20 Eylül 2014 Cumartesi

SA896/FT29: Mızrak Çuvalı Her Zaman Deler; Adalet Peşinde- Law Abiding Citizen-

“Biraz adalet hiç olmamasından iyidir…” 
Nick Rice, Savcı


Adı ve afişiyle sıradan, klasik bir Hollywood aksiyon filmi önyargısı doğuran film; şiddet, gerilim, suç değişkenlerini kullanmasına karşın tematik bir film; senarist psikolojik ve sosyolojik eleştirel bakışını Amerikan Adalet sistemi ve uygulayıcıları düzleminde konumlandırmış, filmin kışkırtıcı ses tonunun Amerikan yargı sisteminin anti-demokratik genlerini filme ve yapımcılarına karşı harekete geçirmemesi için yüksek ölçekli susturucular kullanmış.

Savcı Nick Rice’in kişisel başarı istatistiklerinin düşmemesi gibi küçük ölçekli kaygılarla sabote ettiği bir davanın kelebek etkisi ile birçok insanın ölümüne neden olmasını temel paradoks olarak kullanan Law Abiding Citizen, sistematik hukuk eleştirileri için yeni bir kapı açıyor olmasa da, insanlık tarihinde kangrene dönüşmüş olan adalet arayışının sürmesi adına, Uğur Yücel’in Ejder Kapanı kadar öğretici ve etkileyici.

Film'de eşi ve küçük kızı ile kendi küçük dünyasında yaşayan elektronik sistemler mühendisi Clyde Shelton (Butler) ve ailesinin evlerinde saldırıya uğramasını, Clyde’in gözleri önünde eşi ve çocuğunun öldürülmesini, Avukat Nick Rice (Foxx) saldırganlarla bir anlaşma yapmasını, Mahkeme’nin saldırganlardan birini, katil olmayanı ölüm cezasına çarptırırken asıl katil olan diğerine çok az bir ceza vermesini, karardan hiç memnun olmayan Shelton’un adaleti kendi elleriyle uygulamaya karar vererek bu olayda suçlu gördüğü herkesi birer birer ortadan kaldırmasını ve nihayetinde, savcı Nick Rice tarafından öldürülmesini izlerken, sıradan bir kurgu ile karşı karşıya kaldığımızı fark ediyoruz.

Ancak senaryo filmin başlangıcından itibaren benzerlerinden çok ciddi bir şekilde ayrıldığını anlamamızı sağlıyor, bizi şaşırtıyor; Clyde’in katile yöneleceğini ve filmin bu transla süreceğini sanıyoruz; yönetmen katille işini çok çabuk bir şekilde bitirip, filmin temasına dönüyor ve gerçekliği beyaz perdeden dışarıya taşırarak, heyecanı normalleştiren yüksek bir ritimle izleyicilerini filmin derinliklerine çekiyor; finale kadar savcının zekâsıyla oynayarak deneyimli deneyimsiz her izleyiciyi kendisine hayran bırakıyor.



Clyde’in 10 yıl süresince ezberlediği yasaları kullanarak örtmekte başarılı olduğu suçu kanıtlanmadığı için serbest bırakılmayı talep etmesi ile başlayan dakikalarda filmin omurgası diyebileceğimiz bir olguyla karşılaşıyoruz; kefaletle serbest bırakılma kararının doğrudan dramatik bir ironi gibi göründüğü saniyelerde hukuk sistemini ve uygulayıcılarını cezalandırmak adına, serbest kalmasını engelleyecek kısmi itiraflarda bulunması ve cezaevinde kalarak, cezalandırma işlemine devam etmesi, dışarıda işbirlikçilerinin olacağını düşündürten eylemlerinin sürmesi ve cezaevinden tüm tek kişilik hücrelere ulaşılabilecek tüneller kazması sıra dışı unsurlardan bir kaçı.

Kurgudaki sıçramalar yorucu olmamakla beraber, az da olsa dikkat dağıtıcı; kamera tepeleri çok sık geziniyor, yakın çekimler profil yansımalarında ve hareketli suikast silahının etrafında konum ararken gerçeklik duygusunu güçlendiriyor.



Adının Türkçe’ye çevrilişindeki sorunlarla gündemde yer bulan ve başından itibaren gerili kaslarla izlenen film, evlerine saldırılan ve tecavüz edilerek öldürülen küçük kızın, beyaz zemin üzerine renkli harfler basılı minik plastik prizmalarla saldırının diğer kurbanı annesinin adını oluşturduğu bilekliğin, adaleti sağlamaktan aciz yasalar ile kişisel kompleksleri ve gelecek kaygılarıyla hareket eden hukuk uygulayıcılarının “Biraz adalet hiç olmamasından iyidir…” ilkesiyle yargılamanın tamamlanması sonucunda oluşabilecek riskleri göze almadan pazarlık yaparak adil yargılanma ilkelerini göz ardı ederek yaptıkları adaletsizlik sonucunda, adalet sistemini altüst etmeyi, kişisel adaleti sağlamayı amaçlayan ve suçluları kendi elleriyle cezalandırmak isteyen zeki, mühendis babasının ellerinde cezaevinin tek kişilik hücresine sürüklenmesinin içler yakan öyküsü bence…

Acıyı seyircinin yüreğine sürüklemeyi seçen, küçük kızın yaptığı bilekliği finalde babasıyla birlikte yakıp, finali haksız ve titiz, obsesif-kompülsif bozukluk hastalığıyla mamul tipik başsavcının mutlu aile tablosuyla bitiren kurgunun filmi izleyen herkes tarafından büyük bir öfkeyle karşılandığına; ilk sekansta, herkesin, yaşadığı bütün acıları empatiyle içselleştirdiği mağdur, mazlum; ikinci sekansta adaleti arayan ve zekâsıyla herkes gibi, herkesin gerektiğinde olmak istediği gibi herkesten biri; üçüncü sekansta da acımasız bir cezalandırıcı olarak endişe uyandıran Baba’nın daha dengeli ve adil bir finali hak ettiğini düşündüğüne inandığım “Law Abiding Citizen- Yasalara Uyan Vatandaş” filminin, Amerikan Hukuk sisteminin zaaflarını sorguladığını düşündüğüm halde, her şeyin başsavcılığa terfi eden savcının asıl suçlu olduğuna ve gereken cezayı almadığına inandığım için uzun ve tek cümlelik parağraflar yazarak senaristi protesto ediyorum.



Bugün burada, bu yazıda sürükleyici ve şaşırtıcı kurgunun kollarında adım adım vahşileşerek, adalet peşinde koşarken bir terminatöre dönüşen babaya benzeyen savcının, mağdur babayı hak ettiği adil bir ceza ile cezalandırmak yerine, hukuk dışına çıkarak, suçlunun medeni haklarını ihlal ederek öldürmüş olması, ona bu yolu açan ve hukuk dışı çözümlerin kullanılmasını emreden Belediye Başkanı, Amerikan adalet ve yönetim sisteminin halen böyle süregittiğinin kanıtları olarak ilan edilebilir.

Belki final, adil olmayan Amerikan gerçeği hakkında perde gerisindeki endişelerin muhafaza edilmesi gerektiğini seyirciye dayatan ve onun bilinçaltına sürekli ‘adalet istiyorum’ baskısı pompalayan olağanüstü bir hedefe de sahip olabilir; ancak bu, son tüketiciyi ilgilendirmiyor; seyirci ‘Adalete Uyan Bir Vatandaş’, ‘Adaletin peşinde’, klişesiyle başlayan ve biten bir filmde gerçek adalet istiyor; kurgu’nun sorgulama hakkını ne zaman kullanacağına müdahale etmesine izin vermiyor; savcının soruşturmada kanıta ulaşmak için gerekirse başka bir ülkeyi ‘istila etme’ sıradanlığına alışkın Amerikan küstahlığına kızmaya devam etmek istiyor.


Faruk Tamer, 11.07.2010, Görsel Eleştiri- Visual Critique XIX

Faruk Tamer Yazıları



Film İle İlgili Teknik Bilgiler: 

Yönetmen: F. Gary Gray
Senaryo: Kurt Wimmer
Müzik: Brian Tyler
Oyuncular: Jamie Foxx, Gerard Butler, Colm Meaney, Bruce McGill, Leslie Bibb
Görüntü yönetmeni: Jonathan Sela
Editör-Kurgu: Tarık Enver
Kostüm Tasarımcısı: Jeffrey Kurland
Yapımcı: Gerard Butler
Yapımcı Firma: The film Department
Yapım Tasarım: Alex Hajdu
Filmin Türü: Suç, Drama , Gerilim
Orijinal Adı: Law Abiding Citizen
Yapım Yılı: 2009
Yapım Ülkesi: ABD
Orijinal Dili: İngilizce
Resmi Sitesi: http://www.lawabidingcitizenfi..
Dağıtıcı Firma: Warner Bros, Overture Films
Vizyon Tarihi: 01.01.2010
Filmin Süresi: 109 dakika

Seçkin Deniz Twitter Akışı