2 Kasım 2015 Pazartesi

SA1986/YB34: Anlam Gezintileri/ Sınanmış Renkler 33

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

“Kim bilir hangi insanın bozduğu anlamı kulağımız sağırlaşarak dinliyoruz.”

Doğa’nın sâkin ve sessiz olduğunu söyleyenlere gülümsüyorum… Hafifçe esen kuzey rüzgarlarının sesini duyuyorum ben. Bazen Yıldız, bazen Etezyen, bazen Poyraz, bazen de Karayel… hepsinin de ayrı sesleri var… Dibindeki milyarlarca sese dayanamayıp yüzeye doğru dalgalanan suyun sesini de duyuyorum. Doğadaki ağaçlardan yapılmış gemimin çıkardığı seslere karışan insan sesine de âşinayım, güneye doğru yürüyen içimdeki sese de. Hiçbir şey sessiz ve sakin değil.

Yol’dan yazıyorum size dostlar, yolculuğumdan. Koylarda yaptığımız sohbetlerin yüzyüze olmak gibi bir sıkıntısı var. Yüzyüze olmak, beklenti demek; yüzüne bakmazsan karşındakinin, merak eder, sorar; yüzüne bakarsan her bakışında kendine göre anlamlar bulur, sorar. Sorularla dolu bir sessizlikten ya da sukûnetten bahsedebilir misiniz? Beklenti varsa, ki bu bilgi beklentisi de olsa, sessizlik olabilir mi? Hayatın anlamını merak eden insan nasıl sessiz ve sâkin olabilir ki?


Anlam gezintilerine çıkmak için, anlamlarla ilgili bilgileri olmalı insanların. Hayat nedir, anlamı nedir? Hangi din, hangi felsefe anlamları doğrudan hayatın anlamlarına bağlıyor, bilmek şart. Hayatın bir tek anlamı mı var ya da birden çok anlamı mı?

Birden çok anlamı olan hayat için birden çok şey yapmak gerek. Anlamları çeşitlendirdiğiniz anda, anlamların size ne anlattığını merak etmek zorundasınız, sizden öncekiler ne anlam vermiş hayata, verdikleri anlam hayatın gerçek anlamını anlamalarına yardım etmiş mi? Ya da verilmiş anlamların içinde kendi hayatının anlamlarını bulamayanlar ne yapmalı?

Yine de bir sessizlik var denizde, bir sükûnet, çünkü anlamların sıkıcı, sıkıştırıcı sorularının başka seslerden size ulaşmaları mümkün değil. Ama ya zihninizin içindeki sesler? Geçmişte zihninize sokuşturulmuş hazır anlamların sahipleri, ölmüş olsalar da siz yaşadığınız sürece size fısıldarlar.

Yiyecekleriniz, içecekleriniz, kıyafetleriniz, ilişkileriniz, uyumanız, düşünmeniz, konuşmanız sizden öncekilerin size aktardıklarından ibarettir. Ve siz bu seslerden nereye giderseniz gidin kurtulamazsınız. O seslerin anlattığı anlamların içinden yer, içer, giyinir, uyur, düşünür, konuşur ve ilişki üretirsiniz.

Sessizlik, ah; keşke olabilse…

Yalnızlıktan şikayet edersiniz; yalnız olmayan varmış gibi… yalnızlık Allah’a mahsustur derler ya, ama oysa hepimiz tek başına yaratılmış yalnız varlıklarız ve bu yalnızlığımızda olgunlaşır ya da vahşileşiriz. İşte anlam gezintilerinin önemi bizi bu iki sonuçtan birisine ulaştırdığında ortaya çıkar.

Anlamlardan bu yüzden emin olmalıyız, anlamların doğruluğundan. Belki de Allah’ın bizler için ürettiği bir tek anlam vardır bu hususta. Anlam’ın doğruluğuna güven duymamız için bize peygamberler ve kitaplar gönderen Allah, bizi hangi anlam için yarattı, hangi anlam için yaşatıyor ve hangi anlam için öldürüp diriltecek ve sonra yargılayacak?

Allah bizleri kendisine ibadet etmemiz için yarattı. Bu bu kadar yalın ve açık, ama neden bizi doyurmuyor bu anlam? Nasıl ibadet edeceğimizi bilmediğimiz için mi? Allah’ı zikretmek bizi huzurlu kılacak tek şey ise, zikrin anlamı nedir? Ya da zikrettiğimiz halde huzur gerçekten kendi anlamı ile bizi huzurlu kılıyor mu?

Allah, nasıl ibadet edeceğimizi de anlatmış. İnsanların anlamların doğruluğuna karşı yürüttükleri savaş, insan yaratıldığından bu yana sürüyor. Anlamı verilmiş her şeyi kendi anlam zeminine taşıyor. Nefs dediğimiz güç, her şeyi insanın verdiği anlama zorluyor ve sonra, kaçışlardan bir yol olarak karışık anlam haritamızla zikre doğru çaresiz kalıyoruz. O zikir bize huzur verir mi? Allah’ın yapın dediklerinden kaçmak, yapmayın dediklerine koşmak için verdiğimiz diyet nedir huzursuzluktan başka?

Hayatın anlamı, yaşadığımız her şeye dair anlam türlerinin her birinin gerçek anlamları ile hayatımızda yer aldığında ortaya çıkabileceğini düşünmemiz gereken somut bir şey olmalı. Yalan söylüyorsak, haksızlık yapıyorsak, doğru sözün ve hakkın bizden alacağı anlam vardır hayatımızda; hangi cesaretle anlamını tersyüz ettiğimiz şeyin kendisine ait anlamından gelebilecek olan huzuru istiyoruz ki? 

Her bir parçası kendi anlamından koparılmış bir halde bir araya getirilmiş bir geminin gemi olabilmesi mümkün mü? Dümen, ‘dümen’in gerçek anlamından koparılarak gemiye monte edilmişse onun bir ‘çapa’dan ayırdedilebilmesi için hangi anlam bizi zorlayacak? Her bir parçası gerçek anlamını kaybetmiş olan bir gemi nasıl denize indirilecek ve nasıl yol alacak?

İşte hepimizin en büyük sorunu bu. İnsanların bozduğu anlamların gerçek anlamlarını bularak ayrıştırmadan kişiliğini çocukken yaptığımız insanlar, birbirleriyle bu yüzden itişip duruyorlar, birbirlerinden bu yüzden çok şey bekliyorlar. Ama hepsi aynı anda aynı anlam gezintilerinden aynı sonuçları çıkarmadıkları için, herkes kendi anlamı imiş gibi yüklendiği anlamlar adına direniyor, dayatıyor ve belki de kavga ediyor. Anlamsız bir savaş bu bir açıdan… savaşlar gibi anlamsız.

Her zaman bir şansımız var. Allah biz yaşadığımız sürece diğer bütün anlamlardan kaçıp kendi anlamlarına, daha doğrusu gerçek anlamlara ulaşabilmemiz için bize fırsat veriyor.. Peki Allah’ın anlamı ne?

İşte kafamızın içindeki seslerin uğultuya dönüştüğü an, Allah’ın anlamını sorgulamaya başladığımız andır. Bir sürü dinî ve felsefî öğretinin anlattığı birbirinden karışık, birbirini yalanlayan Allah tanımı ve anlamı arasından sıyrılıp çıkabilecek miyiz? Hangi Allah’ı zikrettiğimizde huzur bulacağız?

Oysa bir tane Allah var, eşi ve benzeri olmayan, her şeyi yaratan, yöneten ve gözeten, her şeyi bilen, gören, duyan, her şeye güç yetiren, doğmamış, doğurmamış ve doğurulmamış, başka ortağı olmayan bir tek Allah var. Kaç insan bu Allah tanımını kabullenerek, o tanımın içindeki Allah’ın anlamını hissederek zikredebiliyor? Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist, Hindu, Ateist ve diğer tüm dinlerden kaç insan ne tür bir anlam kavgasında boğulduğunun farkında?

Allah bize bir hayat verdi ve o hayatı bizden alacak; sonunda da o hayatı nasıl geçirdiğimizi bize soracak.

Bu deniz bu sessizlik işte size anlattığım sesleri de içeriyorken nasıl sessiz ve sâkin olabilir dostlarım?

Ezanlar duyuyorum o seslerin içinden, çağırıyorlar, ‘Kurtuluşa gelin’ diyorlar, “Namaza gelin”, diyorlar ve “Allah’ın en büyük olduğunu” söylüyorlar, “Allah’tan başka ilah olmadığını” ilan ediyorlar, “En son elçinin de Allah’ın elçisi olduğunu” duyuruyorlar… Anlam gezintilerini her an bitirecek çağrılar alıyoruz ezanlardan; duyuyor ve anlıyor muyuz? Sanmıyorum…. Kimbilir hangi insanın bozduğu anlamı kulağımız sağırlaşarak dinliyoruz.

Balıkların, kuzey rüzgarlarının sesine karışan, yelkenlerin hışırtılarını müziğe dönüştüren seslerini de duyamıyoruz. Oysa onlar da Allah’ı zikrediyorlar; anlam gezintileri yapmalarına gerek yok, huzursuz olmalarına da.

Evet, dostlarım, şimdilik bu kadar..Kur’an okuyun, anlam gezintilerine çıkmadan evvel elinizde sağlam bir anahtar olsun.  

Yalnızlığımızda olgunlaşır ya da vahşileşiriz, lütfen unutmayın...

Hoş ve hoşnut kalınız.

Selam ve sevgiyle.


<<Önceki                        Sonraki>>


Yaşlı Bilge, 02.11.2015, 18:15Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 33



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.



Seçkin Deniz Twitter Akışı