4 Şubat 2019 Pazartesi

SA7418/KY59-MLÖZ65: Zıtlıklar Şehri

"Altında yine aynı plastik tabure, önünde uzun şemsiyelerle dolu bir kova, yanından koşturarak geçip giden insanlar. Ve yine boğazımda bir düğüm düğümleniyor. O yine kendine şemsiye açmadı…"


Metrodan caddeye çıkar çıkmaz, gözüm uzaktan onu gördü. Şemsiye satıcısı kadın her zamanki yerindeydi. Hep aynı yerde alçak plastik taburede oturur, şemsiyeler satar; bugün de orada. Yaşı tahminimce yetmiş beş-seksen civarında. Yere kadar basma etek, sırtında örme yelek, başına bağlamış olduğu küçük örtünün altından beyaz saç telleri yüzüne düşüyor; hiç ses çıkartmadan iki büklüm oturuyor, önünde rengârenk şemsiyelerle dolu bir kova...  

Bazı yerler orada yaşayan insanlarla özdeşleşir, bu yaşlı teyze de öyle oldu galiba benim için. Ne zaman yolum geçse oradan ve ne zaman ki hava yağışlı olsa hep görürüm onu. Ofislerin ve işletmelerin yoğun olduğu bir semtin ortasında şemsiyeler satmaya çalışır, yanından geçip giden binlerce insan onu fark etmeden kendi işine koşarken. 

Kalabalık ve işlek caddenin en hareketli saatleri. İnsanlar, yürüme yolunun sağ-sol kurallarını gözetmeden birbirine çarpa çarpa koşturarak bir yere yetişmeye çalışıyorlar. Bazen günlük koşturmacasına ara vermek için adımlarını şemsiye satan yaşlı teyzenin karşısında peş peşe dizilmiş kafelerden birine çeviriyorlar. İçeride hayat yavaşlıyor. Öğle saatlerinde verilen yemek, kahve molası.  

Saksı çiçeklerinden ve dekoratif çam ağaçlarından oluşan duvar içeridekileri ve dışarıdakileri birbirlerinden ayırıyor.  İki taraf için zaman sanki farklı işlemektedir. Dışarıdaki hız içerideki miskinlikle dengeleniyor, zıtlıklar şehri olan İstanbul’da. 

Farklı dünyaları bir arada barındıran şehir burası. Sanki bütün dünyanın farklılıklarını içine toplamış, mıknatıs gibi çekmiş üstüne. Varlık ve yokluk, zenginlik ve fakirlik, güzellik ve çirkinlik bir arada. 

On beş milyon kişi tarafından paylaşılan ve dünya tarafından paylaşılamayan bir şehir. Hala birilerinin hayallerini süsleyen, hala dünyanın bir yerlerinde Konstantinopolis olarak anılan…

Gecekonduların içinden gökdelenler yükselen şehir. Sakinlerinin birbirine çok yakın ve ruhen de o kadar uzak ve kayıtsız kalabildikleri yer. Trafiğinden, kalabalığından ve hava kirliliğinden nefret edilen ve aynı zamanda başka yerde yaşanmaz dedirten şehir. Bir taraftan çeşit çeşit fırsatlar sunan bir taraftan çaresizlik içinde bırakabilen. Muhteşem sanat eserlerini ucube yapıtlarla aynı yerde barındırabilen. Milyonlarca hikâyeden oluşan şehir, onlardan hiç biri diğerine benzemeyen… İçine dâhil ettiği ne varsa; kendisi gibi zıtlıklar yumağı insanların eseri olan şehir.

Bu şehri ilk gördüğüm zamanı hatırladım. Bir yabancı gözüyle İstanbul’un ne demek olduğunu biliyorum. Kenar mahallelerdeki bozuk yapılaşma ve Boğazdaki ihtişam derinden etkilemişti beni o zaman. Aralarındaki fark çarpıcıydı. 

Zamanla alıştım, gözüme sıradan gelmeye başladı. Ama 'İstanbul’un, 'Tarihi Yarımada'nın masalımsı büyüsü hâlâ etkisini devam ettiriyor bende. Havasıyla, kokusuyla, mimari yapıların zarafetiyle bambaşka bir yer. Ne zaman ki adım atsam Sultanahmet Meydanı'na ve çevresine, ayrılasım gelmez oradan. 

Bir haber gördüm geçenlerde, dış basında yer almış; 'İstanbul’da yaşamak için beş sebep', diye. Sanatsal etkinlikler, Boğaz kenarında gezintiler ve İstanbul sokaklarındaki mimari ihtişamı da dâhil etmişler. Öyledir elbette, İstanbul tüm bu güzelliklerle özdeşleşen bir yer. Yine de birçok kişi için bu şehir sadece bir ekmek kapısıdır.

Metrodan çıkıp caddede yürürken bunlar geçiyor aklımdan. Her şey olduğu gibi, havalar da İstanbul’da bir gün öncesinden kolayca tahmin edilemez. Bir gün yaz havası varken, akşama kar yağabiliyor, bir o kadar da hızlı artabiliyor sıcaklar. İşte bugün de böyle oldu sanki. 

Daha sabah bir tane bile yağmur bulutu yokken gökyüzünde, şimdi iri damlalar asfalta tek tek düşmeye başladılar bile. Gitgide hızlanıyor yağmur. Şemsiye satıcısı yaşlı kadın yine her zamanki yerde. 

Onun hikâyesi bu şehrin hikâyelerinden sadece biri, yaşadığı hayat kadar uzun. Kim bilir, ne hatıralar barındıran. Yanından geçerken içimden hep aynı duygu geçer: “Ah, burada bir yanlışlık var, şimdi olman gereken yerde değilsin…” 

Altında yine aynı plastik tabure, önünde uzun şemsiyelerle dolu bir kova, yanından koşturarak geçip giden insanlar. Ve yine boğazımda bir düğüm düğümleniyor. O yine kendine şemsiye açmadı…


Melek Öz, 04.02.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Akla Düşenler
Melek Öz Yazıları


 



Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.


Seçkin Deniz Twitter Akışı