16 Nisan 2014 Çarşamba

SA636/AŞ44: Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Anlamsız Tartışmalar

“Tartışmalar son sözü kimin söyleyeceğinden değil, son söze yön verecek olan ilk sözün kim tarafından söyleneceğinden kaynaklanıyor."



12 Eylül 2010’daki referandumla yapılan anayasa değişikliği Cumhurbaşkanı seçimini kaotik bir unsur olmaktan çıkarmıştı. Yani; artık son sözü halk söyleyecekti; Cumhurbaşkanı her türlü gizli-açık pazarlığın yapıldığı, anlaşmaların sağlandığı bir organizma olmaktan çıkarılacaktı. Kimse bu tür pazarlıklar sonucunda seçilen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e dendiği gibi ‘Nankör’ diyemeyecekti. Şimdi tartışılan ne? Cumhurbaşkanı kim olacak?

Yapılan tartışmaların saçmalığına baktığımda, zihinlerin 2010 referandumundan önceki alışkanlıklarla çalıştığını görüyorum. Eski Türkiye yok artık; bunu herkesin iyice, akıllı nedenlerle anlaması gerekiyor. Halktan hiç kimse küçük, dar çıkar gruplarının ürettiği ve yönettiği bir Devlet Başkanı istemiyor; halk kendi seçme yetkisini kliklere devretmek niyetinde değil.

Tartışmalar saçma dedim. Çünkü; Değiştirilen Anayasa’nın
101. Maddesi kimin Cumhurbaşkanı olacağını tereddütlere yer vermeyecek bir şekilde belirlemiş.

"Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından, halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesi yirmi milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkündür. Ayrıca, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında yüzde onu geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir. Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer."

Cumhurbaşkanı’nın nasıl seçileceği de 102. Maddesi’nde gayet açık; (Değişik: 31.5.2007-5678/5md )

"Cumhurbaşkanı seçimi, Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde; makamın herhangi bir sebeple boşalması halinde ise boşalmayı takip eden altmış gün içinde tamamlanır. Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci oylama yapılır. Bu oylamaya, ilk oylamada en çok oy almış bulunan iki aday katılır ve geçerli oyların çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin ölümü veya seçilme yeterliğini kaybetmesi halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır. İkinci oylamaya tek adayın kalması halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır. Aday, geçerli oyların çoğunluğunu aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder. Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usûl ve esaslar kanunla düzenlenir."

19.1.2012 tarih ve 6271 No’lu Cumhurbaşkanı Seçme Kanunu da net;

O halde tartışmalar son sözü kimin söyleyeceğinden değil, son söze yön verecek olan ilk sözün kim tarafından söyleneceğinden kaynaklanıyor. Eski Türkiye’nin karın ağrıları da bu alanda şov yapmaya çalışıyorlar.

2007’den beri Başbakan Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapmamaya çalışan gruplar, klikler değişik mahfillerde farklı senaryolar üretiyorlar. İçeride ve dışarıda organize bir şekilde çalışan bu  sûikastçiler için toplam iyilik halk için koşulsuz vazgeçilmez olan toplam iyiliğe tabandan tavana kadar zıt. 31 Mayıs 2013’te somut bir şekilde başlayan ve Türkiye’yi 30 Mart 2014’teki seçimlere kadar kan gölüne çeviren, paranoyak saldırıların kurbanı haline getiren Erdoğan karşıtı kalkışmaların tek hedefi Erdoğansız bir Türkiye. Sırf bu sebeple de olsa kişisel nitelikleriyle 30 Mart’taki seçimde %45,5 oy alan Erdoğan Cumhurbaşkanlığının en doğal adayıdır. Başka seçenekler, başka düzlemlerin tartışmasıdır.

Erdoğan, 16 Nisan'da milletvekilleriyle yaptığı istişare toplantısı sonrasında, "Köşk'e çıkarsam halkın cumhurbaşkanı olurum, tam yetki kullanırım." diyor. Bu Erdoğan'ın neler yapacağının da göstergesi, Çankaya'da pasif kalmayacağına herkes emin.

Kimin Başbakan olacağı meselesi de artık Ak Parti’nin kendi iç meselesidir. Açıkçası bu husustaki tartışmaların Cumhurbaşkanlığı seçiminde gündeme gelmesinin ard niyetli bir zihnin ürünü olduğunu düşünüyorum. 

Cumhurbaşkanı sistemin tepesinde olan ve yetkileriyle her yeri kuşatan bir kurumsal yapıdır. Bugün sistemi kilitleyen Anayasa mahkemesi kararlarını tartışıyorsak, Anayasa mahkemesi üyelerini atayanın da Cumhurbaşkanı olduğunu unutmamızdan kaynaklanan bir zaaf içerisinde olduğumuzdandır. 

Başbakan olarak ne yaparsanız yapın sistem Cumhurbaşkanı’nın kuşatması altındadır. Ve ilk kez tarihteki en güçlü cumhurbaşkanı seçilecek; bu cumhurbaşkanı da Erdoğan’dan başkası olamaz. Zira aksi halde Erdoğan, karşıtlarının istediği gibi, en azından bir dönemlik sistem dışına çıkacak. 3. Dönem koşulu değişse bile bunu Erdoğan’ın içine sindirmesi mümkün değil; Erdoğan bunu kabul etmez ve dinlenmeye çekilir. Sonrasında Ak Parti diye bir yapı kalır mı, bilmem.

Erdoğan, sistematik sorunlar ve çatışmaları suhuletle çözmek adına Cumhurbaşkanlığı makamını 2007'de Gül’e memnuniyetle takdim etti. Ancak bugün Erdoğan olaya kişisel olarak bakamaz artık; Cumhurbaşkanlığına aday olur ve seçilir. 

Ak Parti genel başkanının kim olacağı hususu başka bir husustur, başka bir kalemin mürekkebidir, harfidir.


12. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bugün Letonya Cumhurbaşkanı Andris Berzins ile Çankaya Köşkü'nde düzenlendiği ortak basın toplantısında kendisini ön plana çıkaran ve kendisini önemseyen bir açıklama yaptı:

"Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili takvim zaten açıklandı. Daha önce de söylediğim gibi 'Sayın Başbakan ile biz konuşacağız' dedim. Bunu yapmadık, ama yakında konuşacağız tabii ki. Ama bu şahıslarımızla, ikimizle ilgili bir konu. Şüphesiz ki başka adaylar da söz konusu olacaktır ve neticede Türk halkı karar verecektir. Zaman zaman 'biz ikimiz konuşacağız' deyince buradan farklı farklı şeyler duyuyorum, eleştiriler de duyuyorum. Şüphesiz ki başka adaylar hep olacaktır ve neticede seçimlerde halk karar verecektir. Hiç kimse şimdiden 'Bu benim cebimde' de dememektedir. Bunun bilinmesini istiyorum. Diğer konularda, bakalım... Bunlar çok konuşulacak. Söyledim daha önce, nihayette benim ne düşündüğüm de muhakkak ki önemli olacak dedim."

Abdullah Gül, son bir yıllık kaotik süreçte denge gözeten davranışlarından ve açıklamalarından daha çok hükümete muhalif aktiviteleriyle dikkat çekti. Bir yerel mahkemenin Twitter'a erişimin engellenmesini de içeren kararını DNS değiştirerek aştı. Sonrasında Anayasa mahkemesi'nin  yetkisini ve görev tanımını aşan bir siyasî mülahaza ile Twitter'a erişim yasağını kaldırmasını "Gurur duydum; kararı alan heyet üyelerinin ikisini ben atadım" diyerek sahiplenmesi  ve hükümetle karşıt bir konum alması rahatsızlık verdi. Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanlığı'nda yapılan casusluk faaliyetinin operatif sonuçlarının yayınlandığı Youtube hakkındaki yasağı da aynı şekilde aştı ve kendi adına açılan hesapta video yayınladı.

Erdoğan-Gül çatışması için çokça gayret sarf edenler, Gül'ün doğrudan Erdoğan karşıtı uygulamalarından ve açıklamalarından cesaret buluyorlar. Bu eğer bir strateji gereği değilse, gelecek adına kaygı verici. Ve bu kaygı Abdullah Gül'e Türkiye'nin geleceğinde aktif bir siyasî aktör olma vaadinde de bulunmuyor.

Gül’ün kendisini aşacak taleplerle gündemi meşgul etmesi, kendisine ve kendisini bu makamlara taşıyan akla saygısızlık olur, diye düşünüyorum. Ki; Abdullah Gül, tarihin kendisine biçtiği rolü öyle ya da böyle yerine getirmiştir. Bu millete, Ak Parti’ye ve Erdoğan’a müteşekkir olmalıdır. Aksi halde işi çok zor. Her şeye sıfırdan başlaması gerekecek.



Arif Şahin, 16.04.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 44





Seçkin Deniz Twitter Akışı