25 Ağustos 2016 Perşembe

SA3343/KY35-YTK111: Madem Bir Katkımız Yok

"Oturup, ne olacağını daha sonra düşünme şansımız yok çünkü bugünlerde oluşacak “birikim” geleceğimizi de şekillendirecek."


Bir yanıyla olup biten çok açık, çok net; bir yanıyla ise öyle bir kaos var ki zihinlerimizde. Haklı veya çok doğru bir uyarıyı bile saldırı gibi algılamak, rastgele bir cümleden saldıracak gedik bulduğunu sanmak, yanlış bir haberden infaz mangaları dizmek… hepsi mümkün hepsi yaşanıyor.

Çünkü bir yanıyla olup bitenler ne kadar açık ne kadar gözlerimizin önünde gerçekleşti, her geçen gün yeni bir delil görüntüyle ortaya serilmeye devam ediyorsa da zihinlerimizin aynı berraklığa kavuşması bir o kadar zorlaşıyor. Yorum, dedikodu, 'bilgi' bombardımanı altındayız, ama bunların hangisi iyi niyetli bir çabanın hangisi kasıtlı bir çarpıtmanın uzantısı ayırdedemiyoruz. Kolay da değil ayırmak.

Siyasetin, yargının, güvenlik mekanizmasının da işi bu yüzden zor.

Kasıtlı olanla kaza olanı birbirinden ayırmak; tarihin en büyük sorgulaması, soruşturması ve yargılamasına dahil edilecekle edilmemesi gerekeni fark etmek hele bu ilk zamanlarda çok zor.

“Torpil” bulduğu için veya başka bir sebeple mi yoksa gerçekten masum olduğu için mi suçlu listesinden çıkabilir bir insan, anlaması hakikatten güç bir dönemdeyiz.

“Eski cemaatçi”lerden “yeni uzmanlar”a kadar bütün anlatılar FETÖ'nün bırakın inlerine girmeye yardımcı olmayı, korkarım zaman zaman “önleyecek” içerikler sunmakla malûl.

Özeleştiri ile eleştirinin yeri gittikçe silikleşiyor.

Böyle devam ederse bu örgütlenmenin en önemli ayakları ve partnerleri yüzeyden savuşturulup gidecek sanki.

Olağanüstü bir vak'anın ardından yaşanan sadece kanunen OHAL değil, zaten her şey olağanüstü.
FETÖ ve işbirlikçilerinin uzmanlık alanı olan şaşırtmaca, 'sağ gösterip sol vurma' kadar 'fırsat bu fırsat' deyip boşluk doldurmaya kalkanlar da işi çok zorlaştırıyor.

Her şey çok açık, çok net diyorum çünkü baştan beri FETÖ'nün aynı zamanda Gladyo olduğundan emindim, gittikçe de bu resim netleşiyor.

Yaşanan tarihte eşi görülmemiş bir şeydi, bir millet silahsız, çıplak elleri, sadece bedenleriyle bir darbeyi, bir cuntayı, bir gladyo hareketini, kırk yılın örgütünün silahlı saldırısını önce püskürttü sonra devlete teslim etti.

Bu kadar olağanüstü ve bir o kadar açık bir resmin ardından içinde bulunduğumuz dönem temizlik, yangın söndürme, hasar tespitinin iç içe geçtiği bir süreç.

Sonra ne olacak?

Oturup, ne olacağını daha sonra düşünme şansımız yok çünkü bugünlerde oluşacak “birikim” geleceğimizi de şekillendirecek.

Dolayısıyla devlet bugün yaptıklarının yarını şekillendirdiğinin bilincinde bir tutum ve şuur içinde olmak zorunda. Onlara yardım edecek geniş soluklu bir tarih perspektifi; Türkiye'nin son 50-60 yıllık dönüşümlerinin küresel değişimlerle bire bir bağlantılı tarihini anlatabilen bir analiz sunamadı henüz akademi de entelektüel dünya da.

Yargılamaların büyüklüğü karşısında ileride toplumsal olarak yeni bir sorunla karşı karşıya kalıp kalmayacağımıza; kalacaksak bunun çözümünün ne olduğuna dair sosyal bilimcilerden bir şey duymuş değiliz.

Kurumsal olanlar başta olmak üzere yeniden yapılanmanın perspektifi, vizyonu, maliyeti için de siyaset dışında belki çok çok ancak gazeteciler konuşuyor.

Elimizle bilincimizi eşgüdümlü hale getirmek için bize verilmiş bir avans da yok, farkındayım.

Önce PKK sonra IŞİD'in hiç de sürpriz olmayan saldırıları; Suriye'nin kuzeyindeki koridorun kapanıp kapanmayacağının gün gün değişen parametreleri; düne kadar aynı kampta olduğu düşünülen tarafların yer değiştirmelerinden doğan sancılar… hiç soluk almamıza müsaade etmiyor, biliyorum.

Ama yapacak bir şey yok.

Zaten baştan beri mantık ve sistematik olarak birbirine bağlı, benzer hedeflere sahiplerdi hepsi.

Devleti yönetenlerin işi yukarıdaki sebepler kadar imkânlar ve bu eksiklerimiz nedeniyle de zor.

“Zaman kazanmak”la “tam zamanı” veya “bunun tekrarı yok artık; ya şimdi ya hiç…” seçenekleri içinden ihtiyaçlarla gücümüzün kesiştiği noktayı onlar biliyor olmalı.

Madem sosyal medya geyiği ile sınırlı yanlış öngörülerimiz, saplantılarımız ve ancak böyle dönemlere 'uygun' bir “karaborsacılık, fırsatçılık, savaş zengini” olmanın peşindekiler en çok bulandırıp duruyor suyu… onların çığırtkan sesi bastırıyor herkesinkini… madem üç kuruşluk hayrımız yok…

O zaman bekleyip görelim bakalım, ne olacak?


Yaşar Taşkın Koç, 25.08.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak, 

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/madem-bir-katkimiz-yok-2031361

Seçkin Deniz Twitter Akışı