7 Eylül 2013 Cumartesi

SA397/SD59: Küresel Panorama - 2008

Devler Panikte, Uluslararası Siyâset'in DNA'sı Sömürülenler Lehine Değişiyor


Dünya ekonomisinde yakın altmış yıllık, uzak iki yüz yıllık geçmişe uzanan haksız ve tek yönlü zenginlik akışı bir süredir değişiyor. Küreselleşmenin getirdiği fırsatlar, orta büyüklükteki ekonomilerin daha çabuk gelişmesinde ve dünyaya açılmasında çok etkili oldu (tam tersi öngörülmüştü). 

Küresel çapta iş gören büyük işletmelerin ihtiyaç duyduğu alt sanayi ve yine aynı şirketlerin ilgi duymadığı diğer sanayi dalları (elektronik, beyaz eşya, otomotiv, inşaat)ulaşım ve ticaret gibi temel ekonomi argümanlarını orta büyüklükteki ülkeler lehine değiştiriyor. Buna bağlı olarak da önceki ekonomik ilişkiler zinciri daha yatay bir yapıya bürünmüş durumda.(Eskiden zengin ülkeler üretiyor fakir ülkeler satın alıyordu, şimdi orta büyüklükteki ekonomiler üretiyor hem zengin hem de yoksul ülkeler satın alıyorlar). 

Orta büyüklükteki ekonomilerin irileşmesi süreci, diğer küçük ekonomilerin daha rahat işlemesine yardımcı oluyor ve refah, dünya tabanına daha hızla yayılıyor.(Refahın azaldığı, yoksul ülkelerin aç kalacağı iddiası büyük bir yalandır; açlığın, yoksulluğun dibinde yaşayanlar için daha aşağısı yoktur; olası bir değişiklik ancak iyileşmeyi getirecektir. Açlıktan milyonlarca kişi ölürken açlığı dillendirmeyenlerin, açlığın yayılacağını iddia etmeleri, kendi olası zenginlik kayıplarının verdiği telaştan kaynaklanmaktadır ve çıkarılan yaygaralar manipülasyondan başka bir şey değildir) 

Bu değişikliklerle, ABD-Rusya Kutuplaşması altında görüntülenmek istenen, fakat ABD-Fransa-Rusya, AB-İran-Çin şeklinde derinlerde işleyen ilişkiler zincirinin yeni yapısı ve 'Merkez Ülke' Türkiye'nin büyümesi, refah dağılımının Dünya tabanına doğru önceki düzeyinden daha iyi bir ritme sahip olmasını sağlayacak.

ABD, AB ve Rusya'nın sömürü fenomenleriyle kontrol edilen tüm ekonomik parametreler, -içerikleri aynı kalsa da- bu vahşi üçlünün erk alanlarından yavaş yavaş uzaklaşıyorlar. Ulusları birbiriyle ilişkilendiren parametrelerin siyâsî ve diplomatik çerçevede meşhur üçlünün kontrolünde duruyor olmaları çok fazla önem taşımıyor artık; ekonomik parametrelere bağlı olarak siyasi parametreler de çok fazla yakın ve çok fazla uzak olmayan bir zamanda, onların kontrolünden çıkacak bir ivmeye sahipler. Zira 'klasik pragmatist gerçek ' işlerliğini sürdürmeye devam ediyor; "Para kimdeyse güç ondadır".

Tüm finansal analizlere göre de para hızla el değiştiriyor. Vahşi üçlüyle embedded durumda bulunan İsrail zaten uzunca bir süredir, ABD fonlamasıyla (Yahudi sermaye değil, ABD Devlet fonlaması; Yahudi sermayesi İsrail ekonomisini fonlamayı askıya almış gibi.Çünkü; Yahudiler arasındaki ayrılıklar saklanamayacak boyutta; gelen fonları paylaşamıyorlar, daha önceki fon paylaşımlarındaki adaletsizlik herkesin gözüne batmaktaydı) ayakta duruyordu. 

Bu fonlama, yeni Başkanla beraber zorunlu olarak sona erince ortalıkta İsrail diye bir ülkenin kalması zor olacak. İsrail'in Annapolis toplantısındaki kararlara uyması ne kadar zor olsa da, saldırganlığı benimseyen ve bu saldırganlıktan beslenen unsurların İsrail de egemen olması bir süreç olarak kökten sona erecek. Onları besleyen dünya Yahudi sermayesi, İsrail'deki hırsızlıklardan ve benzeri şımarık hareketlerden bıktılar ve bu yüzden fon akışını neredeyse sıfıra indirmiş gibiler.(Vitali Hakko'nun ölmeden önce oğlu Cem Hakko'ya televizyon ekranlarından "başka devlet, başka memleket yok, oğlum; bizim ülkemiz burası" diye seslenmesi, bir sürecin sona erdiğinin en büyük delillerinden biridir.) 

Yahudiler arasında sanıldığı kadar 'tarihsel bir birlik' yok; aslında hiç olmadı. Zaten Filistin topraklarında oluşturulan "İsrail Devleti" adındaki görsel birlik de siyonistlerin tehditleriyle ortaya çıkmıştı  (İkinci Dünya Savaşı süresince, Avrupa'dan derlenen Yahudilerin istemedikleri halde, İngiltere, Amerika vb devletlerin baskısıyla Filistin topraklarına zorla götürülmeleri basit bir örnek olarak verilebilir).

Siyonistlerin çözülüşü, İsrail'i yok olmanın eşiğine getirecek. Bu küçük, ama vahşi ülke yok olmasa bile gücünü yitirecek. Şu anda çevresindeki Arap ülkelerinin zımnî desteğiyle yaşamaya devam ediyor.

Yakın gelecekte Dünya'daki petrol ve diğer enerji merkezlerinde sömürgeciler tarafından çıkarılan iç çatışmalar veya dış müdahaleli işgaller, planlayıcıları herkes tarafından görülebilir hale geldiğinden dolayı, etkisini yitirecek; insanlar çok uzun ve kanlı bir tecrübeler zincirinden sonra kendi ülkelerinin insanlarını öldürmekten vazgeçecekler. 

Lokal terör sona erecek (sona erdirilmek istendiği için değil, geçmişte teröre gerek duyan, ancak terörün sağladığı/sağlayacağı hiçbir şey olmadığını kavrayanlar fikir değiştirecekleri için terör sona erecek.) (Güncel not: Benjamin Denison, 6 Ocak 2020 SA8382/TG280: ABD'nin Rejim Değiştirme Operasyonları'nın Başarısızlığı-I). ABD ve diğer güçlerin "el kaide" formunda küresel terör üretmelerinin ana sebeplerinden biri de bu gerçeği fark etmeleridir. (El Kaide tüm somutlaştırma faaliyetlerine rağmen hala soyut/sanal bir örgütlenme olmaktan öteye gidemedi, her şeyin arkasında bir Siyonist arayan düşünceleri destekler vaziyette Yahudi hedeflere herhangi bir saldırı tertip edilmiş değildi. Eğer böyle bir örgüt sahiden var idiyse ve gerçekten ABD'nin Haçlı Seferlerine haklı gerekçeler üretmek için bu örgütü ihdas edilmediyse,neden müslümanların temel sorunlarına "terörist çözümler bulmadı?" Mesela; kangrene dönen İsrail-Filistin meselesinde El Kaide neden herhangi bir eylem yapmadı?)

ABD'nin İran'la ilgili çalışmalarının sonuçsuz kalması veya bu çalışmaların farklı işbirliklerine doğru dümen kırması, bir bakıma dünyadaki alışılageldik ekonomik akış yönünü değiştirmeyi hızlandırdı. Yani; İran Dünya'nın dengesini bozdu, demek mümkün. 

Son zamanlarda kendi ekonomik durgunluklarını aşamayan bazı Avrupa ülkelerinin (İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya, son olarak da İsviçre) en büyük ithal kalemleri olan ve çok pahalı hale gelen enerji fiyatlarını ve maliyetini azaltmak için yaptıkları açık gizli anlaşmalar, İran'ı bulunduğu pozisyonda daha güçlü hale getirmeye devam ediyor. 

İran'ın güçlenmesi, eski dengeleri değiştirmeye devam edecek. Bununla beraber, klasik emperyalist üçlü,enerji ülkeleriyle yaptığı ve bağımsız siyasi-ekonomik işbirliği çalışmalarıyla göze çarpan Türkiye'yi, ikinci büyük güç olarak saymaktan kaçınamayacaklarını anlamış durumdalar. Türkiye'nin enerji naklinde bir ana terminal olması ile birlikte güçlü bir ülke olma zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkmış durumda. Son zamanlarda birçok koldan yürütülen istikrarsızlık girişimlerinin başarıya ulaşmaması da bu yeni siyasi ve ekonomik zeminden kaynaklanmaktadır.

Rusya'nın Soçi kentinde (6 Nisan 2008) Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Devlet Başkanı George W. Bush'un yaptıkları görüşmenin Dünya kamuoyu nezdinde yüzeysel ve yersiz olduğunun sanılması ve bu görüşmenin dikkatlerden özellikle kaçırılması, yeni bir döneme girildiğinin göstergelerinden biridir. Çünkü; kısa vadede hiçbir anlaşma noktaları olmayan, aksine çatışma sıklıları artan bu iki ülkenin, devlet başkanları düzeyinde bir (Füze kalkanları konulu) görüşme yapması ve görüşme sonuçlarının Putin'in "Ben doğru anlaşılmak istiyorum. ABD'nin (füze kalkanı) planlarına tavrımızdan stratejik olarak bir değişiklik olmadı. Amerikan planına karşı temel tavrımız değişmedi".

Bush'un, "İlişkilerimizde soğuk savaş dönemini aradan çıkartmak için çok zaman harcadık. Bu dönem (soğuk savaş) artık yok. Bitti", demesi açık bir gerçeğe işaret ediyordu ve onlar aslında şöyle diyorlardı: "Soğuk Savaş görünürde sürecek, ama eski Yalta, Malta görüşmelerinde olduğu gibi biz, iki büyük/lider ülke olarak bu görüşmede(Soçi Görüşmesi) de dünyanın geleceğinin nasıl olacağı üzerinde anlaştık ve asıl derdimiz de büyük olarak kalmayı başarabilmek."

Yeni dönemde ABD ve Rusya'nın planladığı ve üzerinde anlaştıkları bir modelin çalışması sağlanacak, ancak bu mümkün olacak mı, kuşkuludur. Zira AB, Fransa'yı ABD'ye kaptırmış olsa bile Avrupa'da ve Dünya'da (Yugoslavya'daki soykırımda inisiyatif almayarak) yitirdiği küresel güç olma fırsatını tekrar elde etme çabasında. Avrupa'nın ortasındaki Kosova'da Uluslararası erk AB değil ABD idi (AB yeni çizgisinde Dünya'nın geri kalan ülkelerindeki sorunların çözümünde arabulucu olarak itibar kazanmak istiyor, Filipinlerde Mindanao Adasındaki Moro Müslümanları ile Filipinler Devleti arasında arabuluculuk görüşmeleri yapmaya başladı, yakında sıra Afrika ülkelerine-mesela Sudan, Somali-sıra gelecek; Avrupalılar ABD' nin sahalarında dans etmeye çalışacaklar; İngiltere ve Almanya Başbakanlarının Afrika Ülkelerindeki açlığı konuşmaları basit bir hamle değil).

İngiltere'nin ABD'den kopması, Fransa'nın ABD'ye partner olması, Almanya'nın İngiltere ile birlikte yeni AB vizyonunu belirlemeye başlaması eski alışkanlıkların da değiştiğini gösteriyor. Şanghay Beşlisi de yeni modele göre vizyonunu ve önemini yitirdi. Zaten Rusya'nın bu beşliye biçtiği rol küresel siyasette elde bir kart olarak tutulmaktan başka bir şey değildi. Soçi'de yeni anlaşmalar yapıldığına göre, Şanghay Beşlisi artık tarihe karışmış durumdadır. 

Irak ve İran politikalarıyla zayıflayan ABD ve SSCB'nin çöküşünden sonraki dönüşümünü henüz tamamlamamış olan Rusya, zaaflarının farkında olarak çıkarlarını korumak üzere tekrar anlaşmaktan başka bir yol bulamadılar. ABD dünyada güç yitirdiğinin farkında olduğundan, bir süredir kontrollü olarak arttırdığı enerji fiyatlarıyla Rusya'ya büyük bir kaynak hazırlamaktaydı. Rusya'nın dış ticaret fazlasına sahip olacak kadar zenginleşmesi, dönüştürülebilir bir ekonomik güce ulaşması ABD'nin isteyeceği tek şeydi. ABD bunu sağladı. 

Yüksek enerji fiyatları Rusya dışındaki petrol ihracatçısı ülkeleri de dolar zengini yapmış olması, onların zenginliğini büyük ölçekli ve uzak hedefli politikalarını rahatsız etmeyecek türdendi. Şu andaki yüksek petrol fiyatları ABD ve Rusya'nın ortak projesi gereğidir. ABD ve Rusya'ya karşıt olarak konumlanabilecek olan AB ve Çin enerjiye mahkum olduklarından asla kendileriyle rekabet edecek bir büyüklüğe ve güce ulaşamayacaklardı. Nitekim Fransa'nın Arap ülkeleriyle yaptığı anlaşmalar, AB'yi ciddi bir şekilde rahatsız etmişti. Diğer AB ülkelerinin İran'la yakınlaşmaları büyük oyunun farkında olduklarının belirtisidir

AB ve Çin'in Orta Asya ve İranla ilgili politikalarının başarıya ulaşması büyük bir ekonomik,siyasi bunalımdan kurtulmaları için hayati düzeyde önem taşımaktadır. Şu anda Çin Orta Asya'da Rusya ile, AB, Avrupa'da ABD ile müttefik görünüyorlar, ama İran tüm güç merkezlerinin hesaplarını altüst etmektedir. ABD, AB, Rusya ve Çin, İran'ın yeni siyasi ve ekonomik ilişkiler zincirinde hem birbirileriyle hem de İran'la "Makyavelist" felsefeye uygun yaklaşımlar geliştirmeye mahkumdurlar.

Son olarak Japonya, Güney Kore ve Hindistan söz konusu yeni yapılanmanın dışında kalmaktan kurtulamayacaklardır. Çünkü; bu üç ülkenin yapacağı hiç bir katkı söz konusu güçlerin ihtiyaç duyacağı kadar hayati bir önem taşımayacaktır. Kuzey Kore ise, yeni dönemde ABD ile sıcak diyaloglar içine girecektir. Zengin Arap Ülkelerinin Türkiye Politikaları zaten değişmişti, onlar şimdi İran'la ilgili şiddet içermeyen politik kompozisyon oluşturuyorlar. Arap Ülkeleri -yine eskisi gibi,ama bir süreliğine,demokratik düzenlemeler hızla artana kadar -Dünya'nın 'kişiliksiz ülkeleri' olmaya devam edecekler.


Seçkin Deniz, 23.04.2008, Sistematik Analizler 61

Seçkin Deniz Twitter Akışı