5 Ocak 2019 Cumartesi

SA7353/MEY40: Başarısız Bir Eğitim Yaklaşımı ve Sonuçları

"Bizden kaçıyorlar, kurduğumuz kurallarla dolu duvarlardan kaçıyorlar, bizi umursamıyorlar ve biz kendi ürettiğimiz kaosun içinde çaresizlikle bocalayıp duruyoruz."


Hiç herhangi bir okulda, bir kenarda durup koridorlarda ya da bahçede oynayan, yürüyen, sohbet eden, bir şeyler yiyen-içen, ders çalışan, bağıran-çağıran liseli gençlere bakıp düşündünüz mi, bilmiyorum. Mesela yağmurlu bir günde herhangi bir katta pencerenin önünde duvara yaslanıp yağmur damlalarının camdan süzülüşünü dalgın dalgın izleyen herhangi bir gence baktınız mı? 

Ben çok baktım, çok düşündüm. Milyonlarca genci, üretebilecekleri en iyi çağda okul binalarında tutup onları sadece derslerle ilgili teorik bilgi vererek geleceğe, herhangi bir üniversiteye hazırlamak bana akıllıca gelmiyor. 

Bu çok yüksek enerjiye sahip herhangi bir varlığı çok dar bir alanda kontrol altına almak kadar riskli ve saçma bir şey. Ki gençler ne zaman nasıl tepki vereceğini asla bilemeyeceğimiz kadar yüksek enerjiye sahipler... Bence bütün sorunlar, yanlış olduğunu henüz çok kimsenin fark etmediği bir kararın sonucu. Bu sonucun da bedelini ödüyoruz hepimiz, öğrenci, öğretmen, aile ve toplum olarak... Bu yüksek enerjiyi gereksiz yere, sorgulanmamış bir amaçla kontrol altına almaya çalışan ve başarısız olduğu/olacağı kesin olan bir yaklaşımı sürdürerek harcıyoruz.

Açık bir şekilde söyleyeyim, ne kadar geliştirirseniz geliştirin, okul duvarları hayal kurmak için yeterince geniş değil ve okul, ancak akademik bilince, beklentiye ve amaca sahip öğrenciler için anlamlı bir yer; bu türden öğrencilerin sayısı da bütün liseli öğrencilerin yüzde onunu geçmez... Yani sekiz yüz kişilik bir okulda en fazla seksen kişi akademik bir amaç edinebilecek bir hayal gücüne zaman harcamış durumda. Kalan yüzde doksan entegre amaçlarla ve yasaların, ailelerin zoruyla okul binalarının sınırlarının içine doluşturuluyor. Bunu herhangi bir lisenin yıl sonu ders notlarını inceleyerek gözlemleyebilirsiniz. 

Gelecek ve meslek kaygısı herkesin üniversite mezunu olmasını gerektiriyor gibi görünüyor olsa da, meslek alanlarının dışında iş hayatına devam eden üniversite mezunları ile ilgili istatistiklere baktığınızda da sorunu açık bir şekilde görüyorsunuz. Yüzde doksan için konu herhangi bir işte çalışarak geçinebileceği ve aile kurabileceği bir kazanç elde etmek; lise onlar için gerçek bir eziyet mekânı... 

O halde neden işi sadece üniversiteye öğrenci hazırlamak olarak tanımlanan liselerde topluyoruz milyonlarca genci? Meslek liseleri neden yeterli-yetkin bir bilinçle cazibe merkezi hâline getirilmiyor? İş-sanat atölyeleri, sanayi siteleri, elektrikçiler, inşaatçılar, tamirciler, kaportacılar, fabrikalar, berberler, kasaplar, balıkçılar, marangozlar, kısaca hayatın her yerine yayılmış meslek dalları çırak, kalfa gibi eleman yetersizliği çekerken neden milyonlarca öğrenci herhangi bir beceri kazanmadan okul binalarının arasında dört yılın geçmesini bekliyorlar?

Herhangi bir meslek lisesi mezununun işe başladıktan birkaç yıl sonra aldığı ücret herhangi bir öğretmenin, memurun aldığı maaşa eşit ya da daha üst seviyeye ulaşıyorsa, dört yıllık üniversite masrafları da dahil olmak üzere devletin ve ailelerin harcadığı milyarlarca lira ile büyük bir insan ve para israfı yapmış olmuyor muyuz? KPSS önünde birikmiş yüzbinlerce gencin devlet memuru olmak dışında iş imkanları maalesef genç yaşlarda elde ettikleri herhangi bir beceri olmadığından kısıtlı...

Pencere kenarında durup camdan akan yağmur tanelerini dalgın dalgın izleyen gencin tepesine üşüşen ve sürekli ders çalış diyen, anne-babaları, öğretmenleri, müdür yardımcılarını, müdürlerini düşünün ve bütün bunlar yetmediği gibi, akraba, çevre baskısı, akran baskısı, duygusal beklentiler ve çöküntüler sonrasında üniversiteye gitse bile işsiz kalma korkusu o gencecik insanın içinde hayal kuracak yer bırakmıyor, maalesef durum tam olarak bu... 

O halde düşünmeyecek miyiz yanlış yaptığımızı? Neyi bekliyoruz?

Bina, öğretmen, müfredat-kitap -yetersizlikleri bir yana- harcamaları ile milli geliri ve çok değerli olan nesillerimizi hoyratça harcamıyor muyuz? Nereye kaçıyorlar, görmüyor muyuz? Akıllı telefonlar, tabletler, bilgisayarlar ve ne yazık ki dışarıdaki tehlikeli hayat onlar için sığınılacak alanlar olarak karşılarında duruyor. Bizden kaçıyorlar, kurduğumuz kurallarla dolu duvarlardan kaçıyorlar, bizi umursamıyorlar ve biz kendi ürettiğimiz kaosun içinde çaresizlikle bocalayıp duruyoruz.

Düşünelim; bu saçma sapan döngüyü, çocuklarımızı KPSS hûnisine hazırlayan ve huzursuz kılan döngüyü ortadan kaldıralım. Çocuklarımız  mesleğine saygı duyan öğretmenlere denk gelsin diye umutlanmayı da bir kenara bırakıp, her açıdan yeniden yapılanmanın yollarını bulalım. Disiplin kurullarında ceza almak üzere ifade veren gençlerin sayısı her geçen gün artıyorsa başka çaremiz olmadığı da açık... Liseler ceza değil eğitim yerleridir, ama eğer ceza verecek duruma gelmişler ise, sistem başarısız demektir...

Başarısız bir sistemi ancak insanları eriterek sürdürebilirsiniz, bunun adına da eğitim denmez.

Son bir soruyla konuyu kapatıyorum;

Nasıl bir nesil istiyoruz ve biz bunu tasarlayacak niteliklere sahip miyiz?



Mustafa Eyyüboğlu, BeşOcak İkiBinOnDokuz– Kırk




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı