27 Ağustos 2014 Çarşamba

SA855/KY9-NK26: Wit Filmi ve Emma Thompson- Five Filmi de Beni Etkiliyor

“Üzüldüğüm için ağlıyorum. Ben öleceğim için herkese o kadar kötü davrandım ki..."


Wit Filmi ve Emma Thompson (1)

Kanser olduktan sonra, ilk dikkatimi çeken film Emma Thompson'un müthiş oyunculuğu ile dördüncü aşama yumurtalık kanseri olan bir edebiyat profesörünü canlandırdığı film olmuştu. Emma Thompson filmin senaryosunu da yazmıştı. Nefessiz kalıp uyuyamadığım gecelerin birinde rastladım bu filme. Benim rastladığım sahnede Emma Thompson vicdan muhasebesi yapıyordu.

Filmin CNBC'de gösterilme tarihi 17 Kasım 2011'di. Hemen Atila'ya bu filmi seyretmek istediğimi söyledim. Mükemmel yol arkadaşım filmi ve alt yazısını ayrı sitelerden bularak sabaha benim için hazırlamıştı. "Seninle birlikte seyretmek istiyorum, istersen akşamı bekle" diyerek işe gitti sonra.

Dayanamayıp seyretmeye başladım, ama sonra devam edemeyeceğimi anlayıp akşam Atila'nın işten dönüşünü beklemeye karar verdim.

Sonra devamını yazacağım inşallah...

***

Five filmi de beni etkiliyor (2)

Wit filminden sonra, gazetede Jennifer Aniston ve Demi Moor'un da yönetmenliğini yaptığı bir film olduğunu öğrendim. Filmin adı "Five" Filmde göğüs kanseri olan beş ayrı kadının kanser hikayeleri beş kısa filmle anlatılıyordu.

Elbette yine Atila'ya başvurdum. Filmin çekim tarihi daha yeniydi, ama benim kocam ne yapar yapar o filmi benim için bulurdu, biliyordum. Öyle de oldu, sabah işe giderken "filminiz masa üstünde hazır hanfendi:) diyerek ayrıldı evden.

Ağlayarak seyrettim onu da. Ama bir şey çok önemliydi ne ben ne de diğer göğüs kanseri olan kadınlar, hiçbirimiz yalnız değildik aslında. Kanser bizi müşterek bir noktada buluşturuyor ve o noktada hayata tekrar ve yeni bir bakışla bakmaya başlıyorduk. Bu tür filmler ya da hikâyeler kanser hastalarına güç veriyor ve onlara yalnız olmadıklarını hissettiriyordu bence ki bu çok ama çok önemliydi.

Akşam Atila ile birlikte tekrar seyrettik. Aynı sahnelerde yine ağlıyordum ve Atila beni teskin ediyordu.
 İlk filmde küçük bir kızın kanser olan annesinden uzaklaştırılması anlatılıyor, küçük kızın adı Pearl yani inci. Annesi kanserden öldükten sonra onu boynunda annesinin hatırası inci kolyesi ile onkolog olmuşken görüyoruz.

Hikâyesi olan kadınların hepsinin yolu bir şekilde Pearl'le kesişiyor.

Filmin tamamını seyretmenizi dilerim. Five'da beni çok etkileyen bir sahneyi aktarmadan geçemeyeceğim yine de. Kanserinin tedavi edildiğini öğrenen bir kadın Pearl'ün karşısında hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Pearl şaşırmıştır, sevinçten mi ağladığını sorduğunda "Hayır! der “Üzüldüğüm için ağlıyorum. Ben öleceğim için herkese o kadar kötü davrandım ki..."

Aynı kadın başka bir kesitte kendisi için cenaze merasimi provası yapmaktadır.  Göğsünün üzerinde intraket takılıdır ve o hâli ile öldükten sonra dostlarının ve ailesinin kendisi için neler söyleyeceğini öğrenmek istemektedir. Çok eski bir arkadaşındadır sıra ve o daha sahneye çıkar çıkmaz, ne kadar eski arkadaş olduklarından ve o güne kadar doğum günleri vs. gibi her şeyi paylaştıklarından dem vurmaktadır ki kadın arkadaşını susturur. "Sen sus, konuşma!" der ve fısıltıyla devam eder: "Benimle hastaneye gelmene o kadar ihtiyacım vardı ki seni aramıştım telefonla ve sen evde olmadığını söylettin ve bunu fısıltıyla da söylemedin. Artık hayatımda yoksun!"

Evet, işte böyle. Kanser olmak insana bazen yeni bakış açıları, yeni dostlar kazandırdığı gibi, bazen de eski "dostları" hayatından çıkarmak için bir vesile oluyor ki onların zaten dost olmadığını da acı bir şekilde kanserle birlikte öğrenmiş oluyorsunuz.


Neşe Kutlutaş, 27.08.2014, Sonsuz Ark,  (İlk Yayın Tarihi, 25.02.2012)





Seçkin Deniz Twitter Akışı