26 Mayıs 2018 Cumartesi

SA6203/MEY36: LGS Bir Araçtır; Peki Bu Aracı Etkin ve Adil Bir biçimde Kullanabilecek miyiz?

"Daha iyisini yapabilmek için bugün bunları yaşıyor olmamız gerekiyor... ve tabi yapılanı sağlıklı bir şekilde eleştirip değiştirebiliyor olmamız da şart."


Çocuklarımız, en değerli varlıklarımız... Hep böyle bakarız değil mi? Ama iyelik eklerini büyük bir keyifle kullanırken unuturuz onlar bize ait değil; onlar dünyaya getirmemiz ve kendi ayakları üzerinde durana kadar yetiştirmemiz için bize emanet edilmiş bağımsız insan yavruları. Terk edip gidiyorlar ya bizi, bizim anne-babalarımızı terk edip gittiğimiz gibi... hepsi bu.

Ama bunu kime anlatabilirsiniz ki? Kendisi 90 yaşına gelmiş annenin ya da babanın 70 yaşındaki oğluna ya da kızına bakışını nasıl doğduğu andan koparıp atabilirsiniz? Hangi toplumda, kültürde ya da dinde olursa olsun bu böyledir; bunun böyle oluşu bize onların sahibi olduğumuz yanılgısını nasıl yüklüyor farkında mıyız?

Ne kadar tartışırsak tartışalım, hangi ünlü pedagogun, psikoloğun, psikiyatrın ya da psikolojik danışmanın fikirlerini öne çıkarıp uygulamaya kalkarsak kalkalım, çocuklarımızın üzerinde kurduğumuz tahakküm bizi çağımızdan, çağımızın modern yaklaşımlarından değil ilkel denilen çağların, kabilelerin tutumlarıyla baş başa kaldığımız gerçeği ile karşı karşıya bırakıyor; bu değişmiyor, değişmeyecek.

O halde ne yapmalıyız?

Çok basit; onlara düşünmeyi öğretmeliyiz... Düşünmek, onların en iyi bildikleri şey aslında, ama bizim bildiklerimizi bilmediklerinden bizim bildiklerimizi düşünürken işleme imkanına sahip olmuyorlar; çünkü kendileri kendileri için olanı seçip almak üzere yaratılmışlar... 

Tahakküm kurgularımızın gelip çattığı duvar bu duvar. O zaman onlara bildiklerimizi anlatmanın yollarını bulmalıyız, nasıl düşündüğümüzü öğretmeliyiz, başka insanların nasıl düşündüğünü göstermeliyiz ve büyük bir sabırla onların kendileri için en uygun olan düşünme şeklini belirlemelerini beklemeliyiz. Bunun başka yolu yok...

Okullar, düşünmek için gerekli olan bilgilerin ve tekniklerin öğretildiği yerler; tabi bu kuramsal olarak böyle, kanunlar ve yönetmelikler tam olarak bu ütopik temel üzere yabancıdırlar insana. Zannedilir ki yönetmeliklerle, müfredat denilen öğretim programlarında tanımlanan ve dayatılan davranışlarla çocuk bilgi edinir ve düşünmeyi öğrenir ya da geliştirir. Peki hangi özel ya da resmî okul, hangi öğretmen kanun, yönetmelik ve programlarla kesin ve keskin olarak belirlenen tüm davranışları öğrencilerine kazandırabilmiştir tam olarak?

İmkansızı istiyoruz ve imkansızı istediğimiz şahıs kendi çocuğumuz, bu haksızlık değil mi? Elimizdeki ürün olarak çocuğumuz,  her ders için belirlenmiş hedef davranışların en fazla yüzde yirmisini kazandırabilmiş olduğumuz bir ürün... Hedeflerimizde bir sorun olduğu kesin, hedeflediğimiz davranışları kazandırma becerilerimizde de büyük bir sorun var, yine soralım bu çocuğumuza yaptığımız haksızlıkların boyutlarını görmemizi sağlamıyor mu?

Kendimizi eleştirme alışkanlığımız olmadığı için bu konuyu, sonraki zamanda derinlikli ve çok boyutlu olarak düşünecek insanlara bakıp bugüne gelelim.

Bugün lise bitene kadar gelecekte hangi mesleği seçeceğini belirleyememiş çocuklara sahibiz; sürekli sınavlara giren çocuklar bunlar. Sınavlar elzem, ama esas değil; neleri  ne kadar öğrettiğimizi ölçen şeylerdir sınavlar, ama sınav sonuçlarını değerlendirdiğimizde suçladığımız kendimiz değiliz, o masum çocuk ya da genç....

Devlet olarak  o masum çocuğu 4-5 yaşlarından itibaren anne-babasından alıyoruz, 'çocuğunu biz yetiştireceğiz' diyerek, ama anne-babaya 'çocuğuna şu davranışları kazandıracağız ve sonuçta şu meslekleri seçebilecek hale gelecek' diyemiyoruz. Bunu dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesi de diyemiyor, ama hepsi üstün nitelikli çocuk-genç istiyor hiç rahatsızlık duymadan... üstün nitelikli kaç yetişkin var diye sormadan üstelik.

İlkokul bittiğinde, ilkokulu bitirmiş olmak gibi bir niteliğe sahip olan çocuk, seçim yapabilecek bir yeterlilikte değil, bu bizim başarısızlığımız; ama tüm sınavlara girmiş ve başarılı sayılmış olan bu insan yavrusu için ilkokul bitirmiş olmak bir anlam ifade etmiyor; bir basamak geçildi o kadar...

Ortaokul geliyor sonra ve tabi bu arada çocukluktan ergenliğe geçişte kazanılacak bazı meslekî beceriler çağı da geçip gidiyor aradan... Ortaokul bitene dek sınavlar, başarılar, başarısızlıklar stresler falan; nihayetinde çocuk bütün engellerden sıyrılarak ortaokulu da bitiriyor. Peki ölçüyor muyuz düşünmeyi öğretebildik mi ya da düşünme becerilerini geliştirebildik mi? 

Hayır; onu yine ayrıcı, seçici merkezi sınavlara sokarak belirsiz bir geleceğe hazırlıyoruz... Artık elimizde bir ustanın elinde eğitilme yaşını geçirmiş bir çocuk var ve gelecekte hangi mesleği icra edeceğini yine bilmiyor. Demek ki düşünmeyi öğretememişiz, karar vermek gibi bir alışkanlığı yok çocuğumuzun.

Liselere giriş sınavlarına geldik... Elimizde yine büyük bir belirsizlik var; değişen sınav sistemleri, arayışlar ve daha bir sürü şey. Ne öğretmenleri denetledik ne de müfredatı sorguladık, hangi davranışların ne kadar kazandırıldığına dair net bir fikrimiz yok... Çocuk ya tembel ya da çalışkan... Hele çalışkan değilse çocuk, anne-babasının gözünde bitik ve yitik...

2018 yılında ortaokul son sınıf (8) öğrencisi olan çocuğumuz şöyle bir şeyle karşılaşıyor... 

"İnternetten PİSA ve TIMSS sorularını indirip çözmeye çalışın. ALES sınavlarını indirip işlediğiniz konularla ilgili olanları çözün" 

Çünkü MEB ilk defa uygulanacak LGS sınavlarında öyle sorular soracak... PISA sınavlarında başarı sıramız düşükmüş çünkü... Madem internetten indirip çözecekti idiler, sekiz yıl ne okuttunuz bu çocuklara? PISA ne TIMSS ne ALES ne? Büyük bir korku dalgası yayılıyor çocuğun zihninde...

Sınavın ezberi değil, yorum ve analiz yeteneklerini ölçen nitelikleri olacakmış... Her alan için 8’inci sınıf öğretim programlarında belirlenen kazanımlar esas alınarak öğrencinin okuduğunu anlama, yorumlama, sonuç çıkarma, problem çözme, analiz yapma, eleştirel düşünme, bilimsel süreç ve benzeri becerilerini ölçecek nitelikte sorular yer alacakmış. 

Peki bunları geçen 8 yılda neden öğretmediniz de şimdi birdenbire istiyorsunuz? Ne hakkınız var buna? Madem öğrettiniz, ki öğretmediğinizi biliyoruz, bu sınava ne gerek var şimdi, mezun değil mi çocuk tüm sınavlarınıza girip başarılı olduğu için? Size nasıl güvensin şimdi, bize nasıl güvensin?

Şöyle diyor ilk 7 yılı hiç hatırlamayan resmî açıklama:

2018 yılında “Merkezi Sınavla Öğrenci Alacak Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri, Özel Program ve Proje Uygulayan Ortaöğretim Kurumları”na öğrenci seçmek amacıyla yapılacak Merkezî Sınav ile ilgili usul ve esaslara göre;

"Sınav, 8’inci sınıf öğretim programları esas alınarak yapılacaktır. Sınav, iki bölüm hâlinde uygulanacak, çoktan seçmeli 90 soru sorulacak ve aynı gün yapılacaktır. Birinci bölüm, 50 soruluk sözel alandan oluşacak ve süresi 75 dakika; ikinci bölüm ise 40 soruluk sayısal alandan oluşacak ve süresi 60 dakika olacaktır. Sözel bölümde, 8’inci sınıf Türkçe, din kültürü ve ahlak bilgisi, T.C. inkılap tarihi ve Atatürkçülük ile yabancı dil, sayısal bölümde ise matematik ve fen bilimlerinden sorular yöneltilecektir."


Tamam bunu kabullendik. peki ya MEB Müsteşarı Yusuf Tekin'in şu açıklamalarına ne diyeceğiz?

"Sınav sadece 8. sınıf müfredatından olacak. Ayrıca öğrencilerimizin ayrı bir kaynağa, ders kitabına, özel derse ihtiyacı olmayacak. O yıl içindeki kazanımlarını ölçeceğiz. Sadece okul müfredatı, yani bizim ders kitaplarımız yeterli olacak. Bu konularda eksikliğini hissedenler için ise zaten okullarımızda destekleme ve takviye kurslarımız var. Öğrenciler okul idaresine başvurduğunda eksik olduklarını düşündükleri konularda kendilerine gerekli ders anlatımları herhangi bir ücret istenmeksizin, ek bir materyale ihtiyaç duymaksızın yapılacak." 

LGS bir araçtır sadece, TEOG gibi, SBS gibi ve bu tür araçlar her daim var olacaktır, önemli olan bu araçları doğru, etkin ve adil bir biçimde kullanabilmek.

Yine kanun, yönetmelik ve hayaller dünyasından çıkıp gelen bir söylem.... Her taraf etüd denen salonlarla dolu ve binlerce ek kaynak savruluyor kitaplıklarında çocukların... Çünkü devletin ders kitapları yetersiz... Okuldaki kurslar ise MEB'in kısıtlamaları yüzünden tek tek kapanıyor.

Buraya kadar teknik eleştiriler yaptık. Sınava girdi çocuğumuz ya da girmedi, bu yeni sistemin tek avantajlı yanına geldik şimdi... Her çocuk bu sınava girmek zorunda değil eski sistemdeki gibi... Bu iyi bir şey, daha iyi olan öğrenci daha iyi yerleri hak eder, devlet bu imkanı sağlamak zorunda ve sağlamak üzere yeni bir sistem öneriyor...

Sınava giren öğrenciler belirlenmiş okullara girecek, sınava girmeyenler ya da sınava girdiği halde puanla alan okullara yerleşemeyen öğrenciler için artık servis-yemek sıkıntısı olmayacak, her öğrenci kendi ikametgahına yakın yerlerdeki okullara yine diploma notuyla girecek...

Bu sistem de şöyle işleyecek;

Öğrencilerin bulunduğu her bölgede, her okul türünden (meslek liseleri dahil) en az 9 okul yer alacak. Öğrenciler, zorunlu 5 tercih yapacak ve sistem onları yerleştirecek, başka seçenekler de sunarak.

Şu yanılgı sürüyor; şu okul çok daha iyi şu kötü falan... Hayır öyle bir şey yok; bütün okullarda görev yapan öğretmenler bu ülkenin üniversitelerinden mezun olup göreve başlayan öğretmenler ve çoğu da eşdeğer kalitede (bence çoğunlukla yetersiz bu kalite); burada mesele daha iyisini yapan çocuklara daha iyisini elde edebileceği bir yerde yoğunlaşma imkanı sunmak, bu iyi bir şey... herkes en iyisi olmak zorunda değil, herkes mühendis ya da doktor olmak zorunda da değil. Ki meslek lisesi elektrik-elektronik bölümü mezunu olup dört yıllık fakülte mezunu öğretmen kadar maaş alan teknik elemanlar da var.

Yani herkes üniversite mezunu olmak mecburiyetinde değil, bu geçmişe göre büyük bir farkındalık devlet adına. Ki; sistem sanayi-tarım vs gibi alanlarla tam entegrasyonu sağlanmış  meslek erbabı yetiştirme becerisini de geliştirmeli her geçen yıl.

Sözün özü; büyük bir çağ değişiminde, çocuklarımız bizden çok daha iyisini isterken onlara verebildiklerimiz gerçekten çağ adına hüzün verici... Biz bu kadar beceriksiz iken çocuklarımızı nasıl bilgisayar oyunlarına kaptırmayız, söyler misiniz?

Anneler ve babalar, size sesleniyorum; biraz rahatlayın, her çocuk mükemmeldir, onun mükemmelliğini bozarak ona kötülük yapmayın.... bırakın onlar da kendileri adına kaygılansınlar ve hayaller kursunlar, düşünmeyi öğrensinler.

Ha unutmadan; bütün sabotaj girişimlerine rağmen konuştuğumuz bütün bu şeylerin konuşulmasını sağlayan iktidar-hükümet samimi bir arayış içerisinde, başka iktidarlar da gördük biz ve nelerin değiştiğini hepimiz birlikte izliyoruz. Teknolojiden bina araç-gereç yeterliliğine, gelenekten inovasyona, yazılımdan robotiğe kadar bir sürü yenilik var dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde olmayan...

Daha iyisini yapabilmek için bugün bunları yaşıyor olmamız gerekiyor... ve tabi yapılanı sağlıklı bir şekilde eleştirip değiştirebiliyor olmamız da şart.



Mustafa Eyyüboğlu, Yirmi Altı Mayıs İkiBinOnSekiz– OtuzAltı




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı