16 Haziran 2017 Cuma

SA4468/KY57-AHCZD17: Hayvan'dan Aşağı Bir Dereceye Râzı Olan İnsan

"Gönüllerin Allah’ın zikriyle/Kur’anla titreyip kendine dönme zamanı gelmedi mi?"


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Bizi hidâyete erdiren ve kendine imân etme şerefini nasip eden Allah’a hamd, Resûlüne salât u selâm olsun.


Biri Darwin’e, mükemmel bir insan olarak yaratılıp, kendi seçimi ile hayvanlardan bile aşağı bir derekeye inip, canavara dönüşebilen evrim geçirmiş varlığın paradoksunu
sormalıydı…

فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ ﴿٢٦﴾

“(Hâl böyle iken) nereye gidiyorsunuz?” (Tekvîr, 81/26)

“Bu gidiş nereye?” Rabbimiz âdeta çıkmaz sokaktan söz ediyor ve uyarıyor: “Nereye gidiyorsunuz?” Siz Müslümansınız… Halbuki, “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreden, kötülükten men eden ve Allah’a iman edenlersiniz.”(Âli İmrân,3/110) 

“Bu gidiş sizi hayra ve istikrara götürmemektedir. Yanlış yoldasınız. Önce Rabbinize rağmen, fıtrata aykırı, huzur yerine acı veren, uydurduğunuz ve sonra da  beğendiğiniz yola değil! “Öyleyse, Allah'a doğru (yönelip, şirkten ve bozulmalardan) koşun/kaçın. [1]”(Zâriyât,51/50) 

Rabbânî, vahye, vahyin gösterdiği ve Peygamberin rehberlik ettiği Sırat-ı mustakîm’e dönün. Tek kurtuluş yolu ‘sırat-ı müstakim’dir. Mutluluğun, barışın, huzurun ve istikrarın yegâne yolu ‘sırat-ı mustakîm’dir. Bu yol ancak sizi düze çıkarabilir. Başka yollar ise önce aşağıların aşağısına (esfali sâfilîn) savrulup sonra da cehenneme gider. 

Unutma ki Rabbimiz şöyle buyurdu: 

“Şüphesiz iyi akîbet (güzel sonuç) takvâ sahiplerinindir.” (Hûd,11/49) 

Sonra uyardı:

“Ey imân edenler! Yakıtı insanlarla taşlar olan cehennem azabından kendinizi ve evlâd-ı iyâlinizi koruyunuz.” (Tahrîm,66/6) 

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ ﴿٤﴾ ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ ﴿٥﴾

“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına (en aşağı derekeye) indirdik.” (Tîn,95/4-5)

Bir insan en güzel şekilde yaratıldıktan sonra cismani ve zihni kuvvetlerini kötülük için kullanıyorsa o zaman Allah (c.c.) da ona ancak kötülük yolunda tevfik eder. Bundan dolayı o insan alçak duruma düşer ve öyle bir noktaya ulaşır ki, hiçbir mahluk ahlak bakımından o kadar aşağıya düşmez. Bu insanlık toplumunda açıkça görülebilecek bir gerçektir. Hırs, tamah, bencillik, şehvet düşkünlüğü, esrarkeşlik, alçaklık, gazab ve benzeri diğer adetler nedeniyle insan ahlaki bakımdan gerçekten en düşük seviyeye düşer.[2] Bu “aşağıların en aşağısına indirmek”, insanın kendi aslî, olumlu kimliğini saptırmasının -başka bir deyişle yozlaştırmasının- bir sonucudur: Yani, insanın kendi yaptıklarının ve yapmayı ihmal ettiklerinin sonucu.

أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا ﴿٤٤﴾

“Onlar hayvan gibidirler, hatta, yolca (tuttukları yol itibariyle), daha da sapıktırlar.” (Furkan, 25/44)

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ ﴿١٧٩﴾

"Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir." (Araf suresi, 7/179)

Bu ayet, "Birçok cin ve insan vardır ki, biz onları sadece cehenneme göndermek ve cehenneme yakıt yapmak için yarattık" diye bir mânâya gelmez. Fakat ayetin ifade ettiği anlam şudur: "Biz onları yarattık ve onlara kalb, akıl, göz ve kulaklar verdik, fakat bu kötü insanlar o yetenekleri Hakk'ı bâtıldan ayırdetmek için kullanmadılar ve kötü amelleriyle kendilerini Cehennem için yakıt yaptılar."[3]

Çok aceleci, çok hırslı, çok cimri, çok sabırsız, çok nankör ve ümitsiz, çok şımarık, çok tartışmacı, çok cahil, çok zâlim ve azgın, şehvetlerine düşkün, dünya hayatının cazibesine kapılan, mal, servet, makam ve şöhret hırsı ile günaha dalan, haramlara düşen insan aşağıların aşağısına (en aşağı derekeye), hayvanlardan bile daha aşağı bir duruma düşer.

“Onlar hayvan gibidirler, hatta, yolca (tuttukları yol itibariyle), daha da sapıktırlar.” (Furkan,25/44) ayetinde “İfadeye kesinlikten sakınan ve insaflı bir hava egemendir: Çünkü "onların çoğu" deniyor ve suçlama hepsini kapsayacak şekilde genelleştirilmiyor. Çünkü aralarında azınlık durumunda olan bir grup doğru yola girmeye eğilim gösteriyor, gerçek karşısında durup düşünüyor. Çünkü, düşünme, kavrama ve bunun sonucunda bilinçli olarak tavır takınma yeteneğine sahip olmaktan, ikna edici belge ve delil karşısında durup kabul edebilmekten başka, insanı hayvandan ayıran hiçbir özellik yoktur. 

Daha doğrusu insan, bu özelliklerinden yoksun olduğu zaman kesinlikle hayvandan daha aşağı bir düzeye iner. Çünkü hayvan yüce Allah'ın kendisine bahşettiği içgüdü yeteneği ile yolunu bulur ve görevini eksiksiz olarak, doğru bir şekilde yerine getirir. Ama insan yüce Allah'ın kendisine bahşettiği bu özellikleri bir kenara bırakıyor ve düşünme yetisini kaybederek hayvandan bile daha aşağı bir düzeye düşüyor. "Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta hayvanlardan bile daha sapık yoldadırlar." Böylece müşriklerin peygamberimizi -salât ve selam üzerine olsun- alaya almaları üzerine, alaycıları çok sert, küçümseyici ve önemsemez bir üslupla insanlık sınırının dışına çıkaran, bu değerlendirme yapılıyor.

“Olsa olsa, hayvanlar gibidir onlar", çünkü körü körüne tutkularının ardından giderler. Nasıl, koyunlar ve sığırlar sürücülerinin kendilerini nereye otlağa mı, yoksa kesimhaneye mi götürdüğünü bilmezse, böyle insanlar da nereye sürüklendiklerini -felakete mi, kurtuluşa mı- bilmezler. Aradaki tek fark, hayvanların aklının olmaması ve götürüldükleri yer konusunda sorumluluklarının bulunmamasıdır. Fakat, ne yazık ki, akıl nimetiyle donatılmış insanlar hayvanlar gibi davranabilmektedir. Dolayısıyla, durumları hayvanlarınkinden çok daha kötüdür. Yeri gelmişken, bu bölümün (ayet: 43-44), Hz. Peygamber'i (s.a) mesajı böyle kişilere götürmekten alıkoymaya yönelik olmadığını belirtmeliyiz. Burada kâfirlere, hayvanlar gibi davranmaya devam ederlerse, karşılaşacakları sonuçlar konusunda dolaylı bir uyarıda bulunulmaktadır.”[4]

 Yaratılışında kan dökmeye meyilli olan, hayvanlardan aşağı olabildiği gibi taş gibi kas katı ve hatta daha beter olabilen insanı insan yapan imandır, vahye sarılmaktır, ibadettir, sâlih ameldir ve Allah’ın kendisine emrettiği şekilde nefsini ıslâh etmektir. Bu vasıflardan uzaklaşan insan değersiz bir varlık haline gelir. Yani pislik üreten, etrafına zarar veren, katleden, sadece nefsi için yaşayan ve aşağıların en aşağısı bir varlık haline gelir.

“Biz ona şah damarından daha yakınız.”(Beled, 90/16.) 

“Nerede olursanız Allah sizinle beraberdir.” (Hadîd, 57/74.) 

“Nereye yönelirseniz Allah oradadır.” (Bakara, 2/115.)

İnsana bu kadar yakın olan Rabbimiz Allah (c.c.) insanları ve cinleri yalnız kendisine kulluk etmeleri için yaratmış ve kimin daha güzel amel işleyeceğini belirlemek ve bunun sonunda da hesaba çekip, ameline göre mükâfatlandırmak ya da cezalandırmak üzere dünyaya göndermiştir. “O, hanginizin daha güzel amel yapacağınızı denemek için ölümü de hayatı da takdir edip yaratandır.” (Mülk, 67/2). Ne yazık ki bugün hiç iyi bir imtihân vermiyor insan! 

Halbuki Rabbimiz buyurmuştu ki: 

“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onu görür; Kim de zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, o da onu görür.” (Zilzâl, 99/7-8)

 Allah ile karşılaşmayı ummayan, inkâr edip, kulluk etmeyen ve kötülüklerde bulunanlar ise kendilerini nelerin beklediği ile uyarılmaktadır. 

“Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar; İşte bunların, kazanmakta olduklarından dolayı barınma yerleri ateştir.” (Yunus 10/7-8)

Bugün, sırtında yeryüzünün tüm yükünü yüklenmek zorunda kalan, sorumluluğunun bilincinde olup hasretle diğer karanlıktaki insanlara örnek olması beklenen Müslümanların hâli ortada iken, küresel bir çeteden hiçbir farkı olmayan NATO ve onun amiral gemisi Amerika gibi tarihinde Afganistan, Irak, Suriye başta olmak üzere milyonlarca insanı katleden ve kurduğu istihbarat örgütleri ile (CIA) binlercesine işkence[5] yapan, gizli operasyonlarında 6 milyon insanın ölümüne sebep olan,[6] CIA gibi örgütleri ile her yolu mübah görerek insanoğluna çizilen bütün çizgileri bilinçli bir şekilde aşmaya devam eden,  İnsanlar üzerinde gerçekleştirilen deneyler ve hukuksuz infazlarla  işkence[7] programını[8]  devam ettiren[9], CIA, Mossad ve BND gibi yabancı istihbarat örgütleri ile Türkiye'de olduğu gibi Ortadoğu'daki pek çok gizli operasyonu elde ettiği bu kara para ile finanse etmeye devam eden,[10] bunların yanı sıra terör üretme, terörü küresel anlamda bir silah gibi kullanma ( Kaide, ISIS (IŞİD), FETÖ, PKK), terör gözlem veri  tabanı altında milyonlarca insanı fişleyen[11], “kirli propaganda, seçimde sandıklara hile karıştırmak, para kullanarak seçimleri etkilemek, şantaj, cinsel entrikalar, medya üzerinden yalan hikâyeler uydurmak, muhalif siyasi partilerin içine sızarak onları bölmek, adam kaçırma, darp, işkence, ekonomik sabotaj, oluk oluk kan dökmeye, ölüm mangaları oluşturma hatta suikast[12]  gibi tuğyân ve tağutluğa devam eden, kalbi taşlaşmış hatta daha da katı hale gelen (Bakara, 2/74) modern dünyanın modern insanı ne yazık ki Kur’ân-ı Kerîm’in haber verdiği “aşağıların aşağısına (en aşağı derekeye), hayvanlardan bile daha aşağı bir duruma” düşmüştür.

Fert ve toplumlar vahyin ve inancın gölgesinden sıyrılarak, dünyanın yakıcı menfaatlerine meyledip özünden uzaklaşması sürecini yaşarken,  Rabbimizin haber verdiği gibi “aşağıların aşağısına” düşen insan, Allah’tan, gönderdiği kitâb ve Peygamberden kaçmaya devam ediyor.  “Onlara ne oluyor ki Kur’an’dan yüz çeviriyorlar? Sanki onlar arslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibi!” (Müddessir, 49/51)

 Roger Garaudy, “Elinde rotası olmayan, sarhoş ve darmadağın olmuş, kendini kaybetmiş bir kaptanla gemi nereye gittiğini bilmez durumdadır.” der.  Tek kurtulma çaresi olan İslâm’ı ise ötekileştirip/şeytanlaştırıp, hâkikatten kaçarak ne yazık ki tek kurtuluş reçetesini de reddederek kendi kafasına sıkıp, ölüm fermanını imzalamaya, kadavra olmaya devam ediyor. Eğer aklını başına alıp bâtılı reddedip hakka dönmezse, Allah'ı ve âhireti unutarak dine karşı kayıtsızlaşan; kibir, istiğna, nankörlük ve servet gibi faktörlerle kalpleri katılaşan, basireti körleşen, bir tür idrâk ve akıl tutulması yaşayan,  dünya hayatı uğruna ahireti terk eden/yok sayan, ahlaki ve dini değerlere yabancılaşan kendini kaybeden bu insanı haber verilen kaçınılmaz son bekliyor:

“Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki, dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Fâtır, 35/37)

Peki ya Müslümanlar? Evet tam zamanı, bizi kendimize getirmesi gereken ayeti hatırlamanın…

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿١٦﴾

“İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadîd, 57/16)

Ne oldu ki vahiyden ve vahyi getiren elçiden uzaklaştık? Niye bizden önceki kokuşan, bozulan, sapan ve yolunu kaybeden örnekleri hatırlarken benzer hataları yapmaya başladık? Vahyin aynasına baktığımızda niye tanıyamıyoruz artık kendimizi? Niçin ideallerimizin birçoğunu ayaklar altına aldık? Eğirdiği ipinin kıvrağını bozan kadın gibi yaptıklarımızı heder edip iblisin tuzağına düştük. Başkalarına öğüt verip kendimizi müstağni gördük. Birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi korumak için mücadeleyi bırakıp mazeretlerin arkasına saklandık. Cahili değer yargılarına teslim olduk. Yetmedi onları yüceltmek için kolları sıvayıp işe koyulduk. Densizleştik, bencilleştik yetmedi bireyselleştik derken oda yetmedi kendimizi “biricik eşi bulunmaz Hint kumaşı” sanmaya başladık. Böylece tüm gücümüzü, kuvvetimizi, rüzgârımızı yitirdik.  Bizim Mevlâmız olan Rabbimize güveni niye zayıflattık? Niçin, yardımı Allah’tan başka yerlerde aramaya koyulduk? Batılın karşısında aciz kaldık güzümüzün önünde paylaşılan mülkümüze sahip çıkamayacak duruma düştük. Bu zilletin zamanı daha dolmadı mı? Gönüllerin Allah’ın zikriyle/Kur’anla titreyip kendine dönme zamanı gelmedi mi? Bunca mazlumun imdadına koşmanın, zalimlere hak ettikleri karşılığı vermenin zamanı gelmedi mi? Özetle Müslüman olduğumuzu hatırlamanın zamanı gelmedi mi? 

Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerimizin ürpermesi zamanı geldi ya Rabbi…Yardımına muhtacız…

“...ilk emir, kendisine aykırı davranan herkesi kuşatıyor ve toplumsal hastalıkların yüzlerce yılı taşıyan sebeplerinin milyonlarca feryat ile doğmasına neden oluyor...
...ve her patırtı yeni bir hastalıktan kopuş fırsatını müjdeleyecektir...
...eğer kılavuz ilahî emirler ise, bu, böyle olacak...”[13]

Ahmet Hocazâde, 16.06.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Muhâfız ya da Muârız'a dair
Ahmet Hocazâde Yazıları



[1] “Burada "koşma" sözcüğünün yer alması gerçekten hayret vericidir. Bu ifade insanın ruhunu şu yeryüzüne bağlayan, serbest kalmaması için üzerine ağırlık gibi çöken, ruhu her yönden kuşatan, tutsak eden ve kelepçeye vuran, ağırlıkları, kayıtları, bu ağları ve kementleri îmâ etmektedir. Bundan dolayı, silkinip harekete geçmek, bu yüklerden ve kayıtlardan kurtularak Allah'a koşmak için yapılan sesleniş güçlü olmaktadır.”
[2] Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, İnsan Yayınları, VII/171.
[3] Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, İnsan Yayınları, II/119.
[4] Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, İnsan Yayınları, III/591.
[5] Derya Beyaz, SA1043/ÇY4-DB30: ABD Senatosu'nun CIA İşkence Raporu 1.
[6] Tamer Güner, SA2645/TG182: Amerikan Katliamı; CIA’in Suç Tarihi- A Timeline of CIA Atrocities-1.
[7] Tamer Güner, SA1044/TG80: Eski CIA ve NSA Başkanı Hayden CIA İşkence Raporu’nu Değerlendiriyor
[8] Tamer Güner, SA1059/TG83: CIA, İşkence ve İnsan Deneyleri.
[9] Derya Beyaz, SA1038/ÇY4-DB29: ABD Senatosu'nun CIA İşkence Raporu/ Önsöz
[10] Berrak Şebnem, SA756/ÇY3-BŞ13: Enkaz Ülke Afganistan ve Haşhaşın Emperyal Ruhu
[11] Tamer Güner, SA1124/TG89: ABD’nin Gizli Terörist İzleme Sistemi- II.
[12] Tamer Güner, SA2645/TG182: Amerikan Katliamı; CIA’in Suç Tarihi- A Timeline of CIA Atrocities-1.
[13] Seçkin Deniz, SA4332/SD674: "mûnis ve içe kapanık hastalar" /25.09.2005/ 403. Patika.




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı