27 Aralık 2019 Cuma

SA8241/KY1-CÇ696: Acemi

"Yahu ne anlatıyordum? Yine karıştırdım sanırım. Hep şu acemilik yüzünden."



Yaşama acemisiyim. Bunu bugün öğrenmiş değilim. Dün öğrenmiş de değilim. Aklım erdiğinden beri bu böyle. Bir mihmandar, bir rehber bulamadım. Olmadı. Kendini beğenmişliğin doğal bir sonucu denebilir de -Allah için doğru söylüyorum ki- ben kendini beğenmiş biri olmadım hiç. Kimseye tepeden bakmadım. Hani şimdi ‘adam kendini övmeye başladı!’ dense de bu bir hakikat. 

Bir mihmandar, bir rehber bulamayışımın esbâb-ı mucibesi -şimdi denecek ki niçin ‘gerekçe sözcüğünü kullanmadın da gordan ölü birini çıkardın?’ anlatayım efendim, benim vazgeçemediğim (siz buna takıntı da diyebilirsiniz) hususlardan biri de sözcüklerin yanlışlığı, yanlış sözcük gerekçe.. ‘çe’ harfi yapım eki değildir ki böyle bir sözcük ihdas ediyorsun, dili bilmeyen salt dedesinin dilinden kurtulmak için üfürmüş de üfürmüş, hayır üfürüyorsun bari dilin kurallarına uy.. dilin de kendine özgü bir takım kuralları var, ulan helaya girsen kurallı def-i hacet etmen gerekir yoksa etrafı pislersin, helada kurala gösterdiğini dilden niye esirgiyorsun, neyse günü geldiğinde bununla ilgili daha derinlikli çözümleme yaparım elbet, burası yeri değil.. ha ne diyordum?- utangaçlık efendim. Aşırı derecede utangacımdır. Bu yüzden sokağa çıkışım nadirdir, kalabalıklardan uzak duruşum hep bu yüzden. Kendini hor görü mü? Bir tür aşağılık kompleksi mi? Sanmıyorum. 

Kendimin sınırlarını bilen biri olarak görüyorum kendimi ve bu yüzden de ne aşağılık kompleksine kapılmışımdır ne kendini beğenmişliğin içine düşmüşümdür. Utangaçlık başka bir şey birader. Hani ilk aklıma gelen sözcük bu olduğu için kullandım belki de. Demem o ki belki bu hal utangaçlık da değildir. Bilmiyorum. Aman neyse.. ben acemiliğimden söz edecektim. Unuttum. Sık sık unutur oldum. Yaşımın doğal bir sonucu olsa gerek. Bazen -afedersiniz- helaya gidip ‘Ben buraya niye geldim!’ dediğim bile oluyor. Durum bu denli vahim işte. Unutkanlık hali. Sahi ne anlatıyordum? Bak şimdi gördün mü? Dur! Dur hemen telaşa kapılma kardeş. Şöyle bir geri yaslan. 

Yazdıklarını -niye yazıyorsan?- şöyle bir tara. Unuttuğun şeye satır aralarında rastlaman kuvvetle muhtemel. Hah! Bak demiştim işte. Yaşama acemiliğinden söz ediyordun. Evet! Kendini bildiğin andan altmışlı yaşlara dayandığın şu ana kadar bir acemi olduğunu söyleyip durduğunu anlatacaktın. Yaşama acemisi. Ustası var mıdır? Rehberden, mihmandardan söz ettiğine göre öyleleri var olmalı.

