12 Ağustos 2018 Pazar

SA6650/KY71-ATANTİK29: İnsanın Düşmanı İnsan mıdır?

"Ey insan! Düşmanını iyi tanı ve bu bir başka insan değil... "


'İnsanın düşmanı' tanımı içinde 'düşman' kavramını yeniden düşünmekte fayda vardır. Mevcut kültürel yapı içinde düşman; kişinin herhangi bir ihtiyacını, isteğini ve beklentisini karşılamayan her şeye karşı kullanılan bir tanıma kavuşturulmuştur. 

Halbuki düşman kategorisi ontolojik olarak bir karşıtlığa sahip değildir. Bütün varlık barış içinde ikame edilmiştir. Ama karşıtlık epistemik düzeyde şeytan olarak tanımlanmış ve insan ile şeytanın soyunun kıyamete kadar bir düşmanlık üzere yaşayacakları bildirilmiştir. Fakat burada da şeytanın etkisi insanın zaaflarına bağımlı kılınmıştır. Çünkü şeytan tam olarak insan olan ve Allah’a yakınlık kesbeden kullara bir etkisi olmayacağı ilahi buyruk olarak kayıtlara geçmiştir.  

İnsan için 'düşman' soyut bir kavramsallaştırma olarak kayıtlanmalıdır. Bu ikili ilişkilerde insanlar arasında bir kin, nefret ve buğzun olmayacağı anlamına gelmeyecektir. Çünkü insan, dünyalı oldukça ve dünyaya bağımlılığı arttıkça beklentisi oluşacak ve bu beklentiye kavuşmadığı sürece de birilerini suçlayamaya başlayacak ve çatışma baş gösterecektir. Ama temelde düşman, şeytan yani insanın dışında soyut ve akıl çelici, nefse hoş gelici ve ayartıcı bir pozisyonu taşımaktadır. Bir de insanın dünya tabiatı dediğimiz ve sufi kültürde insanın dünyaya bakan benliğini betimleyen nefistir… 

Şeytan ve nefis insanın aklına, vicdanına ve kalbine musallat olarak onun doğru düşünmesinin imkânlarını ortadan kaldırarak sağlıklı ve sahici düşünmesinin imtiyazını ortadan kaldırır. İşte insan bu iki düşmanın isteklerinin neliğini ve niteliği ile niceliğini doğru anlayabilirse onlara karşı kendisini savunacak pozisyonunu rahat alabilir. Bu noktada Allah, insanı, hem peygamber ile hem de peygamberlere gönderilmiş bilgi ile destekleyerek bu iki temel düşmana karşı nasıl korunması gerektiği konusunda desteğini vermiştir. 

Biz insanlık ailesi olarak çok büyük bir aileyiz. Nasıl ki kendi ailemizde sorunlar varsa o şekilde insanlık ailesinde de sorunlar olacaktır. Ama sorunlarımızı kendi ailemizde nasıl çözümlüyorsak insanlık ailesinde de sorunu çözmek zorundayız.  

Mesele insan olmaktır.  

İnsan yeryüzünü imar ederek kendisine yüklenen sorumluluğu yerine getirmekle yükümlü tutulmuştur. Bu iman edenlerin temel bakışıdır. Yaratılmış olmanın bir bedeli olarak da düşünülebilinir. O yüzden imtihan sürecinde insanın kendi özgür tercihi ile bir tercihte bulunmasının zemini berhava edilmemelidir. Bu insanlık haysiyetine yakışmayan bir tutumu içerir. Öncelik her zaman sorumluluğun tevdi edildiği insanın özgür kılınmasına zemin oluşturmak olmalıdır. 

Kimin neye inandığı veya inanmadığı kendi sorunu ve tercihidir. Biz bir insan olarak başka insanın tercihine karışmak değil saygı duymakla yükümlüyüz. Ortak alanda adalet ve hakkaniyet üzerinden iş görmeli özel alanda ise kişiyi serbest kılmalıyız ki Allahın insandan beklentisini safiyane bir şekilde kendi tercihi belirlemiş olsun. Baba kendi evladı ne kadar kötü olursa olsun, kapısına geldiğinde sırtını dönmez bu babalığın ahlakına aykırıdır. Öyleyse her insan ya baba ya da evlattır. Bu yüzden ırk, din, dil renk, toprak vesaire bizi birbirimizden ayırmamalıdır. Bu dünya insanlığındır. Bu dünyada yaşayan insanlarda çok büyük, kocaman bir ailedir...  

Ailemizin her ferdini severiz. İlişkide olduğumuzu daha çok sevdiğimizi zannederiz. Hâlbuki hiç tanımadığımız biri kardeşimiz, eşimiz, babamız ve ablamız olabilirdi. Bugün onları nasıl seviyorsak eğer onlardan biri de olsaydı onları da aynı şekilde sevecektik. Bundan bir kuşku yok... O zaman sevebileceğimiz bir insana niye düşmanlık yapıyoruz? 

Atamızın asıl düşmanı bir insan değil ona musallat olan şeytandır. Yani hemcinsimiz değildir. İnsanlar arasındaki kavga da o düşman olduğu apaçık olan şeytana uyulduğu sürece gerçekleşiyor. Ama bakışımızı değiştirebilir ve her insanı kardeş kabul ederek onun rengine, cinsine, diline dinine vesaire bakmadan sevebilir, kardeşçe davranabiliriz...  

Her şeyin etkileşim içinde olduğu bir yaşam içinde etkileyen bir pozisyonu nasıl elde edebiliriz? Bu temel soru bizim hem ufkumuzu hem de duruşumuzu belirleyecektir...

İnsan sorumlu bir varlıktır. Bu sorumluluğu varlık katmanında kendisine tevdi edilmiş akli meziyeti ve ona binaen özgür bir şekilde tercihini yapabilmesi yanında varlığın barış içinde ikame etmesinin yüklediği sorumluluktur. İnsan, şöyle kısaca kendi içinde bir düşünsel yolculuğa çıksa bu söylediklerimi çok rahat bir şekilde anlamlandırabilir. Çünkü insan düşündükleri muvacehesinde tavır geliştiren yegâne varlıktır. İnsan otomasyona tabi değildir, düşünce zemininde…  

Bütün varlık bir otomasyon içinde varlığını idame ettirir. Bu şu demektir; varlık kendisine biçilen amacın dışına çıkamamaktadır. Verili bir hayatı ikame etmektedir. İnsan ise verili bir hayatı olmakla birlikte bu verili olanın dışına çıkabilecek bir potansiyeli de ayrıca taşımakta ve bu onu sorumlu kılmaktadır. Yani insanın yaptığı her şeyin bir karşılığı vardır: bu hem bu dünyada bir karşılık bulmaktadır, hem de ahiret inancına göre de dünya sonrası hayatta da bir karşılığı var…  

İnsana düşen şey duygularının esiri olmadan akliyetini doğru bir şekilde etkileşimden azade bir şekilde kullanarak kendi varlığının içinde bulunduğu duruma, olguya uygun bir şekilde davranması ve daha özel olarak; Allah’ın kendisine verdiği sorumluluğunu idrak ederek varlığını idame etmeye çalışmasıdır. O zaman bu dünya hayatında kendisinin yaşadığı her şey ona bir tecrübe ve birikim olarak katılır ve onu sürekli gelişmekte olan bir varlık olarak daha yükseklere ve yücelere çıkışını garanti altına alır.  

İşte bu yüzden insana verilen değer ontolojik bir değerdir, epistemik bir değer değildir. Epistemik değer insanın insan ilişkilerinde ortaya koyduğu tavırla ilişkilidir.  Bu yüzden insan ihtiram sahibidir. Ve bu onun rengi, inancı, dili, mezhebi veya dininden bağımsız olarak böyledir. İnsana saygılı olmakla yükümlü her insan, bu şu demek değildir: insanın hataları söz konusu olduğunda tabii ki bu hataların bir bedeli olacak ve bunu ödeyecektir. Ki bu da adalet ve insaf ile yapılmalıdır… 

Bir insanın dahi kötü olması insanlığın eksiğine ve delaletine dairdir. O yüzden tamamlanmak için her insanı zaafından ve eksikliklerinden kurtarmakla yükümlü olmalıyız. Kurtuluş buradan çıkar... İnsan selam olmalı her diğer insana... 

Vesselam… 


Abdülaziz Tantik, 12.08.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Düşlemek


Sonsuz Ark'ın Notu: Abdülaziz Tantik  Beyefendi'ye, bütün samimiyetiyle yazdığı yazıları bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz... Seçkin Deniz, 31.03.2018







Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

  

Seçkin Deniz Twitter Akışı