25 Ağustos 2016 Perşembe

SA3341/KY13-AO92: Darbe Girişimi ve Cemaatler, Tarikatler

"Cemaatler/tarikatlar arasındaki rekabet ve güçlenme yarışı göz önüne alındığında sosyal hayatta nasıl bir çekişmenin var olduğunu anlayabiliyoruz. Bu tablo içerisinde sistemin her kademesi güç oluşturma, diğerini/ötekini dışarıda bırakma ve bunu yapmak için ayrı bir dil kullanma zorunluluğunu dayatır. O nedenle bu yapı içerisinde bulunanlara tesir edebilmenin yolu onları memnun etmekten geçer."


FETÖ'nun darbe girişiminin ardından kamuoyunda tarikatlar ve cemaatler konusunda olumsuz bir hava esiyor. Yaşananlar nedeniyle artık sadece seküler/laik çevreler değil, kimi dindar çevrelerden de cemaat ve tarikatların üzerine gidilmesinin gerekliliği yüksek sesle seslendirilmeye başlandı.

Öncelikle şu tespiti yapmakta yarar var; Bu ülkede diyanet (sunni) dinin merkezi olarak görülse de, cemaat ve tarikatlar diyanetin üzerinde bir yapılanmaya sahiptir. Birçok diyanet mensubu aynı zamanda bir tarikatin, cemaatin bağlısıdır.. Diyanet görevini bir memurluk olarak gören, asıl dini sorumluluğu cemaat ve tarikatlar içerisinde bulunarak yerine getirebileceğine inanan diyanet mensuplarının sayısı azımsanmayacak oranda yüksektir.

Öte yandan Diyanet'in dışında kalan mezhep ve ekollerin mensuplarının dini bağlarını cemaat ve tarikatlar aracılığıyla kurduğu da bilinen bir gerçektir.

Kısaca; Dinin merkezi olma adına kurulmuş olan Diyanet gibi bir dini müessesemiz bulunsa da dindar kitlelerin asıl irtibatlı olduğu, kendini ölçülendirdiği, sorumluluklar üstlendiği adresler cemaatler ve tarikatlardır..

Bu tabloya dayanarak iddia edilebilir ki; Ülkemizde din ve dini sorumluluklar ağırlıklı olarak cemaatler ve tarikatlar eliyle belirlenmektedir.

Ülkemizdeki dini cemaat ve tarikatlara bakıldığında en göze batan ortak özelliklerinin aynı olduğunu görüyoruz. Bunların mürit kapma yarışında olduğu, bağlılarını sistem içerisinde güçlü bir konuma getirmek için çaba sarf ettiği, o nedenle de kendi dışındaki cemaat ve tarikatlar ile sert bir rekabete giriştikleri aşikardır.

Bu rekabetin yürüyebilmesi için her yapı, kendi ideolojik ve dinî dilini oluşturarak kendini diğerlerinden ayırt edilebilecek bir konuma yerleştirir.. 

Bu durum o kadar belirgin hale gelmiştir ki; bugün özelliklerden yola çıkarak yapılan tanımlarla hangi cemaat ve tarikattan bahsedildiğini anlamak mümkündür.

Bu farklı olma gayreti dinin kaynağından uzaklaşan yorumlara dönüşmesini kolaylaştırmış, cemaatler ve tarikatlar yaygınlaşıp, etkinleştikçe dinin yerini bu görüşler almıştır.

Cemaat ve Tarikat hiyerarşisinde başa bağlılık esastır ve başta olanın vaaz ettikleri dinin kendisidir. Yani; kişinin dindarlık ölçüsü, bağlı olduğu cemaat veya tarikatın söylediklerine bağlılık ölçüsüyle ölçülür. Bu bağlılık derecesi aynı zamanda cennetin de anahtarıdır. Cenneti kazananlar söyleneni harfiyen yerine getirenlerdir. Bağlı olunulan otorite onun cennete girmesi için şefaatçı olacaktır(!)

Cemaatler/tarikatlar arasındaki rekabet ve güçlenme yarışı göz önüne alındığında sosyal hayatta nasıl bir çekişmenin var olduğunu anlayabiliyoruz. Bu tablo içerisinde sistemin her kademesi güç oluşturma, diğerini/ötekini dışarıda bırakma ve bunu yapmak için ayrı bir dil kullanma zorunluluğunu dayatır. O nedenle bu yapı içerisinde bulunanlara tesir edebilmenin yolu onları memnun etmekten geçer.

Dinin bu kitlelerin gücü üzerinden yürüdüğünü gören siyasiler bu kitleleri elde tutmadan iktidara gelmenin, orada kalabilmenin imkansızlıklarının farkında oldukları için onlarla iyi geçinmenin, onları memnun etmenin yollarını ararlar.

Siyasilerin kendilerine olan ihtiyaçlarını gören cemaatler/tarikatlar sistem içerinde örgütlenerek bu durumu siyasiler açısından kesin bir mahkumiyete dönüştürmeye çalışırlar. Böylece siyaset/cemaat-tarikat işbirliği kaçınılmaz hale gelir. Bu kaçınılmazlığın sonucu ise bugün yaşadığımız gibi ciddi tehlikeler doğurur. Devleti ele geçiren yapılar bizatihi yönetimi de ellerinde tutmaya kalkarlar...

Peki bu tablo karşısında ne yapmalı?

  • Öncelikli olarak dinin okullarda öğretilmesi teşvik edilmelidir. (Ancak bu eğitimi verenlerin bu duruma vakıf olanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Maalesef bu doğrultuda kurulmuş olan eğitim/öğretim yuvalarındaki hocaların bir çoğu bu yapıların güdümü altındadır.)
  • Bu yapıların başlarında bulunanlar, çevresindeki halka kontrol altında tutulmalı, onların başkalarının kontrolüne girmelerinin önüne geçilmelidir.
  • Bu yapılara hiçbir şekilde ayrıcalık gösterilmemeli, bu yapı içerisindekiler diğer vatandaşlardan farklı görülmemelidir.
  • Bu yapıların içinde yer alanları farklı bilgilerle buluşturacak oluşumlar geliştirilmeli, bunların tek kaynaktan beslenmelerinin önüne geçilmelidir.
  • Toplumun tüm katmanlarının aynı çatı altında, ortak değerler etrafında buluşmaları için çabalar sarf edilmelidir. Ortak toplumsal kriterler öne çıkarılmalıdır.


Eğer siyaset ve bürokrasi objektif davranmayı gerekli kılacak kıstaslara sadık kalırsa, bu yapıların zararlı noktaya gelmeleri önlenir. Zaman içerisinde de güçleri azalır.

Unutmamak gerek ki; Cehaletin örgütlenmesinin önüne geçmenin en kestirme yolu bilgi toplumunun yolunu açmaktan, objektif ölçülerin hakim olmasına çalışmaktan ve adil kriterlerin geçerli olmasından geçer...



Adnan ONAY, 24.08.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar

Seçkin Deniz Twitter Akışı