17 Ağustos 2014 Pazar

SA839/FT25:Ötenazi Planlayarak Öldürmektir, Jack; Bilmiyorsun! -You Don’t Know Jack!-

“Bu bir katil yüzü mü?”


“Is This The Face Of a Killer?” 

Filmin afişinde Al Pacino (Alfredo James Pacino)’nun alnına yazılan soru bu: “Is This The Face Of a Killer?” Çenesinin altında da ötenaziyi savunan Jack’ı anlamayanları suçlayan bir bakış açısı var, filmin adı: “You Don’t Know Jack". Bir İskoç dosta çek ettirdiğim gerçek anlamı ise şu: “Jack’ı tanımıyorsunuz!” Fakat, başlığa Jack’ı suçlayan bir anlam yerleştirdim. Medya onu şöyle tartışmıştı: "Merhametin doktoru mu; seri katil mi?"

Yapımcıların, afiş kompozitörlerine verdiği tâlimat ve filmin içeriği, izleyicilerin Dr. Jack’ın katil olmadığına inanmaları tabanında tasarlanmış. Film kasıtlı bir tema filmi olmasına rağmen, bir biyografi olarak senarize edilmiş; 90’lı yıllarda Dünya’yı kasıp kavuran ötenazi tartışmalarının merkez kahramanı, kendi ürettiği el yapımı “Thanatron (Ölüm Makinesi)” ve “Mercitron (Merhamet Makinesi)” ile ölmek isteyen hastaları öldüren Ermeni asıllı ABD vatandaşı Dr. Jack Kevorkian’ın hayatının tema ile ilgili kısmını anlatıyor.

Jack, yani "Bay Ölüm(Mr.Death)" filmin deklarasyon kılçıklarından birine göre: “Ölmenizi sağlayan biri” ya da kartvizitinde yazıldığı gibi çırılçıplak bir tanıtımla: "Jack Kevorkian, Tıp Doktoru, Özel Ölüm Elçiliği. Sadece randevu ile."

Dr. Jack’ın işi ise 1987’de Michigan’daki yerel bir gazeteye verdiği ilana göre : "Ölümcül hastalığı olup da onuruyla ölümü seçenlere danışmanlık ". Avukatı’na göre: “ Bu bir servis… ölümle katletmeyle alakası yok…tıbbî bir servis!” Ötenazi ise, “Acıdan kurtulmak”, “Saygınlıkla ölmek” veya daha merhametli bir dayatmayla ”Ölmek suç değildir”.



Jack Kevorkian, Al Pacino’nun ağzından, yarı mazoşist bir felsefe üretiyor: “Ne kadar çaresizlik içinde yaşarsak o kadar yaşamayı hak ederiz.”, "Ama siz kendinizi öldürmeye kalksanız bunu biz inkâr ederiz”

Bu tartışma hâlâ sürüyor ve insan var oldukça da sürecek:”Bir insanın acı çekmesi kadar kötü bir şey yoktur.” diyenlerin aradığı ötenazi çözümü, karşıt fikirle keskin ayrımlar oluşturacaktır: “Kimse böyle bir acıyı ne olursa olsun yok etmek için öldüremez".

Filmde sık sık tekrarlanan hasta repliklerinde “Ben...ölmek istiyorum” dense bile, insanlar, ölmek isteyen hastaları öldürmeyi suç saymaya devam edeceklerdir. Bunun dindarlıkla da ilgisi yok. Film’de biraz tarafsız gözlem alanları da oluşturulmuş, bu gözlem alanlarında, yargıç’ın dokunup suç’u yerleştirebildiği tek gedik, Jack’ın giderek daha sıradan rahatsızlıklardan, acılardan kurtulmak için ölmeyi isteyenleri de öldürmeye başlaması.



Filmin Galasında Kevorkian’la birlikte kırmızı halı üzerinde yürüyen Al Pacino’un sanatının zirvesini bir şaheserle süslemesi mümkündü. Müthiş oyunculuğu, bir katili canlandırıyor olmasına rağmen, etkileyiciydi. Şeytan’ın Avukatı ve 88 Dakika’da yansıttığı keskin karakterlerden daha iyiydi, Al Pacino.

Yönetmen Barry Levinson’un bazen sıkıcı tekrarlarla meşgul olması, bazen de uzayan yakın diyalogların etkisini kullanarak psikodarma oluşturma hevesi dışında eleştirilecek fazla bir yönü yoktu. Yirminci yüzyılın ikinci yarısının başlarından alınan hikâye yüzyılın sonuna taşınırken, filmde sırıtan hiçbir estetik ögeden bahsetmek mümkün değildi. Kostümler, sahneler ve ışık, amatör çekimlerdeki belgesel çiğliği yansıtabilecek kadar kusursuzdu.



Film’e olduğu gibi aktarılan Jack’le ilgili ‘Olay’ın kısa özgeçmişi şöyleydi.

“28 Mayıs 1928 doğumlu Jack Kevorkian, 1945’te girdiği Michigan Üniversitesi’nden 1952 yılında patoloji uzmanı olarak mezun oldu. İhtisas döneminde, ölmek üzere olan hastaların tam öldükleri sırada gözlerinde oluşan değişimleri fotoğrafladığı için “Bay Ölüm” (Mr. Death) lakabını aldı. Kevorkian bu şekilde doktorların hastalarının ölecekleri anı görüp onları doğru anda canlandırmalarının mümkün olacağını düşünüyordu."

"1958’de katıldığı bir seminer, Dr. Kevorkian’ı otopsilerin tarihi üzerine araştırma yapmaya itti. Araştırmaları sonucunda Ermeni atalarının, ölüme mahkûm insanlar üzerinde deneyler yaptıklarını öğrendi. Kevorkian bunun üzerine hapishaneleri gezmeye ve ölüm hücresindeki mahkûmlar üzerinde testler yapmanın faydalarıyla ilgili makaleler yazmaya başladı. Yararlı olacağına inandığı deneylerden biri de bu mahkûmlar üzerinde yeni ilaçların denenmesiydi. Böylece yeni tedavi yöntemleri bulmak ve araştırma yapmak için daha az para harcanacaktı. Kevorkian stajyer doktor olduğu dönemde kanserden ölmek üzere olan bir kadınla karşılaştı ve bu kadının ölmesine izin vermenin en etik yolunun yardımlı intihar olduğunu düşündü. 1986’da Hollanda’nın ölmekte olan hastalara ötenazi uyguladığını öğrendi. Bu konuyla ilgili pek çok makale yazdı, ancak bu yazılar o kadar tartışmalıydı ki yalnızca “Medicine and Law” (Tıp ve Hukuk) isimli Alman dergisinde yayımlandı."


"Ötenazi isteyen ilk hastasıyla 1990 yılında buluştu. 54 yaşındaki Alzheimer hastası Janet Atkins, gönül rızasıyla, kendi ölümünün düğmesine bastı. Atkins’le başladığı “yardımlı intihar” yöntemiyle 130 kişinin acısız ölümüne yardımcı oldu. Kendisine ötenazi için başvuranlar arasında kalp hastaları, kanserliler, AIDS’liler, kronik yorgunluk sendromu çekenler, anormal ve çaresiz acılar çektiklerini söyleyenler, Parkinson hastaları ve Multiple Siklerozlular vardı."

"Kevorkian’ın yöntemi kilise, tıp dünyası ve Michigan savcıları tarafından şiddetle kınandı. Tüm bunların sonucunda da 1991 yılında doktorluk lisansı elinden alındı. Ancak eyalette ötenazi karşıtı bir yasa olmadığı için hapse de atılamıyordu. Kevorkian vazgeçmedi. Kimi gün bir otel odasında, kimi zaman hastasının evinde, ötenazi karşıtı sivil toplum kuruluşları yetişmeden “yardımlı intihar” eylemine devam ediyordu. Olan biteni basın aracılığı ile izleyen Amerikan halkı ikiye bölünmüştü: bir tarafta acı çeken, çaresiz insanların ölme hakkını savunanlar, diğer tarafta ise Dr. Jack Kevorkian'ı Tanrı'dan rol çalmakla suçlayan dinci kesim."

"Medyanın ilgisinden aldığı güçle Kevorkian bir adım öteye gitmeye karar verdi. Ölümlerine yardımcı olduğu insanların organları hayat kurtarabilirdi. 45 yaşındaki Joseph Tushkowski'nin intiharına yardım ettikten sonra vücudundan çıkardığı böbreği hastaneye götürdüğünde doktorlardan hiçbiri organ naklini kabul etmedi. Kevorkian bir saat sonra eliyle bir arterini kapalı bir arterini açık tuttuğu böbreği cenaze evine teslim etti. Aynı gün olayı televizyondan izleyen Kevorkian'ın avukatı Micheal Odette artık bu görevi yürütemeyeceğini açıkladı; yedi yaşındaki oğlu şöyle demişti: "Baba artık bu adamı savunmamalısın. Onu hapse atsınlar ve anahtarını da eritsinler!"


"1998 yılında, 52 yaşındaki Thomas Youk adındaki ALS hastasının ölüm videosunu Kevorkian CBS adlı televizyon kanalına kendi elleriyle servis etti. Daha fazla reyting almak için videoyu yayımlamak isteyen “60 Dakika” programının yapımcısı Mike Wallace, amacına ulaşmıştı: 22 Kasımda yayınlanan program 15 milyon izleyici tarafından takip edildi. Ne var ki milyonlarca insan Thomas Youk’un ötenazi vakasında aslında ağır bir suça tanıklık etmişti. Kevorkian videonun yayımlanmasından sonra birinci dereceden cinayetle suçlandı. Ancak bu vakayı diğer doktor kontrollü intihar eylemlerinden farklı kılan bir yan vardı: ölümcül zehri Youk kendisine enjekte etmemişti, bu işi Kevorkian kendisi üstlenmişti. Bu nedenle de Youk’u öldürmüş sayılıyordu. Kevorkian, görülen mahkeme sonucu 1999 yılında ikinci dereceden cinayetten hüküm giydi. Kevorkian, 8 yıl hapiste kaldıktan sonra 2007 yılında iyi halden salındı. Hapisten çıktıktan sonra, 2008 yılında, Florida Üniversitesi’nde bir konuşma yaptı. Bu konuşmada yaptığı “hastalara yardım etmekteki amacım onları öldürmek değildi. Amacım acılarına son vermekti” açıklaması ilgi çekti."

"Dr. Jack Kevorkian, nam-ı diğer “Bay Ölüm”, hakkında ilginç iddialar da ortaya atıldı. Vücutlarına zehir enjekte ettiği hastalarının bazılarının otopsi sonuçlarında hiçbir ölümcül acı çekme izine rastlanmadığı, hastaların doktorları veya psikiyatristleriyle irtibat kurmadığı, kısacası "Ben acı çekiyorum ve ölmek istiyorum" diyen herkese memnuniyetle yardımcı olduğu söylendi. Buna örnek teşkil edecek hastalar arasında “akıl hastası” raporu bulunan Frank Long'un, intiharından önce uzunca bir süre kendi kocası tarafından gizlice anti-depresyon ilaçları verilen Judith Curren'ın ve doktorların yanlışlıkla Multiple Sikleroz teşhisi koyduğu Rebecca Badger'ın bulunduğu iddia edildi.” (Wikipedi)



Faruk Tamer, 26.06.2010, Görsel Eleştiri- Visual Critique XVI
Faruk Tamer Yazıları

Film ile İlgili Teknik Bilgiler:

Yönetmen: Barry Levinson
Senaryo: Adam Mazer, Neal Nicol, Harry Wylie
Müzik: Marcelo Zarvos
Oyuncular: Al Pacino, Danny Huston, Susan Sarandon, John Goodman, Brenda Vaccaro
Sinematografi: Eigel Bryld
Orijinal Adı: Jack Don't Know
Yapımcı: Scott Ferguson
Yapımcı Şirket: Aaron Yanes
Yapım Yılı: 2010
Yapım Ülkesi: ABD
Orijinal Dili: İngilizce
Dağıtım: HBO film
Vizyon Tarihi: 24 Nisan 2010
Süresi: 134 dk

Not: Ötenazi'nin tıbbî, hukukî, felsefî ve sosyolojik konumları için bakınız:
http://www.hukukcu.com/bilimsel/kitaplar/otenazi.htm

Seçkin Deniz Twitter Akışı