30 Ocak 2017 Pazartesi

SA3918/KY35-YTK154: Kar Altında

"Savaşlar galibiyetler mağlubiyetler olarak özetlenince sadece bir tarih, sessiz sedasız ama çok değerli birikimleri fark etmeyebiliyoruz."


Kar gene başladı. Daha geceden havayolları yüzlerce uçuşu iptal etti. Akşama valilik mesai saatlerini öne çekecektir ama benim bu haberi beklemeye vaktim yok. Ankara'da, bembeyaz bozkırda yazmak değil mesele. Mesele yazının zamanında İstanbul'a yetişmesi.

Her şeyi yetiştirmeye çalışmaktan hiçbir şeye yetişemez olduğumuzu biliyorum artık. Bir tek bunu fark edebildim şu koşuşturmacada.

Bir arkadaşını yağmur, kar altında beklemenin, televizyonsuz, telefonsuz uzun uzun bir kitaba dalabilmenin, gelip geçenleri seyretmenin elimizin altında olmasına rağmen artık erişilmez hale gelmesinin farkına varmak bile ciddi bir mesele oldu iyice.

Bu sonu nereye varacak belirsiz acelecilik içindeyken ne biriktiriyor insan acaba?

Kurumlar ne biriktiriyor?

Yaşlandıkça tecrübenin diğer özelliklere göre daha değerli hale gelmesi gerçek mi yaşlılık belirtisi mi, bilmiyorum.

Ama sessiz sedasız kendi işini yapan, diğerlerine göre daha önde olan meslekler, sektörler, kurumlara bakınca onların da bu ayrıcalıklarının kendi tarihleri olduğu dikkat çekmiyor mu?

Askerlikle ilişkisi çok eski, çok köklü, neredeyse karakterinin bir parçası olan Türkler modern hatta modern sonrası dönemde de askerliğin bütün o geniş alanlarında neden aslında denizcilikte bir adım daha önde olabilir ki… üç tarafı deniz ama uzun asırlardır denizcilikle ilgili bir başarısı bir önceliği dikkate değer bir pozisyonu yokmuş gibi dururken hem de…

Oysa Osmanlı'nın Tuna Nehri için bile ayrı bir filosu olduğunu, adına İnce Donanma dendiğini biliyoruz. İmparatorluğun çöküşünün o ünlü büyük deniz yenilgilerinden kaynaklandığına dair teoriler yabana atılamaz. Hint Okyanusu'nda erken tarihte Portekiz karşısında havlu atmanın, Akdeniz'de İspanyollarla aslında sonunda iki tarafı da çöküşe sürükleyecek bir Akdeniz tıkanıklığının da yine tarihte ayrı bir önemi var.

Duraklama olarak kabul edilen dönemde hâlâ bölgenin en önemli gücü olması yanında, Ruslarla kapışıp yenilip İstanbul'a sığınan Demirbaş Şarl'ın o yenilginin intikamını illâ ki almak için gözetim altında tutulduğu yerden yaptığı planlarda o yüzden Boğaz'da demirli gemilerimizin gizli gizli çizimlerini not etmesi denizcilikle ilgili tarihsel birikimin başka bir ispatı.

Denizcilik denilince dümdüz bir şey değil yüzlerce detay, binlerce teknolojik ve bilimsel faktör var işin içinde. Harita bilgisinden meteorolojiye kullanılan malzemeden silahlarına kadar uçsuz bucaksız bir alan.

Ve bunca birikim imparatorluk gerilemeye devam edip nihayet ağır bir yenilgi ile yıkıldığında, yerini Cumhuriyet'e devrettiğinde de buhar olup atmosfere karışmıyor işte.

Hangi alanlarda birikiminiz, ciddi bir tecrübeniz varsa o bütün sarsıntılara rağmen kendini göstermeye devam ediyor.

Sessiz sedasız ama muadili diğer askeri sınıflara göre uluslararası çapta kıyaslandığında bir adım önde olanın denizcilik olması bu yüzden boşuna değil.

İki savaşı kaybedip ikincisinde taş taş üstünde bırakılmadığı söylenen Almanya'nın kısa sürede yeniden ilk beşteki aktörlerden olması da savaşa rağmen hangi birikime sahipse onun yeniden ayağa kalkmasından başka şey değil.

Dünyanın aslında düz olabileceği, piramitlerin sonradan oralara kondurulduğu, anlatılan bütün tarihin uydurma çünkü kurmaca olduğu gibi tezlerin böyle pıtrak gibi saçılmaya başlandığı bir dönemde bu cümlelere çöküş dönemindeki Osmanlı'nın bile güleceğini, Endülüs'te deli muamelesi yapılacağını bilmemek herhalde ancak eğitimle öğrenilebilecek bir cehalet olmalı.

Bu koşuşturmaca içinde ister istemez akla geliyor böyle şeyler.

Ne yapıyoruz, ne eyliyoruz, ne düşünüyor ne söylüyoruz diye…

Gözümüzün önünde saçma sapan şeyler kartopu gibi oradan oraya yuvarlanırken meselâ denizcilik gibi hiç dikkat etmediğimiz bir sürü alandaki birikimimizin ayrıcalığını da ıskalıyoruz.

Savaşlar galibiyetler mağlubiyetler olarak özetlenince sadece bir tarih, sessiz sedasız ama çok değerli birikimleri fark etmeyebiliyoruz.

Yazıyı bitirirken Ahmet Türk'ün eli kelepçeli, düşünceli, hüzünlü yüzü düşüyor bilgisayarın ekranına. Ardından 83 yaşındaki kimi başka başka mahkumların neredeyse çeyrek asırdır hapiste olan…

Oysa kar yağıyor ve bir arkadaşını kar yağışı altında sakince, televizyonsuz telefonsuz sadece kendiniz olarak beklemenin hatırasını, anlamını yakalamaya çalışıyorsunuz gün geliyor.


Yaşar Taşkın Koç, 29.01.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar

Yaşar Taşkın Koç Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak

Seçkin Deniz Twitter Akışı