10 Ocak 2015 Cumartesi

SA1087/SD204: Tepelere Sızanlar ve Tepelerden Kayanlar

"Bir mason öteden "Bizim istemediğimiz hiçbir şey olmaz!" diye bağırsa da, Tarih tepelerden kayanları yazmaya başlayacak. Tek tek; üstelik taraf tutmadan."

Otokrasi

Volkanlar patladıktan çok kısa süre sonra sönmeye başlarlar. Patlamadan önce saldıkları o 'derin korku' ise, patlamadan sonra gereğinden fazla abartıldığı düşüncesiyle hemen unutma gölüne bırakılır; insanlar, lavlarla verimi artan toprakları işlemeye girişirler ve volkanların çevrelerinden uzaklara gitmeyi düşünmezler. O yerlerin insanları volkanların çok zaman sonra yeniden patlayacağını bilseler bile bu onlardaki heyecanı izâle etmez; ancak çıkarılacak dersleri herkes kendi meşrebince 'not eder', sonraki nesillere aktarır.

Seslerini sürekli duyduğumuz fokurtuların bir süredir öncü patlamalarla 'fûtursuzca' cisme büründüğünün farkındaydık. Bu hacmi küçük cisimlerin müdahil oldukları alanları da sessizce izliyorduk, önceki patlamalarda olduğu gibi herkes sessizdi; ama bu kez korku yoktu kimsede. 

Kapatma davası, büyük volkanik bir patlamaydı; bekleniyordu ve gerçekleşti. İlk andaki şok dalgası, gelişmeleri izleyen -Başbakan dahil- tüm insanları sarstı, geçti. Hükümette bir panik havası hissedilse de, hükümet üyeleri çarçabuk toparladılar kendilerini ve ani hamlelerle gardlarını aldılar; önceki fokurtulardan aldıkları notları toplumla paylaşmaya başladılar;'Tepelere sızanlar' ın varlığını bir bakan resmî sıfatı üstündeyken ifade etti. Sonra ansızın hızlandı, manevralar. Kılıçlar çekildi ve savaş başladı. Saldırganlar, tüm silahlarını kuşanmışlardı ve ölümüne saldırıyorlardı.

Tarih, kimsenin gözünün yaşına bakmadan her şeyi kaydediyordu; ister birileri tarihe kayıt düşmek adına hukuk sistemine tekme atsınlar, isterse umursamasınlar. Bazı gözü dönmüşlerin yanından bazı gönüllü(paralı) şövalyeler vardı ortalıkta. Bu 'Şövalyelik', geçmiş dönemlerde epey para etmişti, yine edeceği sanılıyordu. 

Ana muhalefet Lideri, Doğan ve Çukurova gruplarının İcracıları (Dual Holding), Demirel ve Avâneleri (Cindoruk vs), özenle seçilmiş rektörler, ÜAK Kurulu Başkanı, Barolar Birliği, Eski Cumhuriyet Başsavcıları, Dual Holding'in tetikçeker gazetecileri, televizyoncuları, bazı emekli generaller ve nihayet bazı görevli yargı unsurları, volkanik patlamanın hazırlayıcıları oldular.Komitenin tüm üyeleri üstlerine vazife olan her şeyi gereğince yerine getirdiler.

Patlama sonrasında ortaya çıkan tablo gerçekten ilginçti. Patlamanın savurduğu birkaç kişinin bağırtıları duyuluyordu ortalıkta; çığırtkan Parti Genel Başkanı ile çığırtkan gazete patronu yaşlı adam, destekçileri tarafından kurbanlık olarak soruşturması süren çete davasının önüne kondular (onlara sorarsanız kendileri gönüllüydüler). 

Büyük gözaltılar başladı; bunlar sansasyoneldi, önemli kanıtlar olmadan yapılamayacak yargı uygulamalarıydı. Hemen büyük bir dezenformasyon fırtınası estirildi. İnsanların dikkatleri sanıkların gözaltına alınma şekillerine çevrildi. Yıllarca binlerce kişiye uygulanan 'sıradan yargısal prosedür' üzerinde geyikler yapıldı. 

Dual Holdingin neferleri eski rektör, parti başkanı ve gazete patronu yaşlı adamın neden gözaltına alındıklarına dair 'gazetecilik 'yapmadılar; gazetecilik yapmaya çalışan "olağan demokratları" nişangâhlarına koydular. Resimlerini Tercüman gazetesinde sürmanşetten vererek 'Kim Bunlar? diye sordular, hedef gösterdiler. 

Böylece suçlamaların üstü örtülmeye çalışıldı. Gözaltılar ve tutuklamalar Kapatma Davası'nın rövanşı olarak gösterildi (oysa çete davası, sekiz ay önce açılmıştı ve gözaltına alınanlar davayla ilgili manipülasyon yapıyorlardı). Soruşturmayı sürdüren savcının Başsavcısı, açıklama yapmak zorunda kaldı. Büyük Patlama (kapatma davası) ile soruşturulan çete davası arasında bir bağ olmadığını ilan etti...

28 Şubat'ın aynı aktörleri kirli elleriyle yeni mezarlar kazmış hazır bekliyorlardı. Tehdit ettikleri siyasetçileri ve partileri hazırladıkları mezara gömeceklerdi. Başbakan'ın ve Devlet Bahçeli'nin parti kapatmayı zorlaştıracak anayasal değişiklik beyanları, vampirlerin ruhlarını dondurdu. Büyük bir şok da onlar yaşadılar; yaptıkları şeylerin tümü hepsini açığa çıkarmıştı, perde gerisindekilerin hepsi birbirini destekliyordu. Hem de herkesin gözü önünde. 

Canlı yayınlarda noter huzurunda yapılan 'mesaj referandumları' yüksek oranda 'kapatmaya karşı' sonuçlarla yalanladı vampirleri; kaos üreten hükümet değildi. Üstelik bu sonuçlar dual holdingin kanallarında yayınlanıyordu. Apaçık ortada kaldıklarını anladılar.

Birdenbire birileri "geri adım" terraneleri üretmeye başladı. Külliyyen kaybedeceklerini anlayan 'kokuşmuşlar' rica minnet, sivil toplum örgütlerine deklerasyon ilan ettirdiler. Başbakan her şeyin farkındaydı. Ümüklerinden yakaladı. Pişkin Ana muhalefet Lideri hala arkasındaydı adımlarının ve geri adım atmayacaklarını söylüyordu; kahramanca dövüşmeye devam ediyordu. Siyâsî geleceği bitmişti nasılsa ve kahraman olarak silinmek istiyordu tarihten. Kendisi ve partisi şebekenin içindeydi, geri adım atma teklifini kabul etmesi bunu resmen kabul etmesi demek olacaktı. Kaçın kurrasıydı o.

Devletten milyonlarca Yeni Türk Lirasını çalan tüm petrol şirketleri ortadayken, hangi yalanların hangi suçları örttüğünü saklayamayacaklardı elbette. Kuklalarını daha fazla oynatamayacaklarını fark edenler geri adım atmayı,"erk"lerinin kanına yediremiyorlardı; ama hırsız damarları korkaklıklarına geçit verdi. Anladılar; Hükümet geri adım atmayacaktı. Arkalarına bakmadan kaçmaya başladılar tek tek; önce fareler sustular, sonra kediler. Yaşlı Kurtlar hâlâ uluyorlar. Uluyacaklar da.

Halk uzun zamandır ilk kez varlığını hissettirdi. Kendi hükümetine sahip çıktı. Volkanik patlamalar sona erince herkes verimli hale gelen toprağı işlemeye devam etmeye başladı; üstelik bu kez büyük keyif aldı insanlar, sıcak yuvalarında. Anladılar ki; 28 Şubat vahşetini sergileyenler aslında o vampirlerdi. Çektikleri derin acılar tekrarlanmayacaktı.

Şimdi herkes biliyor ki; kapatma davası kabul edilse de reddedilse de, Hükümet ne yapacağını planlamış durumda; pabuç bırakmayacak öncekiler gibi. Hele vampirler bu kadar sinmişken, bu kadar apaçık ortada kalakalmışken.

Bundan sonra ne mi olacak? İnsanlar şu ana kadar yapılandan daha fazlasının yapılmasını gerekli ve vazgeçilmez bulsa da, gerginliğin hayır getirmeyeceğini bildikleri için şimdiki zaman için zorunlu bulmuyor. 

