29 Temmuz 2016 Cuma

SA3237/KY48-SY13: Ne Yapmalı?

"Darbe neden “şimdilik” durduruldu? Bu “şimdilik” üzerine uzun uzun düşünmeliyiz. Bu toprakların aydını, sanatçısı, yazarı, şairi, bu sorunun cevabını bu ülkeye borçludur."


O gece ellerinde G3’leriyle halkın karşısında boş boş bakan askerlerin; “Biz nereye geldik, ne yapıyoruz?” ifadeli bakışlarını asla unutmayacağım. Çünkü onları oraya gönderen irade, 1909 İttihat ve Terakki darbesinden beri askeri halkın üzerine süren iradeydi. Bu çizgiyi tarih içinde dikey biçimde böylece çizemezsek, pusulamızın ne anlattığını asla anlayamayacağız.

1970’lerde bazı sol örgütlerde sık sık “Halkın ahlakı” diye bir şey dillendirilirdi. Kahkaha bile atmıyorlarmış mesela. “Halkımız bu durumdayken…” diye. Türkiye’nin sağı-solu, mutlaka milli bir manevi mihver üzerinde akıl fikir birliği sağlamalıdır. El tarifiyle “Halkın ahlakını” oraya kadar bulabilen solun önemli bir kısmının nasıl olup da bugün darbeye sessiz kalabildiği üzerine düşünülmelidir.

Buradan hareketle, “Halkın ahlakı” ile ordunun ahlakı, ideali, derdi, tasası birleştirilmelidir. Türkiye iç “globalleşmesini” mutlaka sağlamalıdır.

Ta Cemil Meriç, Necip Fazıl, İdris Küçükömer, hatta Mehmet Ali Aybar’lardan beri şu tekinsiz/tehlikeli “Uluslararasılık” değerleri tekrar elden geçirilmelidir. Bugün darbenin babası denilen adamın ilk sığınağı da “Uluslararası kamuoyu” olabiliyorsa, bu mutlaka üzerinde yeniden düşünülmesi gereken stratejik bir konudur.

“Evrensel değerlerin” kötü vs olduğundan değil; onların kötü yola düşürülmüş ve kullanılmakta olmaklığından bahsediyorum. Türkiye’de sağı da, solu da, sözüm ona dindarı da kökleri Türkiye’nin derinliklerine doğru büyümek sağlığından alıkoyan şey bu “uluslararası” bilmem ne saçmalığıdır. 

Türkiye “uluslararası değerler” ile her defasında kendi bekâsına çevrilmiş bir namlu gibi burun buruna yaşamak zorunda değildir. Uluslararası değerleri, uluslararası işlem hacmi gibi kullananların ipliği bu kez de pazara düştü. Darbe sırasında uluslararası değer bekçilerinin suçüstü yakalandıklarını gördük, yaşadık. Ama tekrar etmekte fayda var: Türkiye, uluslararası kamuoyu, uluslararası değerler piyasasına mutlaka kendi iç dinamiklerini geliştirerek, değerlerini olgunlaştırarak katılmalıdır. Hareket dışarıdan içeriye doğru değil; içeriden dışarıya doğru olmalıdır. Bunun çok nazik bir nokta olduğunu düşünüyorum. Bunun için iç barış, iç uyum/ahenk, iç “globalleşme” şart. Türkiye içindeki çatlaklardan her defasında içeriye sızdıklarını görüyoruz.

O gece sokakta olanların sınıf analizini yapın. Tamamına yakını mağdur olmuş, sindirilmiş kitlelerdi. Onların toplum içindeki dikey hareketliliğinin önünü açan ilk lider Erdoğan oldu. İşin bir de bu tarafı var. Bu hareketliliğin ekonomi-politiğinden bahseden çok az namuslu insan var.

 Oysa bu hareketlilik, Türkiye’nin hem maddi, hem de manevi sağlığının tek şansı. Cemal Süreya’nın; “Kahvelerde subay yok…” diye bir dizesi vardır. Çitlerle çevrilmiş bir ordu zamanla “Halkın ahlakından” da uzaklaşabilir, hissiyatından da, yaşamasından, talihinden de. Bu sözünü ettiğim hareketliliğin mutlaka ordu içine doğru da önünün açılması gerekir. 

Türkiye’nin başını yastığa rahat koymasının şartı budur.

Darbe neden “şimdilik” durduruldu? Bu “şimdilik” üzerine uzun uzun düşünmeliyiz. Bu toprakların aydını, sanatçısı, yazarı, şairi, bu sorunun cevabını bu ülkeye borçludur.


Selahattin Yusuf, 29.07.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Yolda
Selahattin Yusuf Yazıları





Sonsuz Ark'ın Notu: Selahattin Yusuf  Beyefendi'ye, 'tamamen hür, tamamen geniş nefesler alarak' yazdığı yazıları bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz... Seçkin Deniz, 15.04.2016



İlk yayınlandığı yer: Aktüel

https://selahattinyusuf.com/2016/07/25/ne-yapmali/

Seçkin Deniz Twitter Akışı