5 Mayıs 2017 Cuma

SA4288/KY1-CÇ393: Hangisi Sen?/ Roman-Bölüm III-Girizgâh'ın devamının devamı

"Bana bir dakikanı bağışlar mısın?"


Bölüm Üç
-Girizgâh'ın devamının devamı-


Adını duyduğumda nasıl çarpılıp kaldığımı anlatmalıyım sana Füsun. Adının her bir sesi ne yaman avcıymış anlatmalıyım sana Füsun! Adın için bestelenmiş şarkıları söylemeli, adın için yakılmış türküleri çağırmalı, adın için yazılmış şiirleri okumalıyım sana Füsun. Adındaki seslerin yeryüzündeki bütün sesleri kapsayan olduğunu biliyor musun Füsun? Adının her bir harfinin tüm harflerin kaynağı olduğunu biliyor musun Füsun? Yeryüzünün, gökyüzünün ve bu ikisi arasındaki her şeyin adının yankısı olduğunu biliyor musun?


Ne zaman adın yankılansa kulaklarımda içim titrer, dizlerimin bağı çözülür, ayaklarım kesilir, ellerim tutmaz olur. Donup kalırım olduğum yerde! Ayaklarım demirden bir kütle olur adeta duyduğumda adını ve olduğum yerde kalakalırım. Nefes almakta zorlanırım. İnsan yutan kum kesilir her bir yan! Çöl bataklığı olur senin anlayacağın! Adın anıldığında ne yana döneceğimi şaşırırım. Yön duygumu kaybederim. Dünyam boyutlarından sıyrılır. Gözlerim kararır. Karanlığın içinde ne yana gideceğimi bilmeden kalakalırım.

Adını söylediğimde, adını aşikâr dediğimde yaram tazeleniyor, yaram yeniden kanıyor. Bu yüzden fısıldıyorum yalnızca. Meydanlarda aşikâr etsem, bağırsam adını belki kurtulacağım yaralarımdan, belki değil kesin kurtulacağım yaralarımdan ve fakat adını ulu orta meydanlarda haykırarak solduramam adını, bu ihaneti yapamam adına, bu hainliği kaldıramam. Çakalların, sırtlanların, karadulların, akreplerin ortasına atamam adını. Fısıldarım yalnızca. Yalnızca meydanlarda mı fısıldarım.. hayır yüz bin kere hayır; kör kuyularda, dipsiz, ıssız mekânlarda bile yalnızca fısıldarım, aşikâr söyleyemem adını.

Oysa ne çok isterdim, ne çok isterim herkesin bilmesini senin adını. Ne çok isterdim herkesin dilinde senin adının olmasını! Papağanlar, muhabbet kuşları ve daha nice çeşit kuşlar, nice yansılamakta mahir varlıklar seni ansın, senin adını haykırsın her biri güneşin ilk ışıltılarıyla ve senin adını sayıklasınlar gece olunca uykularında! Ne çok isterdim senin adını anmadan soluk almasın hiçbir varlık! Ne çok isterdim senin adını bilmeyen bir tek varlık kalmasın.

Adın diyorum Füsun! Senin adın! Büyülü adın! Adını unutmak ne mümkün! Adını bilmemek, adını öğrenmemek ne hazin! Evren ve evrendeki her şey adının niteliğini, adının niceliğini, adının kapsamını, adının içeriğini, adında içkin olanı, adında saklı olanı öğrenmeli, adını anlamalı ve anmalı ki bir denge kurabilsin yaşamında, dengeli duygular içre soluk alabilsin. Dünyanın bizatihi kendisinin ve duygu dünyasının dengesi bozuktur, belki dengesi hiçbir zaman olmamıştır. Dengesi bozulmuş duyguların varlığını duyumsatmada en etkin varlık kuşkusuz adındır. Adından başkası nasıl betimleyebilir yaşanan bu gerçekliği? 

Bir kez bozulmasın denge her şey bitmiş demektir. Denge’nin neyin ölçütü olduğu hususunda bırak ölçütü olanı, kafasını yormayı düşünen –evet, senin deyişinle, senin söyleyişinle dersem eğer Füsun- yoran da değil düşünen kaç insan var yeryüzünde. Yok! Dengeler kurşunlar üzerine kurulmuş, Mahmut’un göğsüne saplanan kurşunlar üzerine, Selahattin’in sırtına saplanan kurşunlar üzerine, Peggy’nin kafasının arkasına sıkılan kurşun üzerine kurulmuş ve bu yüzden çabucak bozulmakta tüm hislerin dengeleri. Dengesi yitik duyguların sarhoşluğuyla devinmekte yeryüzü, gökyüzü. Senin adını ölçüt alan evrende hangi duygu, hangi kalkışma dengeden bihaber olur, dengesiz kalıp savrulur ki?

İşte bana ayan-beyan gösterdi gösteriyor kendini tüm çarpık ve dengesiz duygular ve o çarpık ve dengesiz duyguların nasıl ayağa kalkıp yeniden olması gerektiği gibi olacaklarının yolunu. Adın ölçüt almalı! Bunu anlamalı insanlık! Bunu anlatmalı insanlığa! Adını bilmeyişin keşmekeşliğidir bu yaşanılanlar. Adından bihaber oluşun sarhoşluğu, bilinçsizliğidir egemen olan. Bilinçsiz egemenliğin insanı-insanlığı getireceği yer de burasıdır Füsun. Ah! Füsun! 

Adından bihaber oluştur nedeni bütün bu olup-biten olumsuz şeylerin! Dengedeki mükemmelliği görmemek için kalp gözleri kör olmalı, bellekler iğdiş olmalı. Öyleyse dengeyi anımsatmak için fısıldamalı adını evrendeki her bir şeyin kulağına Füsun! Heyhat bu gerçeğin dili anlaşılmaktan uzaktır. Belki bu yüzden sükût seçilmelidir. Bu yüzden sükûttan kana kana içilmelidir. Bakma benim gevezeliğime Füsun! Şaşkınlığın, sarhoşluğun neden olduğu bir gevezeliktir. Adını kana kana içmekle varılan bir sarhoşluğun hoşluğudur. 

Bakma benim gevezeliğime, evet sükût seçilmeli, sükûta sığınmalıdır. Madem yeryüzü bu denli sığdır, madem bu denli yüzeyseldir, madem yoksundur her tür derinlikten, madem imalar geçidi egemendir öyle ise sükûta sığınmalıyım ben de. Belki zamanı değildir. Ve fakat bir kardelen çiçeği gibidir. Kardelen nasıl muştuluyorsa gelişini baharın, benim feryadım da dengenin gönül üzerine kurulacak günlerin gelişine ilişkin muştudur. Kim bilebilir? 

Ben bile bilemezken. Hem benden başkalarının, bende başka varlıkların, canlı-cansız benden başka tüm varlıkların sükûtu seçmesinde bir beis yok, zira adını anmak farz-ı kifayedir ve mademki ben fısıldamaktayım, ben fısıldamışım adını kör kuyulara öyle ise benim dışımda kalan tüm diğer varlıklar üzerinden düşmüştür. Bu bir kıskançlığın aksülameli gibi gelebilir, böyle bir değerlendirme yapılabilir ve fakat değil. Madem ben bu güçlüğü yüklenmişim, madem ben bu ağır yükü sırtlanmışım öyle ise başkalarının konforunu niçin bozmalı. Gün boyu, her an, her saniye, her dakika, her saat, her gün bu kulun adını anmalı. Bu tavır merhamet kaynaklıdır, bencilce bir yaklaşım değildir. Hayır, bin kere söylemeliyim ki bencilce değildir. Senin adını Füsun, herkes ama herkes bilmelidir. Anmalıdır. Ve fakat bu farz-ı kifaye bir ibadettir. Öyle ise benim anmamla bu ibadet yerine gelmiştir. Başka varlıklar da benim dememle demiştir. Hem ne hak yere senin adını söyleyecektir benden başkası? Ne hak yere anacaktır adını o kirli ağızlarıyla herhangi birileri? Katiyetle olmaz! Buna asla izin vermem! Tufan olur yağarım, sel olur basarım, ateş olur yakarım böyle bir şey yapmaya kalkanı. Adını bir ben anmalıyım. Bir ben söylemeliyim. Ki öyledir de. Benim Füsun deyişimle Öteki’nin, berikinin, bilmem daha kimin Füsun deyişi arasında dağlar kadar fark vardır. Dağlardan da büyük fark vardır. Denizlerden daha derin fark vardır.

Söyle onlara Füsun beni çileden çıkartmasınlar! Beni çıldırtmasınlar! İçimde olup-biteni anlasa evrendeki tüm şeyler kaçacak delik arar her biri. Söyle onlara Füsun beni çileden çıkarmasınlar. Bu perişan sözlere kulak tıkamasınlar!

Hele o edebiyat öğretmeninin senin adını söyleyişi! Adını anışı! Çekip bir kenara dilini koparıp, dişlerini tek tek söküp eline verebilirim. Yaparım! Bunu yapacak gücüm, takatim var! Bunu hem ona hem başkalarına kanıtlayabilirim. Senin adını benden başkası benim söylediğim gibi söyleyemez, anamaz! Bu küfürdür! Yeri titretir, dağları yürütür, gökleri dürdürür! Bunu münasip bir dil ile onlara söyle Füsun! Kendi menfaatleri için sakın yeltenmesinler! Edebiyatçıyı da ihmal etme! Yoklama da sadece numaranı okusun! Adını söylemesin! Bunu ona sen söylemelisin! Ben söylemek için devinirsem olur ki kendimi kaybederim. Ona dünyayı dar ederim! Yazık olur! Gençliğine doyamadan, nişanlısını –nişanlı olduğunu biliyor musun? Evet nişanlı. Bana güvenmelisin!- saramadan kara toprağa düşmesine neden olabilirim. Söyle ona sana bakarken gözlerini önüne indirsin! Yoksa gözlerini oyar karıncalara, örümceklere, hamam böceklerine yuva yaparım denk alsın ayağını anmasın adını!

Kimse adını benim andığım gibi anmasın! Kurda kuş yem olmak istemiyorlarsa kimse, ama kimse anmasın! Bu günahı işlemesin, bu küfre düşmesin! Bu müptezelliğe heveslenmesin! Adını bir ben anmalıyım Füsun, adını bir ben söylemeliyim! Sana bir ben hitap etmeliyim! Sana yalnız ben seslenmeliyim! Ayağını denk alsın her bir varlık! Ne bana ne kendilerine bu kötülüğü yapmasınlar! Kendilerine acısınlar acımıyorlarsa başkasına ve anmasınlar adını! Hiçbir bahaneye, hiçbir gerekçeye sığınmasınlar hiçbir bahane, hiçbir gerekçe tarafımca kabul olunmayacaktır, bunu böylece bellesinler. Onlara bunu sen söyle Füsun! Onlarla beni muhatap etme! Ben bana yetiyor da artıyorum!

Kahretsin! Hep şu edebiyatçını suçu! Ben bunları anlatmak istemiyordum ki. Ben adının görkemini, ben adının gümrahlığını, ben adının yüceliğini, ben adının büyüleyiciliğini, ben adının sevimliliğini, ben adının çekiciliğini, ben adının hoşluğunu, ben adının latifliğini, ben adının gizemini, ben adını elzemliliğini anlatmak istiyordum. Ve fakat o mendebur belirdi birden karşımda kendimi kaybettim. Beni bağışla Füsun! Bağışlamak şanındandır senin! Hem niçin bağışlamayacakmışsın ki? Bu kuşku da nereden gelip bulaştı ki? Ne diye konuğum oldu ki? Ne diye konuğum olmaya çırpınır ki?

Farzet, diye başlayacağım söze Füsun, diyecekler ki ‘Salt Füsun’un ‘f’si ile başlamak için farzet ile kurdu tümceyi!’ Fikret ki fikrin fidelerin filizlenmeyişi, diyeceğim, yine diyecekler ki ‘hep Füsun’un ‘f’si diyebilmek için!’ diyelim ki öyledir. Ne sakıncası var? Bundan size ne kuzum? Söze ‘f’ ile başlamayacaksam ne anlamı kalır varlığımın. Hem yasak mı ‘f’ ile tümce kurmak? Buyurun yasak yoksa siz koyun madem şikâyetçisiniz! Yayınlayın bir genelge olsun bitsin bu iş. ‘Zorunlu olmadıkça ‘f’ harfi kullanılmayacaktır, ‘f’ye gereksinimi olan gereksinimi olduğunu dil kurumuna müracaat edip gerekli evrakı almak zorundadır.’ 

Pazartesi günleri öğleye kadar ‘f’ harfini kullanmak kesinlikle yasaktır. Yine pazartesi günleri öğleden sonra üç ila dört arasında ‘f’ kullanılabilir. Salı günler mesai bitimine kadar ‘f’ kullanılamaz. Çarşamba günleri hiçbir vakit ‘f’ ile başlayan tümce kurulmayacaktır. Hatta Çarşamba günleri içinde ‘f’ geçen sözcükleri kullanmaktan da uzak durulması müstehaptır! Perşembe günleri sabah saatlerinde –on’a kadar- bir kere, öğle saatlerinde –on beş’e kadar- en fazla iki kere, akşam saatlerinde –yirmi bir’e kadar- yalnızca bir kere, gece vakitlerinde –sıfır dörde kadar- sadece bir kere ‘f’ ile başlayan tümceler kurulabilir. 

Cuma günleri mübarek bir gün olduğu için bütün gün –aşırıya kaçmamak koşulu ile- f ile başlayan yahut içinde f olan sözcükler kullanılabilir. Cumartesi ve Pazar tatil günlerinde f harfi en fazla beş kere kullanılabilir. Türünden bir genelge yayınlayın kullanmayalım olsun bitsin. Farzet ki, dedim diyelim, nerde bir uygunsuzluk vardır? Farzet ki adam yahut kadın, bebe yahut çocuk, genç yahut yaşlı birinin kulağı duymuyor olsun bu sesin olmadığına ilişkin bir kanıt mı olur? türünden bir soru sormaya niyetlenen kişinin sorunun başındaki farzet’ten muradın ne olduğunu söylememiş olmuyor mu? Burada Füsun sözcüğünden ötürü bir f kullanılmış savında nasıl bulunulabilir? Elbette yeri geldiğinde her sözcük gerektiği gibi kullanılır. 

‘Ne füsunkâr imişsin felek!’ diyen ‘Ne büyüleyiciymişsin felek!’ deseydi murat ettiği etkiyi elde edebilir miydi? Buna insaf ehli yanıt vermelidir. Hiçbir kaçamak yanıt yanıt olmayacaktır. Fakat –buyurun, burada ama deseydik fakat ile kurmayı tasarladığımız tümce kurulmuş olur muydu? Hayır!- sadece kaçıldığının imi olarak kalacaktır o yanıt. Ve de lüzumsuz bir iş olduğunun! 

Fiil-i Muhtar ile eylemlerinde bağımsız aynı etkiyi mi bırakır üstünde insanın? Sen elbette anlarsın bu sözümü Füsun! Ki sözlerin insan psikozu üzerindeki etkisine ilişkin bilgilerimin kaynağı sensin elbet anlayacaksın! Hocamsın bu konuda elbet anlarsın ve hatta gülersin ‘bu ne saçma bir girişim!’ diye. Ve fakat heyhat ki öyle değil Füsun! Ellerinden gelse ortalığı süpürdükten sonra çöpleri aldıkları faraş’a başka bir ad bulacaklar! Kırk yıllık faraş kimbilsin ne hale girecek. Hani bir derste bir şair için demiştin, hani şair ‘ömrümün son deminde adımın sonuna bir it taktılar!’ diye sızlanmıştı ya.. o da bir tek harfin değişimi ile olan şey. 

Düşün bir! Fakatın yeri ayrı ama’nın yeri ayrı, lakin’in yeri ayrı, bunu bilmiyorlar, bilmediklerinin de farkında değiller sonra da beni takıntılı diye yaftalıyorlar. Kişiliğim obsesif bir kişilik imiş! Güleyim akıllarına! Kaldı ki o sözcüğü de benden duyanlar yapıyor. Ben de senden öğrendim o sözcüğü, demek ki özde senden öğrendiler. Senden öğrendikleri ve anlamına, içeriğine ilişkin bir tek sorgulamaları olmadan takır takır sayıp döküyorlar. 

Acıyorum bunlara Füsun! Hem öyle böyle de değil ha! Hallerinin perişanlığı –anamın deyimiyle söylersem- Medine dilencilerinde yok. Öylesine perişan öylesine zavallılar be Füsun. Bana neredeyse ‘f’ harfini yasaklayacaklar. Neredeyse içinde ‘f’ harfi var diye efsun sözcüğünü kullandırtmayacaklar, neredeyse frapan sözcüğünü yasaklayacaklar salt ‘f’ ile başlıyor diye. Hadi sefir elçi olsun, sefir yerine elçi diyeyim ya safir ne olacak? Hadi faydasız yararsız olsun, faydasız yerine yararsız diyeyim, ya fayton ne olacak? Hadi nefrin lanet olsun, nefrin yerine lanet diyeyim, ya berfin ne olacak?  Falan filan yerine ne kullanayım? Fırsat yerine ne kullanayım? Filiz yerine ne kullanayım? Filim yerine ne kullanayım? Filinta yerine ne kullanayım? Fanila yerine ne kullanayım? Kafa yerine, taraf yerine, falaka yerine, fazla yerine, fistan yerine, küf yerine hangi sözcüğü, sözcükleri kullanayım Füsun? Hangi birini sayayım Füsun? 

Sana sıradan insanların ne hamakat işlerle uğraştığını bir anlatsam aklın durur! Hiç mi hiç zerre kadar ussal bir yanı yok karşı çıkışlarının, isyan edişlerinin. Ne fiili, ne öznesi var eylemlerinin! Boşluk! Koskoca bir boşluk içinde fink atıyorlar. Debeleniyorlar! Gün tüketiyorlar. Ağıtlarının içi boş, türküleri sığ, şiirleri pespaye, destanları perişan! Güne vardıkları için soluk alan sıradan insan için ne söyleyeyim? Nelerini söyleyeyim sana Füsun?

Kaçışlarını, tıkınışlarını, sarhoşluklarını nereye koyayım? Zulme olan tutkuları, acımasızlıkları, gözyaşı akıtmaktan duydukları hazzı ve daha nicelerini saymaya kalksam ömürleri yetmez. Kendi döktükleri gözyaşları sahtedir. Ah bu sıradanlık? İnan gözyaşını tartan kantarları olsa yine zulümden, işkenceden, vahşetten geri durmazlar, iliklerine işlemiş her birinin! Her biri öylesine vahşi ki.. 

Mahmut’a kurşun yağdıranları görmeliydin. Kemal’e kurşun yağdıracakları görmelisin! Kundakçıları bilmelisin. Şimdi de benim sözcüklerime taktılar kafalarını. F ile başlıyormuş tümcelerim, her söze mutlaka bir f sıkıştırıyormuşum. Yalanın, iftiranın haddi var hesabı yok. Hem söylendiği gibi olsa ne olur? Her tümcem f ile başlasa f ile bitse ne olur? Hangi kalenin taşı düşer, hangi dam kayar? Hangi ağacın dalı kurur? Sizin bu yaptığınız sadece bir kıskançlıktır. Kıskançlık çukurunuzda kudurun durun! Kıskançlığınızda boğulun!

Ey sevgili f ile başlayan hangi tümcem, hangi sözüm fazlalıktır sen söyle! Varsa böyle bir şey benden gizleme. Gerek yok gizlemene! Sen dersen ki fazladır sana inanırım! Madem eylemlerim yar önceliklidir, madem sen her şeyden öncesindir, öyle ise senin bir işaretin, senin bir iman, senin bir bakışın yeterlidir. Ben senden bu yönde bir şey sezmiş değilim, meğer gizlemiş değilsen eğer. Ve fakat adım gibi biliyorum ki o itirazlar, o iftiralar seni ve benim sana karşı duyduklarımı kıskananların zavallı karşı çıkışları, zavallı perişan itirazlarıdır. Kulak asacak değilim ey sevgili! 

Senden bu yönde en küçük bir işaret görünceye kadar, mini minnacık bir işaret sezinceye kadar f siz bir tek tümcem, bir sözüm olmayacaktır. Filhakika olmamıştır da. Filvaki olmadı da. Fimabad olmayacak da. İfritler gelip sarılacaktır yakana, bir takım şeyler fısıldayacaklar kulaklarına dinleme olur mu o zehir tacirlerin? O fitnecilerin sözlerine kulak asma olur mu? Lütfen! Bilirsin bozgunlardan beslenir ifritler, öfke ekmekten, kin büyütmekten hoşlanırlar, seven gönüllere musallat olurlar. Dinleme olur mu onları!

İffetsiz ifadelerle ifrat bataklığına düşenlerin sözlerine kulak asma Füsun! Doğrudan benim ağzımdan duymadıklarını bana hamletme Füsun! Senden gizleyecek hiçbir şeyim yok! Sana sevdamdan söz etmek istiyordum. Dağılmadan, dağıtmadan, ifritlerin tuzaklarına düşmeden saf sevgiden, saf sevdadan söz etmek istiyordum. Olmadı. Yol kesen uğruların düştüm tuzaklarına. Düştüm ve halen de kalkabilmiş değilim düştüğüm yerden. Kalkabilsem sana saf sevginin, saf sevdanın nasıl değişimler geçirdiğini, nasıl filiz verdiğini, nasıl canlı gümrah bir çınar ağacına dönüştüğünü anlatacağım! Eğer elini uzatırsan, bir dakikanı verirsen yabanların çığlıklarına kulaklarımı tıkar, onların heveslerini kursaklarında boğar her bir canlıyı için için yakan, her bir canlıyı için için dönüştüren sevgiyi sevdayı anlatırım Füsun! Anlatmalıyım da! Arkaik söylencelerden çıkıp gelmiş, salt sözde kalmış olan bir şeyden değil, beni gerçekten sarıp sarmalayan sevdadan söz etmeliyim! Kulak vermelisin sözlerime! Ne sevdadan ürk, ne sevgi sözcüğünden kork. Lügatinde sevda olmayanın hali haraptır Füsun! 

Lügatinde sevgi sözcüğü, sevda sözcüğü yoksa kork! Sevmekten, sevenden, sevgiden korkan olma! Kindardan kork. Nefret ekenden, haset biçenden kork. Başkasını fark edip kalbi tatlı tatlı çarpandan değil, kendinde kalıp hırıltılı nefes alıp verenlerden kork! Lokmasını bölüşmeyendir o! Başkasının lokmasına göz dikendir o! Kindardan kork, hasuttan kork! Sevenden, güne sevdiği için çıkandan korkma Füsun! Her şeyi kendisi için bilenden kork! Kendinde tutsak kalmıştan kork! Seven özgürdür. Seven özgürleştirmiştir ruhunu! Aydınlanmıştır içi dışı sevenin!

Füsun sana sevginin beş değişiminden söz edeceğim. Böylece öğrenmiş olacaksın sevenin halini. Yani benim halimi! Rastgele, ulu orta, haybeden, rastlantısal yahut kurgusal olarak ortaya çıkmış, ortaya konulmuş değildir sözü edilen beş rakamı. Kuşkusuz adınla bağlantılıdır. Adına bağlanmıştır sevginin değişim süreci ve değişim serüveni. Kulak kesilmeni isterim sevgili. Bu beş değişimin neler olduğunu, beni nasıl dirilttiğini anlaman için, gizine ermen için kulak kesilmelisin söyleyeceklerime! 

Bir tek abartı yoktur söyleyeceklerimde. Ne yaşadıysam neleri duyumsadıysam, ne sezdiysem onları anlatacağım, ne daha eksik ne daha fazla. Bitimsiz bir diriliş türküsünü okuyacağım sana Füsun! Benden uzak olsan da, birbirimizi bir daha göremesek de rehberin olsun isterim bu diriliş türküsünün! Bir şeyin –her hangi bir şeyin- yankısı olarak ömür sürmememiz için, sürmemen için duyumsamaya çalışmalısın bu diriliş türküsünün vermek istediğini. Bu diriliş türküsünün yaktığı ateşi hep diri tutmalısın, diri tutmalıyız. Başka yaşamların, başka yaşamaların kötü bir yansılaması olmak istemezsin sanırım, ben olmak istemem doğrusu. Bir başkasının gölgesi, bir başkasının izcisi olmak istemezsin sanırım, ben olmak istemem doğrusu. Bir başkasını yaşamak istemezsin sanırım, ben yaşamak istemek doğrusu! Bir başkasının öyküsünde bir kişilik olmak istemezsin sanırım, ben olmak istemem doğrusu! Bir başkasının düşündeki kurgulardan biri olmayı istemezsin, ben olmak istemem doğrusu. Öyle ise kulak vermelisin bu diriliş türküsündeki gizli ezgiye. Doğumunda senin katkın olan bu gizemli ezgiye!



Füsun can kulağıyla dinlemelisin ki düşmeyesin! Sıradan bir ömür sürmeyesin. Başka yaşamlara özlem duymayasın! Başkalarını yaşamaya kalkmayasın! Kendini heder etmeyesin! Kendi varlığını inkâr etme tehlikesinden uzak kalman için bu gizemli ezgiyi can kulağıyla dinlemeli ve terennüm etmelisin! Sen hiçbir kentin, hiçbir sokağın, hiçbir mabedin çengisi değilsin, olmamalısın da! Olmayacaksın da! Bir birimizi bir daha bu andan sonra bir daha göremeyecek olsak da, sesimizi bir daha duyamayacak olsak da bu gizemli türkü de soluk almamıza ne engel olabilir? 

Biz kendimiz için değil, kendimiz olarak varlığımızı içinde bulduğumuz varlığa adayan olacağız bu gizemli türkünün rehberliğinde yürüyecek olursak! Gerçek birliktelik de budur! Varlığını kendisi olarak adamak gerçek var olmaktır. Şimdi kulak kesil bu türküye. Belki bir daha işitmeyeceksin! Belki bir daha duymayacaksın! Ve fakat umarım unutmayasın! Dinlediğini savsaklamayasın!


<<Önceki                                     Sonraki>>


Cemal Çalık, 05.05.2017,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Kumpas, Roman 





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı