19 Aralık 2022 Pazartesi

SA9977/SD2633: Amerikan Siyonizmi'nin Yükselişi

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Sonsuz Ark'ın Notu:
Çevirisini yayınladığımız analiz, Jewish Review of Books'un kıdemli editörü ve Binghamton Üniversitesi Yahudilik çalışmaları ve tarih profesörü Allan Arkush'a aittir ve Siyonizm'in kökenlerine odaklanmaktadır. Analistin gerekçesi şudur: "(Sayısız tarihçi) Dünyayı kasıp kavuran bu sürecin her adımını uzun uzun anlatmışlar ve Herbert Samuel, David Lloyd George, Mark Sykes ve Chaim Weizmann gibi başlıca aktörlerin bu süreçte oynadıkları rolleri değerlendirmişlerdir. Bu konuda bir makale daha yazmaya cesaret ediyorsam, bunun nedeni bu önemli figürlerin motivasyonlarına veya eylemlerine yeni bir ışık tutabileceğimi düşünmem değildir. Ancak standart anlatıların, sadece liderlerinin değil, çok sayıda Amerikalı Yahudi'nin belli bir noktada oynadığı kritik rolü göz ardı etme ya da hafife alma eğiliminde olduğuna inanıyorum." Amerikan Yahudileri arasında belirgin hâle gelen İsrail Yahudilerine yönelik soğukluğun ve ilgisizliğin birçok Yahudi'yi kaygılandırdığı açıktır. Dünya'nın, son üç yüzyılını yeniden değerlendirmeye başladığı bu çağda, Siyonizm fikrinin temellerinin tamamen açığa çıkması ve tarihsel neden-sonuç ilişkilerinin doğru çözümlenmesi adına bu  tür içten metinlerin çok yararlı olacağını düşünüyoruz.
Seçkin Deniz, 19.12.2022, Sonsuz Ark 

The Rise of American Zionism

"Birinci Dünya Savaşı'nın şokunu yaşayan Amerikalı Yahudiler, Avrupalı kardeşlerini kurtarmanın bir yolu olarak Siyonizm'e yöneldi. Onların desteği Yahudi tarihinin gidişatını etkileyecek doğru zamanda geldi."

Balfour Deklarasyonu kadar farklı açılardan analiz edilmiş çok az belge vardır. Sayısız tarihçi, Birinci Dünya Savaşı'nın ortasında İngiliz ve Siyonist liderlerin, Filistin'de bir Yahudi ulusal yurdunun kurulması için İngiliz desteğinin ilan edilmesi etrafında kademeli olarak, perde arkasında bir araya gelişinin izini sürmüştür. 

Dünyayı kasıp kavuran bu sürecin her adımını uzun uzun anlatmışlar ve Herbert Samuel, David Lloyd George, Mark Sykes ve Chaim Weizmann gibi başlıca aktörlerin bu süreçte oynadıkları rolleri değerlendirmişlerdir. Bu konuda bir makale daha yazmaya cesaret ediyorsam, bunun nedeni bu önemli figürlerin motivasyonlarına veya eylemlerine yeni bir ışık tutabileceğimi düşünmem değildir. Ancak standart anlatıların, sadece liderlerinin değil, çok sayıda Amerikalı Yahudi'nin belli bir noktada oynadığı kritik rolü göz ardı etme ya da hafife alma eğiliminde olduğuna inanıyorum.


Bir haham ve Amerikan Siyonisti olan Stephen S. Wise, New York Battery Park'ta bir kalabalığa hitap ederken. Getty/Bettmann.

Yaptıklarının önemini anlamak için odağımızı sadece Amerikan Yahudiliğinin kendisine değil, aynı zamanda Avrupa'daki Yahudilerin Birinci Dünya Savaşı deneyiminin özelliklerine de çevirmemiz gerekir. Balfour Deklarasyonu üzerine yapılan her çalışma elbette savaşın dönemeçlerinin İngiliz politika yapıcılarının Filistin'e yönelik tutumlarını ve Siyonist aktivistlerin Büyük Britanya ve diğer güçlere karşı gelişen tutumlarını nasıl etkilediğini tartışmıştır. Ancak bu çalışmaların çoğu, savaşın Yahudi dünyasında, özellikle de Doğu Avrupa'da yarattığı çalkantıya ve 1914'te başlayan felaketin Siyonist hareketin, özellikle de ABD'de büyümesine katkıda bulunma ve böylece beklentilerini büyük ölçüde geliştirme biçimine çok az yer vermiştir. Avrupa'daki bu gelişmeler ve bunların Amerika'daki yankıları olmasaydı, Büyük Britanya Kasım 1917'de Siyonistlere asla destek vermeyebilirdi ve bildiğimiz İsrail var olmayabilirdi.

I. Rusya'nın Yahudilerine Karşı Savaş

Ağustos 1914'ün sonunda, Yahudi olmayan akranları gibi, savaşan tüm ülkelerdeki Yahudi genç erkekler, düşmanlarının Yahudileri de dahil olmak üzere düşmanlarıyla savaşmak ve onları öldürmek için yola çıktılar. Elbette Yahudiler, vatandaşlık haklarını ya da en azından görevlerini elde etmeye başladıklarından beri, bir yüzyıldan fazla bir süredir Avrupa savaşlarında savaşıyorlardı, ancak hiçbir zaman bu kadar büyük ölçekte olmamıştı. Bu Yahudiler çoğunlukla tüm kıtayı vuran genel trajedide yer aldılar. Özellikle Yahudilerin sefaletini yaşadıkları yer, sadece üniformalı olarak hizmet ettikleri değil, aynı zamanda savaş bölgesinde yoğun olarak yaşadıkları bir bölgeydi, yani Doğu Avrupa.

Sorunun kaynağı, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Rus hükümetiydi. Uzun zamandır Yahudi tebaasına karşı düşmanlığıyla ün salmış olan Rus hükümeti, Alman ve Avusturyalı düşmanlarına karşı savaşmak için harekete geçtiğinde, kendi Yahudilerine çok daha iyi muamele etmelerine rağmen, yine de onların sadakatini kazanmayı başardı. Önde gelen bir Rus-Yahudi dergisi olan Novy Voshkod, Ağustos 1914'te "Atalarımızın emirlerinin bekçileri, tüm Yahudi ulusunun çekirdeği," diye ilan etti, "biz Rusya Yahudileri, yine de yüzlerce yıldır yaşadığımız ve ne zulmün ne de baskının bizi koparamayacağı ülkeyle ayrılmaz bir şekilde birleşmiş durumdayız. Ülkemizin yabancı istilası tehdidi altında olduğu, kaba kuvvetin insanlığın büyük ideallerine karşı silaha sarıldığı bu tarihi anda, Rusya Yahudileri cesurca savaşa gidecek ve kutsal görevlerini yerine getireceklerdir." Gerçekten de öyle yaptılar, hem de hiç tereddüt etmeden, büyük sayılarda.

Rus Yahudilerinin söyledikleri ve yaptıkları her şeye rağmen, rejim kısa süre sonra onlara sırt çevirdi. Suçlu sivil hükümet değil, sadece sınıra yakın bölgeleri değil, Rus Yahudilerinin ezici çoğunluğunun yaşadığı Pale of Settlement'ın neredeyse tamamını kapsayan "savaş bölgesi "nin neredeyse tam kontrolünü elinde bulunduran askeri liderlerdi. Uzun zamandır antisemit önyargıların kalesi olan ordu artık kendini aşmıştı. İlk başlarda, özellikle Rus Polonyası'ndaki yerel sivillerin coşkulu desteğiyle, yerel komutanların sadakatsizlik ve casusluktan şüphelenilen sınırlı sayıda Yahudiyi bir dizi hassas bölgeden acımasızca söküp atması söz konusuydu. Rus güçleri Avusturya sınırını geçip Galiçya ve Bukovina'yı (bugün Ukrayna, Polonya ve Romanya arasında bölünmüş topraklar) işgal ettiğinde ve bölgenin toplam nüfusunun yüzde 10'unu oluşturan Yahudi sakinlerine büyük zarar verdiğinde durum daha da kötüleşti.

Tarihçi Peter Holquist, "Galiçya toplumunun tüm kesimleri Rus ordusundan zarar gördü, ancak Yahudiler bu şiddete özellikle maruz kaldılar" diye yazıyor. "Birkaç faktörün bir araya gelmesi nedeniyle hedef haline geldiler: orduyu saran casus histerisi, Galiçya Yahudilerinin Rus işgaline düşman olduğu inancı ve Yahudi karşıtı görüşlerin subaylar ve milliyetçi basın tarafından askerler arasında yayılması. Ancak Rus Ordusu'nun uyguladığı şiddetin ana odağının Yahudiler olduğuna şüphe yoktur."

Bu şiddetin failleri "Yahudileri Almanlara sürmeyi" amaçlıyordu ve yüz binlercesi gerçekten de Habsburg İmparatorluğu'nun Viyana, Bohemya, Moravya ve Macaristan gibi daha güvenli bölgelerine doğru kaçtı ve burada muazzam bir mülteci sorunu ürettiler. Ruslar da 1915'te işgal ettikleri bölgeden büyük ölçüde çıkmaya zorlandıklarında, "güvenilmez unsur" olarak gördükleri ve düşman ordusuna katılmalarını önlemek istedikleri yarısı Yahudi 100.000 kişiyi yanlarında götürdüler. Aynı yıl Avusturya ve Almanya, Rusya'nın sınır vilayetlerinin derinliklerine nüfuz etti. Çar'ın güçleri, onların karmakarışık geri çekilişinin ortasında, Yahudilere karşı savaşlarını yoğunlaştırarak, tehlikeli olduğu düşünülen Yahudileri geniş bir şekilde tanımlanmış savaş bölgesinden sürdüler ve bazen de katlettiler - yüz binlerce insanı acımasızca yerlerinden ettiler ve onları kendi ülkelerinin içlerine doğru sürmeye zorladılar. Bu politika sorunlarla karşılaştığında, ordu yerel Yahudi liderler arasından rehineler almaya başladı ve "anavatana düşmanca en küçük bir hareket veya genel olarak Yahudi nüfusun herhangi bir üyesinin düşmana yardım etmesi" durumunda idam edilecekleri uyarısında bulundu. Bazıları gerçekten de asıldı.

Bu suçlar herhangi bir gizlilik perdesi altında işlenmemişti ve tüm dünyada iyi biliniyordu. Rusya'daki ve diğer ülkelerdeki Yahudiler, kurbanların acılarını hafifletmek ve kendilerine karşı dizilen güçlere direnmek için ellerinden geleni yaptılar. İlkini yapmak ikincisini yapmaktan daha kolaydı.

Rusya'da bile, ağır sansür altındaki basın olup bitenlerin bir kısmını ortaya çıkardı. Başka yerlerde raporlar çok daha eksiksiz ve oldukça üzücüydü. Örneğin 4 Şubat 1915'te New York Times, New York'ta yayımlanan haftalık Yahudi gazetesi American Hebrew'dan, Alman-Yahudi bir askeri papazın doğu cephesinde yaşananlara dair anlattıklarını aldı. Haham Arthur Levy şunları bildiriyordu:

"Eski günlerdeki pogromlar, Polonya'nın dört bir yanında Rus ev sahiplerinin geliş ve gidişleriyle birlikte tehditkâr bir gölge gibi bir ileri bir geri savrulan Yahudi evlerinin ve Yahudi yaşamlarının vahşice yok edilmesinin yanında hiç kalır. Şimdiye kadar 215'ten fazla yerde pogromlar gerçekleştirildi ve bu terörün sonu görünmüyor."

Haham Levy'nin anlatmaya devam ettiği, tüyler ürpertici pek çok ayrıntı, ünlü Dibbuk oyununun yazarı S. Ansky'nin (Shloyme-Zanyvl Rapoport) savaştan sonra Galiçya'nın Yıkımı adıyla yayınladığı, Rus barbarlığının çok daha kapsamlı ve üzücü anlatımıyla kıyaslandığında zararsız bile görünebilir.

Ansky, üç ay önce Rus Yahudi ileri gelenleri tarafından kurulan resmi Rus Yahudileri Yardım Komitesi EKOPO tarafından Kasım 1914'te durumu incelemek üzere cepheye gönderilmişti. Bu örgüt, Rus Yahudilerinin tüm kesimleri arasında büyük meblağlar toplamayı ve öncelikle Rus imparatorluğu içinde ama aynı zamanda sınır ötesinde mağdur edilen ve yerinden edilenlere yiyecek, giyecek, barınak, eğitim ve hatta iş sağlamayı başardı. Avusturya-Macaristan'da EKOPO ile aynı rolü oynayan tek bir kuruluş yoktu, ancak savaş bölgesinden kaçan ve imparatorluğun batı kesimlerindeki büyük şehirlere akın eden mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamak için hükümetin yetersiz çabalarını tamamlamak üzere bir dizi farklı kuruluş devreye girdi.

Savaşan her iki imparatorlukta da yerel yardım fonları, 1914 yılında her yerde savaşın Yahudi mağdurlarına yardım etmek için kurulan ancak kısa süre içinde daha çok doğu cephesindeki Yahudilere yardım etmeye odaklanan Amerikan Ortak Dağıtım Komitesi'nin (JDC ya da kısaca Joint olarak bilinir) Yahudi Savaş Mağdurlarına Yardım Fonlarından gelen parayla önemli ölçüde artırıldı. Doğu Avrupa'daki olayların Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayan ve büyük çoğunluğu o bölgeden kaçmış ya da kaçmış olanların çocukları olan çok sayıda Yahudi'yi ne kadar derinden etkilediği, bu ülkedeki savaş zamanı bağış toplama faaliyetlerine ilişkin gazete haberlerinden anlaşılmaktadır.

New York Times'ın haberine göre, 21 Aralık 1915'te, JDC'nin kilit isimlerinden Haham Judah Magnes, "savaş bölgelerinde acı çeken Yahudiler" için bağış toplamak üzere Carnegie Hall'da 3.500 kişinin katıldığı kitlesel bir toplantıya başkanlık etti. Salon müsait olsaydı toplantı çok daha büyük olacaktı; salonda bulunan koltuk sayısının üç katı kadar başvuru olmuştu ve polis aralarında "katkıda bulunma fırsatı arayan çok sayıda varlıklı insanın" da bulunduğu 3.000'den fazla kişiyi geri çevirmek zorunda kaldı. Konuşmacılar arasında Amerikan Yahudi Komitesi'nden Louis Marshall, New York Protestan Episkopal Piskoposu, New York Eyaleti Eğitim Komiseri ve Hahamlar Merkez Konferansı Başkanı da vardı. Ancak bugün bir hatip olarak değil, bir eğitimci ve Filistin'de iki ulusluluğun sözcüsü olarak hatırlanan Magnes, dinleyicilere tam anlamıyla hakimdi.

"Bu gece buradayız," diye haykırdı, "Siz Yahudiler diğerleriyle birlikte acı çektiğiniz için değil, bu ne kadar korkunç olursa olsun; Yahudiler Yahudi oldukları sürece acı çektikleri için buradayız." Sahadaki durumu açıklığa kavuşturmak için, aralarında Sibirya'dan bir temsilcinin de bulunduğu bir dizi Rus Duma üyesine atıfta bulundu.

Örneğin Radom vilayetinden Yahudilerin ne kadar büyük bir vahşetle kovulduğuna bizzat şahit oldum. Tüm nüfus gece vakti birkaç saat içinde sürüldü. Saat 11'de derhal ayrılmaları gerektiği ve gün ağarana kadar geride kalanların asılacağı bildirildi ve gece Yahudi nüfusu en yakın kasaba olan ve 30 verst uzaklıkta bulunan Ilsah'a doğru yola çıktı. Yaşlılar, hastalar ve felçliler hiçbir ulaşım aracı olmadığı için silahlarla taşınmak zorunda kaldı.

Magnes, yüz binlerce Yahudi'nin kaderinin böyle olduğunu gözlemledi. Ve daha kötüsü de vardı.

"Tüm savaş hattı boyunca, örneğin Lublan'dan [sic] Rovneh'e kadar olan hat boyunca, katliam üstüne katliam yaşandı... Lublan'daki savaş hattı boyunca ve şu anda adını hatırlayamadığım ama oradan gelenlerin ne olduklarını ve nerede olduklarını bildiği tüm şehirler boyunca, biz tek bir kelime bile duymadan, söylentisi kulağımıza gelmeden sayısız pogrom uygulandı, Hahamların telgraf direklerine asılması, erkeklerin ve kadınların vurulması, ordudaki erkeklerin eşlerinin, kızlarının ve annelerinin ırzına geçilmesi, kadınların sinagoglara koşması, güvenlik için sunağın boynuzlarına tutunması ve korunmaması; Sinagoglar kurşunlandı ve yakıldı, Tevrat'ın rulolarına saygısızlık edildi, mümkün olan her türlü aşağılama, mümkün olan her türlü vahşet, bir aileye değil, bütün bir halka, binlerce, milyonlarca insanınıza ve benim halkıma uygulandı."

Magnes, Yahudi dostlarını yardıma çağırdı. "Derhal bir milyon dolar toplamamız gerekiyor ve bu gece burada 600.000 dolar toplarsak bunu başaracağız, çünkü bunu yaparsak her biri 100.000 dolar verecek dört isimsiz bağışçımız var." Times'ın haberine göre, "yanında sadece 1.05 doları olduğunu ve eve dönmek için 5 sente ihtiyacı olduğunu belirten bir notla birlikte bir dolarlık banknot gönderen adam" gibi bazılarının kelimenin tam anlamıyla son dolarlarını vermesi anlamına gelse de, parayı hızla topladılar.

Bu, o dönemde bu tür pek çok toplantıdan yalnızca birinin heyecan verici bir anlatımı. Ancak Yahudilerin kardeşlerine yardım etmek için yapabilecekleri tek şey para göndermek değildi. Merkezi Güçlerin askerleri için elbette daha güçlü bir alternatif vardı: Çarın yenilmesi, en azından ordunun Yahudileri terörize etme gerekçesini ortadan kaldıracak ve muhtemelen Ukrayna, Polonya ve Yahudilerin yoğun olduğu diğer bölgelerdeki Çarlık yönetimini sona erdirecekti. Hem Avusturya hem de Alman ordularındaki sayısız Yahudi için I. Dünya Savaşı, anavatanlarının olduğu kadar halklarının da barbar düşmanına karşı bir savaştı. Bazı Rus Yahudileri devrimci hareketlere katılmış olsa da, büyük çoğunluğu sadık kaldı ve sadece birkaçı hükümetlerini açıkça eleştirmeye cesaret etti ya da Yahudileri rahat bırakması için ikna etmeye çalıştı. Ancak Fransa ve İngiltere gibi Rusya'nın müttefiki olan devletlerdeki ve ABD gibi tarafsız ülkelerdeki Yahudilerin (Nisan 1917'ye kadar) hayırseverlik dışında bir seçenekleri vardı. Kendi ekonomik güçleriyle ya da kendi hükümetlerinin arabuluculuğuyla Rus hükümetini daha kabul edilebilir davranması için etkilemeye çalışabilirlerdi.

Ancak bunu yapmaya istekli değillerdi. Fransa'da çoğu Yahudi, Haham David Berman'ın Şubat 1916'da L'univers Israélite'de ifade ettiği görüşleri paylaşıyordu: "Rusya ile ittifakımıza karşı çıkmak boşuna. Bu Fransa için bir nimettir ve her türlü yardım memnuniyetle karşılanır. Ülkemizin zaferini isteyen herkes, istisnasız müttefiklerimizin de zaferini istemelidir." Başka bir deyişle, savaş zamanında hayati önem taşıyan bir müttefike sırf Yahudilere yaptığı muamele yüzünden sorun çıkarmak vatanseverlik dışı bir davranış olacaktır.

Büyük Britanya'da ise işler biraz daha karışıktı. Oradaki Yahudiler de ülkelerinin hayati müttefikini destekleme konusunda Fransız Yahudileriyle aynı baskıyı hissediyorlardı, ancak liderleri yine de Rusya'daki Yahudi kardeşleri adına dolaylı olarak harekete geçmeyi başardı. İngiliz Yahudileri Temsilciler Kurulu ve Anglo-Yahudi Derneği'nin koordinasyon organı olan Ortak Dış Komite'nin sekreteri ve dolayısıyla aslında İngiliz Yahudilerinin dışişleri bakanı olan Lucien Wolf uzun zamandır Rusya karşıtıydı. (O dönemde, 1903 Kişinev pogromu ve takip eden yıllarda yaşanan benzer olayların anısı hala tazeydi). Savaş başladığında, eylemlerini İngiliz dış politikasıyla tamamen uyumlu hale getirmenin gerekliliğini anladı ve Rusya'nın Yahudilere yönelik muamelesine yönelik eleştirilerini önemli ölçüde yumuşattı. Ancak, Mark Levene'in konuyla ilgili örnek kitabında gösterdiği gibi, Wolf açıkça izleyemediği bir politikayı perde arkasından destekleme konusunda becerikliydi.

Wolf, Rusya'nın Yahudilerine yönelik savaş zamanı baskısından rahatsız olan Amerikalı-Yahudi bankacıların, Rusya'nın Yahudilerine daha iyi davranmaması halinde Müttefiklere mali yardımın önünde durmaya devam edeceklerine dair yersiz olduğunu düşündüğü korkularını İngiliz hükümetinin etkili isimlerine iletmede önemli bir rol oynadı. "Onlar da" diye yazıyor Levene, "Rus maliye bakanı P.L. Bark'ın [1915'te] ekonomik yardım arayışıyla Batı'ya yaptığı bahar ve yaz ziyaretlerinde bu noktayı vurguladılar. Sonunda mesaj Rus Bakanlar Kurulu'na ulaştı."

Konsey toplantısının yayınlanan tutanaklarından Bark'ın uyarısının bir etki ürettiğini ve hatta Eylül 1915'te hükümet politikasında bazı küçük düzenlemelere katkıda bulunduğunu görebiliyoruz. Bunlar arasında en önemlisi, Pale of Settlement'ın sınırlarının geçici olarak askıya alınmasıydı; bu, Pale'nin bir köşesinden kovulduktan sonra kendilerine yer kalmayan diğer köşelere sıkıştırılan Yahudiler için bir tür rahatlama oldu. Ancak sivil hükümetin endişeleri, çoğu Yahudi'nin yaşadığı bölgelerin kontrolünü elinde tutan ordu tarafından genellikle göz ardı edildi ve Eylül kararnamesinin hükümleri etkili bir şekilde uygulanmadı. Rus Yahudilerinin durumunda köklü bir iyileşme söz konusu değildi.

Amerika Birleşik Devletleri'nde, başta finansçı ve hayırsever Jacob Schiff olmak üzere bireysel Yahudiler, Lucien Wolf'un da bildiği gibi, Yahudilerine "insanlık ve adalet ilkelerine" uygun davranana kadar Rusya'ya büyük ölçekli kredilere katılmayı reddettiler. Diğer Yahudiler de alenen protesto ettiler. Örneğin 14 Nisan 1915'te, New York Times'a göre 300.000 işçiyi temsil eden United Hebrew Trades, Jewish National Workers Alliance of America, Jewish Socialist Party Poalei Zion of America, Jewish Socialist Federation of America ve Workmen's Circle temsilcileri, "Rusya'da Yahudi ırkına yapıldığı iddia edilen zulüm ve mevcut savaşta Rus askerleri tarafından işlendiği söylenen vahşet nedeniyle Rus Hükümetini" kınayan bir bildiri yayınladılar. Ancak Amerikalı Yahudiler, ABD hükümetini, müttefik bile olmadıkları ve geçmişte sık sık değişim çağrılarına kayıtsız kalan yabancı bir güce baskı yapmak üzere bir kampanyaya dahil etmek için herhangi bir girişimde bulunmadılar.

Amerikalı Yahudilerin genel olarak Rusya'ya yönelik düşmanlığı, Ruslardan ziyade Fransız ve İngiliz müttefikleri için endişe kaynağı olmaya devam etti. Yahudilerin Amerikan dış politikasının oluşumunda çok büyük bir etkiye sahip olduğuna inanan Fransız ve İngilizler, aktif desteklerini olmasa bile sempatilerini kazanmaya hevesliydi. Washington, Müttefiklerin yanında savaşa katılmaya ya da en azından maddi destek vermeye ikna edilebilirse, savaşın gidişatı büyük olasılıkla Müttefiklerin lehine dönecekti. Ancak Fransız ve İngilizlerin Yahudileri ikna etme çabaları, Rusya ile ittifak nedeniyle ciddi şekilde engelleniyordu. Bu engeli aşma girişimleri, çözümün Amerikan Yahudileri arasında aniden popülerlik kazanan Siyonizm'e karşı olumlu bir tutum benimsemekte yattığı fikrini doğurdu.

II. Amerika'da Siyonizm'in İnşası

Siyonist hareket, 1880'lerdeki başlangıcından Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesine kadar geçen yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde gelişmemişti. Başından beri vardı ama küçük ve marjinal kalmıştı; eski Amerikan Yahudileri arasındaki bir avuç entelektüelin ve Doğu Avrupa'dan gelen ve altın şehrin tüm cevapları vermediği yeni göçmenlerin endişesi olarak kalmıştı. Hareketin 1914'teki büyüklüğüne ilişkin tahminler 8.000 ila 12.000 üye arasında değişmektedir. Ancak 1919'a gelindiğinde bu sayı 176,000'in üzerindeydi.

En büyük farkı oluşturan adama işaret etmeden bu ani ve hızlı büyümeyi açıklamaya başlayamazsınız: Louis Brandeis. Ulusal çapta tanınan "halkın avukatı" hayatının büyük bir bölümünü Yahudi kaygılarından uzakta geçirmişti, ancak Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki yıllarda Siyonizm'e yöneldi, bunun nedeni de "Filistin'de bir Yahudi rönesansının Amerikan demokrasi ve sosyal adalet ideallerine ulaşmada, dinin ve yaşamın özellikle Yahudilere uygun olduğu büyük katkıyı yapmamıza yardımcı olacağına" inanmasıydı. 30 Ağustos 1914'te, Amerikan Siyonizm'inin liderliğine eşdeğer bir pozisyon olan Genel Siyonist İşler Geçici Yürütme Komitesi başkanlığına seçildi.

Dümene geçtiğinde Brandeis'in en büyük önceliği hareketi büyütmekti. "Örgütlenin! Örgütlenin! Örgütlenin!" diyordu, "Amerika'daki her Yahudi ayağa kalkıp sayılana kadar -bizimle birlikte sayılana kadar- ya da bilerek ya da bilmeyerek kendi halkına karşı olan birkaç kişiden biri olduğunu kanıtlayana kadar." Ve bu çaba, Brandeis'in umduğu kadar iyi olmasa da işe yaradı. Amerikan Siyonizm'inin resmi yayın organı Maccabaean'ın arka sayfaları aylık olarak neler olup bittiğinin bir özetini sunuyordu: Ocak ayında Bangor, Maine; Newport News, Virginia; Bayonne, New Jersey ve diğer uzak yerlerde yeni Siyonist topluluklar kuruluyordu. Purim günü olan 28 Şubat'ta ilk Siyonist Bayrak Günü düzenlendi. Birleşik Devletler'deki 64 şehirden gelen raporlar "alışılmadık bir Siyonist propaganda" olduğunu gösteriyordu. 7 Mart'ta Los Angeles Siyonistleri "New York'tan Nathan Straus'un başkanlık ettiği ve Oscar S. Straus'un konuşma yaptığı büyük bir kitle toplantısı düzenlediler; Filistin'e yardım için 2.300 dolar taahhüt edildi. Bazı Siyonistler savaş sürdüğü müddetçe her ay 100 dolar bağışta bulundu." Mart ayında, "Nashville YMHA tarihinde ilk kez bir Siyonist etkinlik salonunda gerçekleşti." Ve bu böyle devam etti, yıl boyunca ve ülke çapında.

Bu başarıyı ne açıklıyor? Amerikan Siyonizm tarihçisi Melvin Urofsky, diğer şeylerin yanı sıra, Brandeis'in gizli Siyonist göçmenleri, davaya bağlılıklarının Birleşik Devletler'e olan sadakatlerine şüphe düşüreceği korkusundan kurtarma kapasitesine işaret etti. Brandeis'in Siyonizm ve "Amerikancılığın" birbiriyle uyumlu olduğu konusundaki ısrarını duyduklarında, artık "gerçek" Amerikalılar olarak kalarak hareketi desteklemenin imkansız olduğunu düşünmüyorlardı. Ancak İşçi Partili bir Siyonist aktivistken tarihçiye dönüşen Ben Halpern, Urofsky'nin açıklamasını reddetti. Halpern, "Siyonist büyümede etkili olan faktörün 1914-1918 savaş yıllarındaki acil durum olduğu tartışmasızdır" diye yazdı. Boston'da düzenlenen büyük, önemli ve son derece başarılı bir Siyonist konferansın ardından yayınlanan Maccabaean'ın Temmuz 1915 sayısının başyazısı, Halpern'in iddiasını kesinlikle desteklemektedir:

Boston Konvansiyonu'nun yankıları hala Amerika Birleşik Devletleri'nin dört bir yanında sürmektedir. Her Yahudi cemaatinde ve Yahudi olmayan halk arasında Siyonizm kelimesi artık Yahudi yaşamında güçlü bir ilerici pratik gücü temsil etmektedir.

Siyonizm'e yönelik bu ilginin büyük bir kısmı, Siyonizm'i Yahudi yaşamında en önde gelen fikir haline getiren karşılıklı ilgi, savaşa atfedilebilir. Büyük bir felaketle karşı karşıya kalan, binlerce kardeşimizin mahvolduğunu gören ve yüzlerce Yahudi cemaatinin çöküşüne tanık olan doğrudan etkilenmemiş Yahudiler, Siyonizm'de kendilerine umut, cesaret ve vizyon veren tek yapıcı programa sahip olduklarını hissetmişlerdir.

Felaketten bunalan binlerce Yahudi duruma kayıtsız kalmıştı, çünkü Yahudi yaşamına karşı işlenen suçların faillerini etkilemek için tüm insani çabaların yararsız olduğunu düşünüyorlardı: üstün kötü niyetli güçlerin işi gibi görünen bir felaketi hafifletmek için cılız bireyler tarafından yapılabilecek hiçbir şey görmüyorlardı. Ancak Siyonizm'de, şimdiye kadar Siyonist çağrılara kulak asmayan pek çok kişi bir çıkış yolu bulmuş, en azından savaş sona erdiğinde kurtuluşun mümkün olduğunu hissetmelerini sağlayacak bir şey bulmuştur.

Savaş Amerika'daki Siyonist hareketi harekete geçirdi. Eğer sözcüleri sundukları şeyin Doğu'nun kuşatılmış Yahudilerine yardım edebilecek "tek yapıcı program" olduğunu düşünüyorlarsa, iyi bir nedenleri vardı. Savaş sırasında Amerika'ya göç neredeyse imkânsızdı ve çatışma sona erdiğinde göçün yeniden başlamasına izin verilmesine karşı ülke genelinde artan bir direnç vardı.  Savaş bölgesindeki siyasi reform da gündemlerindeydi, ancak bu konuda Filistin'deki olasılıklardan onlar kadar emin olmak zordu. Maccabaean'ın da belirttiği gibi, Siyonizm Amerikalı taraftarlarına sadece uygulanabilir görünmekle kalmayıp aynı zamanda ilham verici de olan bir program sunuyordu; bu program, antik çağda peygamber Yeşaya ve en son olarak da onlar için "Yaşlı Yeşaya" olarak adlandırılan Louis Brandeis tarafından dile getirilmiş bir vizyonun gerçekleşmesiydi.

Amerikalı Siyonistler çatışmayı kendi amaçları için kullanmaya çalışmadılar. Yahudilere Filistin'de bir toprak ödülü kazandırma beklentisiyle davalarını kimsenin vagonuna bağlamaya çalışmadılar. ABD'nin Müttefiklerin yanında savaşa girdiği 1917 baharına kadar, ABD'deki Siyonist liderler savaşan uluslardan herhangi birini destekliyor gibi görünmemek için her türlü çabayı gösterdiler. Tarafsızlığı 1915'te resmi politika olarak ilan ettiler ve Urofsky'nin yazdığı gibi, "Maccabaean, savaşan kamplardan birini ya da diğerini desteklediği şeklinde yorumlanabilecek herhangi bir makale ya da ifadeyi silmek için elinden geleni yaptı." Hareketin dış politika gündemi esas olarak, Doğu Avrupa Yahudileri için azınlık hakları ve Filistin'deki Yahudi ulusal çıkarlarının tanınması taleplerini savaş sonrası bir barış konferansına sunacak bir Amerikan Yahudi Kongresi'nin seçilmesi çağrılarından oluşuyordu. Ancak Siyonizm'e yönelik coşku beklenmedik meyvelerini bundan daha kısa bir süre içinde verecekti.

III. Filistin Fikri

Amerikalı Siyonistler "kurtuluşa" ulaşılabilecek bir zaman olarak savaşın sonuna odaklanırken, 1915'ten itibaren savaşın gidişatı ve kendilerinin savaşla ilgisi konusunda daha acil ve somut kaygıları olan başkaları tarafından izleniyorlardı. Fransa ve Büyük Britanya'da, Amerikan Yahudi toplumunu endişeyle izlemeye devam eden ve (yersiz bir şekilde) ülkenin dış politikasının yönü üzerinde güçlü bir etkiye sahip olabileceğine inanan birçok kişi vardı. Amerikalı Yahudilerin Rusya'ya karşı duydukları yoğun düşmanlığın onları genel olarak Müttefiklerin davasına sempati duymaz hale getirdiğini biliyorlardı ve endişelerini gidermek için bir yol arıyorlardı. Eğer Rus hükümeti kendi Yahudilerine yönelik politikasını önemli ölçüde değiştirmeyecekse, o zaman belki de Müttefiklerin Amerika'daki Yahudilerin duygularını değiştirebilecek ve savaşı desteklemelerini sağlayabilecek başka bir şey yapabilirlerdi.

Bazı Fransız ve İngiliz gözlemcilerin Amerikan Yahudilerinin görüşlerini almaya neden bu kadar önem verdiklerini anlamak için, her iki ülkedeki hayal kırıklığı ve aciliyet duygusunun farkına varmak önemlidir. Neredeyse en başından beri savaş felaketle sonuçlanıyor gibi görünüyordu. Müttefikler yüz binlerce can kaybetmiş ama Batı Cephesi'nde Almanlara karşı önemli bir kazanım elde edememişti; 1915'te Gelibolu'da yeni bir cephe açma girişimi felaketle sonuçlanmıştı; aynı yıl Rusya'nın savaşın ilk aylarında elde ettiği kazanımlar tamamen tersine dönmüştü. Herhangi bir ek yardımın bir fark yaratabileceğine inanan Müttefik diplomatlar, İtalya, Romanya ve Yunanistan gibi küçük güçleri savaşa katmak ve Bulgaristan gibi Alman yanlısı ülkeleri tarafsız tutmak için yorulmadan çaba sarf ettiler. (Merkezi Güçler de aynı şeyi yapıyordu.) T.E. Lawrence'ın sultana karşı bir Arap isyanını kışkırtmak için gösterdiği ünlü çabalar, yeni müttefikler için verilen mücadelenin bir başka örneğiydi. Ancak büyük ödül, kamuoyunun Müttefiklere sempati ile savaşın dışında kalma arzusunu birleştirme eğiliminde olduğu Amerika'ydı.

Siyonistlerin Amerikalı Yahudileri kazanmanın anahtarı olabileceği fikri ilk olarak 1915'te Fransız hükümeti tarafından kurulan "Tarafsız Ülkelerdeki Yahudiler Arasında Fransız Propaganda Komitesi "nin bazı üyeleri arasında ortaya çıktı. Bu kişiler görüşlerini Lucien Wolf ile paylaşmaya başladılar ve Wolf da Siyonizm'e olan düşmanlığına rağmen bu görüşleri benimsedi. Aralık 1915 tarihli bir memorandumda Yahudi Ulusal Hareketi'nden üzüntü duyduğunu kabul etmekle birlikte, "bugün Yahudi sempatisini kazanmak için yapılacak herhangi bir girişimde Siyonist hareketin çok ciddi bir şekilde dikkate alınması gerektiğini" gönülsüzce itiraf etti. "Amerika'da Siyonist örgütlerin son zamanlarda Yahudi görüşünü ele geçirdiği ve çok yakında Siyonistlerin himayesinde büyük bir Amerikan Yahudi Kongresi düzenleneceği" yönündeki üzücü gerçek göz önüne alındığında, "Müttefiklerin Filistin'le ilgili politikalarını açıklamalarının" zamanı gelmişti.

Wolf bağımsız bir Yahudi devleti çağrısında bulunmaktan kaçındı, ancak "göç ve kolonizasyon için makul kolaylıklara, mevcut kolonistler için liberal bir yerel özyönetim planına, bir Yahudi üniversitesinin kurulmasına ve İbranicenin ülkenin yerel dillerinden biri olarak tanınmasına" duyulan ihtiyacı vurguladı. Sözlerini, Müttefiklerin bu konulardaki desteklerini açıklamaları halinde, "Amerikan Yahudilerinin tamamının davalarına coşkulu bir bağlılık duyacaklarından" emin olduğunu ifade ederek bitirdi.

Wolf'un İngiliz vatanseverliğine Siyonizm karşıtlığından daha fazla öncelik verdiği açıktır. Muhtırası, kısa bir süre önce İngiliz kabinesinin ilk Yahudi üyesi olan Herbert Samuel'in savaştan sonra Filistin'de bir "Yahudi merkezi" kurulmasını destekleyen önerisini bir kenara iten İngiliz resmi makamlarında şaşırtıcı bir destek buldu. Tarihçi David Vital'in yazdığına göre, "Dışişleri Bakanlığı artık Wolf'un formülünde itiraz edilecek bir şey görmüyordu" ve hatta "daha da ileri gitmekten yanaydı." Yahudilere, "zaman içinde Filistin'deki Yahudi kolonistler Arap nüfusla baş edebilecek kadar güçlendiklerinde, Filistin'in iç işlerinin yönetimini (Kudüs ve Kutsal Yerler hariç) kendi ellerine almalarına izin verilebileceği" beklentisini sunmayı önerdi. Ancak Fransız hükümeti, o dönemde "Filistin Fikri" olarak adlandırılan ve henüz hazırlanmakta olan ünlü Sykes-Picot Anlaşması'nda belirtilen Filistin üzerinde uluslararası bir kondominyum planlarıyla çelişen her iki versiyonu da hızla reddetti.

Bu anlaşmayı imzalayan İngiliz Sir Mark Sykes, Fransızların "Filistin Fikri "ni kabul etmesini sağlama girişiminde yer almıştı ve bu çabanın başarısız olmasına rağmen bu fikre bağlı kalmaya devam etti. Daha önce Siyonizm'in destekçisi olmamasına rağmen, tarihçi Jehuda Reinharz'ın ifadesiyle, 1916 baharında "Yahudilerin ve Siyonistlerin dünya çapındaki önemine tamamen ikna olmuştu." Daha sonra İngiliz hükümeti ile Chaim Weizmann da dahil olmak üzere Siyonist liderler arasında, sonunda Balfour Deklarasyonu ile sonuçlanacak olan, oldukça durgun temasları yeniden canlandıran kişi Sykes oldu.

Sykes parmağını terazinin kefesine koymasaydı, işler bu noktaya asla gelmeyebilirdi. Onunla karşılaşmadan önce Weizmann'ın etrafındaki Siyonistler, Amerikalı meslektaşları gibi, savaş sonrası bir barış konferansında Siyonist hedefler için kendi ülkelerinde destek bulmaya odaklanmışlardı. Ve pek fazla ilerleme kaydedememişlerdi. Ama şimdi daha somut ve acil bir yol açılıyordu. Daha gidilecek çok yol vardı, aşılması gereken pek çok engel vardı ve Kasım 1917'den önceki dönemde genel koşullar büyük ölçüde değişecekti, ancak Lucien Wolf'un Amerikan Yahudilerinin I. Dünya Savaşı'nda ülkesinin yanında yer almasını sağlamaya yönelik vatansever girişimi olayların gidişatı üzerinde dolaylı ama belirleyici bir etki üretti.

IV. Siyonizmin Daha Kapsamlı Bir Resmi

Balfour Deklarasyonu tarihçileri İngilizlerin Amerikan Yahudilerini etkileme çabalarına dikkat çekerken, Amerikalı Siyonistlerin isteklerini ve faaliyetlerini göz ardı etme eğiliminde olmuşlardır. Örneğin Leonard Stein'ın 1961 tarihli ufuk açıcı kitabı The Balfour Declaration' (Balfour Deklarasyonu)ı ele alalım. Stein, Lucien Wolf'un 1915'in sonunda, kendisini dehşete düşürerek ABD Yahudilerini "ele geçiren" Amerikalı Siyonistlerin gündeminin bir kısmını kendine mal ederek İngiliz çıkarlarını ilerletme girişimine geniş yer ayırır. Ancak 700 sayfalık kitabında Amerikalı Siyonistlerin kendilerine çok az yer vermiştir. Amerikan Yahudileri üzerine ince bir bölümde, 1914'e kadar "Amerikan Yahudilerinin sadece ihmal edilebilir bir kısmının kendilerini Siyonist hareketle özdeşleştirdiğini" belirtmiştir. Bununla birlikte, "göçmen kitlelerin göründükleri kadar kayıtsız olmadıkları" ve aralarında "Siyonistlerin savaştan kaynaklanan yeni durum ışığında Amerikan Yahudilerine destek için başvurma zamanı geldiğinde yararlanılmayı bekleyen geniş bir anlaşılmaz sempati fonu" olduğu konusunda ısrar etti.

Stein, savaşın patlak vermesi Filistin'deki Yahudi toplumu için korkunç bir tehdit oluşturduğunda, "Savaştan önce Siyonist ideolojinin soyutlamalarına çok az ilgi gösteren pek çok Amerikalı Yahudi'nin kendilerini Siyonist bir yönde hareket ederken bulduğunu" belirtiyor. Bu kısa ve öz gözlemler yeterince doğrudur, ancak gösterdiğimi umduğum gibi, denizlerin ötesindeki savaşın Amerikan Siyonizm'inin yükselişini nasıl tetiklediğine dair tam bir resim sunmakta yetersiz kalmaktadır.

Konuyla ilgili çok daha yeni ve çok övülen bir kitapta, 'The Balfour Declaration: The Origins of the Arab-Israeli Conflict- Balfour Deklarasyonu: Arap-İsrail Çatışmasının Kökenleri' adlı kitabında Jonathan Schneer, Lucien Wolf'un 1915 yılında Amerikan Yahudi kamuoyundan duyduğu endişe sonucunda Siyonizm'e doğru şaşırtıcı bir şekilde yönelmesi hakkında da çok şey söylüyor, ancak Wolf'un Robert Cecil'e gönderdiği 15 Aralık 1915 tarihli muhtıranın, Wolf'un Amerikan Siyonist örgütlerinin Amerikan Yahudilerinin zihinlerini "ele geçirmesi" olarak üzüntüyle tanımladığı şeye bir yanıt teşkil ettiğine dair herhangi bir göstergeyi özetinden çıkarıyor. Aslında Amerikan Siyonizmi onun anlatısında neredeyse tamamen yoktur. Wolf, kitabında Louis Brandeis ve Felix Frankfurter gibi birkaç Amerikan Siyonist liderin eylemlerine atıfta bulunmakta, ancak bu kişilerin mensup olduğu hareketi ve bu hareketin Amerikan Yahudi toplumu içinde elde ettiği etki derecesini tanımlamak ya da açıklamak için hiçbir şey söylememektedir.

Son olarak Walter Russell Mead, hayranlık uyandıran yeni kitabı 'The Arc of a Covenant'ta-Bir Antlaşmanın Yayı', 'The United States, Israel, and the Fate of the Jewish People-ABD, İsrail ve Yahudi Halkının Kaderi' adlı takdire şayan yeni kitabında, Birinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan Siyonizm'inden, İngilizlerin gerçekte sahip olduğundan çok daha fazla etki atfettikleri "genç ve kırılgan" bir hareket olarak kısaca ve küçümseyici bir şekilde bahsetmektedir. Bu hareketin ve dolayısıyla genel olarak Amerikan Yahudilerinin desteğini kazanmaya çalışan İngilizler, "Amerikan Yahudi toplumunun gücünü abartmak ve Siyonizme karşı tutumunu tamamen yanlış okumak" hatasına düşmüşlerdir. Böyle bir abartmanın olduğu oldukça açıktır ve burada da kesinlikle bir yanlış okuma söz konusudur - ancak bunun tam olmaktan çok daha az olduğu açıktır.

Stein, Schneer ve Mead, diğer birçok tarihçiyle birlikte, Amerikalı Siyonistleri Balfour Deklarasyonu hikayesinin kenarına itmişlerdir. Benim tek yapmak istediğim onları merkeze, hak ettikleri yere biraz daha yaklaştırmak. Onlar önemliydi. Son derece görünür kitleler halinde sahnede olmasalardı, olaylar çok farklı gelişebilirdi. Kabul etmek gerekir ki, Louis Brandeis ve yoldaşları tarafından organize edilmemiş, örgütlenmemiş ve örgütlenmemiş olsalardı orada bulunamazlardı. Nispeten küçük bir aktivist kadrosu çok önemli bir rol oynadı. Ancak bu liderlerin sözlerinin çoğunlukla sağır kulaklara çarpacağı koşullar kolayca hayal edilebilir. Bunun yerine gerçekleşen şey bir kitle hareketinin yükselişiydi. Bu hareket o dönemde Amerikan Yahudi toplumunu gerçekten "ele geçirmemiş" olabilir ve kesinlikle bunu uzun süre yapmadı. Ancak çok kritik bir anda ortaya çıktı ve sonuç olarak, tam olarak umduğu şekilde olmasa bile, tarihsel sürecin ortaya çıkış biçiminde hissedilir bir fark yarattı.

Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki yıllarda, Amerikalı Yahudiler birçok kez denizaşırı ülkelerdeki kardeşlerini savunmak için ayağa kalkmışlardı. Bazı yabancı ülkelerin hükümetlerini, kendi sınırları içindeki Yahudilere daha iyi muamele etmeleri için ikna etmeye çalışmışlar, ancak bunda pek başarılı olamamışlardı. Çok daha başarılı bir şekilde, Amerika Birleşik Devletleri'nin kapılarını o ülkelerden Amerika'ya kaçan Yahudilere mümkün olduğunca açık tutmak için nüfuzlarını kullanmışlardı; cemaatin daha yerleşik üyelerinin birçoğunun bu insanlar geldiklerinde onlara karşı hissettikleri küçümsemeye rağmen. 

1914 yılında savaşın patlak vermesinin hemen ardından Amerikan Yahudi cemaati savaş bölgesinde yaşayan ve acı çeken Yahudilere hayati yardımlar göndermek için harekete geçti. Aynı zamanda, cemaatin önemli bir kısmı, Yahudi tarihinin yönü üzerinde neredeyse anında ölçülebilir, olumlu bir etki yaratabilecek kitlesel bir hareket olan Amerikan Siyonist hareketi içinde örgütlendi. Times'ın Carnegie Hall'da elindeki son doları savaş mağdurlarına bağışladığını bildirdiği isimsiz adamın bir Siyonist olup olmadığını bilmiyoruz, ancak Amerika'nın yeni Siyonistlerinin çoğunun onun gibi hissettiği konusunda iyi bir fikrimiz var. Bir eylem çağrısında seslerini yükselttiler, görüldüler ve duyuldular ve çok önemli bir tepki uyandırdılar. Başkalarının bir asırdan fazla bir süredir aralıklı ve biraz tutarsız da olsa izlediği ve mirasçılarının da izlemeye devam etmesi gereken bir yol çizdiler.

 Allan Arkush, 7 Kasım 2022, The Mosaic Magazine

(Allan Arkush, Jewish Review of Books'un kıdemli editörü ve Binghamton Üniversitesi'nde Yahudilik çalışmaları ve tarih profesörüdür.)

Sonraki >>>

Seçkin Deniz, 19.12.2022, Sonsuz Ark, Çeviri, Çeviri ve Yansımalar


Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı