. Yani tâğut reddedilmedikçe Allah’a îmân tamamlanmış olmaz. Bu ikisi hiçbir zaman bir arada bulunamaz. Allah’a inanmak ve îmân etmek; aynı zamanda tâğuta tâbi olmamak demektir. (Mevdûdi, İslâm’da Hükümet, s. 245)

Bu yorumların hepsinde ortak olan nokta, insanların Allah dışında varlıklara da bir biçimde itaat ettiği, boyun eğdiği, taptığı ve bundan dolayı Allah tarafından cezalandırıldığıdır.

Mü’min bilir ki, “bu din dünyanın çehresini değiştirerek yerine yeni bir dünya kurmak için geldi. Bu yeni dünyada yüce Allah’ın ortaksız otoritesi onaylanarak tüm tâğutların, bütün şeytani güçlerin egemenliği reddedilecekti; “kulluk” kavramının en geniş anlamı ile sırf yüce Allah’a kulluk edilecek, O’nunla birlikte kullardan birine tapılmayacaktı; yüce Allah dilediklerini kula kulluk etme aşağılığından sırf Allah’a kulluk etme düzeyine çıkaracaktı; bu yeni dünyada yüce Allah’dan başkasına kul olma tutsaklığından olduğu gibi şahsi arzu ve ihtiraslarının tutsaklığından da kurtulmuş, özgür, onurlu ve her tür aşağılıktan arınmış yeni “insan” doğacaktı.” [21]

« Kalbine İslam itikadı girdikten ve Kur’an ayetlerini fikrini aydınlattıktan sonra, Rib’i b. Amir gibi baldırı çıplak ümmi bir çöl bedevisinin, bütün ihtişamı içinde, etrafında yüzlerce hizmetçisi, binlerce askeri ile kibir ve gurur içinde yüzen İran genel kurmay başkanı Rüstem’in karşısında dimdik durmasına şaşmamalıyız. Rüstem soruyor, kimsiniz? Arabi, îmanlı bir şerefli, şerefli bir îman ile şöyle diyor. Biz, insanları, kula ibâdet etmekten Allah’a ibâdete, dünyanın darlığından dünyanın bolluğuna ve dinlerin zulmünden İslamın adaletine çıkarmak için Allah’a gönderdiği milletiz. »[22]

“Tâğut, hakkı tanımayıp azan, sapan ve saptıran her kişi, sistem ve güç odağı demektir” tanımını baz aldığımızda karşımıza büyük bir örtüşme çıkmaktadır. Küresel bir çeteden hiçbir farkı olmayan NATO ve onun amiral gemisi Amerika gibi tarihinde Afganistan, Irak, Suriye başta olmak üzere milyonlarca insanı katleden ve kurduğu istihbarat örgütleri ile (CIA) binlercesine işkence[23] 
yapmıştır. "Sorumlu Karşıtlar Birliği (The Association for Responsible Dissent), 1987 itibarıyla CIA gizli operasyonlarının 6 milyon insanın ölümüne sebep olduğu tahmininde bulunmaktadır. Eski Dışişleri Bakanı William Blum bu durumu doğru bir şekilde “Amerikan Katliamı” olarak tanımlıyor." [24] 

Amerika ve kullandığı CIA gibi örgütler her yolu mübah görerek insanoğluna çizilen bütün çizgileri bilinçli bir şekilde aşmaya devam ediyorlar. İnsanlar üzerinde gerçekleştirilen deneyler ve hukuksuz infazlar  CIA işkence[25] programının bir parçası olarak devam ediyor.[26] Hatta bu işkence nin raporları bile var.[27] (Hele bir sor neden yaptım!) CIA, Mossad ve BND gibi yabancı istihbarat örgütleri Türkiye'de olduğu gibi Ortadoğu'daki pek çok gizli operasyonu elde ettiği bu kara para ile finanse ediyor.[28] 

Terör üretme, terörü küresel anlamda bir silah gibi kullanma ( Kaide, ISIS (IŞİD), FETÖ, PKK), Terör Gözlem Veri  tabanı altında milyonlarca insanı fişleme[29], “kirli propaganda, seçimde sandıklara hile karıştırmak, para kullanarak seçimleri etkilemek, şantaj, cinsel entrikalar, medya üzerinden yalan hikâyeler uydurmak, muhalif siyasi partilerin içine sızarak onları bölmek, adam kaçırma, darp, işkence, ekonomik sabotaj, ölüm mangaları oluşturma hatta suikast.”[30]  gibi. Tabi bunlar tuğyân ve tağutluk olarak tanımlanmayacaksa başka ne ile tanımlanabilir ki?

 Bu tuğyân listesine  İngiltere, Rusya, İsrail, Almanya, Fransa gibi Avrupa Devletlerini de rahatlıkla ekleyebiliriz, eklemeliyiz de. Devletlerin tuğyân ve zulmünden sonra sefih ve bitik Batı medeniyetinin doğurup büyüttüğü ve insanlığın başına bela ettiği çocukları mesabesindeki Masonluk, İlluminati , Siyonizm, Evanjelizm,  Globalizm denen insanlığın baş belası ve yoldan çıkarıcısı bu hareketler ve müstakil azman Rockefeller ve Rothschild’ler; bunların yanında küresel istihbarat örgütleri, küresel terör örgütleri, Think Tank kuruluşları, İslam ve Müslümanlardan yüzyılların intikamını almaya çalışan pers İran ve milislerinin yanında  güya bizim derenin (!) taşıyla bizi vurmak istedikleri, dini görünümlü eğitim faaliyetlerini bir güç ve çıkar ağına dönüştürerek dünyevî, siyasî ve ekonomik bir yapı oluşturarak böylece her türlü gizli ve kirli ilişkilerini perdelemek sureti ile Müslümanlara ihanet eden FETÖ,DAİŞ gibi gizli ve karanlık emellerine ulaşmak için her türlü yolu mübah gören, dini ve dinî duyguları istismar eden işgal aparatı mistik batı çocukları da dünyada hüküm süren evrim geçirmiş modern tâğuttur ya da tâğutların hizmetçileridir sonucuna ulaşabiliriz.

“Evet, tahrif edilmesine Allah'ın izin vermediği Hakiki İslam'ın anlatıldığı son kitap Kur'an var elimizde, ancak onu da küfrün, yani zulmün, yani karanlığın en vahşi, en şeytanî yetenekleri ile okunmaz, anlaşılmaz diyerek, önceki kitaplar gibi insandan uzaklaştırdılar.“[31] 

Kendini Rab yerine koymak sureti ile helal-haramları değiştiren ya da ihdâs eden ve Allah’ın hükümlerinde hevâ-hevesine göre oynayan,  kendini gizleme, olduğundan farklı görünme, ikiyüzlü davranma, çift dilli konuşma, takiyye gereği helal-haram gözetmeme, kod adı kullanma, bulunduğu ortamda inandığından farklı yaşama, yalan söyleme, tecessüste bulunma, mahremiyeti ihlal etme, şantaj yapma, kayırmacılık, kötü emeller için örgütlü dayanışma gibi yöntemler ile insanları Allah’ın yolundan uzaklaştıran ve soğutan her şeytani aklın ürünü yapılanma “tâğut” görevini icrâ etmektedir.  
Seçkin Deniz Bey’in “Masonluk- Kabala-Tasavvuf'un Kökeni ya da Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve İslam'ın Tahrif Tarihi” başlıklı derleme yazısından bir bölümle tamamlayalım.[32]

 “Tevhidi ve ilahi vahyi koruyamayan diğer dinlerin hali ortada. Şu an bu gelişmelerin farkında olan İslami teşekküllerde, açıkça yer alamamaktadırlar. Ancak çeşitli temaslarla şu an Yeni Dünya Düzeni için, kendine dostlar devşirme ve Yeni Dünya Dini hazırlama çalışmaları durmaksızın devam etmektedir. Medeniyetler arası diyalog, ılımlı İslam gibi çalışmalar, hep bu arayışa hizmet içindir. 

Yeni Dünya Düzeni aslında kendilerini dünyanın efendisi gören bir avuç insanın dünyaya hükmetme ve yön verme düzenidir. Kendini hükümranlıklarının önünde engel teşkil eden her türlü din devlet ve organizasyonu tasfiye çalışmaları hızla sürmektedir.


İnsanlara sunacak mesajı kalmayan, sağlam temellere dayanmayan dinlerin bu tasfiye hareketine dayanması çok zor. Birileri bu temeller üzerine kurulan aydınlanma hareketiyle, ekonomide kapitalizm, düşüncede Protestan temelli laik anlayış ve yönetimde cumhuriyet ve demokrasiyi oluşturarak, dünya üzerinde bütün bölgesel otoriteleri yıkmışlardır. Geriye önlerinde tek merkezden yönetilecek bir dünya kalmıştır.


Krallara ve din otoritelerine verdiği mücadelede insanlık özgürlüğüne kavuşmuş oldu mu bilemem. İnsanları, dinlerin tahakkümlerinden kurtarıp, bizi deliler gibi özgür kılan, her türlü tüketimle sarhoş ederek, istedikleri hedefe doğru yol almaktadırlar. Deli ve sarhoş insanların kendileri için bir engel teşkil etmediklerini iyi bilmektedirler. Dünyanın bütün zenginliklerine egoistçe göz dikip, kendilerini tüm dünyanın tek hâkimi saymaktadırlar.


İnsanlık tarihi, kendini egosuna tapan ve kendini Tanrı yerine koyan bir sürü meczubun hikâyeleri ve enkazları ile doludur. Bu kötü gidişi insanlık fark ederek daha hakça bir yola mutlaka sokacaktır. Barış, diyalog, dayanışma içinde daha paylaşımcı ve aydınlık bir dünya için yapılan çalışmalar, birilerinin her türlü tahakküm hesaplarını boşa çıkarmalıdır.”[33]

Allah'tan bu yazıyı, rızasına uygun olarak hâlis amellerden kılmasını, âhiret azığı eyleyip kabul buyurmasını dilerim. Allahım îmanımızı, yakînimizi ve fıkhımızı arttır. Bize hakkı hak olarak göster ona tabi olmayı nasip eyle, batılı da batıl olarak göster ondan kaçınmayı nasip eyle. Sevdiğin râzı olduğun Rahmânın has kullarının vasıflarına sahip eyle bizleri. Bizi sevip râzı olduğun değerlerden başkasına yöneltme ve imrendirme. Emir ve yasakların hususunda “işittik ve itâat ettik” diyenlerden eyle. Göz açıp kapayıncaya kadar bizi nefsimizle baş başa bırakma. 

Yâ Rabbi!.. Göğsünde îman taşımanın, elinde bir avuç kor taşımak kadar çetin bir hâle geldiği günümüzde, bizi, gücümüzü aşacak şeylerle imtihan eyleme!.. Bizi affet, bize merhamet ve lutfunla muâmele et! Sen bizim Mevlâmızsın. Sen ne güzel dost ve ne güzel yardımcısın!..

وآخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين ، والصلاة والسلام على أشرف الأنبياء والمرسلين .


Ahmet Hocazâde, 08.05.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Muhâfız ya da Muârız'a dair
Ahmet Hocazâde Yazıları





Referanslar:

[1] Yrd. Doç. Dr. Ahmet Çelik, Kur'an'da ''Tevhid"e Delalet Eden Semantik Alanlar, EKEV AKADEMİ DERGİSİ c. III sy. 2 (Güz 2001),s.125.
[2] el-lsfehânî, Hüseyn b. Muhammed, el-Mufredat fi Garibi'l-Kur'an, İst., 1986, s. 454; İbn Manzur, Cemaluddin Muhammed b.Mukerrem, Lisanu'l-Arab, Beyrut, tsz. XV, 8, 9. krş. Jeffery,Arthur, Foreıgn Vocabulary of the Qur'ân, b.y.y. tsz. s. 202,203.
[3] Kılıç, Sadık, Kur'an'da Günah Kavramı, Konya, 1984, s. 144.
[4] et-Taberi, İbn Cerir, Ebu Ca'fer Muhammed, Camiu'l-Beyan 'an Tefsiri 'l-Kur 'an, Beyrut, 1988, III, 422; el- Mevdudi, Ebu'I-Ala, Tefhimu'I-Kuran, (Çev. Heyet), Isı. 1995, II, 543.
[5] Alu'ş-Şeyh, Abdurrahman b. Hasan, Fethu 'l-Mecid fi Şerhi Kitabi't-Tevhid, Riyad, tsz. S.18.
[6] İbn Kûteybe, Garîbi'I-Kur'ân, {tah. es-Seyyid Ahmed Sakr), Beyrut, 1978, s.l28.
[7] bkz. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Çelik, Kur'an'da ''Tevhid"e Delalet Eden Semantik Alanlar, EKEV AKADEMİ DERGİSİ c. III sy. 2 (Güz 2001),s.125-127.
[8] Mustansır Mîr, Kur’an’i Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, İnkılap Yay., İstanbul 1996, s. 189.
[9] Mevdudî, Kur’an’a Göre Dört Terim, s. 66.
[10] İbn Manzûr, Lisanu’l Arabi’l-Muhit, Beyrut 1955-1956, (I-XV) , III/275; el-Ezherî, Tezhîbu’l-Luğa, Muessesetu’l- Mısrıyyeti’l-Amme, Kahire 1964-1967, XV289, XV/230; Ebu Abdurrahman Halil bin Ahmet, Kitabu’l Ayn, s. 593.
[11] el-Ezherî, age., XV/235; İbn Manzûr, age., III/271; ez-Zebîdî, Tacu’l-Arus min cevahiri’l-Kamûs, Daru’l-Fikr, Beyrut 1994, V/21;vV/85; Ferahidi, Kitabu’l-Ayn, Dar’ul ihya-it Turasi’l–Arabi, Beyrut 2001., s. 593.
[12] Bu ayetler şunlardır: 2/256-257; 4/51-60-76; 5/60; 16/36; 39/17.
[13] İzzet Derveze, Tefsir, II/226.
[14] Esed, Meal.
[15] Süleyman Ateş, Çağdaş Tefsir, I/456.
[16] Nermin Akça, “Vahiy Geleneğinde ‘A-B-D Kökünün Semantik Açıdan İncelenmesi”, Ankara 2004, Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Tefsir Anabilim Dalı Doktora Tezi, s.180,195.
[17] Metin Yurdagür,“Tâğut, DİA, c.39/s.72.
[18] Prof. Dr.İsmail Lütfi Çakan, “Asıl Mesele”, Altınoluk,1995 - Mart, Sayı: 109, Sayfa: 005.
[19] Prof. Dr.İsmail Lütfi Çakan, “Asıl Mesele”, Altınoluk,1995 - Mart, Sayı: 109, Sayfa: 005.
[20] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Yayınları,  2/871.
[21] Prof. Dr. Seyyid Kutub, Fîzilâl’il Kur’ân,  (A’raf Suresi’nin 2. Ayet Tefsiri .), 4/391.
[22] Prof. Dr. Yusuf Karadavi, İman ve Hayat, Nida Yayınları, İstanbul 2013, s.88.
[23] Derya Beyaz, SA1043/ÇY4-DB30: ABD Senatosu'nun CIA İşkence Raporu 1.
http://www.sonsuzark.com/2014/12/sa1043cy4-db230-abd-senatosunun-cia.html
[24] Tamer Güner, SA2645/TG182: Amerikan Katliamı; CIA’in Suç Tarihi- A Timeline of CIA Atrocities-1.
http://www.sonsuzark.com/2016/03/sa2644tg182-amerikan-katliam-ciain-suc.html
[25] Tamer Güner, SA1044/TG80: Eski CIA ve NSA Başkanı Hayden CIA İşkence Raporu’nu Değerlendiriyor
http://www.sonsuzark.com/2014/12/sa1044tg80-eski-cia-ve-nsa-baskan.html
[26] Tamer Güner, SA1059/TG83: CIA, İşkence ve İnsan Deneyleri.
http://www.sonsuzark.com/2014/12/sa1059tg83-cia-iskence-ve-insan.html
[27] Derya Beyaz, SA1038/ÇY4-DB29: ABD Senatosu'nun CIA İşkence Raporu/ Önsöz
http://www.sonsuzark.com/2014/12/sa1038cy4-db29-abd-senatosunun-cia.html
[28] Berrak Şebnem, SA756/ÇY3-BŞ13: Enkaz Ülke Afganistan ve Haşhaşın Emperyal Ruhu
http://www.sonsuzark.com/2014/07/sa756cy3-bs13-enkaz-ulke-afganistan-ve.html
[29] Tamer Güner, SA1124/TG89: ABD’nin Gizli Terörist İzleme Sistemi- II.
http://www.sonsuzark.com/2015/01/sa1124tg89-abdnin-gizli-terorist-izleme.html
[30] Tamer Güner, SA2645/TG182: Amerikan Katliamı; CIA’in Suç Tarihi- A Timeline of CIA Atrocities-1.
http://www.sonsuzark.com/2016/03/sa2644tg182-amerikan-katliam-ciain-suc.html
[31] Seçkin Deniz’in Giriş Notu: SA4256/KY56-HS1: Sonsuzluk Ağacı- Tree of Life-Kabbalah -1-
http://www.sonsuzark.com/2017/04/sa4256ky56-hs1-sonsuzluk-agac-tree-of.html
[32]     SA2431/Sonsuz Ark-YD-26: Masonluk- Kabala-Tasavvuf'un Kökeni ya da Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve İslam'ın Tahrif Tarihi.
http://www.sonsuzark.com/2016/02/sa2431sonsuz-ark-yd-26-masonluk-kabala.html
[33] SA2431/Sonsuz Ark-YD-26: Masonluk- Kabala-Tasavvuf'un Kökeni ya da Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve İslam'ın Tahrif Tarihi.
http://www.sonsuzark.com/2016/02/sa2431sonsuz-ark-yd-26-masonluk-kabala.html




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı