11 Temmuz 2014 Cuma

SA767/ KY12-TG31: Halifelikten Kim Korkar?

İslam, Türkiye ve Erdoğan düşmanı, FETÖ direktörü, CIA ajanı Graham E. Fuller'den:

“Müslüman politikacılar gelecek uzun dönemde bir çeşit İslami ideal etkisinde kalmaya devam edecektir. Bu etkileşim, altı çizilen radikal tavırların aksine Türkiye ve Tunus tarafından ve hatta yavaş bir öğrenme eğrisi çizen Mısır’ın Müslüman Kardeşleri tarafından ortaya koyulan ılımlı ve kısmen başarılı İslami politikalar şeklinde gerçekleşecektir.” 


Graham E. Fuller

Irak ve Suriye İslam Devleti’nin (IŞİD) son haftalarda Kuzeybatı Irak ve Güneydoğu Suriye ekseninde bir devlet kurma yönündeki şaşırtıcı başarısı, cihat savaşçıları ve Orta Doğu’da kendi bölge kontrolünü sağlama anlamında radikal ideolojileri için stratejik bir dönüm noktasını temsil etmektedir. Politik anlamda geçici bir fenomen olmanın ötesinde olan IŞİD’in “halifelik” deklarasyonu yeni bir ideolojik cephe oluşturmuştur.

Batı’ya karşı bir “halife” tehdidi, George W.Bush’un gelecek on yılda kendi “cihadı” için başlatacağı savaşları meşrulaştıran, hastalıklı Küresel Teröre karşı Savaş retoriğinin merkezinde yer alıyordu. Fakat bu tür bir tehdit bizim için ne kadar korkutucu olmalıdır?

Halifelik makamının tarihi, Peygamber Muhammed’in öldüğü 632 senesine dayanır;  genç ve deneyimsiz Müslüman devletinin kendisini oluşturan bu genç topluluğa siyasi ve manevi anlamda rehberlik edecek yeni bir lidere-yeni bir peygambere değil- ihtiyacı vardır. (Halife, Arapçada basit olarak “varis” anlamına gelir.) Bu makam, o zamanlardan beri Müslüman dünyasında seküler gücü kazanmış veya bu güce bariz bir şekilde el koymuş politik liderleri meşrulaştırmak için özellikle ruhani bir unvan olarak devam ettirilmektedir. 

Batılılar için de eğer yanlış olmazsa paralel anlamda Papalık kullanışlı bir kavramdır. Papa,  seküler gücü Avrupa’da düzenli olarak kullanmış ve sıklıkla suiistimal etmiştir. Ferdi anlamda bayağı veya bozulmuş Papalar bulunmuş olmakla birlikte bu makam genelde Batı Hıristiyanlığı’nın birlik sembolü olarak saygı görmüştür. Yine aynı şekilde Müslüman dünyası için Halife, her zaman hayali kurulan Müslümanların birliği ve kutsal kanunlar ve sosyal adaletle yönetilme idealinin bir temsilcisi olmuştur. Kültürel anlamda İslami bir yapı içerisinde iyi bir şekilde yönetilme arzusu, çoğu Müslüman için uzak bir ideal olarak hala varlığını sürdürmektedir.

700 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri üzerinde 1923 senesinde modern Türk devletini kuran Türkiye’nin yeni devrimci lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün yüzlerce yıldan beri İstanbul’da bulunan Halifelik makamını kaldırması tüm dünya Müslümanlarını şoka soktu. Bu durum, İtalyan başbakanının bir sabah kalkarak köhnemiş ve ihtilaflı bir kurum olduğu iddiasıyla Papalık makamını kaldırma kararı almasına benzemektedir.

Böyle bir durumda dünya çapında Katolikler nasıl bir tepki vermelidir? Papalığı kaldırmak İtalya’nın yetkisi dâhilinde olmadığı gibi halifeliği kaldırmak da Türkiye’nin yetkisi dâhilinde değildi. Çoğu Müslüman hala bu makamın gücünü ve sembolizmini düşünerek nostaljik duygular hissetmektedir.

Günümüzde halifelik olmadığına göre küresel anlamda İslam ve ümmet-dünya çapında Müslüman toplumu- adına kim konuşmaktadır? Müslümanların, makamın nerede, nasıl, kim tarafından, hangi yöntemle, hangi güç ve hangi uluslar arası şartlarla yeniden canlandırılacağı noktasında fikir birliğine sahip olmayışlarına bakmayın. 

Bazı Hıristiyanların hala birleşik bir Hıristiyanlık idealinin hasretini çektikleri gibi Halifelik kavramı da hala İslam tarihinin zaferlerini ve birleşme özlemini hatırlatmaktadır. Ve hali hazırda Katoliklerin Papası varken günümüzde Müslümanlar İslam-hatta Sünni İslam- ve dünya Müslümanlarının menfaatleri adına gerçek bir otorite ile konuşabilecek belirli bir merkezi dini figürden yoksundur.

Papalıkta olduğu gibi Halifelikte de bu makamın başında bulunan kişinin ferdi anlamda iyi veya kötü olmasına bağlı olarak Halife iyi veya kötü olabilir. Aslında tarih boyunca her iki makam da dâhiyane siyaset sahibi, entelektüel veya ahlaklı liderler gördüğü kadar çok kötülerine de şahit olmuştur. Bugün çevremizde saygı duyulan din adamları bulunsa da çoğu Müslüman, dünya Müslümanlarının günümüzdeki İslami bakış açılarındaki zafiyet ve eksikliğin yegâne sebebi olarak tek bir otoritenin var olmayışını görüyorlar.

Batı’nın sürekli Müslüman ülkeleri işgal ettiği, liderlerini devirdiği ve onların ekonomik ve enerji kaynaklarını 20.yy boyunca sömürdüğü bir bölgede, Müslümanların zafiyetten ve liderlikten yoksun olmaktan kaynaklanan kaygıları devam edecektir. Bu yüzden,” Halifelik” kavramının hatırlatılması, makamın yeniden canlandırılması yönünde canlı bir alakaya sahip olmayanların bile çoğunun tarihi hassasiyetlerini uyandırmaktadır. Kavram, İslami değerlerle, şuurlu ve amaca binaen yönetilen bir devlete işaret etse de bu noktada da ihtilaflar bulunmaktadır.

Afganistan ve Irak’ın ABD ateş gücüyle harap edildiği, yıkıcı ve başarısız savaşların gerçekleştiği ve Suriye’de Batılıların gözleri önünde yabancıların yoğun bir şekilde müdahil olduğu iç savaşın sürdüğü bir dönemde, Müslüman dünya tarafından dile getirilen radikal düşünce ve duygular yükselişe geçmektedir. Radikal cihatçı düşünce ve beyanların, yeniden birleşik bir İslam devletine çağrı yapması şaşırtıcı değildir.

Bunun yanında bu radikallerin dehşet verici şiddet içeren görüntüleri dünya Müslümanlarının çoğunu şok etmektedir. Son on yıllık sürede yaşanan yıkımın sonrasında ortaya çıkan bu şiddetli reaksiyon aslında tamamen şaşırtıcı değildir. Bu noktada IŞİD’in halifeliğin gerçek yüzünü temsili, İspanya’daki Katolik Engizisyonundan veya yerli halkı öldüren sömürgeci İspanyol Amerika’nın, Papalığın gerçek yüzünü temsil etmesinden daha fazla değildir. Her iki durumda kınanmalıdır. 

Devlet anlamında IŞİD fenomeni uzun süre devam edecek gözükmemektedir. Fakat IŞİD’in sembolik halifelik ilanı, İslami idealden ne kadar uzaklaşıldığını gösteren bir işaret olarak yankısını sürdürecektir. Çoğu Müslüman acımasız, tahammülsüz ve ilkel bir yapılanma olduğu gerekçesiyle IŞİD’in “Halifeliğini” ret edecektir. Radikal dönemlerde radikal tepkiler ortaya çıkar.

“Türkiye ve Arap Baharı: Orta Doğu’da Liderlik” ismini taşıyan son kitabımda belirttiğim gibi, Müslüman politikacılar gelecek uzun dönemde bir çeşit İslami ideal etkisinde kalmaya devam edecektir. Bu etkileşim, altı çizilen radikal tavırların aksine Türkiye ve Tunus tarafından ve hatta yavaş bir öğrenme eğrisi çizen Mısır’ın Müslüman Kardeşleri tarafından ortaya koyulan ılımlı ve kısmen başarılı İslami politikalar şeklinde gerçekleşecektir. Ayrıca İran’ın gelişen yarı demokratik İslami kurumlarını da göz ardı edemeyiz. 

Müslümanların daha fazla politik, ekonomik, kültürel ve dini uyum anlamında sömürgeci mirasa ve sınırlarına karşı üstün gelme arayışları devam edecektir. En azından Halifelikten sahip olması beklenen ideal budur.

Graham E. Fuller(*), 07.07.2014



Tamer Güner, 11.07.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çeviri



Makalenin orijinali:


(*) Graham E. Fuller, Amerikan Rand düşünce kuruluşunun daimi politik danışmanı, ABD Merkezi Haberlama Teşkilatı'nın (CIA) eski Milli Haberlama Konseyi (İngilizce:National Intelligence Council) başkan yardımcısı, yazar, ABD'li devlet görevlisi.

Harvard Üniversitesi'nden Rusya ve Orta Doğu çalışmaları ile BA ve MA dereceleri aldı. 20 yıllık dışişleri görevlerinin 17 senesini Almanya, Türkiye, Lübnan, Suudi Arabistan, Kuzey Yemen, Afganistan, Hong Kong gibi ülkelerde hizmet ederek geçirdi. 1982 yılında yakın doğu ve güney Asya'dan sorumlu CIA'nın Milli Haberalma görevine atandı. 1986 yılında ulusal seviyede stratejik tahminler umumi sorumlusu olarak CIA Milli Haberalma Konseyi başkan yardımcılığına getirildi.

1988 yılında doğrudan devlet ile çalışmalarını sonlandıran Fuller, Rand Şirketine esas olarak Orta Doğu, Orta Asya, Güney ve Güneydoğu Asya ve Sovyetler Birliği etnik problemleri ile ilgili çalışmalar yapmak göreviyle katıldı. Rusça, Türkçe, Arapça ve Çince bilmektedir. Ayrıca Yabancı Dil Nasıl Öğrenilir isimli popüler kitabın yazarıdır. Bazı iddialara göre, Kurtlar Vadisi Pusu adlı dizideki Aron Feller karakteri Graham Fuller'i temsil etmektedir.

Fuller, Fethullah Gülen'e ABD'de oturma izni verilmesi için tavsiye mektubu yazmıştır.



Seçkin Deniz Twitter Akışı