29 Eylül 2013 Pazar

SA429/AŞ18: Demokratikleşme Paketi ve Faşizmin Son Kaleleri

“Suriye ile savaşa girmekten son anda kurtulan hükümet, iç politikada sağlam bir iş daha yapıyor ve teşekkürü hak ediyor.”


Değişen bir ülkede sürekli reformlar ve bu reformları içeren paketler açıklanır. Değişimin nereye doğru yol aldığı ülkenin genel gidişâtına bağlıdır. Osmanlı’nın yaptığı reformlar ve yenileşme hareketleri ile şu anda AB’nin ve Almanya’nın pençelerinde kıvranan Yunanistan’ın yaptığı reformlar pek ileriyi, iyiyi, artan gücü, gelişen refahı getirmedi. AB ve ABD de reformlar yapıyor; tahrip olmuş bir imparatorluk algısının ülkelerine vereceği zararları en aza indirmek için.

Herkesin reformu birbirinden farklı ve kimi zaman da birbiriyle zıt yönlü değişiklikler içeriyor. ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri içe kapanarak, vatandaşlarının haklarını kısıtlar ve refah düzeyini kontrollü olarak düşürürken, çöküşü engellemeye ya da ertelemeye çalışıyorlar; Çin, Rusya ve Türkiye ise tam tersine dışa açılarak, vatandaşlarına verdikleri haklarla güçlenmeyi sürdürüyorlar.

Türkiye’de yaşamak gittikçe daha da güzelleşiyor. İktidarda olduğu 11 yılda darbeleri herkese suç olarak kabul ettiren ve darbecileri yargılayan, asayiş sorunlarını en aza indiren, yani; kapkaçı, organize hırsızlığı bitiren, mahalle aralarına kadar inen uyuşturucu çetelerini kapana kıstıran, PKK terörünü kontrol altına alan, çağ dışı ve ilkel, faşist dil/din/ırk yasaklarını tarihe görmen, ihale ve özelleştirme yolsuzluklarını, kamudaki kara delikleri, sağlık sektöründeki hırsızlıkları, dolandırıcılıkları, devletin talanını ve daha onlarca olumsuz şeyi insanların hayatından çıkarıp atan Başbakan Erdoğan 30 Eylül 2013 pazartesi günü dört dilde yapılacak olan canlı yayınla demokratikleşme paketinin detaylarını açıklayacak.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın insanlar için, kötülüğü azaltan, iyiliği arttıran her değişikliği içeren her reform paketi Türkiye’yi bir devlet olarak daha gelişmiş ve güçlenmiş bir ülke hâline getirdi. Eğitim, Sağlık, Hukuk, Güvenlik, Ulaşım, İskan, Dış Politika, Ekonomi gibi temel alanlarda yapılan reformlar ve bu reformların ruhuna uygun istikrarlı yönetim anlayışı taraflı tarafsız herkese farklı bir dünyanın kapılarını açtı.

Şikayetçi oldukları sağlık alanındaki sorunlar ortadan kaldırılınca, ‘Beyazlar’ın  bile sevinçle bu değişiklikleri anlattıklarına şâhit olduk. Netice itibarı ile her beyaz, seçkin beyaz hastanelerinde tedavi görecek kadar zengin değildi.

Bütün bunları neden hatırlattım? 30 Eylül’de açıklanacak olan demokratikleşme paketi 2002 yılından beri süren bir iyileşme sürecinin ara adımlarından bir tanesidir sadece. Bilinsin istedim. Demokratikleşme öyle birkaç kanun ya da yönetmelik değiştirilerek sağlanmıyor. 28 Şubatçılar yasakçı kanunlar ve yönetmeliklerle demokrasiyi bitiremediler, Başbakan da bu paketlerle demokrasiyi tam olarak inşa etmiş olmayacak.  Kendisinden önceki faşist rejimin son kalelerini yıkacak;ama  inşa edilecek yeni insan ve toplum modeli için yapacağı çok şey var.

Başbakan’ın açıklayacağı paket, arkasında bıraktığı 11 yılda yaptıklarından güç alıyor; önemi de açık bir şekilde faşizmin son kalelerini salvo atışlarla tarihe gömebilecek özelliklerinden kaynaklanıyor.  Net faşizm ruhu taşıyan kalıntılar 11 yılda yapılanlar yüzünden çok fazla değil, sadece dil-din-ırk farklılıkları üzerindeki baskılar var artık; öne çıkan şeyler, andımız denen şovenist yemin, kılık kıyafetle dayatılan hayat biçimi ve devletin dinlere karşı tutumu. (Anadilde eğitim, harflerle ilgili sıkıntılar çok daha başka konular içeriyor, en azından Kürt alfabesinin Latince olduğuna dair bir kanıt yok)  Demokratikleşme de sadece bunlardan ibaret değil.

On gün önce 20 Eylül’de bir haber okumuştum internet sitelerinde. Başlık şuydu: “Bu ÇetedeYok Yok” Başlık çok açıklayıcı değildi. Haberin sonunda verilen cümle öne çekilseydi konu biraz daha iyi anlaşılabilirdi: “Suç örgütünün Anadolu yakasında nüfuz edemeyeceği adliye yoktur.”

‘İstanbul’un Rumeli yakasının ne gibi bir özelliği vardı da örgüt bu yakaya ayrıcalık tanısın ki?’ diye düşünmeme ve Anadolu-Rumeli ayrımı yapmadan bütün Türkiye’nin yakın geçmişini her vatandaş gibi çok iyi bilmeme rağmen, haberi okumaya devam ettim.

“Emniyetin iki yıldır sürdürdüğü çalışma sonucunda büyük bir çete ortaya çıkarıldı. Hâkim ve savcıların da bulunduğu çetenin, tecavüz davalarından gayrimenkul anlaşmazlıklarına kadar her davaya el attığı belirtiliyor. Yaklaşık 2 yıllık çalışma sonucu büyük gizlilik içerisinde bir suç örgütünü takip eden emniyet birimleri hâkim, başsavcı,  savcı, polis, gazeteci ve siyasetçilerin adının da karıştığı çeteyi ortaya çıkardı. Suç örgütünün Yargıtay ve çeşitli adliyelerde görevli hâkim ve savcılar aracılığıyla davalara müdahale ettiği tespit edildi. Müdahale edilen dosyaların arasında tecavüz suçunun yer aldığı davaların bile olduğu telefon görüşmelerine yansıdı.. Hâkim, savcı, yazı işleri müdürleri ve katiplerle ilgili soruşturma HSYK tarafından yürütülüyor. Soruşturma dosyasında çetenin etki alanı ile ilgili olarak şu tespite de yer veriliyor: “Suç örgütünün ‘ Anadolu yakasında nüfuz edemeyeceği adliye yoktur’ intibaı bırakacak seviyeye geldiği anlaşılmıştır.” 

‘Yargıtay ve çeşitli adliyelerde görevli hâkim ve savcılar aracılığıyla davalara müdahale etmek’ten daha büyük demokrasi düşmanı organize eylem mi vardır? Darbeler ve katliamlar bile bu denli tahripkâr değildir. Kısa, keskin ve kesin bir şekilde yapılır darbeler ve katliamlar; ama bu haberde anlatılanlar çürütür, içten içe yer ve dalga dalga mahveder. Bireyden aileye, aileden topluma ve tüm insanlığa bulaşan sonsuzca virüs üretir. 2010 yılından beri izlenen bu çete, güçlü bir hükümet döneminde oluşabiliyor ve yaşayabiliyorsa, sorunlar sürüyor demektir.

Ben o yüzden yarın açıklanacak olan paketi, demokratikleşme paketi olarak tanımlamak istemiyorum. Bana göre hükümetin yapmakta geciktiği, daha doğrusu atmosfere baka baka tasarım çalışmalarını uzattığı taslakların hayata geçirilişinin ilanı olacak. Hükümet gecikmiş görevlerini yapıyor sadece. Yerel seçimlerdeki oy oranını da dikkate alan bu zamanlamanın PKK ve BDP’nin tehditleriyle de uzak ya da yakın küçük bir ilişkisi var.

Glaido’nun, ABD’nin eseri katil PKK tarihe gömülürken en azından asil birkaç nedenle hatırlanmak istiyor; şunu elde ettim falan diye, ya değilse hükümeti korkutabilecek güce sahip değil... Hükümet de bunu makul karşılayarak tepki veriyor. Bu çok da kötü bir şey değil bence; nasılsa bunun kimin eseri olduğu belli. Binlerce profesyonel katilin ne yapacağını tahmin edememek mi, yoksa küçük tavizlerle hepsini doğrudan ya da dolaylı olarak kontrol altında tutmak mı? Başka seçeneği olan varsa açık açık konuşmalı. Yoksa bir kitabın bir tek şekilde kapatıldığını herkes bilir; iki kapağından kavramak ve ittirmek zorundasınız.

Demokratikleşme Paketi’nin adı, bana çok büyük bir anlam ifade etmese de, süslü sözlere meraklı olan enteller için ve diplomatik ilişkiler için bu önemli. Nasılsa şaşkınlar bu pakete de çıkmadan tepki gösteriyorlar. Beğenmeyecekleri âşikâr; 11 yıldır beğenmedikleri ve istemedikleri her şey oldu.

Kim ne derse desin 11 yıllık yürüyüşün dıştan içe, içten dışa doğru dalgalanan enerjisi bu kez içeride kalıcı bir iş yapmak için harcanıyor. Suriye ile savaşa girmekten son anda kurtulan hükümet, iç politikada sağlam bir iş daha yapıyor ve teşekkürü hak ediyor.




Arif Şahin, 29.09.2013, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 18



Seçkin Deniz Twitter Akışı