8 Temmuz 2021 Perşembe

SA9287/TG346: Lavrov: "Hegemonyanız Bitti, Kurallarınız Uygulanmıyor"

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıda çevirisini yayınladığımız metin Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'a aittir ve 16 Haziran 2021'de Cenevre'de gerçekleşen Putin-Biden zirvesi temelinde Batı hegemonyasına odaklanmaktadır. Lavrov'un tipik analizinde vurguladığı Türkiye'yi ve İslam'ı da doğrudan ilgilendiren önemli tespitlerden biri, "500 yıldır herkese hükmeden kolektif tarihsel Batı, çok kutuplu bir dünya oluşturmanın nesnel sürecini yapay olarak yavaşlatmaya çalışırken, bu çağın geri dönülmez bir şekilde geçmekte olduğu gerçeğiyle yüzleşmekten kendini alamıyor." diğeri ise: "Tüm dünya dinlerinin temellerine, gezegenin kilit uygarlıklarının genetik koduna bir saldırı var." Batı'daki aslında eski, ama yeni gibi sunulmaya çalışılan birlikteliğin dünyanın geri kalanı için bir anlam ifade etmediği günümüzde Lavrov'un yaklaşımı genel bir tepkinin de yansıması olarak değerlendirilebilir.
Seçkin Deniz, 08.07.2021


Lavrov To The West: Your Hegemony Is Over, Your Rules Don't Apply

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'dan, Moskova merkezli Kommersant gazetesinde yayınlanan bu ayki (Haziran 2021) Putin-Biden zirvesi sırasında ve sonrasında ortaya çıkan ABD ve Avrupa taktiklerine, uzun ve öfkeli bir yanıt.

Başkanlar Vladimir Putin ve Joseph Biden arasında 16 Haziran'da Cenevre’deki zirvede yapılan samimi ve genellikle yapıcı görüşme, stratejik istikrar konusunda kapsamlı bir diyalog başlatmak üzere bir anlaşmayla sonuçlandı [...] Ancak zirvenin bitiminden hemen sonra ABD’li yetkililer -Cenevre toplantısının katılımcıları da dahil olmak üzere- iddialı bir şekilde eski tutumlarına geri dönmeye başladı; "işaret etmek", "açıkça uyarmak" ve Moskova'dan sayısız talepte bulunmak. Üstelik tüm bu uyarılara tehditler de eşlik ediyordu: Moskova, Cenevre'de kendisi için belirlenen oyunun kurallarını birkaç ay içinde kabul etmezse, yeni baskılara maruz kalacaktı.

Washington'un görüşmelerin ardından anında dile getirdiği tepki özellikle de Avrupa başkentleri big brother havasını yakalayıp bunu hemen aktif olarak ve zevkle tekrarlamaya başladığından beri oldukça açıklayıcı,  Açıklamalarının özü: Moskova ile ilişkileri normalleştirmeye hazırlar, ancak Moskova önce davranışını değiştirmeli.

Anlamı şu ki, yıldız sanatçıyı destekleyen bu koro önceden hazırlanmıştı ve ABD-Rusya görüşmelerinden hemen önce bir dizi üst düzey Batı etkinliklerinde ortaya konan tam da bu hazırlıktı: Cornwall'daki G7 zirveleri ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Brüksel zirvesinin yanı sıra, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Biden'ın toplantısı.

Bu toplantılar, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde özenle hazırlandı: Batı, her zamankinden daha fazla birlik içinde olduğunu ve diğerlerini – her şeyden önce, Rusya ve Çin’i - belirlediği rotayı takip etmeye zorlarken, uluslararası sahnede sadece doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapacağını herkese göstermek istedi. Cornwall ve Brüksel belgeleri ile, öncelikle BM Şartı'nda yer alan uluslararası hukukun evrensel ilkelerine karşı, kurallara dayalı dünya düzeni kavramının teşvik edilmesi yüceltildi.

Katılımcılara göre G7, NATO zirveleri ve ABD-AB arasında gerçekleşen bir dizi zirve, ABD'nin Avrupa'ya dönüşüne ve Washington'daki yeni yönetim altında Eski Dünya'daki konsolidasyonun restorasyonuna işaret etmekteydi. Çoğu NATO ve AB üyesi, bu U dönüşünü coşkulu yorumlar eşliğinde destek vererek karşıladı. Batı ailesinin yeniden birleşmesinin ideolojik temeli, insani gelişmenin yol gösterici yıldızı olarak liberal değerlerin ilanıydı. Washington ve Brüksel, sahte bir alçakgönüllülük göstermeden, otoriterizmin tüm biçimlerine karşı, kendilerini demokrasinin, barışın ve güvenliğin dayanak noktası olarak tanımladılar ve özellikle dünya çapında demokrasiyi desteklemek adına yaptırımların kullanımını güçlendirme niyetini ilan ettiler.

Yeni Atlantik Tüzüğü (Biden ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson tarafından 10 Haziran'daki G7 zirvesi çerçevesinde onaylanan yeni Anglo-Amerikan Atlantik Tüzüğü) de bir dünya düzeni inşa etmek için bir tür başlangıç noktası olarak tasarlandı; ancak özellikle Batı kurallarına göre. Tüzüğün ifade tarzı, ideolojik olarak, kurallara dayalı bir düzeni meşrulaştırmak için tasarlanmış, liberal demokrasiler ile diğer tüm devletler arasındaki ayrımı derinleştirmekle suçlanıyor. Yeni tüzük BM'ye veya AGİT'e atıfta bulunmamakta ve kolektif Batı'nın NATO içindeki taahhütlere bağlılığını, aslında tek meşru karar alma merkezi olarak kararlı bir şekilde tespit etmektedir (eski NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen 2014'de, Kuzey Atlantik İttifakının önemini bu şekilde tanımlamıştı).

Rusya ve Çin, Haziran zirvelerinde açıklanan sürecin uygulanmasının önündeki en büyük engel olan otoriterliğin taşıyıcıları olarak tanımlanıyor. Hem iç hem de uluslararası cephelerde iki grup iddia ileri sürülmektedir. Pekin, nüfuzunu artırmak üzere askeri ve teknolojik gücünü geliştirme noktasında ekonomik çıkarlarını (Tek Kuşak, Tek Yol projesi) fazla iddialı bir şekilde savunmakla suçlanıyor. Rusya ise, Moskova'nın komşu ülkelerin politikalarındaki Rusların ve diğer ulusal azınlıkların haklarını bastıran, Rus dilini, eğitimini ve kültürünü kökünden söken aşırı radikal ve neo-Nazi eğilimlere karşı koyma politikası nedeniyle birçok bölgede saldırgan politikalarla suçlanıyor. Moskova'nın, Suriye'de olduğu gibi, Batılı maceraların kurbanı olan ve uluslararası terörizm tarafından devletlerini kaybetme tehdidiyle saldırıya uğrayan ülkeler için ayağa kalkması da hoşumuza gitmiyor.

Yine de ilan edilen Batılı yaklaşımların temel özelliği, demokratik olmayan ülkelerin iç yapısına ve bunları kendi standartlarına göre değiştirme kararlılığına, toplumun örgütlenmesinde Washington ve Brüksel tarafından desteklenen demokrasi vizyonuna tekabül edecek değişiklikleri aramaya odaklanmış olmasıdır. Bu nedenle Moskova ve Pekin'den (ve diğer herkesten) insan hakları, sivil toplum, muhalefet, kitle iletişim araçları, devlet yapılarının işleyişi ve iktidar kolları arasındaki etkileşim konusunda Batılı reçeteleri takip etmeleri talep edilmektedir.

Avrupa ve ABD'deki duyarlı politikacılar, böyle uzlaşmasız bir gidişatın açmazını anlıyorlar. Kamuoyuna açık bir şekilde olmasa da,  şimdiye kadar dünyada birden fazla medeniyet olduğunu; Rusya, Çin ve diğer büyük güçlerin kendi bin yıllık tarihlerine, geleneklerine, kendi değerlerine, kendi yaşam tarzlarına sahip olduğunu kabul ederek pragmatik bir şekilde akıl yürütmeye başlıyorlar. Kimin değerlerinin daha iyi ya da daha kötü olduğunu sormak boşunadır, sadece Batı'dakilere kıyasla başka sosyal örgütlenme biçimleri olduğunu kabul etmeli ve bunları olduğu şekliyle kabullenip saygı göstermeliyiz. Her yerde insan haklarıyla ilgili sorunlar var ancak kendisinin üstün olduğu görüşünü bırakmanın zamanı geldi: (Bu görüşe sahip olanlar şöyle düşünmektedir) Batı'daki bizler, (bu problemlerle) kendimiz ilgileneceğiz çünkü bizler demokrasiyiz, siz henüz yeterince olgunlaşmamışsınız; yardıma ihtiyacınız var, biz de bunu yapacağız.

500 yıldır herkese hükmeden kolektif tarihsel Batı, çok kutuplu bir dünya oluşturmanın nesnel sürecini yapay olarak yavaşlatmaya çalışırken, bu çağın geri dönülmez bir şekilde geçmekte olduğu gerçeğiyle yüzleşmekten kendini alamıyor.

Kurala dayalı dünya düzeni kavramını öne süren Batı, ana konuların tartışmasını, muhaliflerin davet edilmediği, kendisinin uygun bulduğu formatlara yönlendirme amacını gütmektedir.

Dar grup platformları ve temyizler, diğer herkese daha sonra dayatmak üzere yöntemler üzerinde anlaşmak üzere bir araya getirilir. Örnekler arasında siber uzayda güvenlik çağrısı, uluslararası insancıl hukuka saygı çağrısı, bilgi özgürlüğü ortaklığı sayılabilir.

Aynı zamanda, benzer düşünen insanların bu tür her formatı için, Avrupa Birliği, doğal olarak BM Şartı'na bakılmaksızın, kendi yatay yaptırım mekanizmasını üretir.

Batı, NATO'nun doğuya, Rusya sınırlarına doğru pervasızca genişlemesini meşrulaştırıyor. Sovyetler Birliği'ne bunun olmayacağına dair verilen güvencelere atıfta bulunduğumuz zaman cevap şu oluyor: Bunlar sadece sözlü vaatlerdi, hiçbir belge imzalanmadı.

Kurala dayalı düzen, çifte standardın özüdür. Uygun olduğunda, mutlak kural, halkların kendi kaderini tayin hakkıdır. Bu, İngiltere'den 12.000 kilometre uzaklıktaki Falkland'ı; Paris ve Londra'nın pek çok BM ve Uluslararası Mahkeme kararına rağmen elinde bulundurduğu, kimsenin kurtarmayacağı uzak eski sömürge mülklerini ve BM Güvenlik Konseyi kararını ihlal eden bağımsız Kosova'yı içeriyor. Kendi kaderini tayin ilkesi Batı'nın jeopolitik çıkarlarıyla çeliştiğinde, Rusya ile ortak kader lehine Kırım sakinlerinin özgür iradesi durumunda olduğu gibi, bunu unuturlar ve insanların özgür seçimini öfkeyle kınayarak onları yaptırımlarla cezalandırırlar.

Kural kavramı, sadece uluslararası hukuka değil, aynı zamanda insan doğasına da bir saldırı olarak kendini gösterir. Bazı Batı ülkelerindeki okullarda çocuklara müfredatın bir parçası olarak İsa Mesih'in biseksüel olduğu öğretiliyor. Aklı başında politikacıların, çocukları saldırgan LGBT propagandasından koruma girişimleri, aydınlanmış Avrupa'da militan protestolarla karşılanıyor. Tüm dünya dinlerinin temellerine, gezegenin kilit uygarlıklarının genetik koduna bir saldırı var. ABD, değerleri liberal sınırsız serbestlik kavramına güçlü bir manevi engel olarak görülen dünya ortodoksluğunu açıkça bölmeye çalışarak, kilisenin işlerine açık bir devlet müdahalesine öncülük etti.

Ne NATO ne de AB, dünyanın diğer bölgelerine boyun eğdirme ve kendi kendine atanmış bir küresel Mesih misyonunu ilan etme politikalarını değiştirme niyetinde değil. Kuzey Atlantik ittifakı, ASEAN'ın on yıllardır inşa edilen Asya-Pasifik işbirliğinin açık mimarisindeki merkezi rolünü baltalayan ABD'nin Hint-Pasifik'e (Çin'i kontrol altına almak amacıyla) stratejik dönüşüne aktif olarak katılıyor.

Buna karşılık AB, komşu jeopolitik alanların gelişimi için, davet edilen ülkelerle içeriklerine yönelik fazla danışmaksızın programlar geliştiriyor. Doğu Ortaklığı ve Brüksel'in yakın zamanda onayladığı Orta Asya programının doğası budur. Bu tür yaklaşımlar, Rusya'nın katılımı bulunan entegrasyon birliklerinin (CIS, CSTO, EurAsEC, SCO)  dış ortaklarla münhasıran karşılıklı olarak mutabık kalınan bir parite temelinde ilişki geliştirme biçimleriyle temelde çelişmektedir.

Batı'nın Rusya'ya yaklaşımına gelince, artık tek taraflı kurallara sahip olma umutlarınızın sonunda suya düştüğünü anlamanın zamanı geldi. Batılı başkentlerden gelen, Moskova'nın pişmanlık duyması ve davranışını değiştirmesi durumunda Moskova ile ilişkileri normalleştirmeye hazır olduklarına dair tüm formüller, anlamını yitirmiştir - ve birçoğunun atalet nedeniyle bize tek taraflı taleplerde bulunmaya devam etmesi, neler olup bittiğini yeterince değerlendirebilme yeteneklerine itibar kazandırmaz.

Batı'nın son yıllardaki pratik eylemlerine bakılırsa (ABD, NATO ve AB tarafından desteklenen 2014'te Ukrayna'da gerçekleştirilen kanlı darbeden sonra Moskova'nın Rus haklarını savunmasına yönelik histerik tepki dahil), tüm bunların ciddiyetini anlamadıkları görülüyor (şöyle düşünüyorlar): Rusya kendi ilkelerini ilan etmiş, öyle olsun. Elitlerin çıkarları üzerinde daha fazla baskı kurmamız; kişisel, mali ve diğer sektörel yaptırımları artırmamız gerekiyor ve böylece Moskova aklını başına toplayacak, davranışlarında bir değişiklik olmaksızın (yani Batı'ya itaat etmeden) gelişiminde gittikçe daha derinleşen zorluklar yaşayacağını anlayacaktır.

ABD ve Avrupa'nın bu politikasını yeni bir gerçeklik olarak algıladığımızı ve bu nedenle ekonomide ve diğer alanlardaki çalışmalarımızı güvenilmez ortaklara bağımlılığın kabul edilemezliği üzerine inşa edeceğimizi açıkça söylediğimizde bile, Moskova'nın eninde sonunda fikrini değiştireceğine ve maddi çıkarlar uğruna kendisinden gereken tavizleri vereceğine inanmaya devam ettiler.

Başkan Vladimir Putin'in birçok kez söylediğini bir kez daha vurgulayacağım: 1990'ların sonunda tek taraflı tavizler yoktu ve asla da olmayacak. İşbirliği yapmak ve kaybettiğiniz kârınızı ve ticari itibarınızı yeniden kazanmak istiyorsanız, adil çözümler ve uzlaşmalar bulmak için birbirinizle müzakere etmelisiniz.

Batı'nın, bu dünya görüşünün Rus halkının zihninde kök saldığını ve Rus vatandaşlarının ezici çoğunluğunun görüşlerini yansıttığını anlaması temelden önemlidir. Batı'nın güvendiği ve Rusya'nın tüm sorunlarını Batı karşıtlığı olarak gören Rus otoritelerinin uzlaşmaz muhalifleri, yaptırımları kaldırmak ve bazı varsayımsal maddi menfaatler elde etmek için tek taraflı tavizler talep ederek toplumumuzun kesinlikle marjinal bir kesimini temsil etmektedir. 16 Haziran'da Cenevre'de düzenlenen basın toplantısında Vladimir Putin, Batı'nın bu tür marjinal çevrelere verdiği desteğin neyi amaçladığını net bir şekilde açıklamıştır.

Her zaman, özellikle de zor zamanlarda, olgunluğu, kendine saygısı, asalet ve milli gururu ve karşılıklı menfaatler için dünyanın geri kalanına eşit şartlarda açık olurken bağımsız düşünebilme yeteneğine sahip olması ile tanınan bir halkın tarihsel sürekliliğine karşı çıkıyorlar. 1990'ların kafa karışıklığı ve bocalamasından sonra Rusların bu nitelikleri, 21. yüzyılda Rusya'nın dış politikasının temel görüşü haline geldi. (Ruslar), Liderliklerinin eylemlerini yurt dışından ilham almaksızın kendileri değerlendirebilirler.

Sergey Lavrov, Moskova, 30 Haziran 2021 KOMERSAN, İngilizce baskı • WORLDCRUNCH


Tamer Güner, 08.07.2021, Sonsuz Ark, Stratejik Araştırma, Çeviri






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.


Seçkin Deniz Twitter Akışı