7 Ocak 2018 Pazar

SA5445/KY35-YTK250: Otomatik Cihazlar ve Zihnimiz

"Velhasıl, eski tabiriyle “otomatik cihazlar” hayatımızı ne kadar kolaylaştırıyorsa korkarım zihinlerimizi de bir o kadar kolaylaştırıyor, tembelleştiriyor."


Biz her gün deftere ve kara tahtaya sabah ilk iş tarih atan bir nesildik. Ve her yeni yılın ilk günleri çoğumuz tarihi, bir yıl önceki yıldan kalma alışkanlıkla geçmiş yıl diye atardık yanlışlıkla. Sonra bilgisayar çıktı, böyle riskler yok. Makine kendi otomatik takip ediyor tarihi. Sizin bilmenize gerek yok, ona bakmanız yeterli tarih için yıl için saat için hatta sık sık yanı başınızda cepten okunan ezan seslerinden anlarsınız, vakit girmiştir.

Şartlı refleks miydi tam adı. Yeni eve taşınınca odanın lambasının düğmesini bir önceki evdeki gibi kapının mesela sağ yanında aramak. Yeni evdesinizdir oysa, kapının o yanında değil, soldadır şimdi. Hareket sensörlü otomatik yanıp sönen lambalar çıktı da bu mesele de çözülüyor gittikçe. Otomatik lamba, bizim için ‘otomat’ denilen süreli lambalardı o zamanlar. Apartmanların ortak iç aydınlatması belli bir süre yanıp sonra sönerdi. Bu bile büyük yenilikti ilk zamanlar. Çünkü öncesinde yakınca birinin kapatması gerekirdi ve kapatmayanlar israfçılıkla kınanırdı. Otomatlar bu sorunu biraz çözdü. İlk zamanlar fazla tutumlu olanlar nedeniyle ilk birkaç kattakiler evine girene kadar yanar, daha üste çıkanlar otomatın çabuk sönmesine sinirlenirdi.

Asırlar öncesini anlatıyormuşum gibi değil mi?

Değil oysa… hepi topu çeyrek yüzyıl önce yaşanıyordu bunlar.

Hayatımız sanki hep böyle yaşıyormuşuz gibi değişti. Dün unutuldu. Makineler, otomatlar, otomatikler, bilgisayarlar düzenliyor şimdi hemen her şeyi.

Sabah hala alarm kuruyoruz uyanmak için ama artık mekanik çalar saat kullanan kaç kişi kaldı acaba?

Bu kadar otomatiğe binmiş bir hayat zihinlerimizi etkilememiş olabilir mi?

Olamaz.

Olmadığını da neredeyse her gün test ediyoruz.

İran’da olaylar mı var; iki seçenek otomatik olarak tarafı olduğumuz şeylerden biridir.

Ya emperyalist Amerika’nın işidir olup biten her şey, ya İran’daki molla yönetiminin suçudur tamamen.

İşin uzmanı var mı varsa biz onu bulabiliyor muyuz bulursak dediklerini okuyor dinliyor muyuz, dinler okursak söylediklerine işimize gelmiyorsa dudak bükmüyor muyuz?.. Cevaplar ortada.

İran bu olup biten kargaşayı bastırır, diye tahmin ediliyordu, kısa sürede, çok da büyümeden, internetin verdiği imkanlar ölçüsünde görüldüğü kadarıyla da eylemlerin yaygınlığına rağmen tahmin edilenden daha az “kanla” sona erdirdi.

Yeniden alevlenir mi başka şeylere dönüşür mü zaman gösterecek.

Şu anda tek bildiğimiz otomatik düşünme ve otomatik taraf seçme alışkanlığının gerçeği bulmaya değil gerçekten uzaklaşmaya neden olduğu.

Emperyalist Amerika söylemi İran’da yaşanan ve artan yoksulluğu göremiyor.

Mollaların İran’ı söylemi de bölgesel ve küresel düzeyde yaşananları.

Gerçekten de İran alabora olsa Amerikan çıkarları bundan nasıl etkilenir, ABD çok mu mutlu olur, ortaya çıkacak türbülansları yönetebilir mi… bu sorular da cevapsız.

Kendi ülkesinde bile gittikçe daha az desteklenen ve daha az ciddiye alınan, yönetim tahtında oturduğu çok şüpheli Trump ve bir iki adamının standart açıklamasına bakarak bu meseleye elbise biçmek, asıl yönetici “Amerikan devleti”nin bu konuda sanıldığı kadar ‘hesapsız kitapsız’ olduğunu düşünmek de akla yatkın değil.

Benzer bir otomatik tartışma da kendi içimizde ara ara boy gösteriyor; iç savaş tehlikesi.

Maraş, Çorum, 12 Eylül öncesi gibi çok can sıkıcı örnekler var evet ama onların yaşandığı dönemin siyasal ve toplumsal ve dolayısıyla ekonomik şartlarıyla, hatta coğrafi kültürel şartlarıyla bugün arasında zerre bağlantı yok.

İç savaş için taraflar gerekir ve öyle bir “silahlı iki taraf” yok.

Böyle bir ihtimali benimseyecek, içine girecek bir zihin dünyası da yok.

Sabah Sırp Hırvat komşusunun kendilerine saldırdığı gören Boşnaklar gerçeği yaşandı yakın zaman önce ama burası Balkanlar ya da dünya savaşı sonrası diğer bloğa bırakılmış zoraki bir federasyonlar ülkesi de değil.

Velhasıl, eski tabiriyle “otomatik cihazlar” hayatımızı ne kadar kolaylaştırıyorsa korkarım zihinlerimizi de bir o kadar kolaylaştırıyor, tembelleştiriyor.

Oysa, hayatın kolaylaşması insanoğlu için ne kadar istenilen, iyi bir şeyse zihinlerin tembelleşmesi bir o kadar kötü.


Yaşar Taşkın Koç, 07.01.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Ankara'nın Ruhu
Yaşar Taşkın Koç Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı