12 Ekim 2018 Cuma

SA6962/TG252: Crash Time- Çöküş Zamanı

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıda çevirisini yayınladığımız analiz IMF ve AB ile ortak bir programa razı edilen ekonomik krizdeki Yunanistan üzerine Columbia Üniversitesi’nden ünlü tarihçi Adam Tooze'ın yazdığı 'Crashed'i adlı kitabı analiz etmektedir... 
Seçkin Deniz, 12.10.2018 

Crash Time

Lehman Brothers’ın çöküşünden on yıl sonra, Columbia Üniversitesi’nden ünlü tarihçi Adam Tooze, Crashed adını taşıyan kitabında Donald Trump dönemine kadar gerçekleşen küresel mali krizlerin geniş bir özetini sunuyor. Her şeyden önce kitap, çöküşe karşı küresel mali politika tepkisine sert bir eleştiri getiriyor. 

İşin can alıcı noktasını görmek için gerçekten bilinmesi gereken, “tasarruf” kelimesinin açık bir şekilde tanımlanmaksızın kitapta 102 kez geçtiğini bilmektir. Tasarruf kelimesinin anlamı gerçek manada hükümet harcamalarının ve borçlarının azaltılması veya harcama ve/veya borçlanma artış oranlarını düşürmek midir?

Toose aynı terimi geniş çaplı politika ve dönemler için kullanıyor. Önemli bir terimin bu şekilde serbestçe kullanımı tartışmanın can alıcı noktalarında karışıklıklara sebep olmaktadır.

Örneğin euro bölgesi krizinde bize Yunanistan’ın ‘’modern bir demokrasinin başına gelebilecek en acımasız tasarruf programına maruz kaldığı’’ söylenmişti. Bu durumda IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu’ndan oluşan Troyka’nın, Yunanistana en kısa süre içinde borçlarını ödemesi tavsiyesinde bulunduğu düşünülebilir. Aslında bunun tam tersi doğruydu. 

Krizi izleyen yıllar içerisinde Yunanistan özel pazar kaynaklı sıcak paradan mahrum kalınca Troyka, ödeme yükümlülüklerini gerçekleştirmesine yetecek miktarda paraya ilaveten önemli miktarda sıcak para sağladı ve dolayısıyla borçları kapandığında kaçınılmaz bir şekilde karşı karşıya kalacağı tasarruf tedbirlerinin şiddetini azaltmış oldu.

Tasarruf Hakkındaki Gerçek 

Tooze’un, eşit muamele beklemekte olan Portekiz, İrlanda ve İspanya’dan bahsedilmemiş olsa da Avrupa’nın Yunanistan’a ait borçların nominal değerini düşürmenin bir yolunu bulması gerektiği yönünde kriz sırasında yapmış olduğu değerlendirmeleri tüm kalbimle destekliyorum.

Almanya, güney Avrupa’ya borç vermiş olan Alman bankalarının sermaye yapısını yenilemek için kendi borçlarını arttırma pahasına bu tür bir eylem tarzını kabul etmeliydi.

Ağır borç yükü altına girmiş olan ülkeler borcun ödenmemesi  enflasyon veya  mali baskı gibi bir çeşit heterodoks politika müdahalesi olmaksızın çıkış yolu bulamaz. Şüphesiz euro bölgesi meselesinde masada enflasyon yoktu. Yine de fakir Yunanistan'ın zengin Almanya'ya peşin para vermesi gerektiği yönündeki tavsiye yanlıştı. Tooze’un “tasarruf” kelimesini silah olarak kullanmasının ötesine bakıldığında, kamuya açık ve kolayca erişilebilen veriler kullanılarak yapılacak bir araştırma, Yunanistan’ın kriz sonrasındaki yıllarda borcundan daha fazlasını yardım ve kredi olarak alacaklılarından elde ettiği görülür.

Dahası, Yunanistan’ın tecrübesi büyük ölçüde borçlanmayı engelleyen özel piyasaların sonucunda ortaya çıkmıştı. Bu nedenle, Troyka'ya ait fonlar artık Yunanistan’ın sürdürülemez harcamalarını desteklemeye yetmedi. IMF'ye göre, 2009 yılında Yunan hükümeti GSYİH'nın % 10'luk bir 'birincil bütçe açığı' yürütmekteydi; bu miktar, tüm borç ve faizlere ilaveten GSYİH'nın %10’u anlamına gelmekteydi.  

Böylece, 2010 yılında yabancı sermaye akışları durgunlaşmaya başladığında- kısmen Yunan hükümetinin muhasebe dolandırıcılığının açığa çıkarılması nedeniyle- Yunanistan, borçlarının % 100'ü silinmiş olsa bile, GSYİH'nın % 10'nu miktarında büyük bir mali ayarlama yapmak zorunda kalacaktı.

Söylenecek başka bir şey varsa bu da Yunanistan’ın acılı konsolidasyonunun çok daha kötü olabileceğiydi. IMF’nin kurtarma programı, 1990'larda Doğu Asya ülkelerine uygulanandan çok daha yumuşaktı. Bu ülkeler cari hesaplarını, yüksek bütçe açığından spot fazlalarına çevirmek zorunda kaldılar. Asya mali liderlerinin, Yunanistan'ın IMF ve ağırlıklı olarak Avrupa yönetim kurulunun ellerinde olumlu muamele görmesinden şikâyet etmelerine şaşmamak gerek. 

Nihayetinde Yunanistan'daki kemer sıkma politikasının başlıca nedeni, hatalarına rağmen Troyka’nın kriz sonrası zulmü değil, ülkenin kriz öncesi müsrif tutumuydu. Tooze, Nobel ödüllü ekonomist Joseph E. Stiglitz ve Paul Krugman'ı Yunanistan'ın yeni seçilen sosyalist başbakanı Alexis Tsipras ve maliye bakanı Yanis Varoufakis’e sundukları tavsiyeler için övüyor. Tsipras hükümeti, Almanlar ve Troyka’ya meydan okuyarak ve gerekirse euro’yu terk etme pahasına kemer sıkma politikalarına son verme vaadiyle gelmişti. Geriye baktığımızda, Tsipras'ın kırılgan pazarlık pozisyonu ve kimin kime para verdiği konusunda tam olarak bilgilendirilip bilgilendirilmediğini insan merak ediyor. 

Yunanistan henüz borç geri ödemeleri yapmaya başlamamıştı ve Tsipras kendini besleyen eli ısırarak yakın vadede daha sıkı bir kemer sıkma politikası uygulama riski alıyordu. Euro’nun terk edilmesi meselesine gelince bu mantıklı bir oyun sonu hamlesi olabilirdi ancak bu durumda geçiş yıllar alacaktı ve bu durum, Avrupa ile çatışmayı değil işbirliğini gerektirecekti.

Sonuçta, Tsipras ve ekonomi danışmanlarının stratejisinin bir felaket olduğu ortaya çıktı. Almanya blöfü hemen gördü ve Tsipras retoriğini tırmandırırken Yunan vatandaşları 100 milyar Avro’yu (108 milyar dolar) ülke dışına çıkardı ve bu durumun daha da kötüleşmesine neden oldu. Doğru, Troyka nihayetinde Yunanistan bankalarını desteklemek için 100 milyar Avro'yu devreye soktu; ancak bu para zaten gelecekti ve çok daha iyi bir şekilde kullanılabilirdi.

Konuşmak İçin Çok Erken

Tooze, İrlanda ve İspanya'daki borç krizlerinin mali destekçilikten ziyade bankacılık sektörü kurtarma operasyonlarından kaynaklandığını ifade ediyor. Bu konuda haklı. Ancak, bu ülkelerdeki mortgage krizleri tek başına özel sektörün hatası değil. Resmi teminatlar, resmi hükümet borcunda dikkate alınmasalar bile, başka bir hükümet harcama şeklidir.

Tarih boyunca, bankacılık krizlerinin hükümet borç krizlerine dönüşmesi nadir görülmemiştir. Değişik makalelerde, yüksek hükümet borcuna sahip ülkelerin finansal krizlerden sonra önemli ölçüde daha derin durgunluk yaşadığı gerçeğinin altını çizilmiştir. Bunun sebebi kısmen azaltılmış mali alandır. Bu sistematik krizler düşük büyümeye veya büyümenin hiç olmadığı dönemlere sebep olabilir. Konuyla ilgili çalışma yayınlamış olan neredeyse herkes, yüksek miktarda borca sahip ülkelerin uzun vadede daha düşük ortalama büyüme oranlarına sahip olacağı sonucuna varabilir.

2014 tarihli yine Tooze tarafından yazılan “Tufan: Büyük Savaş, Amerika ve Küresel Düzenin Çözülmesi” isimli kitap, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerikan liderliğinin yetersiz kalmasının, savaşlar arası dönemin küresel politik ve ekonomik krizlerine nasıl bir zemin oluşturduğuna dair derin görüşleri nedeniyle haklı bir şekilde övgü almıştır. Ancak yeni kitabı, güncel olayları araştırmaya geldiğinde, tarihçilerin diğer akademisyenlere kıyasla karşılaştırmalı üstünlüklerini nasıl kaybedebileceğini gösteriyor. 

Tufan adlı kitabında Tooze, hükümetlerin genellikle keşfedilmesi veya kamuya duyurulması yıllar alan anıları ve arşiv kayıtları üzerine yoğunlaşmış. Gerçekten de, bir yüksek lisans öğrencim ‘1930'ların sonlarında İngiltere Bankası politikalarını’ araştırırken bazı arşivlerin hassas sayılırlarsa 100 yıla kadar kapalı kaldığını öğrenmişti. Bazen Bilgi Özgürlüğü talepleri aracılığıyla redaksiyona uğramış dosyalar elde edilse de, kısıtlamalar çalışmaları sınırlamaktadır.

Benzer kısıtlamalar çağdaş olayların incelenmesi için de geçerlidir. Bu nedenle Crashed adını taşıyan kitabında Tooze, bir tarihçinin tercih edeceği yöntemin tersine, gazete kupürlerine ve editörlerine (birincil kaynakların aksine) daha fazla güvenmek zorunda kalıyor. 

Odadaki Fil

Şaşırtıcı şekilde Crashed adını taşıyan kitapta Tooze, Euro krizinin merkezinde yer alan probleme, yani Euro bölgesinin inşası yarım kalmış bir ev olduğu noktasına çok az vurgu yapmış. Başka bir Nobel ödüllü ekonomist olan Robert Mundell bu fikri meşrulaştırsa da, parasal birliği mali ve politik birliğin önüne koymak feci bir hataydı. Avrupa, bu kararın günümüze kadar gerçekleşen sonuçları ile uğraşıyor. Ve kayıtlara geçmesi adına şunu söylemek gerekiyor; seri temerrüt ve enflasyon tarihine rağmen Yunanistan'ın avroya dâhil edilmesinde ısrar ederek tüm hataların en büyüğünü yapan Almanya değil Fransa’dır.

Mundell'in yaptığı hata, merkez bankacılarının kendi başlarına bir dünyada yaşadıklarını düşünmesidir. Faiz oranlarının belirlenmesi ve enflasyon hedefleri söz konusu olduğunda belli ölçüde bağımsızlığa sahip olabilirler; ancak esasında devlet borcunun son derece likit bir formu üzerinde çalışmaktadırlar.  Para politikası, maliye politikasının sadece bir yüzüdür. Mali birlik olmadan parasal birliğin gerçekleşmesini beklemek hatadır. Euro bölgesinin kurucuları elbette mali birliğin, sonunda parasal birliği takip edeceğine inanıyorlardı. Ancak Euro bölgesi krizi - devam eden göç tartışması ve Birleşik Krallık’ın AB’den çekilmesi cabası - o günün çok uzun süreceğini gösteriyor. Avrupalı politika yapıcılar, krizi kolaylıkla çözebilecek araçlara sahip değiller ve bunun aksini düşünmek ise saflık olurdu. 

Financial Times ekonomi yazarı Martin Sandbu, “Avrupa'nın Yetimi: Avro'nun Geleceği ve Borç Siyaseti” adını taşıyan ilginç kitabında, Avrupa'nın inşası yarım kalmış evinin hala yaşanabilirliğini koruduğunu öne sürüyor. Ancak bana göre, daha zayıf üyeler, fiili çoklu para sistemine geçişi sağlayacak sermaye kontrollerine yönelik reformları gerçekleştirmediği takdirde, Euro Bölgesi'nin başka bir derin sistemik krizden kurtulup kurtulamayacağı belirsizliğini koruyor.

Benzer şekilde, ABD'deki çoğu ekonomist, Euro Bölgesi'nin AB çapında ortak mali sorumluluk sistemi ve şu anda var olandan çok daha büyük ölçekte transferler olmaksızın uzun vadede hayatta kalamayacağını kabul ediyor. Bunu geçekleştirmek için de büyük bir siyasi liderliğe ihtiyaç duyulacaktır. Almanlarla transferler konusunu gündeme getiren herkes, Almanya'nın elitlerinin asla bir “transfer birliği” olmayacağı vaadini vererek, Euro bölgesini seçmenlerine sattıkları gerçeği ile karşı karşıya kalacaktır. Elbette bir tarihçi, avro bölgesi krizi sırasında transferleri ve kayıttan düşmeleri savunmanın ne kadar zor olacağını bilmek zorundadır. Batı Almanya vatandaşlarının Doğu Almanya'ya devasa transferler yapmaya başlamasından bu yana sadece yirmi yıl geçti ve bu maliyetler hala vergi faturalarında özel bir kategoride gösteriliyordu.

Bilgi ve Tecrübenin Faydaları

Bazı AB üye devlet hükümetlerini eylemsizlikle suçlayanların çoğu gibi Tooze, alıntı yaptığı iktisatçıların çoğu bir tür çözülmenin kaçınılmaz olduğuna inanmasına rağmen, kriz sırasında Avro Bölgesi’nin hayatta kalmasına kesin gözle bakıyor. Bu nedenle, Alman Başbakanı Angela Merkel'e, feci ve geniş kapsamlı sonuçları olacak bloğun tamamen bölünmesi hadisesini engellemeye yönelik neredeyse hiç yeterli kredi vermiyor.

Amerika'da, “Pazartesi sabahı oyun kurucusu” olarak adlandırdığımız şey budur (futbol oyunları genellikle Pazar günleri oynanır). Euro krizinin zirvesinde, ufukta çıkış yolu görünmezken, hiç kimse bir sonraki aşamada ekonomik ve politik risklerin ne olduğunu bilmiyor. Aslında, dünya genelinde gerçek (enflasyona göre ayarlanmış) faiz oranları düşmek yerine yükselmiş olsaydı, işler daha da kötü hale gelebilirdi.

İlginç bir şekilde, nispeten hızla kendini toparlamış olan ülke, gereksiz döngüsel bütçe politikalarına rağmen Almanya idi. Tam bir Alman bakış açısından bakıldığında, Merkel ve maliye bakanı Wolfgang Schäuble'nin işleri nasıl daha iyi yönetebilmiş olabileceklerini görmek zor. Tooze'un da belirttiği gibi, Yunanistan'ın borcunu kayıttan düşmek sadece politik olarak değil, yasal olarak da tehlikeyle dolu olurdu. Alman Anayasa Mahkemesinin bu tür eylemleri onaylayacağı bile net değildir.

Yunanistan’ın borcunun kayıttan düşülmesi, Alman bankalarının (ve Fransız bankalarının) yeniden sermayelendirilmesini içerecek ve diğer güney Avrupa borçlu ülkelerinin eşit muameleye tabi tutulması halinde maliyet kat be kat artmış olacaktı. Bu durumda Alman devlet borcu, GSYİH'sının % 20-40'ı kadar artabilirdi. 

Kennet Rogoff, 7 Eylül 2018, Cambridge,  Project Syndicate

Tamer Güner, 03.08.2018, Sonsuz Ark, Stratejik Araştırma, Çeviri






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı