30 Eylül 2015 Çarşamba

SA1823/TG150: Küresel Düzen: Suud Ailesi ve Vahhabizm

"Kör salınımlarla dolu bir dünyadan asla bahsedilemez."


Sonsuz Ark'ın Notu:
Gerçeğin ne olduğunu hepimiz geçmişten delillerle anlamaya çalışıyoruz ve elbette doğru olanı sadece Allah bilir, ancak görünürde olanlar Osmanlı'nın parçalanışı, analizde iddia edilen tezlerin hemen hepsinin gerçekleşmiş olması, ırkçılık ve milliyetçilik, alkol, kumar, zina ve Müslüman kadınların örtülerinden çıkması için kandırılması gibi eylemlerin artık müslümanlar arasında normalleşmiş olması, 'İslâmî Terör' kavramının uluslararası diplomasi de bir külliyat adına dönüştürüldüğü gerçeği ve bugün maalesef yaklaşık yüz yıllık geçmişine rağmen Müslüman Kardeşler'in otoritelere sürekli boyun eğen ve otorite ile uyumlu çalışan yapısı, Mursi'ye sahip çıkmaya çalışarak yaşadığı büyük kırılmaya rağmen büyük bir direniş göstermekten aciz oluşu, Bin Ladin ve El Kaide ile birlikte Taliban'ın bahsedilen iddialara delil olarak değerlendirilebilecek tutum ve davranışları analizin içeriğine hak vermemize neden olmaktadır. Analizde bilerek veya bilmeyerek Hamas'a yöneltilen 'terör' iddiası dışında herhangi haksız bir tesbite rastlanıldığını söylemek zordur, ki; Hamas Müslüman Filistinlilerin onurunu koruyan bir duruşa sahiptir. Yine ayrıca 23 Ocak 2015'te, Mursi'ye karşı darbeyi finanse eden Kral Abdullah'ın ölümü ile tahta geçen Kral Selman'ın eksen değiştiren ve Erdoğan ile yakınlaşan politikaları sonrasında Küreselcilerin ve Suud ailesinin içinden fertlerin saldırılarına uğraması dikkate değerdir.
Seçkin Deniz, 30.09.2015

***
The ‘House’ of Saud - No more Islamic than Billy Graham

Hegelci diyalektiğin ilkelerini takip eden Küreselciler, son alternatifleri olan Yeni Dünya Düzeni’ni kabul etmeye bizi zorlamak için birbirine karşıt iki güç ortaya çıkardılar: Terörizm veya “Politik İslam” karşısında “Liberal- Demokratik Batı". 

Batı ve İslam arasında uzun bir dönem boyunca varlığını sürdüren uyum, “Medeniyetler Çatışması” adı verilen miti geliştirmek adına reddedildi. Batı’nın İslam’a karşı hassasiyetlerini kışkırtmak için dikkatlerimiz, ürkütücü fanatik Vahhabizm ve özellikle onun en ünlü sembolü olan Osama Bin Ladin üzerine yoğunlaştırıldı. 

Bununla birlikte Peter Goodgame tarafından yazılmış Küreselciler ve İslamcılar (1) başlıklı mükemmel bir makalede daha önce belirtildiği gibi; yirminci yüzyıldaki bütün terör organizasyonlarının oluşumu ve finanse edilmesinde Küreselcilerin parmağı bulunmaktadır. 

Bu terör organizasyonlarına; Mısır’daki Müslüman Kardeşler, Filistin’deki Hamas ve Afgan Mücahitler dâhildir. Fakat bu hilekârlığın geçmişi 18.yy’a, İngiliz Özgür Masonlarının kendi emperyalist hedeflerini gerçekleştirmek için Suudi Arabistan’da Vahhabi mezhebini ortaya çıkarmasına kadar dayanmaktadır.     

Eyüp Sabri Paşa tarafından yazılmış olan ve Mir'atü'l-Harameyn adını taşıyan Türkçe bir eserde, Vahhabizm’in ekstrem ilkelerinin şekillendirilmesinden sorumlu olarak, Hempher isimli bir İngiliz ajandan bahsedilmektedir. 19.yy’da Hindistan’daki Ahmediyye mezhebinde olduğu gibi, 'Böl ve Yönet' ilkesi uyarınca, İngilizlerin sömürgelerinde yürüttüğü politikalarda olağan dışı mezheplerin ortaya çıkarılmasına sık rastlanmaktaydı. 

Bu gizli planın detayları, The Memoirs of Mr. Hempher  (Bay Hempher’in Anıları) adını taşıyan ve Alman Spiegel dergisi ile önemli bir Fransız gazetesinde bölümler halinde yayınlanmış bir belgede ortaya koyulmaktadır. Belge, Lübnanlı bir doktor tarafından önce Arapçaya buradan da diğer dillere çevrilmiştir. 

Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmanın yollarını araştırmak için hükümeti tarafından Orta Doğu’ya gönderilen Hempher tarafından yazılan belgede, hükümet adına yüklendiği misyonun detayları yer almaktadır. İngilizlerin yaymakla yükümlü olduğu kötülükler arasında; ırkçılık ve milliyetçilik, alkol, kumar, zina ve Müslüman kadınların örtülerinden çıkması için kandırılması gibi eylemler yer alıyordu.    

Fakat en önemli strateji şuydu: “Müslümanların inanç sistemlerine sapkın düşüncelerin aşılanması ve daha sonra da İslam’ı bir terör dini olmakla eleştirmek.” Bu amaca binaen Hempher tarafından Muhammed bin Abdülvahhab isimli birisi görevlendirildi.   

Vahhabizm tarafından telkin edilen fanatizmi anlayabilmek için ilk önce, İslam’ın ırk ve milliyetlerinden bağımsız olarak tüm insanlara, birbirlerini inanç kardeşi olarak görmeleri çağrısında bulunduğunu hatırlamalıyız. (İslam’a göre) başka bir Müslümanın öldürülmesi şiddetle yasaklanmıştır. 

Buna rağmen İngilizler, 'Böl ve Yönet' stratejilerinin bir parçası olarak Arap Müslümanları Türk kardeşlerine düşman haline getirebilmenin yollarını aradılar. Bunu gerçekleştirebilmenin tek yolu da İslam’da, Arapların Türkleri kâfir olarak görmelerini sağlayabilecek bir boşluk bulmaktı.
  
İngilizler, Arap Yarımadasındaki Müslümanlara bu adice fikri kurnaz bir şekilde aşılamak için Abdülvahhab’ı bir araç olarak kullandılar. Vahhab, azizlere (velilere) ibadet eden Türk kardeşlerinin böyle yapmakla inançlarını terk ettiklerini; dolayısıyla kendi reformlarını kabul etmeyen herkesin öldürülebileceğini, kadın ve çocuklarının köle olarak alınabileceği fikrini ortaya koydu. 

Fakat bu durum, yanlış yönlendirilmiş kendi takipçileri dışındaki tüm dünya Müslümanlarını kapsamaktaydı. 

Diğer yandan, aksi yöndeki iddialara rağmen, Irak’tan gelen Yahudi tüccarların torunları olan Suud ailesinin desteği olmaksızın, Vahhabi hareketi herhangi bir önem arz etmeyecekti. Zamanın ortodoks hukukçuları tarafından Vahhabiler kâfir olarak nitelendirilmiş, fanatik ve müsamahasız görüşleri nedeni ile kınanmışlardır. 

Buna rağmen Vahhabiler, sahte inançlarından kaynaklanan nefreti, Müslim veya gayrimüslim ayırt etmeksizin gerçekleştirdikleri katliamlarla ortaya koymuştur. Daha sonra Vahhabiler kutsal türbeleri ve mezarlıkları yıkmaya koyulmuşlardır. Daha önceki binlerce yıl içinde şehre gönderilmiş; kutsal kitaplar, sanat eserleri ve sayısız paha biçilemez hediyenin yer aldığı Peygamber hazinelerini çalmışlardır. İslami kutsal kitapların deriden yapılmış ve yaldızlı ciltleri, Vahhabi caniler tarafından ayakkabı yapımında kullanılmıştır.             

Vahhabi ayaklanmasına 1818 senesinde Osmanlı Sultanı tarafından son verilmiş olsa da bu mezhep Suudi Faysal I liderliğinde yeniden canlandırılmıştır. Bundan sonra bir şekilde ayakta kalan hareket 19.yy sonlarında yeniden ortadan kaldırılmıştır.  

I. Dünya Savaşı’nın ardından önceden Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan topraklar parçalanarak yerlerine kukla rejimler kurulmuştur. Bölgedeki Osmanlı hâkimiyetine son vermeye yardım etmesinin karşılığında Ibn Suud, 1932 senesinde Suudi Arabistan Krallığı’nı kurmakla ödüllendirilmiştir. 

Bir yıl sonrasında, 1933 senesinde Suudiler petrol imtiyazlarını California Arabian Standard Oil Company (Casoc) şirketine devretti. Bu şirket, Rothschild’in temsilcisi olan ve Amerikan İlluminati ailelerine başkanlık eden Rockefeller’in yönetmekte olduğu Standard Oil of California (Socal, günümüzde Chevron) şirketine bağlıydı. 

Bu zamandan itibaren sadece sonsuz petrol rezervlerine doğrudan erişim sağlamakla kalmayan ayrıca İsrail’e karşı Arapların öfkesini de yumuşatmakta olan Suudi Arabistan, Batı’nın Orta Doğu’daki en önemli müttefiki haline gelmiştir. 

Rejimin sergilemekte oldu aşikâr ikiyüzlülüğe karşı oluşan muhalefet barbarca bastırılmıştır. Diğer bir önemli nokta da bilim adamlarının rejimi eleştirecek doğrultuda “politikadan” bahsetmelerinin engellenmesidir.   

Stephen Schwartz, 'İslam’ın İki Yüzü' adını taşıyan eserinde şöyle diyor: 

“Zevkleri onları tavernalara, kumarhanelere, genelevlere yöneltti… Onlarca araba, özel jetler, savaş gemisi büyüklüğünde yatlar satın aldılar. Anlamadıkları veya hoşlanmadıkları ve çoğunlukla Vahhabi din adamlarının hassasiyetlerini rencide eden Batılı sanat eserlerine yatırım yaptılar. Diledikleri gibi para harcayarak uluslararası seks köle ticaretinin ve çocuk istismarının daimi müşterileri haline geldiler.”

(Sonsuz Ark'ın Notu: 2005'te ölen Kral fahd'ın serveti için aşağıdaki nota bakınız. Seçkin Deniz, 30.09.2015)

Tüm bunların sonucunda, her şeye rağmen İslam’ı benimsediklerini göstermek isteyen Suud rejimi ve onun kukla bilim adamları, dinin törensel detaylarını öne çıkaran yeni bir İslam versiyonu geliştirdiler ve politik gerçekliklerin daha geniş açıyla değerlendirilmesinin önüne geçtiler. Bu tutum, İslam hukukunun lafzi anlamda yorumlanmasının ve Bin Laden gibilerinin masumların öldürülmesini meşrulaştırmak adına Kuran’ı istismar etmesinin önünü açtı.

Nihayetinde Rothschild tarafından Suud hanedanının kasalarını dolduran çok büyük miktarlardaki petro-dolarlar, onların yozlaşmış İslam versiyonlarını dünyanın diğer taraflarına, özellikle de ülkedeki camilerin söylendiğine göre %80’ini finanse ettikleri Amerika’ya yaymalarına olanak sağladı. İslam’ın bu versiyonu, politik bilincin yerine ritüellere dayalı fanatizm üzerinde dogmatik ısrarcılık ikame etmekteydi. (Seçkin Deniz'in Notu: Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, itiraf dolu açıklamalarda bulundu. Washington Post Gazetesi'nden Karen De Young’a konuşan Veliaht Prens Selman, Soğuk Savaş döneminde ABD’nin talebiyle komünizme karşı Vehhabiliği yaymaya başladıklarını söyledi. 29 Mart 2018)

Suudi Arabistan Kralı Fahd, 1999 senesinde büyük ihtimalle dünya devletinin menfaatlerinin artırılmasında kendi rolünü görüşmek için Bilderberg toplantısına katıldı, toplantıdaki konuklar arasında Yasser Arafat ve Papa da bulunuyordu. 

Suud ailesinin aleni bir şekilde İlluminati şebekesinin bir parçası olduğu anlaşılıyor. İçinde bulundukları suç ortaklığı nedeniyle petro-dolar birikimleri, Afganistan’dan Bosna’ya küresel terörizmin finanse edilmesine giderek dünyayı İslam’a karşı düşmanlığa kışkırtmak amacıyla kullanılıyor.     

David Livingstone/19 Temmuz 2006



Tamer Güner, 30.09.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri, 



Makalenin Orijinali:
http://www.globalresearch.ca/globalists-created-wahhabi-terrorism-to-destroy-islam-and-justify-a-global-state/2757

(1) http://www.redmoonrising.com/Ikhwan/Clash.htm


Sonsuz Ark'ın Notu:

Kral Fahd'ın inanılmaz serveti

23 yıldır Suudi Arabistan'ı yöneten Kral Fahd, arkasında yüzlerce saray, hiç binemediği en lüks yatlar, en pahalı uçaklar bıraktı. İşte Kral Fahd'ın büyük serveti: 02 Ağustos 2005

23 yıldır Suudi Arabistan’ı yöneten dünyanın en zengin adamı Kral Fahd, 84 yaşında hayata veda etti... Dünya şimdi onun ölümünden çok bıraktığı 32 milyar dolarlık serveti konuşuyor. Yeni Kral 81 yaşındaki Prens Abdullah oldu... 

DÜNYA petrollerinin yüzde 25’ini kontrol eden Suudi Kralı Fahd tedavi gördüğü Kral Faysal Hastanesi’nde dün yaşamını yitirdi. Tahta 1982 yılında çıkan Kral Fahd, 1995 yılında felç geçirmişti. 10 yıldır tekerlekli sandalyeye mahkumdu. Kral Fahd’ın rahatsızlığından bu yana Suudi Arabistan’ın fiili hükümdarlığını Veliaht Prens Abdullah yürütüyordu. Yeni Kral Abdullah da 81 yaşında 

İNANILMAZ SERVET 

SUUDİ Arabistan Kralı Fahd ölümüyle 3 eş ve 8 çocuğuna 32 miyar dolarlık muazzam servet kaldı. Kral, 7 saray, Fransa’da bir şato, İspanya’da muhteşem bir malikhane, aralarında Boeing 747’lerin de bulunduğu dev bir filo, onlarca süper lüks yat ve sayısı bilinmeyen yüzlerce otomobil bıraktı. 

GÖRKEMLİ YAŞAM 

13 Haziran 1982’de tahta çıktı. Dünyadaki petrol rezervlerinin yüzde 25’ini kontrol ediyordu. Kişisel serveti 32 milyar dolar. 3 karısı, 8 çocuğu var... Suudi Arabistan’da 7 sarayı, Fransız rivearasında bir şatosu, İspanya’da Beyaz Saray’ın kopyası bir sarayı, Boeing 747 uçağı, 8 küçük jeti ve dünyanın en pahalı 2 yatı vardı. 

1995’de felç geçiren Kral, uzun süredir halk içine çıkmıyordu. 1999’da İspanya’daki yazlığına gittiğinde yanında 1000 memuru, 350 akrabası, 12 doktoru, 25 bahçıvanı ve 200 tonluk bagajı vardı. Kral’ın İspanya’daki günlük harcaması 850 milyar liraydı. 

2002 yılında katarakt ameliyatı için İsviçre’nin Cenevre kentine gitti. Havalanında 300 Mercedes tarafından karşılandı. Yanında 3 karısı, 8 bakanı ve yüzlerce koruması, hizmetçisi vardı. Kentteki 5 yıldızlı otellerin hepsini kapattı. 

Hastanede kalmak istemeyen Kral Fahd günlerini, Cenevre Gölü kıyısındaki 135 milyon Euro değerinde; 14 bungalov, bir atom sığınağı, bir ameliyathane, 90 otomobillik bir otoparkı olan villasında geçirdi. Günlük masrafı ise 5.5 trilyon lirayı buluyordu. 

Yaptığı eğitim reformuyla kızların eğitim görmesinin önünü açtı. Amerika ile ilişkileri geliştirdi. 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgali sonrası Amerika’dan yardım istedi... 11 Eylül saldırılarını yapan teröristler Sudi çıkınca Fahd, ‘Radikalleri demir yumrukla ezeceğiz’ dedi.

http://www.haber7.com/dunya/haber/104869-kral-fahdin-inanilmaz-serveti

Seçkin Deniz Twitter Akışı