14 Ocak 2017 Cumartesi

SA3863/KY20-MEK55: Ferhat'ın Düğünü

"O zaman anladım törenin sessizliğinin dilini."



Ferhat Ekici
01.01.1984 Karakoçan deveci köyü doğumlu, 
15.11.2005 de Van Başkale'de bir mayın patlamasında şehit oldu. 
Allah rahmet etsin...

Bir telefonla başladı merasim. Ardından gelen televizyon ve gazete haberlerinde küçük ama biz düğün sahipleri açısından feci çarpıcı, sert detaylar:… 'Van'da mayın patlaması sonucu şehit olan erler ….. Ferhat Ekici memleketi Elazığ'a….' 

Bu kadar…. Sonrası yurdun hatta dünyanın dört bir tarafından sökün edip gelen acımış yürekler, gırtlakları düğüm düğüm koca adamlar, ağlamak ayıp inanıp sağlam durmaya özen gösteren büyükler, amcalar, dayılar, ve belki de en şanslıları serbestçe ağlamalarında hiçbir beis görülmeyen, bazıları taşkın, kadınlar ve çocuklar…...

Ferhat yok ortalıkta. O kendi için hazırlanmış olan apak giysileri ile orada imiş. Öyle diyor bilenler. Gören varmı diye sormaya hiç birimiz cüret edemiyoruz. 

İlk kavuşmalar hep taşkınca bir patlamaya benziyor. İçeriye giriyorum. Nefesim daralıyor.. gözlerim kararıyor. Ama kararlıyım, kendimi tutacağım. Gözlerim amcamı arıyor, düğün sahibi o. Oda büyükçe, en köşede, biraz kuytu bir yerde bir somyanın ayak ucuna yere çökmüş durumda, etrafında dağılmış tespih taneleri gibi gençler, herkesin başı yerde, kesik hıçkırıklar, diğer odalardan zaman zaman yükselen ama süreğen ağıtlar eşliğinde, süzüldüğümü hissediyorum, fark ediliyorum, amcamın omzuna kadar tutabilsem kendimi yetecek, gözlerim yaşla doluyor ama hıçkırığı basıyorum geriye, amcamın omzuna yetişemeden boşalıyorum. Ve tabi bir dalga halinde yayılıyor bu hıçkırıklar, her kesin yeniden yaşarıyor gözleri… her gelenle yeniden ve yeniden…. 

Ferhat çok güzel bir çocuktu. Yurdumun bütün çocukları gibi çok güzeldi. Ayva tüyleri vardı yanaklarında. Gözleri menevişli, saçları kara… bir damat ne ise işte o…...

Merasim camide devam ediyor. Bir tür nikah töreni gibi.. etraf bütünleşmeye koşmuş devasa millet, gövdesinden fersah fersah büyük millet, kimi görev kimi içten bütün devletlu ile hınca hınç. İmam önden Ferhat'ı anlatıyor ve gelini tabi. Tepemizde tavana asılmış bayraklar var, Ferhat'ın da kanı var üzerinde, her kesin bayrağı ama birilerinin hasisliği yüzünden kırgın, dalgalanmasından anlıyoruz, küskün o, en hüzünlümüz belki de o. Ferhat en önde ama… küçük İsa benim kucağımda. Kalp atışlarını avucumda tutuyorum, kuş gibi bir şey… arada bir yakamdaki siyah beyaz resme uzanıyor elleri, 'keşke…' diyor ve hıçkırık boğuyor sonra onu da…. 

Keşke… bu keşke Ferhat'ın düğün töreninin hülasasıdır.

Bu keşke bu cennet vatanın, bu büyük milletin yüz yıllık acısının hülasasıdır. 

İnsanlar olgun. Bağırış çığırış yok. Bazı yeni yetme gençler manasız sloganlar atsalar da birazdan onlarda fark ediyor yerinin bura olmadığını ve o sloganların pek bir şey demediğini.

Sadece yürüyoruz. Ferhatı omuza alıyoruz, onu taşıyacağız, askeri bando ağır bir hava çalıyor, biz yürüyoruz, her kes bu törenin ne olduğunu o kadar derin hissediyor ki bunu duyumsamamak mümkün değil. 

Bu tören benzer diğer bütün törenler gibi bir 'keşke..' törenidir.

Kimsenin mayınlı kavram tarlalarından ötürü dile getiremediği, kim ne dese başkasının yanlış anlayacağı kesin olan, her an birilerinin siyaset ve iktidar devşirebileceğinden emin olduğu 'keşke…'ler. Bu yüzden tören sessiz ve derinden yürüyor…. Bu sessizlik bir dil aslında. Ferhat'ın düğün türküsü bu sessizlik, halayı bu sessiz yürüyüş…...

Amcam metin adam. Taaa Ferhat'ı gelinin koynuna bıraktığımız ana kadar metin. 

Dağıldı insanlar. Teskin edici sözler geldi ardından her birimize… o an amcamın yıkıldığı andır. Çöktü ve bir daha kaldıramadık onu sandalyeden. Başı göğsüne öylece düştü. Kimseyi duymadı bir daha. 

O zaman anladım törenin sessizliğinin dilini.

O dil bir kahır dilidir.

O dil bir beddua dilidir.

O dil bu millete, bu vatana mayınlar döşeyip konuşmamıza engel olan herkese bela okumadır.



Mustafa Ekici, 14.01.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 



İlk Yayınlandığı Yer: Haber 10

Seçkin Deniz Twitter Akışı