29 Nisan 2016 Cuma

SA2818/KY1-CÇ241: Göz Kesilen Adamın Apansız Beliren Kahkaha Karşısındaki Şaşkınlığı

 "Garson çimenlere sırt üstü uzanmış eli havada hâlâ gülüyordu."


Eser: Wolfgang Paalen (1905 – 1959)

Garson nedensiz göz seğirmelerine ilişkin soruşturmalarını kendisini ortaya koymadan sitenin sosyal tesisi müdavimleri arasında yürütmüş, dişe dokunur, eskilerin deyimiyle sadra şifa bir açıklama bulamamıştı. En akıllıcası ya da en mantıklısı aşırı yorgunluk olduğunu söyleyenlerin söyledikleriydi.

Evet, böyle bir olasılık kesinlikle vardı. İstençli bir yorgunluk değildi kuşkusuz. Hem kim ne diye istençli olarak yorulurdu ki? Anlamsızdı. Anlamsız yargısını bir köşede beklemeye alıp aşırı yorgunluğunu sağlayan şeyler üzerinde düşündü. Dünden ayrımlı ne vardı ki? Hoş dün de bütün gün sızlanıp durduğunu ayrımsadı genç garson. Oysa büsbütün haklı olmadığı gibi büsbütün haksız da sayılmazdı sızlanmasında. 

Bütün bardakları yıkamış, bütün masaları silmiş, bütün sandalyeleri düzeltmiş, bütün kül tabaklarını dökmüş, bütün zemini paspaslamış –üstüne üstlük sosyal tesisin bitim noktasının hemen önündeki dört beş adımlık mermer alanı da haybeden paspaslamıştı, içinden gelmişti, kimse ona orayı da paspaslayacağını söylemediği gibi, paspasın nereye kadar yapılacağını söyleyerek zımnen o alanın paspaslanmaması söylendiği halde- bütün çöp kovalarını –hepi topu üç adettir çöp kovası- boşaltmış, bütün güneşliklerin tozunu almış velhasılı kelam sosyal tesisin son müdaviminin gidişinden yaklaşık on dakika sonra sosyal tesisin temizliğini büsbütün bitirmişti. 

-Buna karşın Garsonun garsonluğun asli görevleri arasında bulunduğu ve örtük olarak söylendiği şeyleri de büsbütün yaptığını söyleyemeyiz. Öyle ki bütün oyun kâğıt destelerini yerlerine koymamış, bütün ıskataları yerlerine yerleştirmemiş, bütün tavla takımlarını kontrol ederek –bazen takımlarda zar eksik olurdu, ya oyunculardan biri evdeki zar eksiğini gidermek için söylemeden alırdı, ya kaybeden oyuncu sert biçimde zarları fırlatır tesisin dışına, çimlere kadar uzanırdı zarlar ve bulmaya üşendikleri gibi söylemeye de üşenirlerdi ve böylece eksik zarlı tavla takımı yerine konurdu derken sabah olup da müdavimler sökün ettiğinde ‘hani bunun zarı?’ sorularıyla karşılaşılırdı, ki bu da hiç hoş değildi. Hem sadece zarlar da kaybolmazdı. Pullar da kayıplara karışırdı ki en kötüsü buydu. Takım bozulurdu.- gözden geçirmemiş, bütün adisyonları kasaya teslim etmemiş ve hatta bütün tuvaletleri de kontrol etmemişti. 

İşte bu yüzden biz Garson için sızlanmakta büsbütün haksız olmadığı gibi büsbütün haklı da sayılmazdı ifadesini kullandık. Gözlerinin seğirmesinin bununla bir bağlantısını kurmaya çalıştığını da belirtelim Garson'un. Hatta bu bağlantıyı kurduğunu ve fakat dile getirmediğini de belirtelim. Biraz cesaretli olsa bunu dile getirebilirdi. Ve fakat her zaman ki gibi başkalarının –özellikle de site yöneticisi emekli polisin- tepkisinden çekindiği için o malum ayıp bağlantıyı kurmaktan çekiniyordu.-

Göz seğirmesi şiddetlenmişti. İkircikli durumdan olduğuna yordu. Birden bir anlık bir kıpırtı, içinde bulunduğu ikircikliği kökten bitireceği duygusuna kapıldı. Bugün salıydı. Ah Tanrım! Evet bugün salıydı ve K Blok ikinci katı kullanan çiftin günüydü. 

Çift her hafta Salı günleri –ve hiç sektirmeden- karanlık çökünce gelirler, geceyi geçirip sabahleyin de geldikleri gibi gözden kaybolurlardı. Garson biraz biraz anlıyordu durumundaki değişikliğin nedenini. Her Salı böyle oluyordu. Bu şimdi daha açıktı. Nedenini de seziyordu. 

Bir keresinde –yine salıydı kuşkusuz- çöp dökmek için – o gün nedense bütün çöp kovaları ağzına kadar dolmuştu ve yönetici emekli polis çöpleri hemen dökmesini istemişti- site dışına çıkmış, çöpleri dökmüş dönüp gelirken gözü bir an ikinci katın Salı günleri gelen çiftin kullandığı dairenin perdesiz küçük odasına takılmıştı. 

Gördüğü uygunsuz bir görüntüydü. Hemen başını eğmişti. Garson o görüntünün hiç aklından çıkmadığını şimdi şimdi anlıyordu. Belki de göz seğirmelerinin altında da gördüğü bu görüntü vardı. Bu dördüncü salıydı. Ve akşam olmuştu. Ve sosyal tesis müdavimleri birer ikişer sökün etmeye başlamıştı. Ve işte gözü de seğirmeye çıkmıştı. 

Ya geçen hafta? Nedensiz ağlamıştı. Yalan! Çöp dökme bahanesiyle site dışındaki çöp bidonlarının bulunduğu yere gitmiş ve küçük perdesiz odanın ışığını sönük görmüştü. Ağlaması bundandı ve fakat garson nedensiz olduğu yargısındaydı. Kendisinin kendisine yönelik bir saldırısı olarak değerlendirmişti bu ağlamayı. Zira ağlamamayı gizil güçlerinin alamet-i farikası sayardı. Gülme de gizil güçlerinin arasında değildi. Öyle bellemişti. 

Niçin böyle bellemiş ya da kim ve nasıl belletmişse o iki edimi –ağlama ve gülme edimleri- gizil güçlerinin düşmanı olarak görüyordu. Gizil güçleri olduğuna hep inanmıştı hala da inanmaktaydı ne işine yaradığını bilmese de. Sinema çıkışı Feride söylemişti gizil güçleri olduğunu. Hoşuna gitmişti anlamını bilmese de. Elinin altında bir sözlük olmadığına nasıl da içerlemişti. 

Sözlüğü baktığında şok olmuştu. Potansiyel. Kuvve. Ne demekti şimdi bu? Kendisinde bir takım kuvvelerin olduğunu söylemesiyle ne demek istemişti? Sormadı. Sormaya utandı. Utanması doğaldı çünkü yine bir keresinde Feride –yine sinema çıkışıydı ve filmin en heyecanlı yerinde Feride elini tutmuştu, Feride’nin tuttuğu elini bir hafta yıkamamıştı, koklayıp durmuştu, kokusu bir başkaydı Feride’nin- “Sen tam bir ayaklı sözlüksün!” demişti, nasıl tutup diyebilirdi ki “Gizil güçlerin varken ne demek istedin? Gizil’in anlamını biliyor musun? Ben sen söyleyinceye kadar bilmiyordum.” 
diyemezdi. 

Dememişti de. Sonraları da söylememişti. Feride çoktan yurt dışına gitmişti. Herhalde sözlüksel anlamın dışında bir şeyler söylemek istemişti Feride. “Ağlama!” demişti. “Ağlarsan başka bir şey dönüşürsün..” Ve yine bir kere de “Gülme!” demişti. “Gülersen başka bir şeye dönüşürsün!” 

Öyle ise ağlama ve gülme edimlerinin gizil güçleri arasında olmadığını söyleyen ve belleten Feride’ydi. İçinde ılık bir heyecan duydu. Ilık, sıcacık bir heyecan. Ürperdi. Gözleri hâlâ seğiriyordu. 

Birden kendini bir tutsak gibi duyumsadı. Bu tutsaklığın kaynağını da kimsenin söylemesine gerek kalmadan bulmuştu. İkinci kat ve Salı. Ne Feride’nin apar topar hiçbir şey demeden yurt dışına gidişi, ne doğup büyüdüğü kentten ana kucağından baba ocağından ayrılışı, ne yediği dayaklar hiçbir şey git gide şiddetini artıran göz seğirmesi ve bu göz seğirmesinin kendini kıskıvrak yakalayıp tutsak etmesinde etken değillerdi. 

Günlerin Salı olması ve akşam olması ve başları önlerinde –öyle anlaşılıyordu ki çift kimseler kendilerini görsün istemiyorlardı- K Bloktan içeri girişlerini görmesi onu tutsak etmişti. İliklerine kadar bir kin duygusu kaplamıştı. Bu duygu hiç kuşkusuz onu daha bir tutsak kılıyordu. Kininden sıyrılsa korkularından –evet kin onu korkuturdu-, korkularından sıyrılsa tutkularından –tuhaf olan da buydu ne denli korksa o denli tutku dolardı- tutkularından sıyrılsa tutsaklığından sıyrılacağına inanıyordu. 

Kininden, korkusundan ve tutkusundan sıyrıldığında büsbütün kendisi olacağı fısıldanmıştı kulağına. Ve kulağa fısıldanan bu fısıltıyla soluk almıştı bunca zaman. Şimdi yeniden umutla sarıldı bu fısıltıya. 

Gözünün seğirmesini istemiyordu. Gizil güçlerinin zarar görmesini istemediği için içinden ağlamak gelse de ağlayamıyordu. Bir tür ihanet gibi geliyordu. Ağlasa Feride’ye ihanet etmiş olacaktı.

Sosyal tesisten dışarı çıktı. Tesisin avlusunda bir süre dolaştı. Yönetici kasa başında hesap yapıyordu. Bir sigara yaktı. Başını kaldırıp ikinci kata bakacaktı, tam bunu yapacaktı. Yapıyordu. Hiç beklemediği bir şey oldu. Bir depremin anidenliğinden daha ani bir kahkaha koptu içinden. 

Kahkahalar büyüdü büyüdü. K bloğunda oturanlar, H bloğunda oturanlar, D bloğunda oturanlar özetle sosyal tesisi gören tüm bloklarda oturanlar balkonlara fırladılar. Garson iki büklüm olmuş delicesine kahkaha atıyordu. Geri geri gitti. Avluyu geçip çimenlerin olduğu yerde durdu. Elleri böğründe gülüyordu. 

İkinci kata baktı. kimse yok gibiydi. Oysa girdiklerin görmüştü Garson. Oysa bugün salıydı. Feride olsa sinemaya gitmişlerdi. Site yöneticisi emekli polis garsonun nedensiz kahkahalar savurması üzerine dışarı çıkmış niye güldüğünü sormuş ve yanıt almayınca polisi aramıştı. Garson çimenlere sırt üstü uzanmış eli havada hâlâ gülüyordu. 

Çok geçmeden ekip geldi. Garsonu temkinli bir biçimde yerden kaldırıp arabaya attılar. Polis arabası siteden çıkarken K blok ikinci katın balkonunda birbirine sarmaş dolaş bir siluet belirmişti.



Cemal Çalık, 29.04.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları



Seçkin Deniz Twitter Akışı