Peki ben ne diyorum ‘Yaşama acemisiyim!’ derken. Bunun yanıtını kendime vermiş miyim? Hani olur da birine, birilerine böyle bir şey dediğimde ‘Birader ne demek istiyorsun?’ dese bir yanıtım olmalı. Konuşuk olsun diye konuşmak abes bir şey. Sahi yaşama acemiliği derken kastım ne? Kastım şu; hemen herkese normal gelen şeylerin bana anormal gelmesi. Örneğin adlarla kavgalıyım. Kimi adlardan -nesnelere, insanlara verilmiş- ölesiye nefret ediyorum. O nefret ettiğim adı duyunca inanın kursağımda ne var ne yok hop dışarı. Bunlar ayrı bir dert. Bir de yakıştıramadıklarım var. O adı o nesneye o şeye o kişiye bir türlü yakıştıramıyorum. Öylesine iğreti geliyor ki sorma gitsin. Rahatsız oluyorum. Değiştirmeye kalkıyorum. Yok, ısrar etmeyin hangilerini hangi şeylere yakıştıramadığımı söyleyemem. Ne münasebet efendim? Ne diye söyleyeyim? Üstüme iyilik sağlık!

Ben nefret ettiğim adlardan söz edecektim. Bundan da hevesim kaçtı. Yine de şu kadarını söyleyeyim ki bu nefret işi ta çocukluğumda başlamıştır. İlkokul sıralarında. Evet, evet taa o çağlarda. O çağlarda bir benzerim, mini minnacık da olsa bu halimi andıran biri var mı diye bakıyordum etrafıma, yok. Benim gibi adlardan nefret eden bir Allah’ın kulu yok. Normal olanlar adlardan değil -özellikle insanlar için olan- ad konulanlardan nefret ediyor, seviyor yahut hazzetmiyor. Yani diyelim fareye fare dendiği için değil ona başka şey dense de hazzetmeyecek. İşte ben öyle değildim. Evet fare adından nefret ediyorum. Kendisinden değil. Ona başka ad verilse nefretimin bir anda söneceğini biliyorum. 

Romeo Juliet piyesinde bununla ilgili oldukça izah edici bir replik vardı, ne diyordu ‘Adın Capulet olmasa..’ yok öyle değildi, dur hele.. hah şimdi anımsadım;

‘Ah Romeo, Romeo! Neden sen Romeo’sun sen?
İnkâr et babanı, adını yadsı
Yapamazsan, yemin et sevdiğine
Vazgeçeyim Capulet olmaktan ben’

Güzel anlatmış. Benim meramım da bu işte. Sanki değil gibi. Karıştırdım. Zihnim allak bullak. Bütün bu hal mihmandarsızlıktan. Rehbersizlikten. Ah bak şimdi aklıma geldi. Bir kapı komşumuz vardı. Şirin mi şirin bir kızcağız. Evet, şirin mi şirin. Gel gör ki adından ölesiye nefret ediyordum. Kendisini seviyordum. Kapı komşumuz. Kız kardeşim. Evet, öyle denmişti. Öyle kabullenmiştim. Her sabah birlikte okula giderdik. 

Nefret ettiğiniz bir adla yürümenin ne olduğunu size nasıl anlatayım. Ama ben ona adsız demiştim. Böylece dayanıyordum. Aynı sınıftaydı. Neredeyse haftada bir gün -hafta sonları- öğretmenimiz ‘hadi falan -bakın adını hala söyleyemiyorum- bize bir şarkı söyle!’ derdi. O da her defasında, ama her defasında sektirmeden radyoyu açmışsınız da spiker konuşuyormuş gibi programın adını -sayın dinleyiciler türküler programında Aliye Akkılıç’ı dinleyeceksiniz- der peşine türküyü yanık sesiyle -ah o yaşlarda o ses, şimdiki halini bilmiyorum, yaşayıp yaşamadığından bile habersizim- söylerdi. Ah canım! Ne iyi biriydi. Paylaşmayı severdi. Yüzünden tebessüm hiç eksilmezdi. Ah o adı ona reva gören! Umarım cehennemde cayır cayır yanıyorsun yahut yanarsın. Cehennemlik biri olduğu açık. 

Yahu ne anlatıyordum? Yine karıştırdım sanırım. Hep şu acemilik yüzünden.


Cemal Çalık, 27.12.2019,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü

Cemal Çalık Yazıları











Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı