26 Nisan 2020 Pazar

SA8545/KY20-MEK91: Fanatik Cüret ve Anlam Erozyonu

"Fanatiğin cüreti çoğu kimseye özgüven gibi görünür. Hayır, fanatik cüret bir korku ve telaş, satılmış olmanın getirdiği bir umutsuzluk ve dışlanmışlığın dışa vurumudur."



“Osmanlı İmparatorluğu, yöre, din, aşiret veya dile dayalı çok sayıda farklı gruptan oluşuyordu. Genelde gruplar dışa kapalı cemaatlerdi. Her biri, kendi kendine yeten ve mensuplarından mutlak sadakat talep eden birer dünya idi. Yan yana yaşamalarına rağmen bu farklı dünyalar birbirleriyle kaynaşmadılar. Her biri diğerine kuşkuyla, hatta nefretle bakardı. Hemen hepsi durağan, değişmeyen ve sınırlıydı. Ancak Sünni alemi, her türlü iç çekişmeyle bölünmüş olmasına karşın, evrensel bir şeye, diğerlerinde eksik olan özgüven ve sorumluluk duygusuna sahipti. Diğer herkes marjinaldi, iktidarın ve tarihi kararların dışındaydılar.”
Albert Hourani

Coğrafyamızın her yeri muazzam değişim ve dönüşümler geçiriyor. Nefesi kesilmiş eski siyasetler ve onların arkaik aktörleri, ellerinde kalmış kırık dökük mekanizmaları ve güçleri ile arzı endam etseler de yaklaşmakta olan muazzam gelişmeler karşısında kayda değer bir varlık göstermeleri güç. Yüzyılın başında, güçten düşmüş İslam milletini ağır bir sömürü çarkı içine hapsetmek için kurulan denklemler bir bir yıkılıyor.Tarihte yeni bir sayfa açılıyor ve biz faniler içinden geçmekte olduğumuz sürecin neler doğuracağına dair belki sadece kırık dökük bazı fikirlere sahip olabiliyoruz. 

Küresel pandemiye yol açan virüs ile onun tetiklediği ekonomik gelişmeler, emperyalist güçlerin mazlum milletler üzerine kurduğu sömürü tezgahlarını belki de beklenmedik hızlarla hükümsüz kılacak. Denebilir ki stratejistlerin geleceği öngörmek için kullanabilecekleri her malzeme daha gün bitmeden anlamını yitiriyor.

Irak daha çok gündem olacak

Libya’da olan bitenler, aylar değil bir iki hafta evvel yapılan öngörüleri bile tarumar etmiştir. Çok yakın zamanda benzer gelişmeleri Suriye’de görmemiz artık kimseyi şaşırtmayacak. Ve Irak. Irak önümüzdeki süreçte daha çok gündemimizde olacak. Sadece bir Hasan Sabbah kalesi işlevi gören Kandil vesilesi ile değil, ondan çok daha önemli ve çaplı meseleler dolayısı ile tekrar ve tekrar konuşacağız Irak’ı.

Alamut Kalesi’nin reenkarnasyonu olan Irak’taki Kandil, temel olarak Kürt halkının, Kemalist ve ulusçu kadro ve siyasanın dayattığı zulümler, yol açtığı mağduriyetleri üzerinden taban bulup gelişmiş fanatik bir sol nasyonalist siyasanın hem fiziki hem de sembolik merkezidir. 

Temel olarak Türkiye içinde kanlı bir terör ağı yedeğinde siyasi faaliyetlerde bulunan PKK, Irak’ı ve Suriye’yi uzun zaman lojistik merkezler ve sığınaklar olarak kullandı. Özellikle Suriye’deki mezhepçi azınlık diktatörlüğünün neredeyse hesapsız desteğini de arkasına alan örgüt bir zaman Türkiye içinde kurtarılmış bölgeler ilan edecek kadar güçlenmişti. 

Zaman geçti, Türkiye içindeki Batıcı ve ayrıştırıcı, zorba ve darbeci azınlık iktidarlarının arkası kesildi ve ortaya çıkan çoğunluk halk iktidarları, PKK nasyonalizmini derin bir anlam krizinin içine sürükledi. Çünkü süreç, Kandil siyasetinin temel olarak Kürt’ün dayatılmış mağduriyetini kanlı bir tecimde, oldukça da ucuza alıp satması şeklinde kurgulanmış bir azınlık oyunu olduğunu acı biçimde orta yere çıkardı. Evet, aslında yüz yıl evvel başarılamayan, yani Hourani’nin bahsettiği ve süreğen bir istikrarı ve iktidarı mümkün kılan çoğunluk özgüven ve sorumluluğunun sarsılması.

Kürt evindeki Kandil tortusu

Nitekim 40 yıllık siyasetinin ardından Kandil'in Kürt evinde bıraktığı tortu şudur; Nihilist ve sorumsuz gençler, Kürt akıl ve düşünüşünden tamamen kopmuş Fransız/Alman/İsveçli kadar yabancı insanlar, İslam Dini'ne ama özellikle de Sünni ontolojiye tarifsiz bir kin ile dopdolu ateistler, ne için savaştıklarını asla kestiremeyen, 70’li yaşlardaki tekaüt Kandil ağalarının her hafta değişen siyasi pozisyonları ile ‘La havle’ çeken silahlı gruplar, bu pozisyonlara ‘Kürdistani’ bir tefsir için akıl zorlayan siyasiler, fanatik feministler, lgbt grupları, iyice bulanıklaşan bu siyasetin ağırlığı ile Kandil zenginlerinin Diyarbakır caddelerindeki lüks barlarında kafayı çeken kızlı erkekli yorgun demokratlar. Tarih bu tür siyasi cemaatlerin çöplüğüdür bir anlamda.Türkiye’de görünür vasatta gidilecek yer kalmadığını görüyor Kürt nasyonalizmi.

Bu yüzden büyük bir iştahla Suriye’de açılan iktidar boşluğuna sarıldı, tarihimizdeki bütün azınlık hareketleri gibi emperyalistlerin uzatacağı ele uzandı, ama o eller hiç de ucuz değil. Ve gün bitmeden, gitmesin diye önüne yattıkları tanklar, askeri araçlar teker teker çekildi, daha da çekilecekler. Çok daha eskiden süregelen benzer bir boşluk Irak’ta da var olageldi; Kandil ve ovada Mahmur kampı, IKBY’de bazısı siyasi zorlamalardan kaynaklı, bazısı gönüllü desteklerle varlığını sürdüren üstü kapalı bir nüfuz alanı sağladı Kürt nasyonalizmine. 

ABD, İran ve Batı başkentlerinin sıklıkla IKBY’nin kulaklarına fısıldaması ile süreğenlik kazanan bu hormonlu nüfuz, 17 Temmuz 2019’da Kandil’den talimat, Mahmur’dan destek alan bir grup teröristin Başkonsolosluk görevlisi Osman Köse’yi şehit etmesi ile Erbil için artık taşınması zor bir yüke dönüştü. 

O gün bugündür Mahmurlular için yaşam her gün biraz daha zorlaşıyor, Erbil gibi Mahmurlular için de Kandil taşınması zor bir yüke dönüşmüş durumda. Ama işler bununla kalmadı. Kürtlere dayatılan azgın azınlık siyasetinin Kürtleri bir yere götüremeyeceğini, sömürgeci emperyalistlerin elinde İslam coğrafyasına ve Müslümanlara karşı ucuz bir sopadan başka bir hükümlerinin kalmayacağını makul çoğunluk fark etti çoktandır. 

IKBY’de olan biten sadece iki yerleşik partinin Kandil ile girdikleri bir çıkar kavgası değil, tersine Kürt sokağında uzun zamandır konuşulan, derinden hissedilenin siyasete taşınmasından ibarettir. Bu gelişmeyi kronolojik olarak kısaca derc edelim: 

TSK’nın15 Nisan’da Kandil yakınlarındaki Zine Werte bölgesine düzenlediği bir operasyonda 8 PKK’lının öldürülmesi sonrası Kandil ile IKYB arasında ciddi bir gerilim doğdu. TSK’nın bölgede yaptığı operasyonlar ve kurduğu karakollar nedeniyle hareket kabiliyeti iyice daralan PKK, Kandil ile Kuzey Irak’taki yerleşim birimleri arasında bir geçiş noktası olan, Erbil’e 120 kilometre uzaklıktaki Rewanduz’a bağlı Zine Werte bölgesinde üs kurmaya girişti. 

Geçmişte KDP ile KYB arasında meydana gelen çatışmalarda tampon olarak kullanılan bu bölge zamanla Kandil’in nüfuz alanına girmişti. Lojistik ve geçiş güzergahı olarak stratejik önemde olan Zine Werte’ye PKK’nın üs kurma girişimi sadece Türkiye’yi değil, belli ki IKBY’yi ama özellikle KDP’yi rahatsız etmiş görünüyor. KYB’nin muhtemelen Tahran’dan kaynaklı tazyikler ve siyasi müktesebat gereği daha yakın durduğu Kandil’in Türkiye ve IKBY operasyonları ile sıkışması, belli ki KYB’yi de sıkıştırıyor. Ama baştan itibaren söylediğimiz gibi Kürt sokağının, Kürt’ü İslam coğrafyasında ucuz bir emperyalist sopaya indirgeyen azgın azınlıklara karşı yükselen itirazına direnecek her siyasayı aynı son beklemektedir.

Rezil ayrışma

20 Mart 2003’te, dünyanın en büyük ordusuna sahip ABD’nin hemen bütün imkanları ile saldırdığı Irak 17 yıldan beri halktan kopuk azgın azınlık siyasetlerinin ellerinde acı çekiyor. Kürtlerin kendi içinde bölünmüşlüğü ve her birinin halktan çok, kulak kabarttıkları sömürgeci Batı başkentlerinin telkinlerine göre pozisyon almaları, Şiilerin mezhepçi kinlerle ötekileştirdikleri Sünnilerin yine kendi içlerindeki azgın azınlıklar eliyle paralize edilmiş olması, Şiilerin bir yandan İran diğer yandan Batı başkentlerinin tazyiki ile her gün daha da artan bölünmeleri, Irak siyasetini içinden çıkılması zor bir puzzle’a çevirmiştir. 

29 Kasım’da istifa etmek zorunda kalan Başbakan Adil Abdul Mehdi’nin yerine şimdiye kadar kaç başbakan adayı çıktığının hesabını tutmak bile ciddi bir iş artık. Irak sokağı da bu rezil ayrışmadan, bu ayrıştırıcı fanatik siyasetlerden bıkmış usanmıştır. Sadece geçen yıl hükümeti protesto gösterilerinde 700’ü aşkın genç hayatını kaybetti. 

Bu azgın azınlık siyasetlerinin dayattığı kötü yönetim ülkeyi başta İran olmak üzere birçok sömürgeci gücün nüfuz alanı haline getirmiş, yine bu kötü yönetimin yarattığı iktidar boşluklarında paralel ordular, paralel bakanlıklar, paralel istihbaratlar kurulmuş, rüşvet ve israf almış başını gitmiştir.

Dar ulusçu siyasa

Bütün bu rezil manzaranın ortaya çıkışında ve sürgit devam etmesinde sorumsuz fanatik siyasetler, her biri bir emperyalist gücün oyuncağı gruplar, örgütler sömürgecilerle birlikte en başat sorumlulardır. Bunun Kürt de farkındadır, Şii de Sünni de farkındadır. Dayatılan dar ulusçu, dar mezhepçi, dar örgütçü siyasetlerin tamamı sokak nezdinde çöpe dönüşmüş durumdadır. Bunun doğuracağı sonuç makul çoğunlukların hızla birbirlerine yanaşmasının üreteceği, toplumu bu fanatik grupların tasallutundan kurtaracağı yeni bir siyaset dilidir. 

Kürdün kaderi Sünni Arap’ın kaderi ile birdir, Şii Türkmen’in kaderi Şii Arap’ın kaderi ile bir. Bugün birbirine küçük parti ve grup çıkarları ile diş bileyen, her biri bir sömürgeci güce yaslanan bu siyasa için bölgede bir gelecek kalmamıştır. Son Başbakan adayı, Irak İstihbarat örgütü başkanı Mustafa Kazimi’nin ifadeleri bu konuda umut vaat ediyor: 

‘Irak’ı bölgesel çatışmalardan uzak tutmak için çalışacağım, Erbil-Bağdat ilişkilerinin güçlenmesi için çalışacağım. Irak’taki varlıklarının doğası hakkında ABD ile ciddi bir diyalog kuracağım, Irak’ın dış güçlerin çatışmaları için bir arena olasına karşı çıkacağım, Arap ve İslam dünyası ile ciddi ilişkiler ve açılımlar için çalışacağım.’

Tıpkı son 20 yıla yakın süredir Türkiye’de olduğu gibi. Zaman zaman oluşan boşluklardan boyun uzatan, büyük partilerin içine sızan, siyaseti küçük fırsatlarla zehirlemeye kalkışan Türkiye’deki sol veya sağ azgın fanatiklerin sokakta hükmü kalmamıştır. İslam coğrafyası bir bütün olarak ete kemiğe bürünen, yüz yıllık sömürgeciliğin bütün tezgahlarının bozulduğu yeni bir sürece girmiş bulunmaktadır. 

Türkiye’nin tarihsel imkân ve sorumlulukları ile merkezinde yer aldığı bu süreç mezhepçi azınlıkların, Batı’nın etki ajanlarının ve eski güzel günlerin hayali ile yanıp tutuşan bürokratik oligarşinin rayından çıkarabileceği dönemeci çoktan aşmıştır. Libya’da, Suriye’de, Somali’de, Balkanlarda ve tarihsel coğrafyamızın her yerinde sisin içinde beliren dağ gibi orta yere çıkan bu gerçeklik, artık Batı başkentlerinin sopa olarak kullandığı siyaset ve aktörlerin oyun sahası olmaktan çıkmıştır.

Daha çok iş birliği

Bu süreç belki Batı’da kurulu büyük paktların dağılmasına yol açacak ve ulus devletleri öne çıkaracaktır, ama İslam coğrafyasında tam tersi bir yolun kavşağındayız: Daha çok iş birliği, daha çok dayanışma, daha çok bütünleşme.

Hourani Osmanlı ve genel olarak İslam coğrafyasında süreğen bir istikrar ve iktidarın mümkün şartı olarak Sünni çoğunluktaki özgüven ve sorumluluğu işaret ediyordu. Çünkü özgüven başkalarını yok edilmesi gereken düşman olarak görmek gibi bir basitlikten ve sorumluluk başkaları ne yaparsa yapsın evinizin de zarar göreceği fanatikliklerden uzak durmaktır. 

Nitekim yakın tarihimizde farklı saiklerle meydana gelmiş olan nice provokasyona rağmen toplum çoğunluğu çocuğunun elinden tutup evine kapanmış ve fanatik çevre ve siyasetlerin alet olduğu bu tür kirli planlara yüz vermemiştir. Fanatiğin cüreti çoğu kimseye özgüven gibi görünür. Hayır, fanatik cüret bir korku ve telaş, satılmış olmanın getirdiği bir umutsuzluk ve dışlanmışlığın dışa vurumudur. Fanatik evi yakmaya hazırdır, gezide, hendek rezaletinde, 6/8 Ekim olaylarında ve benzeri her olayda fanatiğin cüreti ve çoğunluğun özgüven ve sorumluluğu gözlenmiş, test edilmiştir.




Mustafa Ekici, 26.04.2020, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 



İlk Yayınlandığı Yer: Star, Açık Görüş



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı