12 Ekim 2020 Pazartesi

SA8900/SD1835: Sıkıntı (Roman); 1. Bölüm-Gök 54

  Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Güzel bir kadının, üstelik Batılı değersizlikle donanmış güzel kadınların, hiçbir sınır tanımadan teşhir edilmiş ve insafsızca kullanılmış fiziksel güzelliklerinin cezbedici hiçbir yanı yoktu. Bir koyun tenhalığı ve yalnızlığıydı o koyu güzelleştiren ve çekici kılan, sahillerin yıpranmış güzellikleri ile kıyaslanamaz bir şeydi bu."


Seyhan Baraj Gölü'nü çevreleyen yolda yavaş yavaş ilerlerken arabanın üstüne düşen gölgeleri ve insanın patolojik fıtratını düşünüyordum. İnsan çok tuhaf bir bileşimdi. Onun ulaştığı her yeni bir amaç sonraki yeni amaç veya amaçlar için anlamsız ve artık önemsiz bir durak gibiydi. Olsun diye çabaladığımız dua ettiğimiz şeyler gerçekleşince önemini yitiriyordu sanki. Uğruna hayatımızın çok önemli zamanlarını ve birçok şeyi feda ettiğimiz her şey bir süre sonra eski özelliğini kaybediyordu. 

Bu tıpkı sevdiği insanla evlenen bir insanın sevdiği insanı eskisi kadar hayatının merkezinde tutmamasına ya da hayal ettiği evi, arabayı alana kadar koşuşturduğu düşüncelerinin, hayal gerçekleşince artık başka bir şeye yönünü çevirmesine benziyordu. Doyumsuzdu insan, çünkü zayıf yaratılmıştı, zayıflık ise apaçık bir hastalıktı. 

‘Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar. Allah, sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek kolaydır. Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız. Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.’ diyordu Nisâ Suresi 27-32. Ayetler.

Çağımızın en büyük bireysel ve toplumsal hastalıklarının parçasıydı, arabanın üstüne düşen gölgelerin ruhunu karıştıran şeyler. Karım, uzak bir ufukta belirdiğini düşündüğü endişelerle şimdiki zamanını zehirlemeyi seçiyordu. Seçiyordu; o yüksek bilinçli zihnindeki zayıflık ona bu seçimi yaptırıyordu çünkü. 

Oysa, hayatımın her aşamasında ‘ilgi’ merkezi haline getirilmiştim insanlar tarafından, bunu bazen kötü niyetle bazen de iyi niyetle yapıyorlardı. Düşüncelerim, iş ahlakım, iş disiplinim, bağımsız davranabilme kararlılığım ve bir de Allah’ın bahşettiği fiziksel özelliklerim insanların dikkatini çekiyordu. ‘Yakışıklı Filozof’ diyorlardı öğrencilik yıllarımda, çocukken de ‘Afacan Hâfız’. 

Karım da bu açık kimliğimle tanımıştı beni. Değer verdiğim şeylerin neler olduğunu çok iyi biliyordu. Kendi güzelliğini unutması, çocuklarımızın dünyaya gelmesindeki ve büyümesindeki emeği, evimi yuva yapan sıcaklığı, hassasiyetlerinin odaklandığı idealler varken bir başka kadın yüzünden endişelenmesi ve kıskanması anlamsızdı. 

Yurt içinde ve yurtdışında o kadar çok farklı ortamlarda, farklı insanlarla karşılaşmıştım ki, artık benim için güzellik gözlerimle gördüğüm fiziksel göreliliklerle tanımlanmıyordu. Çünkü güzel kadınların o şımarık, kendini beğenmiş küstahlıklarının derinliklerinde yatan yıkıntıları görüyordum. Ulaşılmaz sandıkları, en ince ayrıntılarına kadar kabartılarak, soyularak teşhir edilerek sunulmuş olan güzellikler, ulaşabilenlerin de var olduğunu kanıtlıyordu ve ne yazık ki birçok insan tarafından ulaşılmış bir güzellik artık eskisi gibi güzellik sayılamazdı. Bu erkekler için de geçerliydi.

Güzel bir kadının, üstelik Batılı değersizlikle donanmış güzel kadınların, hiçbir sınır tanımadan teşhir edilmiş ve insafsızca kullanılmış fiziksel güzelliklerinin cezbedici hiçbir yanı yoktu. Bir koyun tenhalığı ve yalnızlığıydı o koyu güzelleştiren ve çekici kılan, sahillerin yıpranmış güzellikleri ile kıyaslanamaz bir şeydi bu. 

Evet, belki de ilk anda hayvanî dürtülerin gözü dönmüş kokuları sevk edici olabilirdi insan için; ancak insan hayvan değildi ve iradesi vardı, seçiciydi, seçmeliydi. İnsanın zayıflığını arttıran seçimlerinin sınırı yoktu, Şeytan’ın ucunu tuttuğu her hayvanî şehvetin sonu zihinsel kasırgaların asla durmadığı bir ruhsal cehennem demekti. Gerçek cehennemin habercisi olan bir cehennem. 

Meşru olmayan yollarla birlikte olan bir erkekle bir kadının birbirlerinin bedenlerinden aldıkları hâz ruhlarından koparılan bir parça demekti, her bir ahlak dışı ilişki artarak parçalarına ayrılmakta olan bir ruh demekti. Avrupa ve Amerika büyük oranda bu nedenle uyuşturucu ve alkol kullanımının yaygınlaştığı tarih öncesi medeniyetlere dönüşmüşlerdi.

Ne kadar zordu insan olmak. Canım sıkılmıştı. Karıma her şeyi anlatan biriydim ve İD dilediği erkeği dilediği zaman elde edebilecek bir kadındı, ama bende gördüğü şey başkalarında görmediği bir şeydi. Onun fiziksel güzelliği ile ilgilenmediğimi biliyordu, nasıl böyle davranabildiğimi, beni durduran ve kontrol eden şeyin ne olduğunu merak ediyordu. Ona anlattığım birçok şeyin de temel sebebi buydu, bende gördüğünü ona anlatmak, hayatında değiştirmek istediği şeyler varsa ona yardımcı olmak. 

Benden almak istediği başka şeyler de olabilirdi, ama ben onun istediği şeyleri verebilecek bir zihinsel yapıda değildim. Ölçüm İsrâ Suresi 32. Ayetle belliydi: ‘Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.’

Nûr Suresi 3. Ayet ölçüleri netleştirmişti: ‘Zina eden erkek ancak, zina eden veya Allah’a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah’a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu, mü’minlere haram kılınmıştır.’

Nihayetinde sonsuz merhamet sahibi olan Allah 5. Ayette, 'Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.' diyerek her insana bir kurtuluş yolu ihsan etmişti, ona neden anlatmayacaktım ki bildiklerimi? Onunla konuşurken ona bakıyordum diğer tüm konuştuğum insanlara baktığım gibi, ancak Nûr Suresi 30 ve 31. Ayetlerde belirtilen sakınılması gereken haramı iyi düşünmeliydik, baktığımız ‘şey’ haram olan mıydı, olmayan mıydı?

‘Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.’

Kadının ‘zineti’ neydi, kim dikkat ediyordu buna? Kadının Zineti, erkeklerin dikkatini çekmek için teşhir edilen bedensel nitelikli her şeydi. Bugün moda, makyaj endüstrisi kadının her türlü zinetini erkeklerin gözüne sokabilmek için yarışıyordu; çıplaklık artık normal, giyinmek anormal sayılıyordu.

Bu karmaşık zamanda yapılacak en iyi şeyi yapmaya çalışmaktan başka bir gayem yoktu. Karım da bunu biliyordu, ama anlamadığım bir şekilde tedirgin olmuştu, gülümseyen gözlerinde dalgalı gölgeler peydahlanmıştı. İncindiğimi hissediyordum.

Yol boyunca yaşadığım kararsızlığı aşmaya çalıştım, karıma bir daha yaşadığım her şeyi anlatıp anlatmamak arasında gidip geliyordum, anlatmasam bu kez daha da derinleşecekti endişeleri, anlatsam anlamsız ve nasıl oluştuğunu anlayamadığım huzursuzluklarla karşılaşacaktım. İşi oluruna bırakmaya karar verdim. 

Bir zamanlar hepimizin birlikte yaşadığı, şimdi ise annemle babamın erkek kardeşim, eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı eve geldiğimde içim henüz durulanmamıştı. 

İnsanlar böyle mi uzaklaşmaya başlıyordu birbirinden? İD hiçbir şey söylemediği halde nasıl bir tehlike haline gelmişti? Karımın sezgileri ya da kadınsı kurguları, evhamları nasıl birdenbire aramızdaki uzun ve güçlü bağı sarsabiliyordu? Anlayamıyordum. İD şehvetine uyarak benim de bu şehvete uymamı, büyük bir sapıklığa düşmemi istiyor olabilirdi, ama ben bunu istiyordum muydum? Belki bir daha hiç karşılaşmayacağımız bir insandan bugüne kadar ben olarak inşâ ettiğim her şeyi yok ederek etkileneceğimi düşünmesi karımın sağlıklı düşünmediğine işaret ediyordu.


< Önceki                      Sonraki>>


 [(10.10.2020, (1/84 (108))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 12.10.2020, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı