19 Aralık 2018 Çarşamba

SA7286/ÇY11-HK59: BM Şemsiyesi Delindi



İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan NATO, BM, DTÖ, IMF, Dünya Bankası, OPEC, AB gibi örgütlerin yapısının tartışılmasının nedeni sorunlara çözüm olamamaları mı? Ayrılıkların nedeni küreselleşme mi milliyetçilik mi? Peki, bu birliklerden ayrılıkları hegemonyalar bağlamında nasıl okumamız gerekiyor? Uluslararası örgütler yine de işlevlerine devam edecekler mi?

Uluslararası örgütlerin kuruluş itibariyle iki temel özelliği öne çıkıyor. Birincisi evrensel, ikincisi ise bölgesel ölçekte kurulmaları. Bu örgütler kuruluş amaçlarına göre birbirlerinin işlevlerini de tamamlıyor. Evrensel ölçekte kurulanlar Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, bölgesel olanlar ise daha çok batı dünyasını tahkim amaçlı, Amerikan liderliğindeki batı hegemonyasını korumak için oluşturulmuş. Batı hegemonyasında iki tür tahkim ortaya çıkıyor. İlki, siyasal liberalizmin tahkimi, ikincisi ise serbest piyasa ekonomisinin tahkim edilip, dünyaya yayılması. Her ne kadar alternatif oluşumlar dile getirilse de kurulacak yeni yapıların, var olan kurumlarla rekabet edecek güçte olmayacağı da aşikâr. Konunun uzmanları, kurumların artık bir kolektivite oluşturamamasına rağmen bir süre daha işlev göreceğini söylüyor.

Prof. Dr. Muhittin Ataman – Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

BATI HEGEMONYASINA KARŞI ÇİN Mİ?

Batı hegemonyasının karşısında ikame edilecek alternatif bir birliğin olmamasının değişim yönündeki çağrıyı ortaya çıkardığını söyleyen Ataman’a göre esas soru değişimin nasıl şekilleneceği. “Bir yanda krizde bir batı dünyası ve Amerikan hegemonyası varken, diğer tarafta ikame edilebilecek herhangi bir alternatif yok. Hal böyle olunca Türkiye de dâhil pek çok önemli aktör, mevcut sistemin değiştirilmesi yönünde çağrıda bulunuyor. Ama bunun nasıl, hangi devlet veya devletlerin liderliğinde şekilleneceği konusu ciddi bir sorun. Şu an batı hegemonyasının karşısına çıkarılabilecek en güçlü aday Çin. Çin, Amerika’yla rekabetinden karlı çıkmanın yollarını aradığı için siyaseten devreye girebilmiş değil. Böyle olunca da Amerika ve batı hegemonyası varlığını bu uluslararası örgütlerin meşruiyetini sorgulatacak bir şekilde yürütüyor.”

Türkiye bu krizde nerede duruyor sorusuna ise şu cevabı veriyor Ataman, “Türkiye, uzun süredir BM özelinde, ‘Dünya beşten büyüktür’ sloganı çerçevesinde bir değişim ve reform talebinde bulunuyor. Çünkü İkinci Dünya Savaşından galip çıkan devletlerin ortaya çıkardığı sistem artık yürümüyor. Ve Türkiye buna itiraz ediyor, bu anomalilerin düzelmesinden yana tavır takınıyor.”

Yükselen milliyetçiliğin, birliklerden ayrılıkları getirdiğini söyleyen Muhittin Ataman, milliyetçi yapıların küreselleşme aktörlerine hem de araçlarına karşı kurulduğunu ifade ediyor. “Devletlerin birliklerden ayrılmasının temel nedeni, dünyada yükselen milliyetçilik. Hem de romantik bir milliyetçilik. Bazı yerlerde faşizan diyebileceğimiz aşırı sağcı, ırkçı bir damar yükseliyor. Yani yaşadığımız kriz, bir küreselleşme krizi. İngiltere’deki Brexit süreci bu milliyetçi dalganın bir ürünü. İkincisi OPEC’e baktığınız zaman Katar çıkıyor… Bugün itibariyle bu yapının pek bir anlamı kalmadı çünkü Suudi Arabistan, Amerika’ya göre fiyat veya arz ayarlaması yapıyor. Uluslararası örgütlerden ayrılıkları iki farklı bağlamda değerlendirmek gerekiyor: Birincisi küreselleşme karşıtı, ikincisi ise bir kartelin işlettiğinin ortaya çıkması şeklinde…”

ÖRGÜTLER ALANI DIŞINA ÇIKIYOR

NATO’nun yeniden bir cepheye dönüştüğünü söyleyen Ataman, “NATO’nun Rusya’ya veya başka ülkelere yönelik olarak uygulayacağı ambargonun dışa ve içe yönelik küresel okumasını yapabiliriz. İçe yönelik olan, NATO’nun yeniden bir tahkimi söz konusu. Yeniden bir cepheye dönüşüyor. Ortak bir düşmana karşı hem fikir olma durumu, içeride yeni bir güç konsolidasyonunu söz konusu ediyor. Özellikle Trump yönetiminin NATO üyelerinden daha fazla savunma harcaması yapmasını talep etmesi bunun bir neticesi. İkinci husus, NATO’nun bölgesel bir örgüt olarak kurulması. Bugün itibariyle örgütler kendi ilgi alanının dışına çıkmaya başladı. 2 örneği var biri Libya, diğeri de Afganistan. ABD’nin Afganistan müdahalesi NATO kararı ile oldu. Hâlbuki NATO transatlantik bir örgüt.”

Bu örgütlere karşı oluşacak alternatiflerin rekabet edecek güçte olmadığını ifade ediyor Muhittin Ataman. “Macron’un Avrupa ordusu diye bir tabiri oldu ama ondan önce başlatılan bir PESCO var. Bir Avrupa Ordusu oluşturulması ve savunma politikaları geliştirilmesi için bir çaba var. Ben bugünün milliyetçi Avrupa’sında bunun mümkün olmadığı kanaatindeyim. Avrupa Birliği, eldeki kazanımları kaybetmeme derdine düşecektir.”

Doç. Dr. Talha Köse – İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü

BİRLİKLERDE ORTAK AMAÇ ÇIKAR

Talha Köse, uluslararası organizasyonların her birinin farklı hedeflerinin olduğunu, Avrupa Birliği’nin ortak bir Avrupa kimliği oluşturmak için kurulduğunu söylüyor. “Avrupa Birliği ve OPEC farklı oluşumlar. Hepsini aynı kefeye koymamak lazım. OPEC, petrol fiyatlarını regüle eden bir birliktelik. Üreticiler kooperatifi tarzı bir organizasyon. Dayandığı temel ahlaki kural ve değerler bulunmuyor. Sadece piyasadaki petrol üreticilerinin menfaatlerini artırmaya yönelik. OPEC’in petrol fiyatlarının oluşumunda ciddi bir etkisi var. Herhangi bir ülkenin dâhil olması ya da ayrılması OPEC’i çok etkilemiyor. Tamamen çıkar üzerinden kurulan bir organizasyon. Avrupa Birliği’nin (AB) yapısı biraz daha karmaşık. AB’nin de OPEC gibi maddi çıkarları var.  

Ayrıca ortak bir kimlik, ortak bir değer kapsamında ortak bir kurumsal çerçeve oluşturma çabası var. Burada birlikte olmanın kendilerine sağlamış olduğu bazı avantajlar ve ortak etkileşimler de var. Ortak bir Avrupa kimliği inşa etmeye çalışılıyor.” Köse, birliğe üye çok sayıda ülke olduğunu ve bu ülkelerin Avrupa birliğine aidiyet seviyesinin farklı olduğunun altını çiziyor. İngiltere’nin her zaman AB’nin dışında durduğunu ve bu ayrılığın iki noktada farklılaştığını işaret eden Köse, AB’nin yıkılmasını sağlayacak iki durumdan bahsediyor. “AB’nin yıkılabilmesini sağlayacak durumlar var. İlki, ortak çıkar algısının ortadan kalkması. İkincisi ortak değer algısının ortadan kalkması. Üçüncüsü ortak kimlik algısının ortadan kalkması. Dördüncüsü ise iç aktörlerin bu konuya farklı bakış açıları ortaya koymaları ve kendi egemenliklerini bu kuruluşla paylaşmama istekleri. Bunların her birinden kaynaklı olan ayrılıklar olabilir. İngiltere’nin ayrılması iki noktada farklılaşıyor. Ülkenin ekonomik yapısı, göç politikası gibi ortak bir çıkar algısı oluşmuyor. İlk farklılık, İngiltere’nin özellikle göç konusunda ayrışması. İngilizlerin ortak değerler konusunda da farklılaşması ikinci farklılığı ortaya çıkarıyor. Kendilerini ayrı bir küresel etki alanı olarak düşünüyor, Avrupa merkezi kimliğinin  bir parçası olarak hissetmiyorlar. Burada hem kimlik hem de çıkar açısından bir farklılaşma var.”

YENİ BİR SÜRÜKLEYİCİ GÜÇ YOK

Ortak değer ve çıkar algısının ortadan kalktığını belirten Köse, yeni bir sürükleyici gücün çıkmamasının bu uluslararası örgütleri zayıflattığı görüşünde. “Amerika artık bu liberal kurumların çerçevesinin, kendi çıkarlarına yeterince katkı sağlamadığını ve diğer aktörlerin bu yapıya destek olması gerektiğini savunuyor. Onlar da bunu fonlamak istemiyor. Amerika’nın eskisi kadar bu işin içinde olmaması da bu kurumları zayıflatıyor. Bu düzeni oluşturan ülkelerin çıkarlarına eskiden olduğu kadar destek sağlayamaması daha ön plana çıkıyor bence. Bu kuruluşların Amerika, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin işlerine yaramadığını ve etkinliğine çok da yatırım yapmak istemediklerini görüyoruz.”

ÇÖKTÜ DİYEBİLMEK İÇİN ALTERNATİF OLMALI

Peki, bu uluslararası örgütlerden bir eylem mi beklemeli, yoksa tamamen umut mu kesmeliyiz?  Talha Köse bunu şöyle açıklıyor: “BM’nin hedeflerinin bir kısmını tam olarak yerine getiremediğini görüyoruz. Tamamen işe yaramaz diye tanımlamak çok doğru olmaz. Bir yandan Amerika, Rusya gibi güçlerin faaliyetlerini sınırlayan bir yönü de var. Fiili olarak sınırlamasa bile ahlaki olarak sınırlıyor. Kudüs kararında gördük, Amerika onay alamadı. Bahsedildiği gibi bir çöküş söz konusu değil. Bugün Amerika hala dünyanın ulaşılması en güç askeri mekanizması. Dünya ekonomisini hala batılı şirketler yönlendiriyor. BM’de bunların çok büyük etkisi var ve NATO hala dünyanın en büyük askeri mekanizması. Eskisi kadar etkili olmuyor gibi görünebilir ama bu kurumların çöktüğü kararını verebilmek için alternatifinin ortaya çıkması lazım. Sonuç olarak üye ülkelerin bu mekanizmalara olan inançları biraz azalıyor ama yerine başka organizasyonlar da çıkmış değil.”

Prof. Dr. Tayyar Arı – Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı

NET ALANLAR AZALDI GRİ ALANLAR ARTTI

İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan soğuk savaşın BMGK daimi üyelerinin arasında ihtilafa yol açtığını söyleyen Tayyar Arı, gri alanların arttığını ifade ediyor. “Bu amacın daha başından gerçekleşemez hale gelmesi, ‘savaşta olduğu gibi beraber hareket ederiz’ anlayışına dayanmıştı. Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi savaşta aynı tarafta yer alan ülkelerdi. Soğuk savaşla beraber ayrışma oldu ve BM kuruluş amacını gerçekleştiremeyecek bir formata büründü. Günümüzde ise bu daha da zorlaştı. Çünkü soğuk savaş döneminde iyi kötü istikrarı sağlayan bir yapı vardı. Doğu bloğu batı bloğu birbirlerinin alanlarına fazla sarkmıyorlardı. Daha çok gri alanlarda mücadele ediyorlardı. Bugün ise bütün alanlar grileşti. Net alanlar azaldı, neredeyse kalmadı.”

Arı, var olan örgütlerin işlevsel hale gelmesinin BMGK’da veto yetkisi olan ülkeler nedeniyle blokaj oluşturacağını hatırlatırken kurula yeni üye alınması ya da veto yetkisinin kaldırılmasının üzerinde durulmadığını, somut bir öneri de sunulmadığını ekliyor. “Günümüzde BM’nin yapısı itibariyle etkili olması mümkün olmadığı için artan çatışmalar, savaşlar ve iç savaşlar yeni bir ortak örgütü yeni bir örgütü daha fazla ihtiyaç haline getirdi. Ya da yapısının tartışılmasına yol açtı. Yeniden işlevsel hale gelmesinde ise güvenlik konseyinin daimi üyelerinin veto yetkisi karşımıza çıkıyor. Ve karar almak imkânsız hale geliyor. Şu an yapıyı tartışıyoruz ama alternatif sistem geliştirme konusunda fazla bir mesafe alındığı da söylenemez.”

İÇİNDE YA DA DIŞINDA OLMAK FARK ETMİYOR

Küresel sistemlerin birlikte hareket etme özelliklerini kaybetmesi nedeniyle ayrılıklar yaşandığını ifade ediyor Tayyar Arı. “Mevcut uluslararası sistem öyle bir noktaya geldi ki bu tür işbirliği süreçlerinin devamı zorlaştı. Çünkü örgütler kendi içlerindeki homojenliği kaybetti, kuruluş amaçlarını gerçekleştiremiyor. Farklı politik dengeler, farklı çıkar anlayışları örgütleri etkisiz hale getirdi. Bu örgütler belli konularda ortak hareket edebiliyorlardı. Farklı çıkarlar olduğu için örgütün içinde olmakla dışına çıkmak arasında pek bir fark kalmadı. Ülkeler daha rahat hareket etmek için örgütten çıkmayı tercih ediyor. Örgütlerin sağladıkları yararlar azalıp, maliyetleri fazlalaşmaya başlayınca devamının anlamı kalmaz.

Bu örgütlerin ortaya çıkma nedeni korumacı politikaları önlemekti. Bakıyorsunuz ABD, Trump yönetimi yeniden korumacı politikalara yöneliyor. Ulus devletler sermaye akışkanlığının kendi ülkesel politikalarına zarar verdiğini düşünüyor. O nedenle bugün ulus devletlerle sermaye arasında bir mücadele yaşanıyor diyebiliriz. NATO, Avrupa’yı taciz ettiğinden dolayı tartışılıyor. Bu tacizin nedeni de NATO’nun diğer üyelerinin savunma bütçelerini yeterince artırmadıkları için bu işin maliyetinin ABD tarafından ödenmesi tezinden kaynaklanıyor. ABD’nin bu tacizi Avrupa’yı güvenlik arayışına soktu. ABD’ye bağımlı olmak istemiyorlar artık.”


Halime Kirazlı, 19.12.2018, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Özel Dosyalar
Özel Dosyalar

Halime Kirazlı Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Halime Kirazlı Hanımefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. Seçkin Deniz, 20.08.2018

İlk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat





Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı