19 Ekim 2015 Pazartesi

SA1916/KY13-AO30: Bu Kavga Bağımsızlık Kavgası; (Gizli) Haç-Hilâl Kavgası

"Bütün Kur'anları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalı'nın gözünde Osmanlı'yız; Osmanlı yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın!" 
Cemil Meriç-Umrandan Uygarlığa


Türkiye cumhuriyetle birlikte Batı'ya entegre olmaya adım attı ve bu yolda önemli aşamalar katetti.. Ancak cumhuriyetin onuncu yılından itibaren ülke yöneticileri Türkiye'nin herhangi bir Avrupa devleti gibi hür ve bağımsız politikalar izleyebileceğini düşünmeye başlayıp, o yolda emareler gösterince Batı'nın gizli müdahalesiyle karşılaştı..

İç çalkantılı dönemin ardından çok partili döneme geçilmesiyle birlikte Menderes'in 'Sistemi yeniden Batı'ya eklemlendirme' diye anlamlandırılacak bir bir dizi çaba göstermesi Batı'ya rahat bir nefes aldırdı. Ancak, Menderes'in iktidarının son döneminde başa dönerek yeniden sistemi bağımsızmış gibi idare etmeye girişip Sovyetler'le anlaşmaya kalkışması Batı'da sert karşılık buldu.. Menderes dönemi acı bir son perdeyle kapatıldı.

Kısaca; Batılı bir ülke olmayı seçen, Avrupa ülkeleri arasına girmeyi hedefleyerek rejim değişikliği yapmış olan bu ülkeye biçilen rol Batı'ya entegre olmak değil, o yörüngede Batı'nın mandası gibi davranan, bir tüketim ülkesi ve Batı fedaisi olma rolüdür..

Batı'nın bu tavrında dinin zorunlu etkisi vardır ve Batı, Batı'lı bir ülke olmayı hedefleyen Türkiye üzerinde gizli bir Haçlı zihniyeti yürütmektedir.

Türkiye'nin, kendi geleceği için bir avantaj gördüğü Batılılaşmayı, Batı Türkiye'nin aleyhine dönüştürecek şekilde kodlamış ve onu payandası, tüketim ambarı olarak görmüştür, görmektedir.. Bu çizginin ötesine geçen, geçmeye çalışan her politik çıkışa karşı acımasız cevaplar söz konusudur..

Menderes'i idama götüren son yönelişleri olduğu gibi, aynı şekildeki yönelişler Özal'ın da sonunu getirmiştir. Sistemi Batı üzerinden yeniden revize eden Özal, teknolojik yenilemeyle ülkeyi modern hale getirip, Avrupa'ya ayak uydurur seviyeye getirmede önemli mesafeler almış ve sonunda da iş bölgede bağımsız politikalar izleme idealine dönüşünce, Özal da Menderes gibi kendi elleriyle sonunu hazırlamıştır.

Şimdi aynı şey Erdoğan için geçerlidir. 

Koalisyonlarla iflasın eşiğine getirilmiş, dış borçlarını ödeyemeyecek hale gelmiş olan Türkiye'de Erdoğan iktidarı Batı için bir çare olarak kabul görmüş ve kısa sürede ülke kendi ekonomik ve politik dengelerini kurmuştur. Ancak, yeniden kendini revize eden Türkiye'nin Erdoğan eliyle bağımsız politika izleme yoluna girmesi Batı'nın önceki liderlere yaptığını gündeme getirmiştir.

Batı, bu ülkede yolu (dilenildiği zaman) açık tutulup, eline tutuşturulduğu programlara sadık kalan, 'git' denildiğinde kolayca giden Demirel tipi liderler istemektedir. 

Bu modele uymayanların siyaseten en son tasfiye edileni Erbakan'dı. 

Ecevit onca direnişinin sonunda bu rolü kabul ettiğini beyan ederek teslim bayrağını çektiği için koalisyonlarda kendine yer bulmuştur. Saddam ısrarıyla yeniden fabrika ayarlarına dönmek istemesi ise hem koalisyonun, hem de kendinin sonunu getirmiştir.

Sonuç olarak; Erdoğan,Türkiye'yi çağdaş, Batılı seküler bir ülke olma yolunda geriletmemiş, bilakis ilerletmiş biri olsa dahi bağımsız politika izleyen bir yola girmiş olması nedeniyle Batı'nın tüm gücünü (Rusya dahil) karşısında bulmuştur.

Bugün yapılanlar Erdoğan'a değil, onun nezdinde ülkenin bağımsızlık çıkışına indirilmek istenen bir darbedir.

Erdoğan'ın süreci ne derece iyi yönetip, yönetmediği tartışılabilir. Bunlar tali konulardır.. Herbirimizin üzerinde söyleyeceği fazlaca söz vardır. Ancak ortada açık bir gerçek vardır; Batı, Türkiye'yi mandası olarak görmektedir ve bu manzarayı değiştirmek isteyeni içerideki (köklü) işbirlikçileriyle el ele vererek cezalandırmak istemektedir. Buna mevcut imkanların el vermemesi halinde de bütün uluslararası paydaşlarını desteğe çağırmaktadır..

Yani işin özü; Türkiye, bağımsızlık yolunda hep Haçlı İttifakı'yla karşı karşıya kalmaktadır. Bir emperyal dümen haline getirilmiş olan Haç sürekli ülke yöneticilerin başında 'Demokles'in Kılıcı' gibi sarkıtılmaktadır.

Ne yazık ki bu ittifaka adı İslam ülkesi diye geçen kimi ülkeler de dahil edilmiştir..

Şimdi anlayabildik mi "Erdoğan'ı savunmak, ülkenin bağımsızlığını savunmak imandandır" sözünü?

Bu ülkede yaşayan, bu ülkenin kaderini kaderi olarak görüp, bu ülkeyi vatan olarak bellemiş, dinlisi, dinsizi, hıristiyanı, musevisi, müslümanı bu ülkenin bağımsızlığına sahip çıkmanın imanlarına sahip çıkmak olduğunun artık farkına varmıştır.

Ve Batı için asıl tehlike budur..

Yol bir kez açıldı mı gerisi çorap söküğü gibi gelecektir..

Adnan ONAY, 19.10.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar

Seçkin Deniz Twitter Akışı