5 Şubat 2016 Cuma

SA2451/KY23-NN21: Yeni Siyonistler: ‘Ultra Ortodoksluk Artık Siyonist Fikre Teslim Olmuştur’

"120 yıl sonra bugün bir Hasidik, Siyonist hükümette bakanlık görevindedir, binlerce ultra-Ortodoks erkek Siyonist ordusunda görev almaktadır ve aşırı Ortodoks üniversiteler binlerce kişiyi Siyonist Devletin içine sürüklemektedir." 

Yaakov Litzman
'Birleşik Tevrat Yahudiliği' partisi-  United Torah Judaism party- Sağlık Bakanı Yaakov Litzman bir Knesset oturumu sırasında Benjamin Netanyahu'nun koalisyon hükümetinin diğer bakanları ile oturuyor, 23 Kasım 2015

The new Zionists: Ultra-Orthodoxy has effectively surrendered to the Zionist idea

Ultra Ortodoksluk 'bir numaralı düşman olarak' ilan edilmesinden 120 yıl sonra Siyonizm’e artık iyice teslim olmuştur.

Sinagoglara orgların kurulmasından, dua kitaplarına eklenen Almanca'dan, Musevi alimlerinin Mesih'i kabulünden ve Yahudi okullarının Tarih, Felsefe ve Matematik öğretmesinden şaşkın rabbi Moşe Sofer (1763-1839) şöyle demiştir: ‘Tüm bu yenilikler Tevrat’ta yasaklanmıştır’

Ultra Ortodoksluğun saygın liderinin bu slogan sözleri, iki asır sonra bugün dahi değişime direncin simgesi, bir toparlanma çığlığı ve misyon bildirimi durumundadır. Bununla birlikte, nesiller sonra haleflerinin tekrar başlattığı ‘Siyonizmle savaş’, artık büyük bir inzivanın sancısını çekmektedir

Ultra Ortodoksların (Harediler) Siyonizmle savaşı Siyonist ‘peygamber’ Theodor Herzl’in, dine küfür olarak adlettikleri ‘Yahudi Devlet, Yahudilerin platformu, politik doğuş’’ ilanından hemen sonrasında başlamıştır.

Hasidik haham Şolom Dov Ber Schneersohn (1860-1920), 'Siyonistler dine bağlı olsalar da, amaçlarına ulaşma ihtimalleri de olsa, itaatkar Yahudiler Talmud’un sürgünü son vermeyi yasaklamasında dolayı ve bir kurtuluş olacaksa bunu Tanrı’nın bahşedeceği umudunu göz önüne alarak, Siyonistlerin dikkate alınmamalıları gerektiğine' hükmetmiştir.

Litvanyalı rabbi Chaim Soloveitchik, Yahudilerin İsrail’e giden her engelden uzak durmaları gerektiğini söylerken, Lodz baş hahamı Eliyahu Meisel, ‘Kalbinde en ufak bir Tanrı korkusu olan kendini bunlardan (Siyonistlerden) uzak tutar ve onlarla yürümez‘ demiştir.

120 yıl sonra bugün bir Hasidik, Siyonist hükümette bakanlık görevindedir, binlerce ultra-Ortodoks erkek Siyonist ordusunda görev almaktadır ve aşırı Ortodoks üniversiteler binlerce kişiyi Siyonist Devletin içine sürüklemektedir. 

Temelinde Siyonizme karşı çıkan ve Avrupa’nın onları azad etmesiyle bağışlandığını düşünen reformist Yahudiler bile Hitler’in başa geçmesinden sonra 1937’de resmi olarak Siyonizm’i benimsemişlerdir.

Ne Hitler’in gücü ele alması, ne soykırım, ne İsral’in kurulması, ne de 1967’deki 6 Gün Savaşı diğer Yahudi gruplar Siyonizm’i Tanrı'nin bir irâdesi olarak görmelerine neden olsa da, tüm bu hadiseler ultra Ortodoksları bu fikirlerinden caydıramadı.

Litvanya doğumlu, Bnei Brak’lı Haredi lider rabbi Elazar Menachem Shach, 1967 yılında müridlerine yaptığı konuşmasında, zafer sarhoşu İsrail’i sürgün yılları boyunca izledikleri tutum ve tarzdan sapmakla suçlamıştır.

Tıpkı Herzl devrinin hahamları gibi Shach da, Siyonizm’i 17.yy. Osmanlısı'nda ortaya çıkan Sabetay Sevi gibi bir mesih travması reenkarnasyonu olarak görmekteydi

Üstelik, Shach, Yahudilerin güç ile ‘evliliğine’ de içerlemişti. Yahudilerin '70 kurt arasındaki tek koyun’ olduğu günleri özlemle yadedip, yeni muhalif Yahudileri kurtlar arasında aniden ortaya çıkan bir ‘Kurtların Efendisi’ olarak adlandırmıştır. Ayrıca Shach, ultra Ortodoksların Siyonizmi reddetme sebebinin, Siyonizmin Yahudileri aktif bir millet durumuna sokması olduğunu belirterek ‘Her şey altüst oldu’ demiş ve Yahudileri sonu belli olmayan bir duruma sokabileceğini belirtmiştir.

İsrail’in askeri zaferlerinden hiç etkilenmeyen Shach, ‘Ortada ne bir telafi, ne de bir telafi başlangıcı vardır.. Biz hala en az eskisi kadar zor olan bir sürgündeyiz.. Tevrat çölde indirilmişti. İsrail diye bir toprağımız veya bölgemiz yoktu ve biz ezeli bir millettik’ demiştir.

Ve bu kısaca; cüzi ve mütevazi Haredi toplumunun Siyonist projenin gölgesinde var olma savaşıydı.

İsrail Devleti ile olan uyum formülleri de, her ne kadar nüfuzlarının ve nüfuslarının artmasına  neden olsa da, kendi başarılarının kurbanı olana dek devam etti.

1948’de zar zor 30,000 olan Haredi nüfusu genç İsrail devleti içinde ideolojik, sosyal ve politik olarak her daim bir savunma halindeydi

İdeolojik olarak, Siyonist önsezinin aksine hahamlar, inananlarına yaklaşan felaketi göstermede başarısız oldular  

Bu ahlaki sorumluluğa ek olarak, Israil Ortodoksluğunun, Soykırımın demografik etkilerinden kendi rehabilite etmesi ve Siyonizm’in zafer ve taleplerinin gölgesinde de olsa bu iyileşme sürecinde İsrail Devleti ile bir uyum yakalaması gerekmektedir

Soykırım’a (Holokost), Tanrı’nın bir iradesi olarak açıklanmış, Shach ‘Ve Fırtına hiddetlenir ‘ isimli vaazinde de  ‘Tanrı’nın birebir yürüttüğü bir hesap var, sonunda 6 milyon Yahudiye yığılan, yüzyıllar içinde yayılan bir hesaptır bu. Ve eğer bir Musevi bu inançta erdemli değilse, o zaman kafirdir’ demiştir.

Hem laik, hem de itaatkar Siyonistler bu suçluluk öyküsü karşısında gerçeklerden kaçan ve inkarcı bir tavır sergileseler de, sonuçta hepsi ultra Ortodoksluğun Yahudi Devleti’ne muhalif politikaları karşısında saygıyla eğilmişlerdir.

Açığa vurulmamış asıl amaç, o hahamların otoritelerini sorgulanamaz kılan ve modernitenin cazibesini de uzakta tutan meşhur gettoların onarımıydı.

Aslında bu Yahudi Devleti’nin sosyal kaynakçılığına olan sosyal rızanın altındaki anahtar ordudur. Eğer bir Haredi erkeği orduya katılırsa, ultra Ortodoksluğuna son verebilir. Eğer muaf ise, ayırtediciliğini korur ve aslında daha da derinleştirir.

Bu nedenle Haredi hahamlar, Bağımsızlık Savaşı devam ederken, David Ben Gurion ile görüşüp, Hitler’in Talmudi akademi ağını yaktığını ve bunu onarmaları gerektiği gerekçesiyle gençlerinin İsrail Ordusuna alınmaması talebinde bulundular. Ben Gurion, sıkı bir laik olmasına rağmen bu mazaretten etkilenmiş ve onlara askerlikten tehir hakkını vermiş olsa da, yine de bir şartı vardı.

Ben-Gurion ilk önce askere alınmayacak Haredi’lerin sayısını sadece 400 kişi artırdı ki bu rakam 1948’de bile yeni oluşturulan ordu (IDF) bünyesinde bulunan 115.000 askerin yüzde birinin ancak küçük bir parçasını oluşturmaktaydı. İkinci olarak, askere alınmayanların Tevrat öğrenimlerine devam etmelerini istedi ve bu şart hahamlar tarafından kabul edildi.

Bu alçak gönüllü bir başlangıçtı, ta ki Ben Gurion’un 4 yıl sonra Talmudi yorumlarının olduğu kitabında ‘Hazon Ish’ veya ‘bir adamın vizyonu’ olarak bahsettiği ultra Ortodoks lider Avraham Karelitz ile buluşana kadar.

Haredi liderlerin ve sekülerlerin sonraki toplanmalarının aksine, entelektüel bir merakı olan Ben Gurion başlatılmış bu toplantı politik bir pazarlık ile alakalıydı. ‘Eğer iki deve dar bir patikada karşılaşsa, birinin yükü var ama diğerinin yoksa, yükü olmayan diğerine yol vermeli’ dedi haham.

Talmudi bir hükümden yapılana bu kıssanın özü ‘Musevi kanunlarının sorumluluğunu yüklenmemiş olanlar, yüklenmiş olanların yolunu açmalıdırlar’ idi.

Kıyaslamadan aşağılanmış hisssedilse de ve hahamın Yahudi Devleti’nin vicdan özgürlüğü meselesine hiçbir çözüm sunmaması dikkatleri çekse de, Ben Gurion ultra Ortodokslarla olan anlaşmasını bozmadı. Gettolarının yavaş ama istikrarlı inşası muhalifi olmadan devam etti. 1968’de 400 kişilik kota ikiye katlandı, ve 1977’de toplam 25,000 Haredi erkek, İsrail’in kurulmasından beri ilk kez tüm askeri yükümlülüklerden muaf tutuldu. 

Ultra Ortodoksların, hahamları, yeşivalar (din okulu) ve dükkanları ile planlanmış bu yeni geliştirilen sosyal çekirdek yapıydı bu getto modeli. Bu kendini dış dünyayla ilişiği kestiren zamanının çoğunu Tevrat okumaya adayan soyutlama, sonraları mesleki sorunlara yol açtı.

Bu durumda eve ekmek getirme işi kadınlara kalmıştı, fakat kadınların büyük bir kısmının gönüllü öğretmenler olmasından dolayı, ultra Ortodokslar toplumun en fakir kesimi arasında yer aldılar.

Maksimum dindarlık, minimum geçim ve sosyal entegrasyon temeline dayanan bu formül, ultra Ortodoksluğun erken dönemde gelişmesine de neden oldu. Altı Gün Savaşıyla beraber, Holokost döneminde katledilmiş olan Gur ve Belz Hasedi grupları, tekrar ayakları üzerinde durmaya başladılar. Ve Shach’ın Yahudiliğin Harvard’ı olarak bilinen okulu Ponevezh, İsrail doğumlu Talmudi alimler yetiştirdi.

70’lerin ortalarında ultra Ortodoksların sayısı 200,000 civarında ve kendinden daha emin ama sosyal marjinallikleri devam eden bir topluluktu. Ta ki dış dünyalarını şaşkına çeviren ve artçı sarsıntıları ultra Ortodoks siyasetçilerin bile reddemediği bir teklife neden olan depreme kadar..

Bu deprem, İşcilerin 1977’de seçimleri kaybetmesiydi. Seçimin galibi Likud’dan Menachem Begin gayet samimiydi. Ultra Ortodoksların sağı uzun vadede desteklemeleri karşılığında, onlara askerlik görevinde süresiz tehir, cömert bir bütçe ve üst düzey pozisyonlar verilecekti.  

Ultra-Ortodokslar, kurucularının bakış açısından Şeytan ile Anlaşma olarak tanımlanabilecek bu durumu iyice sahiplendiler.

Haredi bakış açısından bu anlaşmanın olumlu yönleri; 400 ile başlayan ve hemen binlere ulaşan askerlik tehirleri, okullarına, anaokullarına, seminerlerine aktarılan destekler, vergi muafiyetleri ve teşvikler ultra Ortodoksların gelirlerini arttırmıştı.

Dahası, anlaşma ultra Ortodoks bir politikacının Knesset Finans Komitesi’nin başkanlığı gibi emsalsiz bir ayrıcalık da içeriyordu.

Fakat Siyonizimle olan savaşlarına bağlılıkları hatırına, ultra Ortodoksluk kabinede görev almaktan uzak duruyordu. Siyonizmden faydalanmak başka, Siyonizmin yaptıklarını onaylamak veya sorumluluk olmak başka bir şeydi. Ve öyleyse, maksimum dindarlık karşısında minimum hizmet formülü minimum sorumluluk karşılığında maksimum otorite şeklinde, muhalifleri tarafından alaya alınma yolu açılmıştı.

Aynı zamanda, Haredi kadınlar, seküler kadınlara oranla iki kat fazla çocuk doğuruyor, ultra Ortodoks siyasetçilerin uyguladığı politikalar sayesinde 10 çocuklu bir aile aylık 2000 Dolar’a kadar çocuk yardımı alıyorlardı.

Yeni yüzyıla girilmesiyle, orduya katılmayan ultra Ortodoks sayısı 7,000’i geçmişti, bu da iki savaş tugayı anlamına geliyordu. Bu da orta sınıfı, asker kaçaklarını ve gönüllü işsizliği finanse ediyor hissi ile provoke ediyordu. Bu infilak etmesi beklenen bir anomaldi ve öyle de oldu

1977 yılına ait formülün aksaması 1999 yılında kendini sırf bu formülü yok etmeye adayan bir parti tarafından sağlandı. Dobra gazeteci Tommy Lapid’in liderliğindeki bu parti Knesset’de o sene 6, 4 yıl sonra da 15 sandalyeye sahip oldu.

Lapid’in seçim başarısı, bütçeyi ödediği vergilerle besleyen, ekonomiyi canlandıran, orduya hizmet eden orta sınıfın ultra Ortodoksluğa karşı bir tepkisiydi.

Bu seçim kuvveti gettonun duvarlarına dıştan baskı uygularken, ekonomi de 2002’de yeni çıkan bir yasa ile içten baskı yapıyordu.

Hazine’nin, sürekli sayıları artan çalışmayı reddeden Haredi erkekleri finanse edemeyeceği korkusu ile, ultra Ortodokslara 23 yaşında işe başlama şart koşan, ama bununla beraber askerlik görevini kısıltan bir yasa önergesi verildi.

İlk bakışta, azaltılmış hizmetlerin kabulü Haredi imtiyazını desteklemiş gibi görünse de, Lapid ve Anayasa Mahkemesi anlaşarak, Knesset’i formülcüsü hakim Tzvi Tal’ın adıyla anılan Tal Yasasını kabule teşvik etmiş ve bu yasa tasarısı ultra Ortodoksluğunun kendi kendini bitireceği sinyalini de vermişti; eğer topluluklarının hayatta kalmasını istiyorlarsa, erkekler çalışacaktı.

Takip eden yılda, 1977 anlaşması Ariel Sharon’un ultra Ortodoksları koalisyonun dışında tutmasıyla anlaşma sağ taraftan ilk kez en yıkıcı darbesini aldı. Begin ile imzalanan anlaşmanın bir son kullanım tarihi vardı ve o tarih gelmişti.

Sharon ve Maliye Bakanı Netanyahu, en büyük geçim kaynağı olan çocuk yardımını yarı yarıya azaltmasıyla sert bir düşüş yaşadılar. Şu an Başbakan vekili olan Lapid’in de kışkırtmasıyla, okulları yeşivalara ve diğer Haredi kurumlarına yapılan yardımlar da kısıntıya uğradı.
Ultra Ortodoks politikacılar iyice tıkanmış hissediyorlardı.

Nüfusun yarısından, daha az gelirli %65lik işsiz Ortodoks erkek oranı, Haredi hahamları Yahudi devleti ile yeni bir anlaşmanın yapılması gerekliliğini anlamalarını sağladı

Çalışmama lüksü bu nedenle sessizce terk edildi. Başlanguçta tesisatçı, tamirci, elektrikçi ve hemşire yetiştiren, daha sonraları bilgisayar mühendisi, muhasebe ve hukuk alanlarına da yayılan Ultra Ortodoks meslek okulları, Kudüs ve Bnei Brak’da açılmaya başlandı.

Tal Kanununa geçişten 10 yıl sonra, 12 ana akım üniversite ve fakülte, 8000 mezun ve 7000 öğretim gören öğrenciye özel programlar sunuyordu. Ve bu bir dip dalga oluşturmuştu. Yüksek Öğretim Konseyi, bir önceki yıl 8300, geçen senede 9000 Ortodoks öğrencisi olduğu bilgisini verdi.

Aynı zamanda IDF (İsrail Ordusu), düzgün bir askeri hizmetin iyi bir çalışma alanına giriş için en iyi bilet olduğunu fark eden ultra Ortodoks erkekler için yeni birimler açtı. 

Bir asker taburu olarak başlayanlar üç tabura ulaşmış ve daha sonrasında, hava ve deniz kuvvetlerine yayılmış; tamirci olan eski yeşiva öğrencileri, analist oldukları istihbarata, programcı oldukları bilgisayar birimine ve personel memuru oldukları insan kaynaklarına terfi etmişlerdir. 

Geçen yıl, çağrılan 8000 Ortodoks erkekten 2400 kayıt askere alınmıştır ve bu rakam gitgide artmaktadır. İlk yardım istasyonlarında, yaşl evlerinde, hastanelerde ve yardım kuruluşlarında çalışan ultra Ortodokslar yanında, İsrail polisi geçen sene 15 ultra Ortodoks kriminal müfettişi işe alıp eğitmiştir.

En sembolik olarak da, Anayasa Mahkemesinin müsteşarların fiili bakanlık yapamaz kararına karşın, ultra Ortodoksların Hakim Konseyi, kıdemli siyasetçilerinden Yaakov Litzman’ı Sağlık Bakanı olarak tam kabine üyeliğine getirmiştir..

Eskiden beri süregelen, Hahamların yandaşlarına Siyonist devlete biat reddi ve onun amellerine ortak olmama prensibi de, tarihi ‘minimum sorumluluk, maksimum otorite’ formülünden sistemli bir geri çekilme yolu ile terk edilmiş oldu.

Ama yine de bu, önceki gerçeğin tarih olduğu manasına gelmiyor.

Ultra Ortodokslar hala ayrı muhitlerde yaşamaktadırlar. Çoğu Haredi erkek çalışmamakta, hizmet etmemekte veya bir meslek sahip değildir. Haredilere iş konusunda kolaylık sağlayan kanunlar diğer vatandaşlar için haksızlık teşkil etmekte olup, politik bir çekişme nedenidir. Bugün hala seküler konulara ağırlık veren müfredatı reddeden, tututculukta direnen ve ultra Ortodoks inzivasını devamda ısrarcı Ortodokslar bir hayli bulunmaktadır.

Hala ultra Ortodoks gettosunun duvarları, tıpkı Alman, Avusturya ve Macaristan Yahudilerinin Moshe Sofer veya Herzl arasındakiler gibi çatlamış ve dökülmektedir.

O zamanlar, yeni serbest bırakılmış Yahudilerin avukat, doctor, bilim adamı, bankacı, yayıncı ve büyük iş adamı olmalarından önce neredeyse iki nesil gerektirmişti.

Aynı süreç bugün İsrail’de hala ilerleme aşamasındadır. Siyonizm sayesinde yarım milyon ultra- Ortodoks İbranice’den başka dil konuşmamakta, erkekleri ellerinde tüfekle gezmekte, kutsal kitaba el basıp ülkelerin savunma uğrunda ölmeye yemin etmekte, genç Harediler seküler çoğunlukla iç içe çalışmaktadır. Her Pazar, uzun sakallı Gur Hasid fötr şapkasını çıkarıp kabinedeki yerini almakta ve Theodore Herzl’in rüyasının ve çoğu hahamın kabusunun nasıl ilerlediğini seyretmektedir.

AMOTZ ASA-EL, 30/01/2016, Jerusalem Post


Nehir Nil, 05.02.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çevirmen Yazar, Çeviri


Orijinal Metin:


http://www.jpost.com/Jerusalem-Report/The-new-Zionists-436827?

Seçkin Deniz Twitter Akışı