25 Temmuz 2014 Cuma

SA795/TG35: İsrail’in Güzel Rüyası Bir Kâbusa Dönüştü

“Nasıl mümkün oldu? Dünya bu korkunç şeylerin olmasına nasıl oldu da izin verdi?”  
Gabor Maté, 22 Temmuz 2014

“Tel el Hava bölgesinde çıkarttığım adamın alt tarafı kopmuştu, üst tarafı simsiyahtı. Vücudunda deri, kıl, saç yoktu. Yangın yoktu, nasıl bir bomba bu?” 
Hızır el Helo, Gazzeli Ambulans Şoförü/ ‘İsrail Ambulansa Bile Ateş Açıyor’

Budapeşte’de yetişmiş Yahudi bir genç, Nazi soykırımından kurtulmuş bir bebek olarak, bazen beynimi döndürecek derecede bir güçle yankılanıp duran bir soru ile yıllarca boğuşup durdum: “Nasıl mümkün oldu? Dünya bu korkunç şeylerin olmasına nasıl oldu da izin verdi?”  

Bu, bir çocuğun safça sorusuydu. Şimdi daha iyi biliyorum: Bu bir gerçek. İster Vietnam’da, ister Ruanda’da veya Suriye’de olsun insanlar bilerek veya bilinçsiz ve umutsuz bir şekilde bu korkunç duruma destek oluyorlar. Bugün Gazze’de hastanelerin bombalanmasını, ailelerin akşam yemeğinde katledilmesini, sahilde top oynayan çocukların öldürülmesini meşru hale getirecek yollar buluyoruz.  

İsrail-Filistin meselesinde güçlü olan taraf kendisini kurban gibi göstermeyi başarırken, sakatlanan ve öldürülen diğer tarafı ise suçlu gibi gösteriyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Obama ve Harper gibilerince kışkırtılarak şöyle diyor: “Onlar hayatı önemsemiyor ama biz önemsiyoruz.” 

Netanyahu, masumları genci ve yaşlısıyla bir cerrah hassasiyeti ile katleden sen, günlük ihtiyaçlarından acımasızca yoksun bırakarak yıllardır Gazze’yi kuşatma altında tutan sen, Filistinlileri her geçen gün daha çok topraklarından, suyundan, ekininden, ağaçlarından mahrum bırakan sen mi hayatı önemsiyorsun?

Gazze şu bağlamın dışında anlaşılamamaktadır: Hamas roketleri ve sivillere karşı gerçekleştirilen meşru görülemez terörist saldırıları. İçinde bulunduğumuz yüzyıl ve daha önceki yüzyıllar boyunca devam eden en uzun süreli etnik temizlik, Filistin ulusunu yok etme teşebbüsü bu bağlamda gerçekleştirilmektedir.

Filistinliler tünelleri mi kullanıyor? Benim kahramanlarım, Varşova Gettosu’nun çok az silaha sahip savaşçıları da kullandı. Filistinliler İsrail’in tersine Apaçi helikopterlerinden, uzaktan yönetilebilen İHA’lardan, bomba yüklü savaş uçaklarından, lazer güdümlü ağır silahlardan mahrum. Sahip oldukları yetersiz direniş gücüyle fırlattıkları niteliksiz roketler, masum İsraillilerin korkmasına yol açsa da nadiren fiziksel bir zarara yol açıyor. Güç dengesindeki devasa orantısızlığa bağlı olarak suçlanabilirlik anlamında da eşit değiller.

İsrail barış istiyor mu? Belki fakat emektar İsrailli gazeteci Gideon Levy’nin işaret etmiş olduğu gibi, istediği tam anlamıyla bir barış değil. İşgal ve sessizce ve derinden gerçekleştirilen ilhak, insani olmayan abluka, zeytin ağaçlarının imha edilmesi, binlerce insanın keyfi olarak hapse atılması, işkence, sivillere günlük hayatta uygulanan aşağılama, evlerin yıkılması: Bu sayılanlar barışı herhangi bir şekilde arzu eden politikalar ile uyumlu değildir. Gideon Levy, gerçekleri söylemesinin karşılığında şimdi Tel Aviv’de bir koruma ile dolaşıyor. 

Gazze ve Batı Şeria’yı ziyaret ettim. Çoluk çocuğuyla, genci yaşlısıyla hastane yatağındaki yaralıları başında, mezarlıktaki ölüleri başında ağlaşan Filistinli aileler gördüm. Bunlar hayatı önemsemeyen insanlar değildi. Bizler gibiydiler-Kanadalılar, Yahudiler, herhangi birimiz gibi: Hayata, aileye, işe, eğitime, yiyeceklere, barışa, eğlenceye önem veriyorlardı. Ve aynı zamanda nefret de edebiliyorlar, kalplerinde intikam duygusu da barındırabiliyorlardı, aynı bizim gibi.

Tarihi ve günümüze ait, ileriye ve geriye dönük detaylar üzerinde tartışmak da mümkündür. Önceleri genç bir Siyonist daha sonra ise “Jews for a Just Peace” (Adil Barış isteyen Yahudiler) üyesi olarak benim de sıkça yapmış olduğum gibi.

Eğer insanlar doğruları bilirlerse gerçeğe de açık olacaklardır diye düşünüyordum. Bu da çok safça bir düşünceydi. Bu noktada esas etken duygulardı. Manevi öğretmen Eckhart Tolle’nin işaret etmiş olduğu gibi Ortadoğu’daki karşılıklı acı son derece güçlüdür, “toplumun önemli bir bölümü kendini suç ve cezanın sonsuz döngüsü içinde hareket etmeye zorlanmış bir halde bulmaktadır.”

Peygamber Yeremya’nın sözleriyle: “İnsanlar liderleri tarafından aldatılır, sonra bu duruma sebep oldukları için şaşırıp kalırlar.” Adalet ve aklın sesine kulak asılmaz. Netanyahu’nun kendine göre Harper ve Obamanın ise kendilerine göre sebepleri vardır.

 Peki, biz, sıradan insanlar ne yapacağız? Kalplerimizi dinleyebilmemiz için dua ediyorum. Kalbim bana, “bir daha asla” ifadesinin bir aşirete yönelik özel bir slogan olmadığını, atalarımın Auschwitz’de öldürülmüş olmasının Filistinlileri evlerinden çıkarmak için bir meşruiyet sağlamadığını çünkü adalet, gerçek, barış gibi değerlerin bir aşiretin imtiyazında olmadığını söylüyor. İsrail’in prensipte tartışılmaz “kendini savunma hakkı” argümanı kitlesel katliamı onaylanabilir yapmaz.

Birkaç gün önce, Siyonist olduğum günlerden dostum, şimdi bir İsrail üniversitesinden emekli bir profesör olan en sevdiğim arkadaşlarımdan birisiyle görüştüm. Her gün TV ekranlarında gördüğümüz vahşet haricinde her şey hakkında konuştuk. İkimiz de ortaya çıkabilecek kin duygusundan korkmuştuk.

Fakat arkadaşıma şunları söylemek isterim; şu eski, güzel Yahudilerin kurtuluşu rüyasının ne hale geldiğine bakıp birlikte üzülemez miyiz? Masumların ölümü için beraber yas tutamaz mıyız? Bu günlerde üzgünüm. En azından beraber kederlenemez miyiz? 

Gabor Maté, 22 Temmuz 2014


Tamer Güner, 25.07.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çeviri



Orijnal Metin:

Beautiful dream of Israel has become a nightmare

By: Gabor Maté Published on Tue Jul 22 2014

As a Jewish youngster growing up in Budapest, an infant survivor of the Nazi genocide, I was for years haunted by a question resounding in my brain with such force that sometimes my head would spin: “How was it possible? How could the world have let such horrors happen?”

It was a naïve question, that of a child. I know better now: such is reality. Whether in Vietnam or Rwanda or Syria, humanity stands by either complicitly or unconsciously or helplessly, as it always does. In Gaza today we find ways of justifying the bombing of hospitals, the annihilation of families at dinner, the killing of pre-adolescents playing soccer on a beach.

In Israel-Palestine the powerful party has succeeded in painting itself as the victim, while the ones being killed and maimed become the perpetrators. “They don’t care about life,” Israeli Prime Minister Benjamin Netanyahu says, abetted by the Obamas and Harpers of this world, “we do.” Netanyahu, you who with surgical precision slaughter innocents, the young and the old, you who have cruelly blockaded Gaza for years, starving it of necessities, you who deprive Palestinians of more and more of their land, their water, their crops, their trees — you care about life?

There is no understanding Gaza out of context — Hamas rockets or unjustifiable terrorist attacks on civilians — and that context is the longest ongoing ethnic cleansing operation in the recent and present centuries, the ongoing attempt to destroy Palestinian nationhood.

The Palestinians use tunnels? So did my heroes, the poorly armed fighters of the Warsaw Ghetto. Unlike Israel, Palestinians lack Apache helicopters, guided drones, jet fighters with bombs, laser-guided artillery. Out of impotent defiance, they fire inept rockets, causing terror for innocent Israelis but rarely physical harm. With such a gross imbalance of power, there is no equivalence of culpability.

Israel wants peace? Perhaps, but as the veteran Israeli journalist Gideon Levy has pointed out, it does not want a just peace. Occupation and creeping annexation, an inhumane blockade, the destruction of olive groves, the arbitrary imprisonment of thousands, torture, daily humiliation of civilians, house demolitions: these are not policies compatible with any desire for a just peace. In Tel Aviv Gideon Levy now moves around with a bodyguard, the price of speaking the truth.

I have visited Gaza and the West Bank. I saw multi-generational Palestinian families weeping in hospitals around the bedsides of their wounded, at the graves of their dead. These are not people who do not care about life. They are like us — Canadians, Jews, like anyone: they celebrate life, family, work, education, food, peace, joy. And they are capable of hatred, they can harbour vengeance in the hearts, just like we can.

One could debate details, historical and current, back and forth. Since my days as a young Zionist and, later, as a member of Jews for a Just Peace, I have often done so. I used to believe that if people knew the facts, they would open to the truth. That, too, was naïve. This issue is far too charged with emotion. As the spiritual teacher Eckhart Tolle has pointed out, the accumulated mutual pain in the Middle East is so acute, “a significant part of the population finds itself forced to act it out in an endless cycle of perpetration and retribution.”

“People’s leaders have been misleaders, so they that are led have been confused,” in the words of the prophet Jeremiah. The voices of justice and sanity are not heeded. Netanyahu has his reasons. Harper and Obama have theirs.

And what shall we do, we ordinary people? I pray we can listen to our hearts. My heart tells me that “never again” is not a tribal slogan, that the murder of my grandparents in Auschwitz does not justify the ongoing dispossession of Palestinians, that justice, truth, peace are not tribal prerogatives. That Israel’s “right to defend itself,” unarguable in principle, does not validate mass killing.

A few days ago I met with one of my dearest friends, a comrade from Zionist days and now professor emeritus at an Israeli university. We spoke of everything but the daily savagery depicted on our TV screens. We both feared the rancour that would arise.

But, I want to say to my friend, can we not be sad together at what that beautiful old dream of Jewish redemption has come to? Can we not grieve the death of innocents? I am sad these days. Can we not at least mourn together?

Gabor Maté, M.D., is a Vancouver-based author and speaker.



Seçkin Deniz Twitter Akışı