Özal'a saldırganını affettiren, Ağar'a "bir tuğla çeksek hepimiz altında kalırız" dedirten nedenler ortada duruyor hâlâ. Şu anda çete sadece görünen kısmından temizlenecek; gerisi zamanın eriten gücüne teslim edilecek. 

Ve bu zaman, Halkın geleceği adına acımasızca kontrol altında tutulacak. Ayrıca, kapatılma davası reddedilecek; yeni anayasa çalışmaları yıl sonuna kadar tamamlanacak. Ağırlıklarını atan Türkiye kendi yolunda hızla ilerlemeye devam edecek. 

Bir mason öteden "Bizim istemediğimiz hiçbir şey olmaz!" diye bağırsa da, Tarih tepelerden kayanları yazmaya başlayacak. Tek tek; üstelik taraf tutmadan.


Seçkin Deniz, 30.03.2008, Sistematik Analizler 60

Seçkin Deniz Yazıları


Not: 

Ak Parti’nin Kültür ve Turizm Bakanı olan eski CHP'li Ertuğrul Günay Anayasa Mahkemesinde açılan kapatma davası ile ilgili 14 mart 2008'de şöyle demişti:

“Türkiye bundan önceki dönemde ve bu dönemde Ak Parti içtihadında 20 yılı aşkın dönem boşunca istikrarlı bir kalkınma süreci içindedir. Ekonomik göstergeler siyasal göstergeler, sosyal göstergeler her şeyin iyiye gidildiğini göstermektedir ama öyle anlıyorum ve üzülüyorum ki Türkiye’nin iyiye ve ileri gitmesini istemeyen kişiler çok önemli yerlere sızmışlar. Türkiye bununla hesaplaşacaktır meraklanmayın Türkiye demokrasisi bu tuzağı aşmayı başaracaktır. Halka güveniyoruz." 

Beş yıl sonra 2013'te AK Parti İzmir Milletvekilleri Ertuğrul Günay ve Erdal Kalkan ile Ankara Milletvekili Haluk Özdalga ihraç talebiyle disipline sevk edildi. Yapılan yazılı açıklamada, "Üç milletvekilimiz, son zamanlarda, parti disiplinine ve politikalarına, temel ilkelerimize ve hükümet icraatlarına aykırı, partimizi tahkir ve tezyif edici beyanlarından dolayı, tedbirli olarak kesin ihraç edilmeleri talebiyle Disiplin Kurulu'na sevk edilmiştir" deniliyordu.

2008'de tepelere sızanlardan şikayetçi olan Ertuğrul Günay'ın ihraç talebiyle Ak Parti'den 'kovulması'nın sebebi 17-25 Aralık Darbe Girişimi'ydi. Günay, bugün tüm detayları açığa çıkan 17-25 Aralık Darbe Girişimi'nin engellenmesine yönelik iktidar tasarruflarından dolayı partisini 'adaletsizlikle' suçluyordu: 

"Bize düşen, adaletin tecellisini sabırla beklemektir. Ancak, emniyete/yargıya müdahale adalete güveni gölgelerse sonucu daha vahim olur. Siyasi taraflılıkla -bilip bilmeden- yolsuzluğu koruyor görünmenin siyasi bedeli ağır olacağı gibi, halka ve Hakk’a karşı da vebali ağırdır.”

Ertuğrul Günay daha sonraki günlerde de 17-25 Aralık2013'te darbe girişiminde bulunan 'Paralel Yapı' medyasında iktidar karşıtı söylem ve eylemlerine devam etti. Devletin tepesine sızanlarla iktidarın tepesine kadar sızanlar daima vardı. 17-25 Aralık 2013 Darbe Girişimi,  Hüseyin Gülerce'nin ifadesi ile yeni bir arınmaya vesile olacak bir imkan sunmuştu. 

Halkın iradesi dışında tepelere sızanlar, cemaat ya da ergenekon ya da daha başka bir mahfil üyesi ya da mason, halkın verdiği tepkilerle yüzleşmeye mahkumdurlar. Erdoğan'a verilen %52'lik Cumhurbaşkanlığı desteği tepelere sızanları tepeden kaydırmaya yetiyor görünüyor. Sağdan, soldan, dini cemaatlerden, liberallerden oluşturulmuş entegre bir sızma harekatından sıyrılmak elbette kolay değildir.

Seçkin Deniz, 10.01.2015






Seçkin Deniz Twitter Akışı