19 Mart 2016 Cumartesi

SA2648/KY27-ŞT38: Sessizce Okunan ve İçe Çöken Bir Kitap; Murakami'nin Kadınsız Erkekler’i...

"Murakami'nin 'Kadınsız Erkekler'i, yazınsal serüveninde aslında hep var olan, ama kurgunun ve zamanın kendini dayatma biçiminin - belki biraz da hızlıca yazma tutkusunun-  üzerini zamanın tozuyla kapattığı bir izlek üzerinde duruyorlar."


'Koşmasaydım Yazamazdım' ve 'Uyku' ile başlayan ve 'Kadınsız Erkekler'de daha da belirginleşen bir içe yöneliş -içten söyleyişle- karşımıza çıkıyor Haruki Murakami. Bundan dolayı da bu üç kitapla adeta okuru kendi içine bakmaya çağırıyor.

Sözgelimi, 'Koşmasaydım Yazamazdım' diye hem koşarak hem konuşarak hem de yazarak, her geçen gün artarak büyüyen bir okur topluluğunu kendine çekmekten öte hem bu topluluğa hem de bu topluluğa henüz dahil olmamış insanlara kendisinin de bir insan olduğunu ama sadece koşmayı bir çok insandan daha çok önemseyen bir insan olduğunu anlatmaya çalışmıştı, Murakami.


Kadınsız Erkekler ile ilgili görsel sonucu

Benzer biçimde Uyku' yu bir kadın kahramanın hayatından alıp bilinenin tersinden tarif ederek uyuyan ve uyumayı isteyen bir insanın uykuya bakışıyla yazdığı, uyumayan ve uyumayı istemeyen bir insanın bakışıyla birlikte anlatmıştı. Uyku bir ihtiyaç mıydı? Bir ihtiyaç olsa bile buna ihtiyaç duymayan bir insanın bilinci ve kendine bakışı hangi anlama gelebilirdi? Uyumak isteyen insan neden uyumak isterdi? Uyumak istemeyen insanı uykudan uzak tutan şey ne olabilirdi?  Sağlıklı bir bilinçle uykuyu istemekle aynı sağlıklı bilinçle uykuyu reddetmek, bilincin altında ve üstünde aslında neyi gizlemekteydi?

Bu anlamda özellikle 'Uyku'yu Murakami'nin erkek gibi koşarken aklına gelenlerin bir kadının dilinden sayım dökümü olabileceğini söylemek mümkün olsa gerek. Kendini aynada seyrettiği her defasında kendine hayran olan ve kendini böylece tarif eden, yaşam enerjisiyle dolu bir kadın kahramanı konuşturmuştu bu kitabında, Murakami.

O da düzenli spor yapıyordu ve garip biçimde bir gün bu ışıl ışıl parlayan yaşam enerjisini kaybetmekten korkuyordu. Daha doğrusu ölümden korkuyordu. Ölmekten korkan bir insanın önce uykusunu kaybetmesi ve giderek travmatik biçimde uykudan uzaklaşması ölümü de uzaklaştırmıyordu çünkü. Korkuyla beslense de akıp giden yaşam enerjisinden kuvvet kazanan muhteşem bir bilinç akışıydı bu...

ÖLÜME HEM YAKIN HEM UZAK…

Murakami'nin ortalama insandan - erkek ve kadından- ortalama insana - erkek ve kadına- bir sesleniş hatta belki bir serzenişi de ele veren bu yazınsal akışı şimdi her bir cinsiyeti kendi yerinde tutarak - birini (erkeği) diğerinden (kadından) mahrum olmuş haliyle- anlatıyor. Bu kitabında ise işte bu biri(leri)nden  'Kadınsız Erkekler' den söz ediyor Murakami.

Murakami’nin son üç kitabında okur için - daha doğrusu okura göstermek için- didindiği bu biri(leri)nin durduğu yer işte asıl önemli olan. Bu yer ilk elde Murakami'nin ama son tahlilde biz erkeklerin içimize baktığımız yerdir. Zira rengini her geçen gün daha da kaybeden ve giderek makineleşen insanın kendisine ve başkalarına yabancılaştığı bu yerde dönüp bakılabilecek tek yerdir insanın içi. Ne kadar derin olsa da insanın kendi içi ölüme hem yakın hem de bir o kadar uzak durduğu, ama berraklığı ölçüsünde de ölümden korkmadığı yerdir aynı zamanda.

Murakami'nin 'Kadınsız Erkekler'i, yazınsal serüveninde aslında hep var olan, ama kurgunun ve zamanın kendini dayatma biçiminin - belki biraz da hızlıca yazma tutkusunun-  üzerini zamanın tozuyla kapattığı bir izlek üzerinde duruyorlar. O kadar ki, Zemberekkuşu’nun Güncesi’nden, Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları'na, Haşlanmış Harikalar Diyarı'ndan, Dünyanın Sonu'na, İmkânsızın Şarkısı'na hatta IQ 1984'ten, Koşmasaydım Yazamazdım'a ve Uyku'ya kadar dikkati çeken bir içe - kendine- çağrının okunduğu bir izlektir bu.

Orijinali Drive My Car, Yesterday, Bağımsız Organ, Şehrazat, Kino ve kitaba adını veren Kadınsız Erkekler olmak üzere altı öyküden oluşan Kadınsız Erkekler' in sadece Almanca ve Türkçe baskılarında yer alan Aşık Samsa'da da dikkati çeken bu kendine çağrı izleği ile Murakami sanki de evrensel bir yazıya doğru uzatıyor kalemini. Kadınsız Erkekler erkek olarak içine girdikleri bu yazıdan birer 'Adam' olarak çıkıyorlar.

İÇİNİ AÇMAK ZORUNDA KALAN ERKEKLER

Kitapta yer alan öykülerde aşk var, hastalık var, ölüm var. Sözgelimi; kanserin alıp götürdüğü sevilen bir kadının ardından kadınsız kalan bir adam var. Kadınsızlıkla malul olmuş bir adamın kadınına sırtını dönen bir başka adamı izleyişi var. Gündeliğin ipine dolanarak kurulmuş bir makine gibi koşturup durduğu yerde bir kadının aşkıyla durup düşünen bir adam var. Bu otobanda kurulmuş hız dünyasında her hazzın sonunda kendisine masallar anlatan bir Şehrazat' tan ayrı düşeceğim diye kavrulup duran bir adam var. Bir kalbi olduğunu uzun zaman boyunca unutan ve karısı tarafından aldatıldığında kendi kendiyle yüz yüze kalan bir  adam var. Kafka'nın Gregor'unun tersinden bir insana dönüştüğü yerde sevgilinin ölümüyle yere düşen bir başka adam var... Elbet kadınlar da var bu adamların karşısında. Ölen, aldatan, ihmal edilen, seven, sevilen, susan, konuşan, anlatan, dinleyen, duran ya da çekip giden kadınlar da var. Kimi kendi işini gören ensesi kalın kurtlar gibi kadınlar ve erkekler, kimi de bütün iş görürlüğüne rağmen ensesini kalınlıktan ve özünü kurtlaşmaktan koruyabilen kadınlar ve erkekler bunlar.

Haruki Murakami bu öyküleri, hiç kapanmadığı kadar eve- içe- kapanarak yazmış. İçini açmaktan korkan, ama bir biçimde de açmaktan başka çaresi kalmadığı için, içini açmak zorunda kalan erkekleri yazarak büyük ölçüde de erkek kahramanlarını sigaya çekmek istercesine yazmış. Tam da bu yüzden bu öykülerdeki ‘Kadınsız Erkekler’ yeri yurdu ve ağırlığı hissedilen bir yazı ile şekillenmişler. O kadar ki, pijamalarının yenlerine kadar içlerine sinen bir tozlanmışlıkla ağırlaşan ve her şeyden çok bir kadından yoksun kalmakla berelenmişler sanki. Tıpkı yalnızlıklarını dinledikleri tozlu odaları gibi, iç sesleri de tozlu ve ağır bir yazının içinde şekillenmiş gibi.

Haruki Murakami’yi göçmen bir Japon yazar olmaktan çıkaran ve iyiden iyiye Anglo-sakson metropolün orta yerine yerleştiren- belki böylece evrenselleştiren- kahramanlar bunlar. Onu daha bir içten ve çok daha üst bir yazının durduğu yerden az çok Paul Auster’a da benzeten; Turinami, Kitaru Erika, Samsa, Kino… gibi epeyce hakiki kişiler.


Şahin Torun, 19.03.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu:  Şahin Torun Beyefendi'nin çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Bu çalışma 11 Şubat 2016'da Star Kitap'ta yayınlanmıştır. Seçkin Deniz, 19.03.2015



Kitap:
Kadınsız Erkekler
Haruki Murakami
Doğan Kitap 

Seçkin Deniz Twitter Akışı