27 Nisan 2014 Pazar

SA653/ÇY3-BŞ5: Ahlakî İlkeler, Vicdan, İstatistikler ve Kürtaj

“Çevrenizdeki her yaştan çocuktan biyolojik olarak hiçbir farkı olmayan fetus, kutsallık atfedilen 'anne' şefkatini, merhametini ve fedakarlığını, annenin vücudundan ayrılınca mı hak etmeye başlar?”

Dünya Kürtaj Haritası, 2012. 
(Kürtaja onay veren ülkeler yeşil, kesinlikle yasaklayan ülkeler kırmızı renktedir, diğer renkler kısmen onay veren ülkeleri göstermektedir.)

Hazırlanan kürtaj istatistikleri, yaşam alanlarının hemen hemen tamamını ilgilendiren ve etkileyen kürtaj sorununun sadece toplumumuzun değil, dünyanın büyük bir sorunu olduğunu gösteriyor.

Türkiye'de gerçekleşen rahim tahliyesi sayısının 2009'da 60 bin 140, 2010'da 58 bin 186, 2011'de 69 bin 364 olduğu açıklanmıştı. BM'ye bağlı olarak faaliyette bulunan "Alan Guttmacher Enstitüsü" tarafından yayınlanan çok yakın tarihli olmayan verilere göre, Dünya’da her yıl 210 milyon kadın hamile kalıyor. Bunların içindeki 80 milyonluk istenmeyen hamileliklerin 60 milyonu kürtajla sonuçlanıyor. Her yıl dünyada doğuma bağlı olarak vuku bulan 600 bin ölümden 200 bini kürtaj masasında meydana geliyor.

Dünyada çeşitli gerekçelerle hamileliğine son veren kadınların sayısı her yıl biraz daha artarken, tartışmalara yeni boyutlar ve yeni gerekçeler ekleniyor.

Gerçekte Kürtaj sorunu hem savunan hem de şiddetle karşı çıkan iki grup içinde ceninin 'canlı' olarak algısındaki farklılıkla başlıyor. Türkiye’de de dünyada olduğu gibi ceninin birey olup olmadığına dair somut kriter olmaması, fetusun kişiliğin başlaması kıstasına ilişkilendirilmesinin bir sonucu olarak çıkar karşımıza. Zira hiç kimse ne kendi vicdanına ne de topluma 'katil' olduğu algısını vermek istemez.

Kürtaj sorunu, psikolojik, sosyolojik, ekonomik, siyasi, hukuki ve tıp etiği alanlarında tartışılırken onaylanabilirliği veya onaylanamazlığı konusu her alanda çeşitlilik gösterir. Bu tartışmalarda net bir metot hatası mevcuttur. Konu elbette her yönüyle tartışılabilir olsa da, hamileliğe son verme işleminin sadece bir fikir değil eylem olması dolayısıyla, ilk açıklığa kavuşturulması gereken husus anne hayatını tehdit etmemesi şartı dışında gerçekleştirilen kürtajın ahlaki boyutu olmalıdır.

Oysa bu kıyımın özgürlük alanı olduğunu ve yasallığını savunan, kendini ahkâm makamında görme gafletine düşen her insan /düşünür/ aydın/bilim adamı, elde edilen bilimsel verilere kendi değer ve önyargılarını da karıştırması sonucu olayın vehâmetinden çok kavram kargaşası kısmının ön plana çıkmasına sebebiyet veriyor.

İster tıp etiği ilkeleri, ister bu ilkelerin oluşturulmasında yararlanan ahlak kuramları ile irdeleyin, konuyu hangi yönüyle ele alırsanız alın, sonuç değişmiyor. Kimsenin herhangi bir canlıyı öldürme hakkı yoktur. Cenin canlıdır ve kimsenin cenini öldürme hakkı olmadığı gibi aksine yaşama hakkını koruması, savunması gerekir.

Şefkat, merhamet ve fedakarlık göstermek insan olmanın gereğidir. Bir anne kendisinin bir parçası olan cenine bu duyguları besleyerek onun maksimum yararını sağlamalıdır. Gebelik sürecinde annenin yaşayacağı fizyolojik, psikolojik sıkıntılar, ne olursa olsun gebeliğe son vermekle gerçekleşen 'ölüm' gerçeği karşısında kıyaslanamayacak kadar kısmî hatta keyfi kalır.

Kadının maruz kaldığı tecavüz sonucu oluşan hamilelik veya çocuğun özürlü olması gibi öne sürülen gerekçeler de kürtajın ahlaki boyutuyla incelendiğinde, zarar vermeme ilkesine göre sonucu değiştirmez. Bu durum farklı bir sorundur. Devletin bu konuda toplum çıkarlarının gözetilmesi için  ekonomik kaygıları giderici adımlar atması, hem çocuğun hem annenin mağdur edilmesini önleyici sosyal ve psikolojik yardımlar yapması gerekir. Zira cenin tüm etkenlerin haricindedir ve masumdur.

Kürtajı savunanların ortaya attıkları gerekçeler " ilk bakışta" kürtajın  onaylanabilir olduğu konusunda  bir algı oluşturabilir; ancak oluşabilecek "geçici" süreli kötü problemler yaşam hakkına müdahale edilmesine izin veremez. Özellikle kürtajın geçerliliğini savunan düşünce ve bilim insanları var ise, onların da bu konuda akademik eğitimlerini sorgulamaları gerekir. Zira tıp etiği, özerklik (mutlak özgürlük olarak ele alınmalıdır), yaşam hakkı ve yasallık ilkeleri ile değerlendirilmesi halinde, kürtajın savunulamayacağı hükmünde fikir birliği kaçınılmaz bir sonuçtur.

Kürtajı diğer boyutlarıyla irdeleyelim.

İnsanlar tarafından daha adlandırılırken birey olmaktan dışlanan "cenin",  belirli bir gelişim süreci sonrası insan/birey/evlat olduğu algısı kazındırılır zihinlere... Halbuki biyolojik bulgular ceninin döllenme anından itibaren canlılık kazandığını göstermiştir. Kadın bedeninde de bu ilk bağın kurulmasından itibaren annelik hormonu salgılanmaya başlar. Operasyon vücuttaaki hormonel dengeleri alt üst etmekle kalmayıp, anne adayının ruh sağlığını da bozar.

Nitekim psikiyatristlerin yüzde 95'i kürtajın bir travmaya sebep olduğu, duygusal ve fizyolojik olarak bu acıyı aslında tek başına yaşayan kadının operasyon sonrası büyük bir yıkıma uğradığı konusunda ortak genel görüşe sahiptir.

Zamanla içten içe bu eylemi neden yaptığını sorgulamaya başlayan kadın, bir canlıyı yok etmenin hem ruhunda hem bedeninde açtığı görünür/görünmez yaralar sebebiyle psikolojik sorunların/ buhranların/ pençesine düşüyor. Bu trajedinin, geniş zamanlı etkileri düşünüldüğünde, kadını içten içe çürüttüğünü, kadının toplumdaki yerinde ve rolünde dönülemez değişimlere sebep olduğunu görürüz. Bunun sonucu olarak da toplumun mihenk taşı 'aile' olgusunun yozlaşmasıyla başlayan ve her yönüyle çürüyen bireylerden oluşan toplum gerçeği çıkar karşımıza.

Kürtajın fizyolojik riskleri de azımsanamayacak kadar tehlikelidir. Bu riskler:

1) Fallop tüplerinin enfekte olması.
2) Fallop tüplerinin tıkanarak ya da yapışarak kısırlığa neden olması.
3) Ektopik gebelik (Fallop tüplerinde gelişen gebelik) olasılığı.
4) Servikal kanalın biçimini yitirmesi: her kürtajda vajinadan yapılan genişletme işlemi sırasında kanal gerilir, ilerde eski biçimine dönemez ve kendiliğinden düşük olasılığını artırır.
5) Seyrek olarak uterus delinebilir.

Dünya Sağlık Örgütü'nün açıkladığı bir rapora göre, her gün ortalama 200 - 500 kadın, uygunsuz şartlarda kürtaj yaptırdığı için hayatını kaybediyor. Üçüncü dünya ülkelerinde ise bu durum her beş dakikada bir.

Ülkemizde kürtajın yasal yaş sınırı olan 18'in altında olan "çocuk kadınlar" muayenehanelerde illegal yollarla kürtaj oluyor. Elbette kayıtları tutulmaması sebebiyle bunların sayısını bilmek mümkün değil.

Hukuksal açıdan dünyadaki farklı uygulamalar, uygulanan yasaların zaman/ mekan değişkenlerinden kaynaklanmakta; bu konuda da temel sorunlar hukukun yararlandığı / beslendiği ilkelerdeki eksikliklerden dolayı ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden hukuki hakların hepsinin ahlaki ilkelere uygun olduğu söylenemez. Yani kürtaj örneğinde görüldüğü gibi hukukun size sunduğu her hak ahlaki değildir.

Mevcut Anayasa, ceninde anne ve babaya ortak hak tanır. Buna karşı çıkan Feminist bakışıysa “öznesi kadın olan bir konuda kararı kadının vermesi gerekir” savıyla kadını erkek egemen etiğinden çıkarmak isterken, aynı konuda yanılgı ve çelişki içine düşmekten kurtulamaz.

Teolojik boyutuyla incelendiğinde de tüm dinler bu kıyımı yasaklar. Hrıstiyanlık, Hinduizm, Budizm, Zerdüştilik kürtajı yasaklar. Musevilerin kutsal kitabında da durum aynıdır. Tevrat'ta evlilik ve çoğalma emredildiğinden çok kadınla evlilik, kısır kadını boşamak meşrudur.

İslam’da da cenini herhangi bir döneminde öldürmek, düşürmek, aldırmak cinayettir. Kur'an-ı Kerim'de "kız çocukların diri diri toprağa gömülerek öldürülmesi", "haksız olarak bir nefsin öldürülmesini yasaklayan" ayetler bütün cinayetleri kapsar.

Kürtajı savunanlara sorulması gereken sorular var.

Çevrenizdeki her yaştan çocuktan biyolojik olarak hiçbir farkı olmayan fetus, kutsallık atfedilen 'anne' şefkatini, merhametini ve fedakarlığını, annenin vücudundan ayrılınca mı hak etmeye başlar?

Bebeğe, ancak anneden bağımsız yaşamaya başladığı zaman mı "birey/canlı/evlat" sıfatı verilir?

Onu tüm tehlikelerden koruma içgüdünüz ve fedâkârlık vasfınız anne vücudundan bağımsız olması şartıyla mı başlar?

Kürtajı savunan ve bu yazıyı okuyan özellikle hemcinslerim varsa onlara öneriyorum; lütfen çevrenizdeki çocuklara dönüp bir bakın...

Bilerek ve isteyerek katili olmayı savunduğunuz , "fetus/cenin" olarak adlandırdığınız bebeklerin diğer tüm çocuklar kadar canlı olduğunu bilerek devam edecek misiniz bu açık cinayeti savunmaya?...

Bu gerçeğe rağmen yüreğiniz ve vicdanınız katil olmanıza onay verecek mi?...



Berrak Şebnem, 27.04.2014, Sonsuz Ark, Çırak Yazar




Seçkin Deniz Twitter Akışı