2 Eylül 2013 Pazartesi

SA386/KY1-CÇ46: Yazmak, Sorumlu Olmaktır

 Yazı, yazanı kıyamete kadar bağlar.”


Ekranda kâğıt bana ben kâğıda bakıyorum. Baktığım şey Word belgesi sizin anlayacağınız. Bu hep olur bana. Daktiloda yazarken de aynıydı. Büyük bir iştahla kâğıdı daktiloya yerleştirir, öylece kalırdım.

Boş kâğıt bana ben kâğıda bakardım. Sanki yazı orada fakat üstü örtülüydü. Şimdi de öyle. O örtüyü nasıl sıyırıp atacağımı bulmaya çalışır gibiyim. Yok; Michelangelo (Mikelanjo) vari bir duruş değil bu. Ya da ona özenerek yazmış değilim bu tümceleri.

Hani Mikelanjo bir heykel yaparken, yaptığı heykelin mermerin içinde gizli olduğunu, kendisinin yaptığının sadece mermeri yontarak gizli olanı ortaya çıkarmak olduğunu söylermiş. Hayır, benim halim öyle değil.

Öyle mi yoksa? Bu hal eylemlerinin irâdî olmadığını göstermez mi kişinin? İrâdî olmayandan kişi nasıl sorumlu olur? Heykeli yapımını bilemem, ama yazmak sorumlu olmaktır. Hani “söz ağızdan çıkıncaya kadar sen sahipsin söze, ağızdan çıkınca söz senin sahibindir” denir ya, yazı da böyledir.

Mikelanjo’nun tavrı sorumluluk almayı gerektirmez. Eğer o söylenileni kabul edersek, heykelin bir şeye benzemezliği de görkemli oluşu da aynıdır. Çünkü mermerde gizli olanın ortaya çıkarılmasından öte bir anlamı yoktur.

Yapıtın sahibinin buradaki payı yontarken gösterdiği dikkat veya dikkatsizlik olup çıkar. Tıpkı bir arkeoloğun nesneleri yer altından çıkarırken sergilediği dikkat gibi. Sıradan bir küp çıktı diye kimse kızmaz bir arkeoloğa. Belki çıkarırken dikkatsiz olup kırmasına sitem edilir. Edilebilir. Sorumluluğu ancak o kadardır. Çıkartılan nesnenin niye öyle olduğu onu bağlamaz.

Oysa yazı bağlar. Ölümüne kadar değil, ölümünden sonra da bağlar. Yazı, yazanı kıyamete kadar bağlar. Dolayısıyla irâdî olmalıdır yazılan. İrâdesi güçlü olmalıdır yazanın.

Peki ya duygular? İşin içinde duygu olursa iradeye halel gelmez mi? Gelmez. Nihayetinde  insan duygularla hemhâldır. Hatta diyebiliriz ki hiç bir yazı duygudan ari değildir. Olmamalıdır da.

Duygunun itkisiyle yazarız elbet. Duygu göz ardı edilemez. Duygu başlangıçtan sonuna kadar vardır. Ve o duygu iradenin buyruğu altındadır. Buyruğu altında olmak zorundadır. Öyle olmadığı zaman yazmaya heveslenen ve bu hevesi yazıya döken kişi sorumluluktan kaçmaya çalışıyor demektir. Bu kişi sorumluluktan kaçmaya çalışmak yerine yazmaktan kaçınmalıdır.

“Bunlar bana yazdırıldı” demek yerine yazmaya hiç kalkışmamalıdır. Ve yazdırıldığını söylediği şeyleri de güçlü bir ateşte yakmalıdır. Kimseye duyurmadan. Kimseye göstermeden. Belki böylesi sözlerin altında başka hinlikler vardır. Bunu bilemeyiz. Ama kesinlikle bildiğimiz şey eğer bir insan yazdıklarının kendisine yazdırıldığını söylüyorsa o kişi sorumluluktan kaçıyor demektir.

Ben bir kalemden başka bir şey değilsem, yazılanlardan nasıl sorumlu tutulurum? Burada Vahyi karıştırmamalıyız. Çünkü vahiy yazmak değil okumaya çağrıdır. Okumaya çağrının muhatapları insanın sorumluluğu vardır vahyin okunmasında resul sorumlu değildir.

Vahyin muhatabı ya okur ya kaçınır. Okumaya çağıranın bir sorumluluğu yoktur okumazlıkta. Bu yüzden “kendini niçin üzüyorsun sen sadece bir uyarıcısın” mealinde buyrukla yanıtlanmıştır tavrı resulün. Yazı öyle değil. Yazı okuyucuyu bağlamaz. Yazanı bağlar.


Cemal Çalık, 02.09.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark





Seçkin Deniz Twitter Akışı