11 Ocak 2014 Cumartesi

SA523/DT23: İştah Açıcı Kebap ve Babam

“Babam ise, annem gibi, söylediğimde gelemiyor artık. Kebap da onlarsız iştah açmıyor.”


Babam, hiçbir şey yiyemediğim o iştahsız çocuk günlerimde, hemen kebap söylerdi. Kebap hiçbir zaman hayır diyemediğim bir yiyecekti çünkü. Kokusu bile iştahımı açardı. Hatta benden başka birinde böyle oluyor muydu bilmiyorum. Hasta iken aldığım kebap kokusu, hasta değilken aldığım kebap kokusundan farklı gelir bana. O kokuyu tanıyorum yani. Kebap yer yemez de tuhaf bir şekilde iyileşmeye başlardım.

Psikolojik etkisi olabilir, ama bence kebabın en büyük özelliği iştah açıcı olmasıydı; zaten kebap yedikten sonra annemin ya da nenemin pişirdiği yemekleri de yemeye başlardım. Beslenen vücut direnç kazanınca hızla iyileşiyordu.

Dün kebap yedim; hiç iştahım yoktu çünkü. Grip iki haftadır vücudumun değişik yerlerinde kendini belli ediyordu, ama bu kadar etkileyeceğini sanmıyordum.  Kebap iştahımı açmadı, günün gecesinde de sabaha kadar üşüyen, terleyen bir ben vardım. Sabah namazına kalkabilmek epey çaba sarf ettim. İki kez kıyafetlerimi değiştirmiştim.

Ne gördüğümü hatırlamıyorum; ancak bütün hastalıkların köküne ulaşmaya ve o kökü bulup insan vücudundan söküp atmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Sanırım bulmuştum da, vücudun derinliklerinde yumruk büyüklüğünde bir et parçasıydı. Sabah pek bir anlam verememiştim bu rüyaya. Şimdi ise bu et parçasının kalbimiz olduğunu düşünüyorum. Rüyamda keşfettiğime göre bütün hastalıkların kaynağı kalp. Üstelik tuhaf bir şekilde onu bulmuş, avuçlarıma almış fırlatmak üzereydim ki, uyanmışım.

Gözlerimin etrafında mor halkalar oluşmuş, ayağa kalkınca başım dönüyor ve arada sırada bir baş ağrısı hissediyorum. Sürekli uyuma isteği var. Dün kebap yedikten sonra midemde ısrarlı bir ağrı hissetmiştim. Mide bulantısı falan derken, ameliyat olacak olan bir akrabamızın yanına gittim hastaneye. Biraz daha soğuk yedim, üşüdüm, titredim. Akşamdan sonra döndüğümüzde çok aç olmama rağmen, birkaç lokmadan sonra iştahım kesildi. Ve nasıl geçtiğini anlamadığım bir gece yaşadım.

Öksürük yok, halsizim; arada sırada mide bölgemde hafif bir ağrı oluşuyor, sonra başım ağrıyor. Hastayım, ama nasıl bir hastalık bu, anlamıyorum. Yorgunluk, salgın olan grip. Allah şifa dileyen herkese şifalar versin, diyorum.

Babamın bana uyguladığı iştah açıcı kebap formülünü ben de çocuklarımıza uyguluyorum. Bana olduğu gibi çocuklara da faydalı oluyor kebap.

Şu anda bile alnımın ortasından bir ağırlık başımı yere doğru çekiyor. Niye yazmak istediğimi de bilmiyorum. Sanırım kebap formülünü anlatmış olmak istedim. Kebap ya da sevdiğiniz başka bir yiyecek. İştahınızı açabilecek herhangi bir yiyecek, iyileşmenin ilk adımı.

Babamın kebabı sevdiğimi bilmesi iyiydi, ama ben hastalanmadan da kebap yiyordum. En sevdiğim yiyecekler domates ve biberdi. Adana’ya has patlıcan yemeği de vardı sevdiklerim arasında. Ki; sabahları bile severek yediğim patlıcan tava, hasta olduğum zaman iştahımı açmaya yetmiyordu.

Yorgun hissediyorum. Vücudumun içinde büyük bir boşluk varmış gibi. Sanırım midemi üşüttüm. Doktora gitmeyi sevmiyorum. Gitmedim de. Hanım az önce kaynattığı pekmez ve tereyağı karışımını getirdi, içtim. Söylendi yine, doktora gitmediğim için.

Doktora gitmeyi sevmiyorum, çocukluğumdan beri de sevmem.

Babam lise bitene kadar her eylül ayında şişen bademciklerim yüzünden beni doktora götürürdü. Yüksek ateş yüzünden iğne yaparlardı. Lincosin denen bir iğneydi bu ve ben hiç sevmezdim. Doktor demek, ilaç demekti, her gün üzerinde yazılı vakitlerde ve dozlarda bitene kadar almak zorunda olduğum ilaçlar. Bazen aç mı tok mu olduğunu anlamadığım yazılar olurdu kutuların üzerinde. İki ya da üç tane çekilmiş paralel çizgi, günde kaç öğün alınacağını anlatıyordu.

Artık bademciklerim şişmiyor, üstelik çok uzun zamandan beri şişmiyor. Ama gribin tüm çeşitlerini bir kış boyu sırayla yaşıyorum. Çocukların bademcikleri şişince, yeni nesil kalitesiz doktorlardan bazıları çocukların bademciklerinin alınması gerektiğini söylemişlerdi. Kızmıştım doktorlara ve birkaç doktor değiştirmiştim. Gittiğim uzman bir doktor, şaşırmıştı diğer doktorların çocukların bademciklerini aldırın demelerine. Kim bilir kaç aile onları dinleyip çocukları savunmasız bırakmıştı. Bademcikler hastalığa karşı birer bekçiydi. Kendimden biliyordum. Büyüyene dek en çok o bekçiler çalışırdı.

Terlemeye başladım; klima ısıtıyor. İçimde bir sıkıntı var, az önce yemek yedim, ama açlık hissediyorum. Çorba içtim ve çoban salata yedim. Kebap? Hayır, canım dünden sonra kebap da istemiyor.

Babam geliyor aklıma sık sık. Babam ve kebap. Çocukluğumun iyi hatıralarından iki tanesi.

Kebap; kıyma ya da kuşbaşı etin mangalda pişirilmiş hali. Ben kuşbaşı severim. Yanında bol sumaklı, baharatlı soğan salatası, domatesli, salatalıklı, maydanoslu, kara lahanalı çoban salatası, domates ezmesi, maydanoz, nane ve turp tabağı, pişmiş soğan, pişmiş biber, pişmiş domates, kebapla ısıtılmış yağlı pideler ve yayıkta ayran ya da canım çekerse acılı şalgam. Bir kebap istediğimde bütün bunlar önceden geliyor.

(Fotoğrafta domates ezmesi yok)

Babam ise, annem gibi, söylediğimde gelemiyor artık. Kebap da onlarsız iştah açmıyor.

Gözlerim içeriden çekiliyor gibi. Harfleri de çeken bir şey var sanki… cansızlaştılar.



Doğa Toprak, 11.01.2014, Sonsuz Ark 




Seçkin Deniz Twitter Akışı