30 Mayıs 2014 Cuma

SA705/ KY11-TG23: Avrupa Suriye Konusunda Türkiye’ye Borçludur

“Esad destekleyicilerinin Türkiye’ye karşı kinlerinin esas nedeni, Türkiye’nin geçen üç sene zarfında Suriye kaynaklı insani felaketin yansıma ve etkilerini azaltmasıdır.”


Turkey has Spared Europe from a Humanitarian Apocalypse

Türkiye’nin Suriye mülteci krizini ele alış tarzı, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir mülteci kriz yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’de bulunan kamplardaki hayat standardı ve Türk şehirlerinde ve kasabalarında yaşayan Suriyelilere sağlanan destek ve yaşam imkânları, diğer ülkelerdeki mültecilerin durumları ile karşılaştırıldığında çok üst seviyededir.

Sayıları bir milyona yaklaşan Suriyeliler, bugünkü yaşamlarını Türkiye ve insanının fedakârlığına borçlular. Fakat Türkiye’ye minnettarlık duyması gereken sadece Suriyeliler değil. Türkiye’nin Suriye konusunda ortaya koyduğu ustaca yönetimin, insani bir felakete müdahale noktasında tüm Avrupa’yı boşa çıkardığını söylemek abartı sayılmayacaktır.

Constantinople, nasıl yüzyıllarca genişleyen İslam imparatorluklarına karşı Avrupa’yı koruyan bir set fonksiyonu icra ettiyse; bugün İstanbul, tüm Avrupa’nın kendini bu noktada hiçbir şekilde müdafaa edemeyeceği şekilde, Suriye’deki savaş nedeniyle mülteci durumuna düşmüş sayısız insanın çaresizliğini gidermektedir. Avrupalılar elbette Türkiye’nin insani krizi ileri görüşlü bir şekilde ele alması sayesinde, Suriye’deki durumu görmezden gelmeye devam edebilir. Lafın kısası Avrupa, Türkiye’ye fena halde borçludur.


Çatışma nedeniyle komşu bir ülkeden kaçan mültecilere yönelik açık kapı politikası uygulayabilmek için güçlü ve kendine güvenen bir devlet olmak gerekir. Şu anda Türk Hükümetini eleştirenler, Türkiye sınırları içerisinde kendilerine güvenli bir sığınak bulmuş olan bir milyona yakın Suriyeli mülteciye karşı eğer Türkiye daha az misafirverper davranmış olsaydı ne olacağını zannediyorlardı? Avrupalılar, Akdeniz’in kararlı bir mülteciyi Avrupa’ya geçmekten alıkoyacağına gerçekten inanıyorlar mı? Ve Avrupa şehir ve kasabalarında bulunabilecek kayıtlı olmayan bir milyon mülteciden kaynaklanacak sosyal ve ekonomik durum nasıl olacaktı?



Hiçbir Suriyeli Türkiye’ye illegal yollardan girme ihtiyacı hissetmiyor, çünkü bunu gerektirecek bir durum yok. Bunu bizzat edindiğim kendi tecrübelerimden biliyorum. Eylül 2013’te İstanbul Atatürk Havalimanı’na indiğimde pasaportum ilk kez bu kadar az derinlemesine incelendi. Hatta havaalanından ayrılmadan önce bir mobil SIM kart ve 3G internet bağlantısı edinme imkânı buldum. Ertesi gün bir vergi numarası edinerek banka hesabı açtım. Bunlar bir ikamet izni olmaksızın gerçekleşti. Yine ikamet izni gerekmeden kiralık bir ev tuttum.

Havale alırken ve gönderirken ve banka transferlerinde de ikamet izni gerekmedi. Aslında ikamet izni gerektiren tek durum müzelere girmek için gereken şu harika Müzekart’ı alırken ortaya çıktı. Başka herhangi bir ülkede eğer o ülkeye ait eşdeğer oturma izniniz yoksa bir köprünün altında yaşamak zorunda kalırsınız.
Oturma izni isteyen Suriyelilere bu imkânı tanıyan ve kanuni bir şekilde hayata yönelik ihtiyaç ve gereksinimlerini (ikamet, haberleşme, banka işlemleri, sağlık hizmeti ve eğitim) karşılamaya çalışan mültecilere bu noktada herhangi bir engel çıkarmayan Türkiye, bu şekilde mültecileri legal olmayan bir yaşama teşvik edecek ya da buna muhtaç bırakacak etmenleri ortadan kaldırmıştır.


Herhangi bir günde her bir bölgede bulunan Suriyeli sayısı Türk yetkililerce kesin olarak bilinmektedir. Ülkenin sınır kontrol düzenlemelerini bozmak ve illegal bir şekilde yaşamak yerine sistemin uyumlu bir parçası olmak, Türkiye’de yaşayan her Suriyelinin sorumluluğudur. Gerçekten bazı Suriyeliler Türkiye’ye yönelik uzun vadede kendilerini o kadar güvencede hissetmektedir ki, Türk girişimlerinde bir numaralı yabancı yatırımcı konumuna gelmişlerdir.

Şimdi bir süreliğine Türkiye’nin de sığınma hakkı talep edenlere karşı çoğu Avrupa ülkesindeki gibi katı kurallar ve düzenlemeler uyguladığını düşünün. Türkiye’nin kendisine sığınmak isteyen bir milyon Suriyeli mülteciye sınırlarını tamamen kapattığını hayal edin. Avrupa’nın sahil kıyıları çok daha açıktır ve güvenliği sağlamak Türkiye’nin kara sınırlarına göre çok daha zordur. Bu durumda Suriyeli mülteci dalgalarının Avrupa’ya yapacakları umutsuz yolculuk öncesi ne kadar vakit olurdu?

Ve Avrupa bu büyüklükte bir insani acıyla nasıl baş edebilecekti? Bugünün Avrupa’sı aşırı ölçüde tasarruf önlemleri ve azaltılmış bütçe politikaları uygulamaktadır. Genç nüfusa yönelik işsizlik oranları tarihinin en yüksek seviyesindedir. II. Dünya Savaşı öncesinden günümüze kıtanın silahlı kuvvetler gücü hiç görülmemiş bir seviyeye indirilmiştir.

Bugün Avrupalılar, faşist eğilimlere sahip aşırı sağ kanat politik partilere akın ediyor. Suriye’den gelecek bir mülteci dalgası ile başa çıkmak mı? Avrupa kendi bünyesindeki illegal göçmen sorunlarını bile çözümleyemiyor.

Her kim umutsuz insanlar için güvenli bir sığınak sağlamayı ve kayıtsız yerleşimcilerden oluşan büyük bir toplumdan kaynaklanacak sosyal ve ekonomik sorunlarla baş edebilmeyi hayal ediyorsa bu noktada karşılaşacağı zorlukları görmek için Meksika ile sınırı olan Amerikan toplumlarına bakması yeterli olacaktır. O kadar ki, bu durumdan Kuzey uçta bulunan Los Angeles bile etkilenmiştir. Bir hafta boyunca Adam Carolla’nın podcast’lerini dinledikten sonra Angelenos (Los Angeles halkı) için üzüntü duymaya başladım. Ki bu sırada Tartus’ta sürgün hayatı yaşıyordum.

İsrail, illegal göç ve mülteciler söz konusu olduğunda toplumun karşılaşacağı problemleri görebilmeyi sağlayan diğer bir ülkedir. İsrailliler yeryüzünde en yüksek güvenlik şuuruna sahip toplum olmasına rağmen, Afrika’dan illegal yollarla gelen on binlerce göçmen ve mülteci için bir çözüm yolu bulamamıştır.

Bugün Tel Aviv ve Eliat’ta, sayısı yüksek illegal göçten kaynaklanması kaçınılmaz problemler eşliğinde, 50.000’in üzerinde kayıtlı olmayan Afrikalı mülteci yaşamaktadır. Suudi Arabistan polisi ve Ulusal Muhafızlar’ın, Krallıktaki süre aşımı ihlali yapan milyonlarca insanı toparlayarak sınır dışına çıkarmaya başlaması için neredeyse bir yıl gerekmiştir ki bu insanların çoğu ülkelerine geri dönmek istemekteydi. Şüphesiz bir Suriyeli mülteciden halen Esad diktatörü tarafından yönetilmekte olan ülkesine dönmesini istemek abes olacaktır.

Eğer Türkiye Suriyeli mültecilere cömertçe açık kapı politikası uygulamamış olsaydı, Avrupa iki nahoş seçenek arasında sıkışıp kalacaktı; ya milyonlarca umutsuz mülteciyi kabul ederek kendi bünyesi içinde yerleşmelerini sağlayacak ya da Suriye çatışmasına müdahil olarak, mülteciler için Suriye içerisinde yaşayabilecekleri güvenli bir ortam oluşturacaktı.


Avrupa’nın bu seçeneklerin getireceği zorluklarla tek başına baş edebilmesi imkânsız olmasa bile çok zor olacaktı. Ayrıca bu durumda cesur ve sonuca götürecek herhangi bir eylemden kesinlikle uzak olduğunu ispatlamış Amerikan başkanı ortadayken, ABD’nin yardımını istemenin de bir faydası olmayacaktı. Kafayı kuma gömmek, sadece Obama yönetiminde bir politika olarak nitelendirilmiştir.

Bölgesel ve küresel kaos,  Esad rejiminin kendisini ve Suriyeli muhaliflere uyguladığı kanlı zulmü meşrulaştırmak için bel bağladığı en önemli tehdit unsuruydu. Esad, bölgeyi ve Avrupa’yı yutacak bir insani sefalet dalgası oluşturmak umuduyla, kendisine muhalif olan bölgeleri insanlardan arındırmak için elinden gelen her şeyi yaptı.

Esad destekleyicilerinin Türkiye’ye karşı kinlerinin esas nedeni, Türkiye’nin geçen üç sene zarfında Suriye kaynaklı insani felaketin yansıma ve etkilerini azaltmasıdır.


Bu duruma tipik bir örnek; Seymour Hersh’ün acınası ve saçmalık derecesinde çelişkili bir şekilde Esad tarafından Ağustos 2013’te barbarca gerçekleştirilen kimyasal silah saldırılarının suçunu Başbakan Recep Erdoğan Hükümeti’nin üzerine yıkma teşebbüsüdür (hâlihazırda Suriye şehirleri gibi darmadağın olmuş bir teori).

Diğer yandan, Kessab’ı kurtarmakla neredeyse alakası olmayan  #SaveKessab kampanyası ve Türk ordusunu bir şekilde 21.yy’da Ermeni katliamı yapmakla ilişkilendirme çabasının ardındaki yanlış propaganda ve aşikâr yalanlar.

Orta Doğu’da insani ızdırapları dindirebilmek için en çok çaba gösterenlerin, insanların mülteci durumuna düşmesinden birinci derecede sorumlu olan gerçek manada savaş suçlularını destekleyenlerce şeytanlaştırılmaya çalışıldığı hastalıklı bir dünyada yaşıyoruz.

Avrupa Türkiye’ye borçludur. Vicdanının kırılma noktasına kadar test edilmesinden kurtardığı için Türkiye’ye borçludur. Eğer Türkiye olmasaydı Avrupa onlarca yıl çaresiz bir şekilde Suriye meselesinden kaynaklanacak sorunlarla baş etmeye çalışacaktı.

Teşekkürler Türkiye. Belki bir gün gönülsüzce de olsa Avrupa minnettarlığını gösterir.


Aboud Dandachi, 23 Nisan 2014


Tamer Güner, 30.05.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çeviri


Not: Aboud Dandachi, şu anda İstanbul’da yaşayan bir Suriyeli aktivisttir. BBC, LA Times, The Guardian, El-Arabiya ve Türkiye Gazetesi gibi medya kuruluşları tarafından Suriye hakkındaki meselelerde görüşlerine atıf yapılmaktadır.



Seçkin Deniz Twitter Akışı