29 Nisan 2017 Cumartesi

SA4267/KY26-CA121: Acı Sarmalı

"Küresel sistem bizi un ufak ederek istikametini yenilemeye çalışıyor. Müslümanların temsil ettiği umut, bize ait olmayan silahların ateşlendiği, bize ait olmaması gereken kinlerin sergilendiği sahnelerde daha ne kadar tüketilecek?"


Derin acılarla delik deşik, bu yüzden ve çeşitli komplo planlarının endişesiyle yüzleşemediğimiz bir tarihimiz var. İslam’ın sağladığı güçlü bir arka plana bağlı olarak bir arada yaşama tecrübesinin oluşturduğu bir muaşeretimiz var ki, bu acıların kangrene dönüşmesine izin vermiyor. 

Osmanlı çökerken arayış içinde olan siyasi gruplardan Batıcılar ve Ulusalcılar Kemalist ideolojinin programlarıyla bir kurtuluş reçetesi oluşturmaya çalıştılar. Ne var ki bu reçete Batı dünyası tarafından belirlenmiş ideal toplumu gülüyle dikeniyle oluşturayım derken mevcut acılara yenilerini ekledi. 

Kurtuluş potansiyeli oluşturan çeşitli dinamikleri bastırma yolunu seçerken de hiç insaflı davranmadı. Özellikle mütedeyyin halkın modernleşme adına parya muamelesine maruz kalmasının sebep olduğu travmanın etkilerini hala üzerimizden atabilmiş değiliz.

Yunan mitolojisinde yer eden bir kötülük sembolünü aklıma getirir Kemalist devrimler: Prokrustes. Düzenlediği baskınlarda yakaladığı yolcuların boylarını yataklarına uydurmak için kollarını ve bacaklarını kıran ya da çekerek uzatan bir hayduttur, Prokrustes.

Bu kötülük figürü hala aramızda dolaşıyor ve benliğimizi zehirliyor.

Aynur Tezcan (1979) 23 Nisan 2009’da Çapa Tıp Fakültesi’nin acil servisinde, sorumlu servis doktorunun ilgisizliği yüzünden bir bekleyişe terk edilmişti. 7 saatlik bekleyişin ardından solunum yetmezliği yüzünden kalbi durdu genç kızın. Elektroşokla kalbi yeniden çalıştırıldı, ancak yoğun bakımda yer olmadığı için özel bir hastaneye sevk edildi. Ne yazık ki Aynur’un beyin ölümü gerçekleşmişti. Aile doktorun en başından, Aynur’un çarşaflı annesini gördüğünde ilgisiz bir tavır takındığını belirtmişti, Başakşehir’deki evlerine ziyaretimiz sırasında. Genç kız altı ay süren bitkisel hayatın ardından, 14 Kasım 2009’da vefat etti.

Eskişehir’de, Gezi Parkı protestolarına destek amaçlı düzenlenen yürüyüşte polisin müdahalesinden dolayı ara sokaklara kaçan eylemcilerden birisi olan üniversite öğrencisi, 1994 doğumlu Ali İsmail Korkmaz ise, polis tarafından darp edildikten sonra eli sopalı gruplarca iki defa daha darp edilmişti. Darp edildikten sonra gittiği hastanede ilk tıbbi müdahaleyi ancak 20 saat sonra alabildi genç öğrenci. Beyin kanaması geçiriyormuş meğer, 38 gün komada kaldı Korkmaz ve 10 Temmuz 2013 günü vefat etti.

İki ölümde bizi sürekli bir kavga ve yasa sevk eden kötülük figürü nasıl da aynılaşıyor! Her iki ölümde de kamera kayıtları silinmişti. Kim, niye bunu yapıyor bize? Benzeri acı ölümler Türkiye’de var sayılan çeşitli fay hatlarını muhataralı bir düzeyde tutmanın malzemesi olarak kullanılıyor.

Bizi sadece herkesi eşit bir şekilde kucaklayan adalet ve bunu mümkün kılan hukuk kurtarabilirdi bu kötülük sarmalından. Barış ve esenlik yurdu, adalet olmadan hayal bile edilemez. Liyakati umursamayan bir siyaset ise giderek uzaklaşır adaletten.

AK Parti Hükümetleri liyakate önem verdiği oranda halkın teveccühünü kazanıyor. Referandum ortaya konuluş biçimiyle bir tür siyasallığın onayı veya reddi seçimine dönüştüğü için, ortaya çıkan sonuçlar bizi yine liyakatle adalet denklemine götürüyor. Bu denklem doğru dürüst çözülmediğinde artıyor acılarımız. Ötekinin acısını umursamadan, sadece kendi yaşadıklarımız üzerinden bir hesap sorma ve savunma tavrıyla İslami tebliğin amaçladığı kuşatıcı adaleti gerçekleştirmiş olmuyoruz. O zaman da iki yanlış bir doğru etmiyor elbette. 

Üç büyük şehirde yaşanan oy kaybı, doğrudan adalet ve hukuk kaybı üzerinden okunmalı; iki olgu bağlamındaki kaybın sonuçları öncelikle büyük şehirlerin aynasında tezahür eder ne de olsa.

Hassas bir noktadayız şimdi. Pusuda bekleyen ve liyakat noksanlığından, hukuk yoksunluğundan nemalanan kötülük figürü, bir kez daha bizi bir görünüşün iğvasına hapsetmeye çalışıyor. Kendi haklılığını ötekinin haksızlığı üzerinden doğrulamanın görünüşüdür bu.

Müslüman Dünya olarak niye sürekli ölmeye/öldürmeye yatkın bir kitlesel kargaşa hali sergiliyoruz? Emperyalizmin, küfrün “tefrika yarat ve hükmet” planı kusursuz işliyor oysa…

Bütün bunlar geçici problemler olabilirdi, şartların eleştirisini imkansız kılacak şekilde ortama hakim olan kaba ve şiddet yüklü söylemler olmasaydı. İşte, bir kesim diğerini “ezik” diye suçluyor. 

Karşılıklı aşağılama yarışına girmek kolay, peki daha sonra ne olacak?… Birbirinden kopuk, birbirini hasım belleyen ve kendi içinde de ayak kaydırmaca çabalarıyla yorgun düşen iki toplumsal kesim olmamız bu ülkenin, Müslüman dünyanın hayrına değil.

Dil bize sorunlarımızı uygun bir üslupla konuşup çözümleyelim, ara bulucu ve hayra çağıranlardan olalım diye de verildi. Elbette türlü suretlerle daima canlı tutulan korkuları tanımlamadan bir rövanşa özgü kısır döngüden çıkılamaz.

Halk kendisine verilen hizmetin kıymetini biliyor, bu nedenle de adaletin tecellisi konusunda tedirginliğini ortaya koyuyor: Ne adına yaşandı bütün acılar ve şimdi hangi endişelerle tanımlanmakta…

İslamcılık, kendi acısının tecrübesiyle başkalarının acılarını görebilmenin hareketiydi. Sadece adil muamele, hakça paylaşım ve liyakat varsa, İslamcılığın hala etkili olduğundan söz edebiliriz. 

KHK’ler alanında yaşanan haksızlıklar bir an önce giderilmeli. Darbe girişiminin asli sorumluları konusunda kamuoyu vicdanını tatmin eden adımlar atılmazken, pekala kandırıldıkları düşünülebilecek insanların ailece mağdur edilmesi, geleceğe dönük acıları çoğaltıyor.

Kaldı ki bunun bir de geçmişi var. KPSS sorularının çalınması yüzünden mağdur olan sayısız insan da bu hukuksuzluğun tamirini bekliyor.

Her oylama yeni bir başlangıç fırsatı anlamına geliyor. Bir muhasebe ve öz eleştiri ortamı oluşuyor. Heder olmamasını dilerim.

Küresel sistem bizi un ufak ederek istikametini yenilemeye çalışıyor. Müslümanların temsil ettiği umut, bize ait olmayan silahların ateşlendiği, bize ait olmaması gereken kinlerin sergilendiği sahnelerde daha ne kadar tüketilecek? Barış için emek vermenin de cihad olduğunu ne zaman öğreneceğiz? Sahi, kim daha doğru bir şekilde İslamcı?


Cihan Aktaş, 29.04.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Perspektif Yazıları, 


Sonsuz Ark'ın Notu: Cihan Aktaş Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır.  Seçkin Deniz, 09.05.2015

Yazının ilk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı