12 Ağustos 2020 Çarşamba

SA8783/KY20-MEK95: Kadın İnsandır, Erkek İnsanoğlu

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Buradaki temel sorun siyasal alana dairdir, İslamofobiya ve bunun izdüşümü olan Türkiye’deki grup ve hareketlerin taşkın militanlığı, evrensel bir soruna dair makul bir tartışmayı döndürüp dolaştırıp İslam düşmanlığına, Müslüman ahaliyi aşağılamaya bağlamaları konuyu kaçınılmaz olarak zemininden kopartmaktadır."

‘Anne gitti ve sular buruştu testilerde
Artık çamaşırlar yıkansa da hep kirlidir
Herkes salonda toplansa da kimse evde değildir’
Sezai Karakoç/ Taha’nın Kitabı

Bir ilke olarak genellemenin, entegrizmin ve mutlak kategorilerin insanlığa bir faydası olmadığının altını çizelim. Çünkü ne Budha’nın, ne İsa’nın ne Musa ve ne de Muhammed (as)’ın vaat ettiği mutlak uyum ve cennet bu dünyaya ait değildir. Ne de büyük heyecanlarla insanlığa ufuk çizen ve son yüzyıla damgasını vuran materyalist ideolojilerin reçeteleri bir cennet var edebilmiştir. Burada bir cennet peşinde olanların sonunda derin hayal kırıklıkları yaşadıkları sır değildir.

O halde insana ve dünyada olan bitene dair hiç kimsede her kapıyı açan bir altın anahtar olmadığını bilerek, bu bilginin verdiği direnç ve bilinçle hareket etmek gerekir. Bilmeliyiz ki kimse pir u pak değildir, kimse hatadan hali değildir, bizi hakka, adalete, hakikate götürecek ancak kendi çabamız, kendi arayışımızdır. Bu anlamda insanın tekamülüne dair her çaba, her katkı, nereden ve kimden gelirse gelsin kutsaldır kanımca. Peşin hükümlerin güvenli çeperlerine aldırmadan ‘hikmet yitiğimizdir’ şiarı ile insanı kıyıcılıktan, zorbalıktan, zulümden kurtaracak her adım hürmete layıktır.

Batı da Doğu da mustarip

Son günlerde yoğun tartışmalara ve kamplaşmalara yol açan İstanbul Sözleşmesi’ni de bu meyanda ele almak gerekir. AB uyum yasaları çerçevesinde kabul edilen ve imza altına alınarak yürürlüğe giren sözleşme temel olarak kadın erkek eşitliği ve kadına karşı şiddeti önleme amaçlarına matuf olduğu şeklinde bir kabul ile izah edilmiştir.

Son birkaç aydan beri de yıllardır meri olan sözleşme söz konusu hedeflerinden tamamen farklı veçhelerle yeniden gündeme gelmiş ve toplumda ciddi kafa karışıklıklarına yol açar şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Ancak bu tartışmalara temel rengini veren insanlığa dair evrensel bir ufuktan çok, kategorik karşıtlıklar olmaktadır. Oysa bilmeliyiz ki kadın erkek ilişkileri, cinsellik ve aile etrafında meydana gelen gelişmelerden Batı da Doğu da eşit şekilde mustariptir.

Bir ironi olarak tarih erkektir

İnsan olmak bakımından kadın ya da erkek arasında ontolojik bir fark varsaymak anlamsızdır. Biyolojik farklılıklar üzerine de büyük anlatılar kurmak sadece fanatik cinsiyetçi ideolojilere alan açmaktadır. İnsanın biyolojik farklılıkları dışındaki bütün roller, tanımlar kültürel ve kurgusaldır. Başta aile olmak üzere, anne, baba, çocuk, akrabalıklar, inanç mensubiyetleri, etnik kimliklerin tamamı kültüreldir. Ama insanı da insan yapan, verili biyolojik zeminde kurduğu bu muhteşem kültürel varlığıdır.

Buradan hareketle denebilir ki insanı cangıldan çıkaran temel şey kültürdür. İnsan medeniyetinin üzerinde temellendiği soyut varlık alemidir kültür. Zamana ve zemine göre olumlu/olumsuz yargılara konu olan kültür esasında kadın/erkek ayrışması olmaksızın insan elinin ürünüdür. Daha da ötesi doğurganlık özelliği ile hayata kaynaklık ettiği aşikâr olan kadın olmasına rağmen, bir ironi olarak tarih erkektir. Çünkü bilinen tarihten itibaren güvenlik, beslenme ve barınma gibi hayati işlevler erkek tarafından deruhte edilmiştir. Bu süreç de kendi doğal akışında erkek egemen dünyanın ortaya çıkışını hazırlamıştır ve bu erkek egemen dil bilinen bütün dini metinlere, toplumsal dokulara, modern ideolojilere rengini vermiştir.

Aile Batı’da erozyon yaşıyor

Öte yandan cinsiyetçi ideolojilerin iddia ettiği gibi tarihte insanoğlunun yaşadığı şey baştan sona barbarlık, kıyıcılık da değildir. İnsanoğlu aile gibi muhteşem bir kurum etrafında geliştirdiği ilişkilerle yaşamın zorluklarını kadını ve erkeği dayanışma içinde omuzlamaya yönlendirmiştir. Tarih sadece savaşlar, acılar değil, aşklar, mutluluklar, hazlar tarihidir aynı zamanda.

Modern yaşamın ortaya çıkardığı ‘özgür’ birey ile ciddi fedakarlıklar ve dayanışmalar gerektiren aile gelişmiş Batı’da ciddi oranda erozyon yaşamaktadır. Bu erozyonda, yukarıda bahsi geçen cinsiyetçi, hedonist ideolojilerin dayattığı yaşam biçimleri etkin olmaktadır. Modernleşmenin, özgür birey olmanın bu cinsiyetçi, ayrımcı fanatiklerin propaganda gürültülerinden ötürü çoğu çevrede tehdit gibi algılanması ne yazık. Halbuki özgür olmak, kendi yaşamanın hesabını tutmak, kendi iradesi ile yol tutmak tam olarak bu toprakların ruhudur.

Konu büyük oranda modernleşme ile ilgilidir. Modern insanın, en küçük toplumsal yapı olan aileden, bireyi kontrol eden kültürel örgütlenmelerden, örgütlü din alanından ve giderek insanlığın ortak kabulleri olan ahlak ve değerlerden uzaklaşmasının geleneksel yapılarda yarattığı tedirginlikle ilgilidir. Haksız da değildir bu tedirginlik çünkü bütün bu değer ve yapılardan özgürleşen birey ne Batı’da ne de Doğu’da beklendiği gibi ‘yetişkin’ olmamıştır. Ancak modern bireyin karşısında tutunmaya çalışan geleneksel ‘cemaat mensubu’ da insanlığa kayda değer bir kabul sunmaktan uzaktır.

Nitekim Doğu’da, önemli düzeyde modernleşen bir ülke olarak Türkiye ve benzeri örnekler ne ailenin korunması ne kadın erkek eşitliği ne de kadına karşı şiddetin önlenmesi konularında yüz ağartan bir başarı ortaya koyabilmiş değil. Kadının endüstriyel üretime katılma, bireysel özgürlük, kayıt altına alınmış adil eşitlik talepleri ne sosyal ne de hukuksal düzlemde sağlanabilmiş değil. Her yıl yüzlerce kadının vahşice katledilmesi gibi ağır bir suçun da eşlik ettiği süreç bütün toplumda sarsıcı sorgulamalara, geleneksel ve modern değer ve yapılara dair kafa karışıklığına yol açmaktadır.

Bu dert Müslümanların derdi

AB uyum yasa paketi içinde kabul edilen söz konusu sözleşmeye bir de bu açıdan bakmakta yarar var. Kadın erkek eşitliği ve kadına karşı şiddetin önlenmesi gibi evrensel bir doğruya dair takdire şayan bir çabadır İstanbul Sözleşmesi. Öte yandan Batı’da ve ülkemizde bu alanda oldukça etkin olan militan feminist hareketlerin ve diğer bazı cinsel kimlik temelli azınlık gruplarının renk ve ruhunu taşımakla malul bir metin olmuştur.

Haklarını da yememek lazım kadına karşı şiddete en yüksek tepkiyi koyan, bu konularda kayda değer ve süreğen eylemler koyanlar da bu çevreler olmuştur. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’ni büyük bir kazanım olarak savunmaları da anlaşılırdır. Sözleşmenin, insanı cinselliği üzerinden tanımlama ve fanatik bir ideolojiye dönüşen dayatma kimliklere dair kısımlarının tadilini talep hakkı anlaşmada var, bu hak kullanılmalı.

Buradaki temel sorun siyasal alana dairdir, İslamofobiya ve bunun izdüşümü olan Türkiye’deki grup ve hareketlerin taşkın militanlığı, evrensel bir soruna dair makul bir tartışmayı döndürüp dolaştırıp İslam düşmanlığına, Müslüman ahaliyi aşağılamaya bağlamaları konuyu kaçınılmaz olarak zemininden kopartmaktadır.

Oysa belki de bu konunun derdini, ıstırabını en çok hisseden Müslüman ahalidir. Meydana gelen cinayetlerin kahir ekseriyeti yukarıda bahsi geçen grupların dayattığı yaşam biçimlerinin aurasında meydana gelmektedir ama sonuçları hepimizin yaşamına değen acılar, tehditler üretmektedir. Dolayısı ile tartışma, serin kanlılıkla, fanatik grupların kışkırtmalarına aldırış etmeden, modernleşme ve kadın erkek eşitliğine, ortak insani değerler zemininde uygun bir çözüm bulma mecrasında yürütülmelidir.

Özgürlük ufku

İslam’ın modernleşme ile kaybedeceği bir şey yoktur. Tersine İslam modern yaşama ve değerlere ciddi katkılar sunuyor, sunacaktır. Kadınlarımız tarım toplumundaki edilgen ve cefakâr rollerinden fazlasına talipler, üretime katılmaya, modern dünyanın getirdiği nimetlerden daha çok yararlanmaya, daha çok üretmeye, insanlığa katkı sunmaya, erkek ile eşit ve adil bir yaşama talipler ve bunu çok başarılı biçimde de gerçekleştiriyorlar.

Bütün bunlar için hiç kimseden icazet de almaları gerekmiyor, böyle bir icazet makamı olmak hiç kimsenin haddi de değil. Diğer bütün rol ve tanımlar gibi insan yapımı bir kurgu olan geleneksel rol modelleri tabu olarak dayatmak Batı’ya duyulan haklı kuşkuya rağmen Müslüman kadına, daha ötesi insanlığa muazzam bir özgürlük ufku koymuş olan İslam’a haksızlıktır.

Tarihimiz ve inançlarımız yeter miktarda iyi uygulama, değer ve tavsiye ile doludur. Başkalarının ‘kadın insan mıdır’ diye tartıştığı, tarihleri boyunca kadını aşağıladığı bir vakıa olarak ortadayken İslam’ın bu konularda ilzam edilmesi cehalet bile değil, olsa olsa gözleri kör bir fanatikliktir. Ama yine de tekrarda fayda var, kadınımızın modernleşmesine, ekonomik hayatın içinde daha çok yer almasına, ekonomik özgürlüğüne, hayatın her alanında eşitliğine, özellikle de kadına şiddetin önlenmesine dair sosyal, hukuki ve ekonomik tedbirler almak kamunun yükümlülüğüdür.

Katledilen her hanımefendi bu toplumun ak alnına sürülmüş bir kara lekedir. Bunu ne geleneksel, baskıcı, hayattan yalıtılmış, tarım toplumunun sinik ve cefakâr kadınını örnek alarak çözebiliriz, ne de haz merkezli, hedonist ve her tür ahlaki değerden azade dayatma kimlikle. Kadın üzerinde kocalık, babalık, abilik, patronluk gibi onlarca kültürel ve kutsanmış rol ile kurulan erkek egemen ilişkiyi sonlandıracak sosyal, hukuki önlemlerin alınması elzemdir. Unutmamalıyız ki bir hanımefendinin aşağılandığı, şiddet gördüğü, ötelendiği hiçbir rol, hiçbir aile kutsal olamaz.

Amasız bir cesaret

Pınar’ın, Güleda’nın, Sibel’in, Özgecan’ın ve adları buraya sığmaz daha nice kadının acısına açalım yüreğimizi, bu sarsıcı acı ile amasız fakatsız bir cesaretle yüzleşelim. Acılar içinde vahşice katledilen bu kadınlar, hayatları tehdit ve zorbalık altında cehenneme dönen bu genç kızların acılarına bigâne kalınamaz.

Müslümanlık bu acıya dair bir yürek burkulması değilse nedir, bu acıları böğründe hissetmek değil de nedir Müslümanlık? Bu rezil cinayetlere karşı en yüksek tepkiyi amasız, fakatsız koymak değil de nedir, kim olursa olsun mazlumdan yana, kimden gelirse gelsin zulme karşı olmak değil de nedir Müslüman olmak?


Mustafa Ekici, 12.08.2020, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 



İlk Yayınlandığı Yer: Star, Açık Görüş





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı