8 Şubat 2013 Cuma

SA176/IE9: Şiddetin Mağdurları

“Kanunların ürettiği şiddetle, kitapların ürettiği şiddet, öğrenilmiş, öğretilmiş şiddetin semerini taşırlar.”


İnciten her şey şiddettir. İnsanı, hayvanı, bitkiyi, toprağı, havayı, ateşi, suyu ve Allah’ı inciten her şey şiddetin ruhunu taşır. Allah, incinmez insan gibi, insanın ve cinin yapıp ettiği hiçbir şeyden. Yarattığı her varlık için sınırlarını koyduğu hak diyarına tecavüz ederek yaratılmış her bir zerreyi inciten, Allah’ı incitmiş olur ancak. Allah’ın kendi hak diyarına müşrik olarak, âsi olarak da girer insan; onu değil kendini incitir. Her dahlinde, her teşebbüsünde yaratılmış olan nefsine zulmettiği için, kendisini incittiği için, incittiği kişi Allah değildir.

Bakışların yaydığı anlamlara yüklenen şiddetin, sesin yaydığı şiddetten bir farkı yoktur. Harflerin yüklendikleri şiddet, doğurganlık sathında yürüyebildiği yerlerin belirsizliği ve sınırsızlığı yüzünden, hem sesin hem de bakışın şiddetinden, her ikisinin yerel şiddetini yüklenmiş halde daha büyük bir şiddet üretir.


Bakışların ve seslerin yayıldıkları alan dardır ve her iki kaynağın ürettiği şiddet evrenin kıyılarından bile geçemeyecek kadar küçüktür, insan sınırlı ihlallerden sorumludur; kişiseldir, sayılı kişilerle ilgilidir. Fakat yine de incittiği için ağırdır; insanı kaçınılması mümkün olmayan bir muhasebeye mahkûm eder.

Bir bakışla yürüyen fiziksel şiddetin izleri, bir sözle üreyen felaketlerin, katliamların derinliklerine sızdığında,  şiddeti akan kanla, alınan canla ölçmek mümkün değildir; çünkü şiddet evrenin kıyılarını aşmıştır. Çünkü; şiddet hak alanlarında gezinmektedir ve Allah’ı incitmektedir.

Birine vurmak, birine alevlerle dolu bakışlarla dokunmaktan daha ağır değildir. Birini sözle incitmek de birinin kafasını ya da kolunu kırmaktan, gözünü morartmaktan daha fena değildir. Fiziksel şiddetin ulaştığı yerle, bakışlarla, sözlerle cesamet bulan şiddetin ulaştığı yer farklı değildir çünkü.

Harflerin döktüğü çakıl taşlarında yürüyen şiddetin rengi daha karanlıktır; daha çok uzun yol alır insanlığın önündeki tarihte. Geçmişe ve geleceğe iliştirilmiş bütün sınırlı şiddet çeşnilerinin kayıtlarını tutar harfler. Bilmeyenlere şiddetin rengini, cinsiyetini ve ırkını öğrettikleri gibi yönünü de belletirler. Gittikleri, gidecekleri yol, öncekilerden öğrenilmiş olanların iz taşlarını belirledikleri yoldur. Nasıl dövülür insan, nasıl öldürülür, nasıl işkence edilir, nasıl bakılır, nasıl söylenir incitmek için; bu yol, harflerin yolu, tek tek tüm ayrıntılarına kadar öğretir harflerin döktüğü çakıl taşlarına basarak yürüyen insana.

Şiddetin en büyüğü olan öldürmeyi yasaklayan Allah, düzen bozuculuk, zulmedicilik ya da şiddetten korunma dışında bir hak tanımamıştır insana. Öldürerek elde edilen servetler ya da mülkler, saltanatlar her türünden birer ganimetse eğer Allah, bunu yasaklamıştır; yeter ki sınırlarını belirlediği sebepler olmasın. Fakat öldürmekten daha büyük bir şiddet daha anlatmıştır Allah; zulüm…

Bakışların, seslerin ve harflerden oluşan yolların ürettiği şeyler insanın esaretine giden çağrılara aracılık ederek insanı incittiklerinde yapılan şey ‘zulüm’ ise, eylemlerin çıngırağına asılan diğer şeyler bu zulmün ancak tezahürleri olabilirler; asılları değil. Sesten üremiş şiddetin, kana tahvil edilmiş olması gerekmez.

Haksız yere bağırmak da zulümdür, haksız yere kaş çatmak da. Bir çocuğun masum yanaklarında patlayan tokat, o çocuğun ruhunun derinliklerinde kanayan bir söz yarası bırakmaktan daha ağır olamaz. Ekilenler, renkleri ne olursa olsun şiddetin tohumlarıdır. Bu tohumlar,  hem içeriden hem dışarıdan beslendikleri için gizli gizli büyüyecekler ve filizlenip meyveye duracaklar.

O halde hiçbir bakış, hiçbir ses ve hiçbir harf dizisi şiddetin kuşatıcı ruhundan uzak değildir. Bakış, ses ve harf bir adam öldüremez, ama onu öldürmekten daha büyük bir zulme, esarete maruz bırakabilir. Kanunların ürettiği şiddetle, kitapların ürettiği şiddet, öğrenilmiş, öğretilmiş şiddetin semerini taşırlar.

Yine de en tehlikeli şiddet, şefkatin kollarına sürülmüş olan şiddettir, zehirler. İnsan, şefkate ulaşmak için şiddetle didişir. Kaidedir; şefkate muhtaç olanın şefkate ulaşmak için şiddeti göze alması gerekir. Duyguların yanlış terbiyesi ile tutkulara, saplantılara dönüşen içsel şiddetin, duygular bir şefkat sunağında reddedildiğinde doğması kadar insanlığı inciten hiçbir eylem yoktur.

Bu hâlle hiçbir insanın şiddetten uzak kalmasından bahsedilemez. Merhametin eksildiği yerlerin hepsi, şiddetin kurak topraklarını sulak arazilere çevirirler. İnsan, şiddetle, zulümle de sınanır. İnsan için tek çıkış kapısı hayat denen yığıntılarda, merhametin sesiyle yürüyen tövbelerin bulunduğu yerdedir. Ne kadın ne de erkek değil; insandır şiddetin mağduru.



Irmak Elmas, Sonsuz Ark, 08.02.2013
Irmak Elmas Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı