28 Temmuz 2016 Perşembe

SA3229/KY1-CÇ290: Düşlerin İsyanı/ Roman-Bölüm 7-V

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

"Bize hatırlatın bunu
İnsanlar kadar zalim olduğumuzu"
Aragon

Bölüm Yedi
-V-

"İyi aşçısın!", dedim, "Allah var yukarıda!"

"Teşekkür ederim Finamek!", demişti aşçı. Gözleri sürekli resimdeydi, başka bir hayal diğeriyle yer değiştiriyordu sanki. Elimdeki bulaşık yemek kabını lavaboya bıraktıktan sonra yüzüne baktım, aynadaki yüzünü incelerken yine o kapının açılacağını, beni karanlığına çekecek yerde bu sefer.. o kapıdan salona doluşacaklar, ben de, öyle çaresiz yerimde sus-pus onlara baka kalacaktım. Belki
beni de çağıracaklardı karanlıklarına, bensiz Düş Senaryosu’nun bir tadı tuzu olmadığını bildiklerinden, belki de dalgınlıklarına geldiği için, "Haydi, buyur bakalım!" diyeceklerdi.. "Önce seni görelim bir!" diyeceklerdi.. 

Ben hep bakardım, bakakalırdım.. karanlık olurdu mekanları, puslu ve tozlu bir havada konuşmayı severlerdi, üzerime gelmemeleri için yalvardım. Annem ferah ve geniş salonda piyano çalardı, kuyruklu piyanonun melodilerine takılan hayallerimi toparlamam için bir kadın eli uzanırdı, sonra akrep bacakları uzanırdı, sonra Şehrinaz gelirdi, daha sonra Kiyanüs’ü görürdüm, burada ne işin var senin der gibi bakışlarını suratımın ortasına yapıştırıp beni ezmek için elinden geleni yapardı.. sonra sinsi bakışlarıyla Dehhak Döngel, her zamanki masum ve saf pozlarını takınmış elini uzatırdı Şehrazat’a, bense kapının bir köşesinde onlara bakmakla yetinirdim. Bir cüce için bunlar bile çoktu. 

"Otur oturduğun yerde!", derdi Kiyanüs. "Otursun oturduğu yerde!”, derdi Dehhak Işık. "Oturmalı oturduğu yerde!”, derdi Feridun Bey.. Aşçı Kadın’ın gözleri sürekli resimdeydi, bir şeyden anladığı yoktu, direnip durmaktaydı eski korkularıyla birlikte, içinden bir şeylerin çekildiğini söylemek istiyordu aslında, yok olduğunu.

"Ne haliniz varsa görün, ama beni rahat bırakın!", dedim, "Anladınız mı?”

Beni duymadılar bile. Sözlerim orada kaldı, dışarı çıkamadılar, ama bölündüler, sonra zamanın tozuna karıştılar, iksir olup burnundan getirdiler Kendirev Bey’in. Büyük H. Hala, kuruntularında boğulmuş bir kadındır, dedim siz ona bakmayın öyle, akşam çaylarını hep ben verirdim, yaşlılığının ve kurnazlığının altına gizlenirdi. Sonra aklıma yeni bir şey gelmiş gibi bakır güğümlerini çalacaklarından korkuyordu, dedim, bir gün korkusunun altında kalıp öleceği günü o kadar sabırsızlıkla bekledim ki, ama damadı boğazlayarak icabına baktığı gece, yüreğime su serpti serpeceği kadar. 

Kendirev Bey’in Enver paşa bıyıklarında operet düet kesildiler başına, bıyıklarını uzadıkları zaman ayarlayarak keserdi bu yüzden. Ayarlanmış bir yürek nasıl çarpar, dedim, pırpırlanır şuramda, dedim, aşçı beni anlıyordu sanki, ona açılmasam ölecektim sanki, bulaşık tabakların çıkardığı seslerle bölünen bir kasaptım artık, kıyıya vuran dalgaların sesine kulak vererek -sanki benim için bir umut ışığıydı- kapıyı sonunda bulacak, aydınlığa çıktığımda da, -ancak derin bir soluk aldıktan sonra- "Hayır, bakın!", diyecektim barışık sesimle, "Sizlerin düşündüğü gibi olmadı? Bakın, iyice bakın ve görün!"

"Zavallının birisin sen!", dedi Şehrinaz.

"Kim, ben mi?”, dedi Kendirev.

"Yok, ben!”, dedi Kiyanüs.

"Yanılıyorsunuz!”, dedi Dehhak Döngel.

"Kör Baykuşlar güruhu!”, diye bağırdı Kiyanüs.

"Alayınızı da buraya nasıl topladılar ki?”, dedi Dehhak Döngel, "Bilmem ki!”

"Üç gün önce onu rüyamda görmüştüm!" dedim, "Bana hep gülüyordu!”

-Sayıklar bir haldeydim.-

"Örümcek Kadını mı?” diye sormuştu Aşçı. Bulaşık kapları bir kenara bırakmış, bana bakıyordu, açılmamı ve içime girmeyi bekleyen o kadına her şeyi anlatmak için sızlanan bir uyuz it gibiydim, benim böyle durgun ve sessiz olduğuma bakmayın siz diyecektim.. içimde ne fırtınalar kopar. O fırtınalarda yönünü şaşırmış bir insandım, aradığım insanı bulduğumda rahatlayacak, siz ne diyorsunuz kendim olacaktım, kendim.

-Yüzümde o gülümseme yine belirmişti.-

"Eve geç geleceği rüyada gizlenmişti" dedim.

"Karın mı?” dedi Aşçı.

"Evet!", dedim, sonra yürüyüp akrep resimlerinin yanında kırık aynadaki yüzüme baktım, Aşçı kadını unutmuş gibi "Ne kadar budala birisiyim!”, dedim, "Niye anlamadım bunu, daha önceden!”

Güldüm. O da güldü.

"Hayat hiç de rüyalardaki gibi değil!”, dedi Aşçı kadın, "Ne de filmlerdeki gibi!”

"Cenneti arayan insanın masalı!”, dedi Şekerci, "Cennetin kapısını çalıp, sonra tekrar geri dönen insanın!”

"Nasıl?”, dedim, "Siz ne diyorsunuz?”

"Bu günü yaşamanın aritmetiği!”, dedi Şekerci.

"Bu günü yaşamak mı demek istiyorsunuz?”

"Hu, hu!”, dedi Aşçı Kadın..

Gülüştüler. Saatime baktım, "Benim gitmem gerek!", dedim, "Gecikirsem Kiyanüs canıma okur sonra!”

Yemekhane’den çıktım, yürüdüm. Kulaklarımdaki uğultu sürmekteydi, caddenin karşısına geçerken neler çektim. Dev blokların arasında sıkışıp kalmış caminin gölgesi kaldırıma vurmuştu.. marketin büyük tabelasına, marketin armasının olduğu sağa sola salınan beyaz bayrağa, onun yanındaki ay yıldızlı bayrağa baktım, sonra başımı çevirip geniş caddeden sel gibi akıp giden taşıtlara baktım, Dehhak Döngel’e güldüm, Kiyanüs’a güldüm, sonra kendime güldüm.. 

Büyük giriş kapısından içeri girdiğimde çatırtıyı duyabiliyordum. Nesnelerin değişmeyen dünyalarına burnumu soktum ve bekledim bir fare gibi, önümde açılan dünyada gölgemin içine hapis olup çıkmak istemedim bir zaman ki, devinimlerindeki çatırtıyı daha iyi duyabileyim. Gözümü aldırdığım her şey kulaklarımdaki çatırtıya ekleniyordu. 

Her şey camdandı sanki, nereye elimi uzatsam kırılıp dökülecekmiş gibiydi, yanımdan gelip geçen insanların rüzgarı çarpıyordu yüzüme.. ter ve buğuya karışmış tenlerinin sıcaklığı yayılıyordu yüzümde, çözülüp açıldıkça sıcaklıkları daha bir çekilmez oluyordu.. ter ve buğu. Her şey camdandı, bir camın içindeydi gördüğüm şeyler, çatırdayarak dönüyorlardı, çatırdayarak dönüyordu her şey... 

Pürmaye'nin sesiyle kendime geldim, durdum sesleri dinledim, tezgahın arkasında çalışan Pürmaye’yi gördüğümde iğrenip kenara çekildim, "Hayır!", dedim, "Onu buradan götürün!”

"Bir kilo kıyma istiyorum beyefendi!", demişti yaşlı kadın..

"Tamam!", dedim, "Duyduk herhalde!”

Yüzüm belli belirsiz aynada silinip gitmekteyken dört bir yandan kuşatıldım, beni kuşatmışlardı, çatırtı sürüyordu, dedim, kulaklarımın içinde duyuyor musunuz?

"Aynalar olmasın hayatımızda!”, dedi Dehhak Döngel, hemen Kiyanüs atladı, "Kendinizi yaşamıyorsunuz demektir bu!”

Kadın hala oradaydı, gitmemişti. Siyah şapkasının ucunda o çiçekler... Siyah Şapkalı Kadın gözlerini bana dikmişti.

"Ben evli bir adamım?." dedim, "Olsun, daha iyi ya!”, dedi Siyah Şapkalı Kadın, "Ben de evli bir kadınım! Ne var bunda?”, dedi, "Bir şey anlayamadım!” 

Küçük kız gözlerini kapının anahtar deliğine dayamış bize bakıyordu, şempanze de burnunu uzatmış zıplıyor, anlamsız sesler çıkarıyordu. "Yeter!", diye bağırdım, "Bize bakıyorlar!” 

"Ustacığım!", dedi çırak.

"Evet!", dedim, "Ne var yine?”

"Et!”, dedi.

"Ete ne oldu?”, dedim ben de.

"Kadın bir kilo kıyma istiyordu!", dedi çırak.

"Pürmaye nerede?”, diye bağırdım. 

Müjgan perdenin aralığından başını uzatmış, bana bakıyordu. Gözleri korkunçtu.

"Ne bakıyorsun?”, dedim, "Ne var?”

"Bu günlerde herkese bir şey oldu!", dedi, "Markettekiler bir tuhaf!” 

Sonra perdeyi çekti, beni Pürmaye’ yle baş başa bırakan Müjgan’a öfkem bilendi, "Salak!", dedim, "Kendini bir halt sanıyor!” 

Rüyanın karelerini bir araya getiremiyordum, asıl sıkıntım buydu, ne zaman, nerede, nasıl? Böyle olduğunu anımsayamıyordum bile. Her şey o rüyadan sonra başlamıştı, belki de o rüyanın içindeydim hala, sürmekteydi, bitmemişti, belki de bitmeyecek olan bir rüya görüyordum, bir gün bu rüyadan uyandığımda kendi gerçeğime dönecektim...

"İyi misin Finamek!”, diye sordu Kiyanüs.

"İyiyim, İyiyim!" dedim, "Birazdan gelirim, merak etmeyin siz!" 

Uzattığı sigarayı aldım, yaktım, bir dumanların havada savruluşuna, bir ona baktım.

"İç, iç; çekinme!", dedi, "İyi gelir!”

"Bir şey söylemezsiniz değil mi?”, dedim.

"Kime?”, dedi.

"Feridun Bey’e!”

Sanki kendisinin Feridun olduğunu bildiğimi bilmiyormuş gibi güldü. 

"Yok, yok!", dedi, "Rahatına bak sen usta!”

Sevindim, yüzüm ışıdı, "Sonra görüşürüz!", diyerek Kiyanüs Büyük Kapı'dan girip gözden kayboldu. 

Şadırvanın başında kala kaldım, yüzümde aynı acı sürüyordu anlaşılan, Takunyalı yüzüme bile bakmadı, takunyalarını sürüyerek yanımdan vurup geçti, sigarayı içmeyi sürdürdüm ne güzel...




<<Önceki                             Sonraki>>



Cemal Çalık, 28.07.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Düşlerin İsyanı, Roman 





Seçkin Deniz Twitter Akışı