15 Nisan 2017 Cumartesi

SA4214/KY26-CA119: Rol Model Kızlar ve “Bayan”

"Sade bir soruyla bir bağ kurmaya çalışalım: Bizlerin evlerinde, oturma odalarında neler olup bitiyor? Anne, baba ve çocuklar birlikte oturup gündemi tartışıyor, bir ayet, bir hadis, bir şiir, bir kitap, bir film üzerine konuşuyorlar mı?"


Dönemlerin büyük hatalarından hiç ders almıyoruz. Kemalizm'in ister istemez maruz kaldığı yanılgı, yeni ulus oluşturma gayesiyle kitleleri tespit ettiği rol modellere göre biçimlendirme politikalarıydı. Ulusal Kadın Modeli, yeni kamusallık tasarımı için oluşturulacak yeni kadın sınıfının şablonuydu. 

Kuşkusuz “Çalıkuşu” Osmanlı’nın son zamanlarında başlayan “yeni kadınlık” arayışının bir tezahürü olarak Cumhuriyet döneminde de oluşmaya devam eden bir figür oldu. Onu Mina Urgan’dan da okuduk Pakize Türkoğlu’ndan da. Ayşe Durakbaşa, “Eli sopalı Kemalist kadınlar” diye yazdı. Unvanı “Bayan” olan kadınlar, ahlaken geleneksel değerlere bağlı ancak hayat tarzı itibarıyla modern olmalıydılar.

Rol model yükleme kuşkusuz özel alan içinde tanımlanan kadının kamusal kimliği konusundaki belirsizlikler ve bununla bağlı kuşkulardan bağımsız değerlendirilemezdi. Aytunç Altındal Türkiye’de Kadın’da yazmıştı. Kamu eril değerlerle donatılmıştı ve yeni kadın, hem aileyi koruyup gözetmeyi hem de bu yabancısı olduğu kamuyu fethetmeyi başarmalıydı. 

Bu belirsizliklerle dolu misyon, başarı ve mutluluklarını, hatta faziletli olup olmadıklarını rol model kadınlara kıyasla ölçüp tartan kadın kitleleri üzerinde bir baskı oluşturmuştur elbette. Katıldıkları eril kamuda iffetlerini korumak için eril bir ifadeyi benimsemişler veya kendilerini dışlayan kamusala özgü başarı ve mutluluk ifadelerinden yoksunluğun yasını tutmuşlardır.

Toplumsal değişimlerin her aşamasında kadınlara yeni bir model rolü yükleniyor. Gel gelelim sahici ve samimi olmaya izin vermeyen bir beklentiler ve roller ağı düzleminde gerçekleşiyor olup biten.

Yeni kadının en ağır basan yanı milliyetçiliğiydi Meşrutiyet döneminde. Bir taraftan Yeni Turan’ın kendine özgü bir tesettürü olan Kaya’sıydı o, diğer taraftan Selahattin Asım’ın örtüsüz kadınıydı. Birçok metinde yeni kadın yazarın ütopyası için araçsallaştırılan bir toplumsal aktör olarak tarif ediliyordu. 

Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren Hilal-ı Ahmer Cemiyeti’nde, Yardımsevenler Derneği’nde, Halkevleri’nde,  -kendini feshe mecbur kalacağı 1935’e kadar- Kadınlar Birliği’nde kadınlar İttihat ve Terakki dönemi söylemlerini de içeren bir kurtulma/kalkınma amacıyla Ulusal Kadın Modeli için zemin teşkil edecek faaliyet kanallarını geliştirdiler.  

Mustafa Kemal ise yeni kadın için kökleri Orta Asya’ya uzanan İslam öncesi tarihe başvurdu. “Erdem” vurgusu hiç eksilmeden övülüyordu “asri kadın.” Nasıl biridir asri kadın? “Sosyal, bilim kültürü ve endüstri kültürü almış…”

Sapla saman sürekli karıştırılıyordu. Cumhuriyet ideolojisini sinemada öğretmekle görevlendirilmiş Muhsin Ertuğrul filmlerinde ise kamusalı/şehri temsil eden kadın bir “femme fatale” olarak tasvir edilir. Kamusal alan korkusunu kadınlar ancak bu kamuda erkeksi bir ifade kazanarak ya da kendilerini –Selvi Boylum Al Yazmalım’ın “Asya”sı gibi yüzlerine kömür isi sürmeseler de- çirkinleştirerek bastırabilirlerdi. 

Üstelik bir de balolarda sürdürülen bir “modernleşme” müsameresi vardı. Yusuf Kurçenli’nin Gramafon Avrat’ındaki (Ayşe Şasa mahreçli) şu mealde bir mizansen: “Halkevi temsillerinde sahnede uçuşan medeniyet melekleriyle ümmetten millet yaratılacaktı.” Hep bir şeyden bir yerden uzaklaşma çabası rolü, ama neden, nasıl, nereye… Hanım “bayan” olur ama nedense “bey” bir türlü “bay”lığı kendine yediremez.

Hatırlamayı unutmanın alanı çok geniş:  Aynı dönemde çekirdek ailenin mutlu mekanı olarak tasarlanan bir ev projesi, Walter Gropius’un önce 1919 Weimar’da kurduğu ve seçimleri Nazilerin kazanması üzerine 1926’da Dessau’ya taşıdığı Bauhaus’un imzasını taşır. Biz onu daha sonra gözden düşecek “kübik ev” olarak öğrendik. Hep bir deneme ve yanılma zinciri… Bugün ise kendimize ait diyebileceğimiz bir mekandan yoksunluğumuz yüzünden düşkünleşen ihtiyarlarımıza evlerimizde bir yer bulamıyoruz.

Rol model kadınlar ne işçi mağduriyetlerinin zemininden konuşan şair Yaşar Nezihe ne de kadın hakları konusunda vesayet olgusunu sorgulayan Yaşar Muhiddin’di. Çalışkuşular hâlâ dolaşıyordu Anadolu’yu. Ancak vitrin için seçilenler bir tür “radikal” ifadeleriyle Afet İnan, Sabiha Gökçen, Keriman Halis, Cahide Sonku oluyordu. Kadın meseleleri çeşitli haklar veya haksızlıklar için mücadele etme platformundan, Mustafa Kemal tarafından kurtarılmış olmanın minnettarlığını ifadeyle mümkün bir platforma aktarıldı. 

Mustafa Kemal kadınları kurtardığına göre, geri kalan bütün açıklamalar bazen irticayla suçlanırdı bazen komünistlikle. Şu var ki –Mustafa Kemal belki farklı bir hayale sahip olsa bile- ulusal kadın modeli Yakup Kadri romanlarında tasvir edildiği üzere “Biblo Kadınlar”la sonuçlandı. Çalıkuşu Feride’ler dikenli tellere takılmamak için zorlu sıçramalarla idealizmlerini koruyarak sürdürebilirlerdi faaliyetlerini.

Bugün kamusal alanda ulusalcı kamunun sentetik “bayan” unvanı, başka bir yol yokmuş gibi her yerde karşımıza çıkıyor. Doğrusu bunun bir problem olarak görülmemesi bir hayli düşündürücü.

***

2014’de çıktığım Japonya yolculuğundan bir hayli etkileyici bir izlenimle dönmüştüm. Yabancı öğrencileri himaye derneği mensuplarının verdiği bir davette her yaşta insan, upuzun bir yer sofrasının iki yanına oturmuştuk. Şeref konukları yeni evlenen iki öğrenciydi. Diğer konuklar sırayla genç çift hakkındaki düşünce ve izlenimlerini anlatmaya başladılar. Aralarında profesörler de vardı ilkokul öğrencileri de. Kendini ifade cesaretini daha fazla teşvik eden bir ortam düşünülemez. 

Aklıma, dedesi Abdülmuttalib’in Kabe çevresinde katıldığı toplantılarda yanı başında bulunan Hz. Peygamber (sav) geliyor. Kureyş’in reisi olarak Kabe duvarı dibinde oturduğu mindere kendisinden başka sadece torunu Muhammed’in oturmasına izin veriyor, çeşitli toplantılarda ona fikrini soruyor, onunla istişare ediyordu.

Sade bir soruyla bir bağ kurmaya çalışalım: Bizlerin evlerinde, oturma odalarında neler olup bitiyor? Anne, baba ve çocuklar birlikte oturup gündemi tartışıyor, bir ayet, bir hadis, bir şiir, bir kitap, bir film üzerine konuşuyorlar mı?

Hâlâ Erzurum etkisi 

Kıymetli yazar Şahin Torun’un davetiyle önceki hafta katıldığım, DAP İdaresi’nin desteğindeki “Erzurumlu Gençler Yazarlarla Buluşuyor” programının “İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü” tarafından gerçekleştirildiğini yazmayı ihmal ettiğimi fark ettim. İl Turizm ve Kültür Müdürü Cemal Almaz’a, samimi gayretleri için teşekkür etmeliyim. Almaz’ın sempatik oğlu Ahmet Çağrı’yı, gençlerimize niye güvenebileceğimizi düşündüren duru, güvenli cümleleriyle hatırlayacağım. Nenehatun Kız Anadolu Lisesi Müdür Başyardımcısı, değerli eğitimci Pınar Önder, Erzurum günlerini anlamlı kılan bir kitap dostu olarak güzelleştirdi programı. Şair, öykücü Reşat Coşkun, hızlı tempomuzun çeşitli safhalarında yanımızda oldu. Coşkun’un Şehristan (Evvel Zamanlar) ve Şehristan (Ezel Zamanlar) adlı öykü kitabının, görme engelliler yararına Erzurum Yakutiye Belediyesi tarafından seslendirildiğini öğrenince çok mutlu oldum doğrusu.


Cihan Aktaş, 15.04.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Perspektif Yazıları, 


Sonsuz Ark'ın Notu: Cihan Aktaş Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır.  Seçkin Deniz, 09.05.2015

Yazının ilk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı