1 Ekim 2014 Çarşamba

SA915/ÇY4-DB16: Almanya Euro Bölgesini Korumak İçin İki Cephede Savaşıyor

“Eğer Avrupa Adalet Mahkemesi İkincil Piyasadan Tahvil Alımı’(OMT)nın yasal olduğuna karar verirse, nicel gevşemedeki ölçülebilir engel ortadan kalkacak ve tam teşekküllü tahvil alım kampanyası olasılığı belirecek, bu da Alman seçmeni daha çok üzecek ve Alternatif Parti’nin siyasi kazancı anlamına gelecek.”


Avrupa Adalet Mahkemesi Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), 14 Ekim’de başlayacak İkincil Piyasadan Tahvil Alımı (Outright Monetary Transactions-OMT) na karşı açılan davada duruşmaların tarihini 22 Eylül olarak açıkladı. Sürecin uzun sürme ihtimaline karşın, 2015 yılı ortalarına kadar vadesi olan bir kararla, hükümetin Almanya’nın Euro Bölgesi’nin geriye kalanıyla ilişkileri üzerinde ciddi etkileri olacak. Alman siyaset sahnesinde hükümetin manevra zeminini sürekli baltalayan Euro-karşıtı bir partinin ilerlemesiyle birlikte daha kötü bir zamanlama olamazdı.

Davanın kökleri 2011 sonlarına,  piyasaların avro bölgesinin en sorunlu ekonomilerine güvenini kaybettiğini gösterdiği, kendilerini revize etmek için İtalyan ve İspanyol güçlü tahvil getirilerinin, Yunanlı muadillerini en yüksek seviyelerde takip ettiği zamanlara dayanıyor.

2012 yazı itibariyle Avrupa’nın durumu umutsuzdu. İtalya tehlikeli bir şekilde ihtiyaç duymaya yaklaşmışken kurtarma operasyonlarına Yunanistan, İrlanda ve Portekiz alındı. Ama İtalya’nın ekonomisi ve özellikle devasa kamu borcu seviyeleri, benzer bir tedaviye cevap veremeyeceği anlamına geliyordu. Her durumda önceki kurtarma operasyonları, para piyasalarını yatıştıramıyordu.

İspanya'nın ve İtalya'nın tahvil faizleri yüzde 7‘lerle sarsıldı, düşüşün kaçınılmaz olduğu bir noktaya geldi, Avrupa Merkez Bankası'nın yeni başkanı Mario Draghi, Euro’yu kurtarmak için ne gerekirse yapmaya hazır olduğunu söyledi.

Avrupa Merkez Bankası, Avrupalı devlet başkanlarıyla uyumlu çalışarak, üye bir ülkenin sınırsız sayıda tahvil satın almasını sağlayan bir mekanizma geliştirdi, ürün tahvil tüccarları için yeterince büyük bir silahtı.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi aslında böyle bir adım atmak zorunda değildi, çünkü tahvil piyasalarına müdahale vaadi, Euro Bölgesi ülkelerinin düşüşüne izin verilmeyeceğine yatırımcıları ikna etmişti. Ama Draghi’nin çözümü herkesin işine gelmiyordu. Kayda değer karşıtlara Jens Weidmann, Alman Merkez Bankası Başkanı da dahildi.

Birçok Alman gibi Weidmann da, üye ülkeleri finanse etmeyi engelleyen AB anlaşmalarından beri, AMB’nın yargı sınırlarını aşmakta olduğunu hissetti. Daha da kötüsü OMT kullanılmasıydı, Alman parası aslında bir çok Almanın müsrif olarak gördüğü Güney Avrupalıları kurtarmak için kullanılır olmuştu.

2013 yılı başında, Alman üniversitelerinden ekonomi ve hukuk profesörlerinden bir grup, 35.000 imza topladı ve OMT’yi Alman anayasa mahkemesine götürdü. 2013 yılının haziran ayında bir duruşma sırasında Weidmann kovuşturma için ifade verdi. Şubat 2014’te mahkeme beklenmedik bir şekilde, 6’ya 2 hükümle merkez bankasının sınırlarını aştığına karar verdi ve üstelik davayı Avrupa Adalet Mahkemesine sevk etti. Konunun derin önemine binaen, daha kısıtlayıcı bir yorumunun OMT’nin Avrupa Adalet Mahkemesi tarafından yasal hale gelebileceğine karar verdi.

Alman yargısı, OMT için Anayasa Mahkemesini mekanizmanın yasal olduğu konusunda tatmin edecek üç değişiklik önerdi. Bununla birlikte değişikliklerin üçte ikisi en iyi şekliyle bile sorunluydu. Bir değişiklik AMB’nı üst düzey borca karşı sınırlayacaktı, değişiklik söz konusu düşüşe karşı koruma sağlayacaktı ama aynı zamanda benzer şekilde korunmayan yatırımcıların güvenini sarsma riski de vardı. İkinci değişiklik, tahvil tüccarlarını yıldırmak için bankanın yetkilerini kısıtlayarak onları bazuka yerine bir tüfekle bırakmış gibi olacaktı.

Yeni Bir Alman Siyasi Partisi

Dilekçeyi organize eden akademisyon grubu, mahkeme tartışılırken boş durmadı. Almanya için Alternatif Partisi 2013’te, bu gruptan biri olan Ekonomi Profesörü Bernd Lucke tarafından kuruldu,  Almanca kısaltması AFD olan parti Almanya genelinde seçimlerde önemli kazanımlar elde etti. 


Euro-karşıtı parti olarak kurulan parti, 2013 genel seçimlerinde Almanya alt Meclisi olan Bundestag’ta bir sandalye kazanmaya oldukça yaklaştı, bu altı ay önce kurulan bir parti için dikkate değer bir başarıydı. Parti 2014’te Mayıs ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oyların %7.1’ini, Ağustos ve Eylül ayındaki bölgesel seçimlerde de %  9.7 ve 12.2 ‘sini alarak büyük başarı elde etti.

Almanya şu anda Almanya Başbakanı Angela Merkel'in merkez sağ Hristiyan Demokrat Birlik partisi (ve kardeş partisi Bavyera merkezli Hıristiyan Sosyal Birliği) ile merkez sol Sosyal Demokrat Parti olmak üzere iktidarı paylaşan, büyük bir koalisyon tarafından yönetiliyor. Bu durum Hristiyan Demokrat Birliği’ni istenenden daha fazla merkeze sürükleyerek, Alternatif Parti’nin çabucak doldurduğu sağda bir boşluk yarattı.

Başlangıçta tek bir çıkışı olan AFD,  muhafazakâr değerleri ve anti-göç politikalarını, yaz aylarında Doğu Almanya'da yapılan seçimlerde özellikle iyi çalışan bir taktikle savunmaya başladı. Partinin yükseliş, Merkel’i, AFD’nin diğer Avrupa ülkelerine maddi yardım etme fikrinden rahatsız olan kesimi temsil gücüne sahip olduğunu ispatlaması durumunda; bir Avrupa entegrasyonisti olmak veya olmamak arasında umutsuz bir ikilemde bırakacak.

Avrupa Krizin başından bu yana, Merkel Avrupa ülkelerinin eleştirileriyle, hep aynı ülkelere kurtarma programı yapılması arasında birleştirici olmak adına, tam bir iletişim ustası olduğunu kanıtladı. Fakat Merkel Avrupa Birliğinin kurtarma taleplerini karşılamak için sıkı kemer sıkma politikaları üzerinden sol-kanat partilerin eleştirilerine alışmışken, Euro-karşıtı güçlerin Almanya’da ciddi bir muhalefet desteği bulacağını hesap etmemişti.

Merkel elbette, bu konuda yalnız değil: Birleşik Krallık’taki David Cameron’un koalisyonundan Hollanda'da Mark Rutte’nin Özgürlük ve Demokrasi Partisi’ne kadar Avrupa’daki sağ merkezli partiler, geleneksel seçmen platformlarının eridiğini ve Euroseptik bir popülizmin ortaya çıktığını gördüler.

Draghi’nin Euro Bölgesindeki düşük enflasyonu artırma girişimleri ekonomik doktrinlerden gittikçe uzaklaşırken,  Almanya’daki bu anti-AMB hassaslığı 2014 yılında arttı. Alman muhafazakarlar her yeni politikayı memnuniyetsizlikle karşıladı. Alman medyası negatif faiz vergilerini, Alman tasarrufçulardan toplanan milyarlarca Euro’nun Güney Avrupalı müsriflere dağıtılacağını iddia ederek “ceza vergileri”  olarak adlandırdı.

25 Eylül’de, Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schauble, Bundestag’ta  Draghi'nin varlığa dayalı menkul kıymetler satın alma programından duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirdi. “Niceliksel gevşeme” tedbirlerine bile karşı olan Alman muhalefetini yargılamak, Avrupa Merkez Bankası’nın Almanya’yı daha uyarıcı önlemlere bağlama girişimleri gerçekten büyük sıkıntı yaratacaktı.

Berlin İçin Kurumsal ve Politik Sorunlar

AMB’nın şimdiye kadar duyurduğu bütün önlemler, ancak hafif meze sayılır. Finans piyasaları pazara büyük miktarda para enjekte etmek için hükümet tahvilleri satın alan geniş tabanlı bir program talep etmişti.

Bu aşamada bu politikada üç büyük engel ortaya çıktı: Alman hükümetinin vergi mükelleflerinin parasını çevre ekonomilere harcama konusundaki isteksizlik; niceliksel gevşemenin çevre ekonomileri rahatlatma baskısı konusundaki siyasal anlayış ve OMT hakkında devam eden dava dosyası ( tahvil alımlarını üstlenmek için AMB’nın kullanabileceği tek mekanizma) Özellikle niceliksel gevşeme ve OMT’nin içindeki orijinal kılıf aynı şey değil.

OMT’nin orijinal konseptinde AMB tedavülden eşit miktarda para alarak her alımı tam olarak dengeler ( Yani para kaynağının kendisini arttırmaz.) Bununla birlikte OMT’nin yasal olmayan herhangi bir beyanı, tam bir parasal gevşemeyi hedeflemek zorunda olan Draghi’nin manevra alanını ciddi bir şekilde kısıtlar.

Bu olaylar zinciri Merkel’in Avrupa Adalet Mahkemesi’nin kararını endişeyle beklemesine sebep oluyor. Aslında o şu anda kazananın olmayacağı bir durumla karşı karşıya. Eğer Lüksemburg mahkemesi OMT’nin yasal olmadığına karar verirse, birçok tahvil getirisini suni olarak düşük seviyelerde tutan gücü ortadan kaldırarak ve 2011-2012’deki dalgalanmadaki umutsuz günlere izin vererek Draghi’nin vaadini zayıflatacak.

Eğer Avrupa Adalet Mahkemesi, Almam mahkemesinin üç önerisini alır ve OMT’yi piyasaların uygun gördüğü küçük bir değerle sınırlarsa yine aynı sonuç meydana gelebilir. Eğer Avrupa Adalet Mahkemesi OMT’nin yasal olduğuna karar verirse, nicel gevşemedeki ölçülebilir engel ortadan kalkacak ve tam teşekküllü tahvil alım kampanyası olasılığı belirecek, bu da Alman seçmeni daha çok üzecek ve Alternatif Parti’nin siyasi kazancı anlamına gelecek.

Bu davanın önemini analiz ederken, Almanya’nın pazarlar bulması gereken ihracat odaklı bir güç olduğunu, içerde sosyal istikrar ve uyumu koruması gerektiğini akılda tutmak gerekiyor. Euro Bölgesi Almanya’ya önemli ölçüde yardımcı oluyor, Alman ihracatının % 40’ı Euro bölgesine, % 60’ı Avrupa Birliği’nin tamamına gidiyor- Çünkü aynı para birimindeki Avrupalı müşterileri,  kendi paralarını değersizleştirme olasılığı korkusuyla onları rekabetçi ortamdan mahrum bırakarak yakalıyor.-

Krizin başından bu yana, Almanya büyük ölçüde kendi ulusal servetinden ödün vermeden Euro’yu canlı tutmayı başardı, ancak Almanya’nın komşularını kurtarmak için kendi zenginliğinin büyük bir kısmını feda etmeye istekli olup olmadığına karar vermesi gereken an gelecek.

Berlin’in  bugüne kadar çevresindeki aç ağızlardan sermayesini koruması mümkün oldu, ama problem sürekli başa sarıyor. Bu, Almanya’yı bir ikilemde bırakıyor çünkü iki çözüm anahtarı birbiriyle çelişiyor. Anlaşmanın bir parçası olarak ihracatını korumak için büyük bir çek yazarak Euro Bölgesini mi kurtaracak? Yoksa AMB’na karşı çıkarsa, eğer bu olursa tehlikeli yüksek tahvil faizlerinin dönüşüyle, Yunanistan, İtalya ve diğerlerinin ortak para birimini terk etme dedikodularına geri mi dönülecek?

Dava, Avrupa’nın geleceğine dair daha derin sebepler olduğunu ispatlayacak. Avrupa krizi birliğin temel direği olan Alman-Fransız ittifakında derin sürtüşmeler oluşturuyor. Düşük işsizlik oranı ve mütevazı ekonomik büyümesiyle Almanya, yüksek işsizlik oranı olan ve büyümeyen Fransa arasındaki farkı gizlemek giderek daha zor hale geliyor.

Önümüzdeki aylarda, bu bölünme genişlemeye devam edecek ve Paris’in AMB aracılığıyla daha fazla eylem talep eden, daha fazla AB harcamaları ve iç yatırımı ve kamu tüketimini artırmak için Almanya'dan daha fazla tedbir isteyen sesi daha çok çıkacak. Bu,Ren Nehri’nin batısından gelen taleplerde hayli rahatsız olan Alman seçmenler sebebiyle Berlin için başka bir ikilem oluşturur. Ama Alman hükümeti Avrupa'daki yüksek işsizlik ve düşük ekonomik büyümenin, anti-euro ve anti-kuruluş partilerde bir artışa yol açtığını anlıyor. 

Fransa’da Ulusal Cephenin yükselişi, bu eğilimin en açık örneği. Alman siyasi çevrelerinde Berlin’in, Fransa’ya taviz verdikçe, daha radikal Fransız hükümetleriyle daha çok uğraşacağına dair ortak bir görüş var.

İroni şu ki; Almanya, Fransız hükümetlerinin isteklerine boyun eğme eğiliminde olsa bile, Anayasa Mahkemesi gibi kendi kontrolü dışındaki kurumlar tarafından kendini sıkıştırılmış bulacak.

Almanya bugüne kadar bu sorulardan kaçınmayı başardı, ancak bu sorunlar uzakta değil ve 2015 yılında Avrupa'yı belirleyecek;  mesela Almanya için Alternatif Partisi bir yere gitmeyecek.

Bu arada Anayasa Mahkemesi bu belirgin kriz giderilse bile, AB’nin girişimlerine meydan okumaya devam edecek ve Almanya Merkez Bankası ve muhafazakar akademik çevreler, Almanya’nın Fransa ve İtalya’ya yardım amaçlı alacağı her önlemi eleştirmeye devam edecek. Avupa Adalet Mahkemesi’nin vereceği nihai kararı tahmin etmek imkansız olsa da, bu ikilem kırılgan Avrupa Birliği’ni bezdirmeye devam edecek.


By Adriano Bosoni and Mark Fleming-Williams,30 Eylül Salı 2014


Derya Beyaz, 01.10.2014,  Sonsuz Ark,  Çırak- Çevirmen Yazar, Çeviri


Orijinal Metin:

Seçkin Deniz Twitter Akışı