29 Nisan 2019 Pazartesi

SA7625/KY13-AO245: Sıra Erdoğan’ın Hamlesinde..

"Ortada bir dünya santrancı var. ABD,  Türkiye'yi siyaset üzerinden esir almak istiyor ve bunun için çeşitli senaryo devreye sokuyor. Erdoğan da önüne konulan her oyunu boşa çıkarıyor. Bugüne böyle gelindi."


Erken genel seçim olacak mı?

Erdoğan, Avrasya blokuyla safları sıkılaştırıp, Akdeniz’e ve sınıra yığılan amaçları belli silahlanmaya karşılık S-400 ile güvenliğini sağlama alma yoluna girdi.

Bir NATO ülkesinin, bulunduğu peyk içindeki genel stratejiye güvenliğini sağlama alarak posta koyması Batı blokunun hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir şeydir. O nedenle zaten birçok konuda karşılarına dikilen Erdoğan’ı siyaseten yok etmeye karar verdiler.

AB(D), bugüne kadar Türkiye’de istemediği iktidarları sandıkla değiştiremezse, darbeyle uzaklaştırdı. Erdoğan’a da aynı şeyleri denedi. Onu sandıkla ve darbeyle uzaklaştırmayı başaramadı. ABD, daha kötü yolları denemek yerine yeniden başa dönerek Erdoğan’ı sandık yoluyla dize getirme hesabında.

Eğer, Erdoğan yeniden Batı’nın taleplerini dikkate almamayı sürdürürse daha da azgınlaşacakları muhakkak..

Peki buraya nasıl gelindi, ne isteniyordu Erdoğan’dan?

Erdoğan’dan istenen şey, Suriye’de İran’a vuracak bir iktidar değişikliğini sağlamak. Suriye, Irak, İran ve Güneydoğu Kürt’lerine dayalı bir Kürt devleti kurmak.

Türkiye, Davutoğlu'nun yönlendirmesiyle ABD’nin Suriye politikasına dahil oldu. Ancak, orada Akdeniz’e uzanacak bir Kürt bölgesine, kurulacak Kürt devletine, İran’a vuracak bir yapılanmaya ve Suriye’nin parçalanmasına karşı çıktı.

 ABD, Erdoğan’ı by-pass ederek Davutoğlu üzerinden anlaşmalar yapma yoluna girdi. Bir yandan devleti esir alan paralel yapı da  Erdoğan’ı siyaseten bitirmek için devredeydi. 17-25 Aralık operasyonuyla Erdoğan bitirilmek istendi.

Davutoğlu, dört bakanın yolsuzlukla yargılanmasını istedi. Yetmedi, Erdoğan’la birlik olan Fidan’ı kabineye alarak Erdoğan’ı zayıflatacak, elini kuvvetlendirecek bir hamle yapmak istedi. Bu işlerin arkasından ABD ambargosunu delme suçlamaları vs. birçok siyasal hücumla Erdoğan’ın siyasal gücünün zayıflatılması, ABD taleplerinin yerine getirilmesinin kaçınılmaz olması hesaplandı.

Erdoğan, Batı’nın Davutoğlu üzerinden kendini yok etme planına karşılık Davutoğlu yerine Binali Yıldırım’ı başbakanlığa getirme planını devreye soktu ve Davutoğlu’nu tasfiye etti. Böylece Erdoğan’ı devirmek için kısa sürede darbe yapmaktan başka yollar kapanmış oldu. Yapılacakları tahmin eden ve önceden tedbirini alan Erdoğan, darbeyi başarısız kıldı...

Erdoğan, Türkiye’nin ABD politikalarına karşı çıkılmasıyla karşılaşacağı tehlikelerin sonuçlarına dikkat ederek tek merkezli güçlü bir siyasal yapının zorunlu olduğunu görerek Bahçeli ittifakıyla başkanlık sistemine geçilmesini referanduma sundu ve yeni sistem halktan destek buldu.

AB(D)'nin yeni stratejisi

Genel seçimin sonuçları da AB(D)’nin istediği sonuçlar değildi. Cumhur İttifakı bunca çalkantıya rağmen gücünü korumuştu. O nedenle Erdoğan’ın yenilmesi için yerel seçimlerle yeni strateji gündeme kondu.

Strateji gayet belliydi. Ankara, İstanbul başta olmak üzere önemli metropollerin Cumhur İttifakı karşısına geçmesi halinde yeni bir genel seçimin gündeme gelmesi sağlanabilecekti. Bunun stratejisi ise önceden devreye konmuştu. Cumhur İttifakı karşısındaki blokun HDP’nin desteğini almasıyla istenilen sonucun elde edileceği düşünülüyordu.

Bunun için düşünülen strateji; HDP ve CHP ötesi solla işleri pişirebilecek bir il yönetimi ve muhafazakar bir adaydı. Kaftancıoğlu bu iş için görevlendirildi ve il başkanlığı boyunca sürekli HDP ve CHP ötesi sol gruplarla iyi ilişkiler geliştirdi, bunlarla birlikte geleceği ördü.

Burada şu sorulabilir; 

Neden başkanlık seçiminde ve genel seçimde bu plan devreye sokulmadı ve HDP ittifaka katılmadı?

Bunun cevabı; O dönemin PKK ve uzantılarıyla en sert mücadelenin yürürlükte olmasıydı.

Erdoğan’ı dize getirmenin bir başka yolu olan  Güneydoğu'da süren şiddetli çatışmalardı. ABD, Hendek ve silah yığınağıyla TSK’yı, devleti dize getireceğini, böylece yaşananlar karşısında Erdoğan’ın gideceğini düşünüyordu.

Hainler hendeklere gömüldü ve uzantıları da cezaevlerini boyladı. Bu sıcak atmosferde HDP ile yapılacak bir ittifak hezimet demekti. Bunun yerine genel seçimde Saadet Partisi (SP) İttifakı ile Erdoğan karşıtlığı genişletilmek ve milli görüş tabanına dayanarak Ak Parti içine oynamak düşünüldü. Bir sonraki hamle olan yerel seçimde ise zaten Meclis’e sokulan SP’liler Erdoğan karşıtlığını sürdüreceği için SP’ye düşen görev Ak Partiy'e gidecek milli görüş oylarını kırpmak olacaktı.

HDP ile ittifak yapılması ve SP’nin bu ittifak içinde yer alması halinde SP seçmeninin Ak Parti'ye kayması muhtemeldi. Bunun yerine Ak Parti'ye sert muhalefetle oraya gidecek oyları engellemek gerekliydi ve onun için SP seçime ayrı girecekti.

Yerel seçimlerin tarihi yaklaştığında siyasal tablo şöyleydi; 

Cumhur İttifakı aşırı devletçi, milliyetçi bir şekle dönüşmüş ancak, MHP,  Erdoğan’a (sözde) payanda olmuştu. O nedenle kimi ülkücüler buna tepki koymalı, yeni adresleri İYİ Parti ne derse ona uymalıydı.

Cumhur İttifakı'nda MHP ideolojisi hakimdi. Bu ideolojiye göre Kürt yoktu, o nedenle Kürt’leri inkar politikalarıyla ayrımcılık yükselecekti. O nedenle karşı blokla birlikte hareket edilmeliydi. Bu aynı zamanda güvence görülen HDP’yi de yeniden sistem içinde güçlendirecekti.

SP, Erdoğan’ın Milli Görüş çizgisinden çıktığı gibi, ülkeyi ekonomik ve ahlaki olarak felakete sürüklediği iddiasıyla propagandayı derinleştirecek, HDP İttifakı nedeniyle Erdoğan’a gitme ihtimali olan oylarını ayrı olarak seçime girerek engelleyecekti.

SP’nin bu politikası başarı oldu ve SP başta İstanbul olmak üzere birçok yerde Cumhur İttifakı'nın, Ak Parti'nin kazanmasını engelledi. Birçok yerde Ak Parti SP oylarını alabilse seçimleri rahatlıkla kazanabilecekti.

Bu plan kusursuz işledi. 

İYİ parti, Cumhur İttifakı karşıtı milliyetçi/ sağcıları, HDP, HDP’ye oy veren Kürtleri, Kaftancıoğlu CHP ötesindeki solcuları CHP adayı altında topladı. SP de Ak partiye gidebilecek oyları bünyesinde tuttu.

Geriye tek şey kalmıştı; İstanbul’u almak..

Bunun için Karadenizli muhafazakar görüntülü bir aday gerekliydi. Zira; Bütün bu kusursuz plana rağmen kazanmak içim yine de bir kısım Ak Parti oylarına ihtiyaç vardı.

Erdoğan’ın İstanbul siyasetinde Karadeniz ağırlığını öne çıkarma politikası, yerel seçimde yine Karadenizlilerin ve bilhassa il başkanı gibi Trabzonlu olan başkan adaylarının çokluğu dikkate alınırsa en iyi ortak adayın Trabzonlu adaydı.

Trabzonspor gibi Trabzonu birleştirici bir unsur dikkate alındığında, muhafazakar Trabzonlu bir adayın da Trabzonlu Ak Partililer üzerinde olumlu etki oluşturacağı, “Koca İstanbul’un Başkanı da Trabzonlu, bizden  olsun, nasılsa bizim gibi muhafazakar biri” denilen biri olmalıydı

Beylikdüzü belediye başkanı Ekrem İmamoğlu bu profile en uygundu. Ve adeta başkanlığı döneminde kendini buna hazırlıyor, bu rolü oynuyordu. Babası ANAP’lı, kendisi Süleymancıların kurslarında okumuş, sadece FETÖ’cülerle değil, Ak Partililerle, hele de Trabzonlularla içli dışlıydı. Bir dönem Trabzonspor yönetimindeydi. Bu bile Trabzonluların onu sevmesi için başlı başına yeterliydi. 

Ancak, tek handikap İstanbul’da yeterli düzeyde tanınmayışıydı. Karşısında Başbakanlık yapmış, İstanbul’da görev yapmış, herkesin hizmetlerinden bahsettiği bir isim vardı. Güzel bir stratejiyle bilhassa sosyal medya ve yandaş dedikleri medya üzerinden tanınma hedeflendi. 

Strateji şuydu; 

Çok uyumlu, din, iman, Kur’an bilen, Tayyip Erdoğan’la yani devletle uyumlu çalışabilecek bir profil sunulacak, yandaş medya ise aksini ispatlayacaktı. Yani İmamoğlu, muhafazakar, hoşgörülü, herkesle uyumlu, iyi niyetli, partizan olmayan, olumlu ortak değerle yüklü bir kişilikle ortada bulunacak, ancak yandaş onun arka planlı biri olduğunu, kötü yönlerini ortaya çıkaracaktı.

Erdoğan’la ziyaretle olumluluk adımıyla işe başlayan İmamoğlu, esnafı, halkı ziyaret anında halkla teması anında karşılaştığı olumsuz şeyleri videolaştırarak sosyal medyaya sundu. Karşıtları bu videoların üzerine atladı, sosyal medyada yaygınlaştırdı.Yandaş denilen medya bunların üzerine atlayarak neredeyse her gün bunları ekranlarına taşıdı. 

Böylece bu yollarla İmamoğlu tanınma sorununu aştığı gibi ilgileri de üzerine topladı. Onu izleyen onda olumluluk buldu ve geriye o büyük organizasyonun sandık ayağı kaldı.

İstanbul’u kolay alacağına inanan Ak Parti uyumuştu. Bu uyku üzerine sandık operasyonu da devreye girdi. Bütün şartlar İmamoğlu’na ayarlanmıştı adeta.

Ve sonuçta beklenen oldu.Yerelde (ilçede) Ak Parti'ye oy veren birçok kişinin desteği de alınarak bu noktaya gelindi.

Seçimde hile konusu yargıda. Bu konu bu anlattıklarımdan ayrı bir konu. Seçim sonuçlarına müdahaleyi en çok gündeme getiren iktidar muhalifleri olurken, iktidar seçimlerin güvenli olduğunu, yani internet müdahalesi olmadığını söylüyordu.

İktidar muhalifleri yıllardır bunun yapılabileceğini söylediklerine, hatta seçimden kısa bir süre öncesinde bununla ilgili bir sempozyum düzenlediklerine göre onlar bu konuyu daha iyi biliyorlardır!

Bu konuyu ayrı tutar ve sonuca gelirsek;

İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi halinde ortaya nasıl bir tablo çıkacağını kestirmek zor. Ancak ortaya nasıl bir tablo çıkarsa çıksın yapılacak olan her kademede iktidarı çok yönlü olarak yıpratmak ve erken genel seçime zorlamak olacaktır.

Bu saatten sonra İstanbul seçimleri iptal edilip, Ak Parti tarafından kazanılsa dahi toplumda seçimlerin hile ve baskı yoluyla alındığı iddiaları üzerinden iktidar yıpratılacaktır. Bunun için bir tek İstanbul yetecektir.

Seçim tekrarında İmamoğlu’nun kazanması veya topyekün iptalde bunun yanı sıra bir iki ilçenin daha kaybedilmesi halinde Cumhur İttifakı üzerinde baskı artacaktır. Bu durumda erken seçim kapısı aralanacaktır.

Öte yandan;İstanbul seçimlerinin etkisi bir kenarda tutulsa dahi erken genel seçim için yapılacak olanlar devreye sokulacaktır. Bunun için atılacak adım bellidir. Meclis aritmetiğinin değişmesi için Ak Parti'nin önceki bazı isimlerinin kuracağı partilerle transfer başlayacaktır.

Cumhur ittifakının meclisteki vekillerinden bazılarının bu partiye katılması, bunların Meclis’te grup kurması ve parlamentoyu çalıştırmaması halinde bir erken genel seçim kaçınılmaz olacaktır. Kılıçdaroğlu’nun, “Bizim erken genel seçim isteme gibi bir düşüncemiz yok” demesinin arkasındaki gerçek; bu şartlarda erken genel seçimi Erdoğan’ın isteyeceği yönündeki tahminidir.

Siyaset böyle gelişirse en muhtemel şey de bu olur.

Ancak tanıdığım Erdoğan’ın şöyle bir doğal özelliği var; 

Hiçbir zaman tahmin edilen yolu seçmez, beklenmedik formüllerle yol alır. Bu bazı zaman partisine destek verenlere ters gelecek yöntemler de olabilir. Ancak ona güven duydukları için kararına tepki göstermezler.

Burada çok önemli bir husus şudur: 

Erdoğan çıkarcı bir politika izleyen biri değildir ve o nedenle aldığı kararlar kendine, partisine zarar verir görünse de bu kararları almaktan imtina etmez, gelecek eleştirilere kulak asmaz. Eğer aksi olsaydı, başkanlık sistemi yerine parlamenter sistemle yoluna deva eder, %35-40 oylarla makamını, iktidarını sürdürürdü..

Sonuç olarak;

Ortada bir dünya santrancı var. ABD,  Türkiye'yi siyaset üzerinden esir almak istiyor ve bunun için çeşitli senaryo devreye sokuyor. Erdoğan da önüne konulan her oyunu boşa çıkarıyor. Bugüne böyle gelindi. Bundan sonrası nasıl gidecek bilemiyoruz.

Sıra Erdoğan’ın hamlesinde..


Adnan ONAY, 29.04.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem'in Düşündürdükleri





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı