9 Ekim 2020 Cuma

SA8895/KY1-CÇ740: Gereksinim

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İster hiç haberleri olmasın, ister hiç ama hiç ilgilerini çekmesin her ikisinin de ve fakat madem “bozan şeyler” denmiştir, bu söylediklerimiz, bu açıklamalar, bu çıkarsamalar gereklidir."

Farelerden tiksiniyordu yaşlı kadın. Farelerden daha çok tiksindiği ise hiç kuşkusuz kertenkelelerdi. Niyesini sorsalar bilmezdi. Böyle bir soruyu -Niçin bunlardan tiksiniyorsun? Türünden bir soru- sorana tuhaf tuhaf bakardı ve bu bakış hiçbir dikkatli gözün gözünden kaçmazdı elbet.

Yaşlı kadının sorunun soruluş biçimine mi, içeriğine mi hayret kesildiğini anlamak, bu konuda herhangi bir çıkarımda bulunmak elbette güçtür, burada imkânsızlığa yakın bir güçlükten söz ediyoruz elbette. Elbette yine de hemen belirtilmelidir ki farelerle bir alıp veremediği yoktu Yaşlı Kadının, kertenkelelerle de. Öyle ise niye tiksiniyordu? Bu bilgi bir dedikodunun eseri miydi? Yaşlı Kadına atılmış bir iftira mıydı? Gerçekten tiksiniyor idiyse çevresinde bolca mı vardı bu iki yaratıktan? Yok! Çevresinde bu iki yaratıktan bolca olmadığı biliniyor. Neredeyse fareyi de kertenkeleyi de sadece -evet sadece denebilir- ansiklopedi benzeri bir kitabın herhangi bir sayfasında yahut bir filmin bir sahnesinde belki görmüştür. Belki! Böylesi bile zayıf bir olasılık! Ve fakat görmediği, çok iyi değil, hiç bilmediği bu iki yaratıktan ölesiye niye tiksinmektedir Yaşlı Kadın? Tiksinme gereksinimini karşılamak için mi? En iyi açıklama bu gibi gözüküyor. Daha isabetli bir yargı için, daha kapsamlı bir gözlem ve akabinde çözümleme gerektiği gün gibi ortada. Ancak bütün bunlar Yaşlı Kadının şuncacık bile umurunda olmadığı da bilinen bir gerçek. Yani boşa kürek çekmenin ötesinde bir anlamı olmayacak. Hem “Lanet olasıca fareler! Kahrolasıca kertenkeleler!” ünlenişinin tiksintiyle söylendiğini nereden biliyoruz? Bir anlık bir öfke ile yahut bitimsiz bir öfke ile söylenmediğine ilişkin ne gibi veriler var elimizde? Bu sorular kuşkusuz önemli sorular ve yanıtı hakkediyorlar. Yine de bir kenarda durması şimdilik daha anlamlı oluyor.

Ve fakat Yaşlı Kadın “Lanet olasıca fareler!” yahut “Kahrolasıca Kertenkeleler!” demese.. hem de durup dururken.. ortalıkta lanet okuduğu canlılardan bir teki görülmemişken söylenmemiş olsa, kimse Yaşlı Kadının farelerden ya da kertenkelelerden veya her ikisinden birden tiksindiğini bilmez, böylece de kimse bu tiksintinin nedenini -varsa birden çok nedeni- nedenlerini merak edip peşine düşmezdi. Ve fakat işte olmuyor. Yaşlı Kadın ulu orta tiksindiğini belirtip, istendik olmayan merakların doğmasına vesile oluyor. Bir şeyler umarak ya da bir şeyler ummanın ötesindeki duygularla tiksintinin peşine düşülüyor. Düşen düştüğüyle kalıyor. Bir mazeret dahi ileri süremiyor. Böylece sorunlar yumağı ortalık yerde durup, birilerinin -istemediği halde- ayağına dolanıyor. Dolaşıklığı mı seviyor Yaşlı Kadın? Birilerinin bir yanıt için, bir yargı için kıvranıp durmasından haz mı alıyor? Umursamazlığıyla iyice çileden çıkartıp dil çıkarmanın ince hesaplarını mı yapıyor? Bilinmiyor. Bilinmezlikler ardında ne hinlikler için pusuda durduğunu bir Tanrı bilir bir de Yaşlı Kadın.

Lanet olasıca fareler! 

İşte yine dedi. Hiç acımadan, hiç etrafta kimse var mı? Diye durup düşünmeden, var olanların varlığına kulak asmadan olanca gücüyle, duymayan kimse kalmasın diye sesinin en yüksek perdesiyle, bana, sana, ona, bize, size, onlara inat gücünün en yükseğiyle, gücünün en sonuyla, yettiğince haykırdı. Kimse duymadı. Duyanlardan kimi duymazdan geldi. Sesi oldukça cılız çıkmıştı çünkü. Kendisi de şaşırmıştı yaşlı kadının. Neler oluyor? Diyerek göz gezdirdi çevresine. Sesinin cılızlığına şaşkınlığını üzerinden atamadan, “Bizim ihtiyar -kocası olacak, kocasından on yıldan fazladır, bizim ihtiyar diye söz eder- zamansız ölmeyecekti ki siz görecektiniz!” Bu sözü, bu meydan okumayı iki eli böğründe yapmış olsaydı inandırıcılığı daha bir fazla olurdu. Şimdi, şuan, hali hazırda dudak bükenlerin varlığını seziyor, sezmenin ötesinde görüyoruz. Pozitivist mantığın ezdiği sezgi karşısında güçlü kuşku duyguların arz-ı endam ettiğini görmemek için düpedüz kör olmak gerek. Körlüğü de fiziğe bağladıklarından bir anlamı olur mu bu yargının? Sükut en iyisi. Burada sükutu seçmeli ki Yaşlı Kadın da sükutu seçmişti. Oysa yaşlı kadının bizim ihtiyar dediği yaşlı adamın sızlanmalarının da bir anlamı olurdu Yaşlı Kadın iki elini böğründe tutarak yapsaydı o meydan okumayı. Unutkanlık eseri mi? Bile isteye mi yapılmıştır? Belki bunun yanıtına Yaşlı Kadın bile sahip değildir.

Yaşlı Adam – Yaşlı Kadının bizim ihtiyar dediği- her beş dakikada bir hızla ayağa kalkıyor sonra da kalktığı koltuğa göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir sürede yeniden aynı hızla oturuyordu. Böylesi bir alışkanlık edinmişti ölmeden birkaç ay evvel. Herhangi bir açıklamada bulunma gereği duymamıştı Yaşlı Kadının “Yeni bir oyun mu buldun?” karşı çıkışına yönelik. Yaşlı Adam duymamıştı bu karşı çıkışı. Yaşlı Kadın üstelememişti. Hemencecik kabullenmişti oyun dediği bu alışkanlığı. Yaşlı Adam üç ay her gün koltuğa oturtulur oturtulmaz -tanımadığı genç bir kadın yatağından kaldırıp oturma odası denilen bu odaya getiriyor, tekli koltuğa oturtuyordu- başlıyordu kalkıp oturmaya. Kalkıp oturuyor, oturup kalkıyordu. Sonra öldüğü gün dördüncü kalkıştan sonra beşinci oturuşta kalkamadı. Oturduğu gibi kaldı. İki eli koltuğun dirsekliklerinde -kolluk mu diyordu yabancı kadın? Diyorsa bile yanlış biliyordu, kimse doğrusunu öğretme gereği duymamış yahut duyanlar olup öğretmeye kalkmışsa da kadın öğrenmezlikte inat etmiş olabilirdi- öyle durdu. Gözleri perdeleri yarı örtülü pencereye dikili. Gözleri açık. Ağzı hafif aralık. Dili biraz biraz dudaklarından sarkmış gibi. Yahut diliyle kuruyan dudaklarını yalamadan sonra içeriye almayı unutmuş yahut dilini içeri almaya fırsat bulamamış gibi bir görünüşü vardı. Bütün bu görünüşlere aldırmamıştı Yaşlı Kadın. Şöyle bir göz ucuyla bakmıştı yaşlı adama. Oturma ile kalkma arasındaki vaktin uzunluğunu anlamaya yönelik bir bakıştı bu. Yaşlı Kadın Yaşlı Adamın zamanı dikkate almayışına şaşırmıştı. Bildi bileli O’nun ihtiyarı zaman konusunda oldukça hassastı. Dakikliğiyle övünürdü. Ya şimdi bu olan ne? Yeni alışkanlığıyla birlikte -oturup kalkma- zaman konusundaki titizliği rafa mı kalkmıştı? Yaşlılık belki unutmuştur, diye geçirdi içinden “Zaman geçiyor.. atlamış olacaksın biraz daha oturursan!” dedi. Sessizlik karşılamıştı Yaşlı Kadını. Yaşlı Kadın başını kaldırıp bakmadan biraz öfkeli bir tonla “İkaz ettiğimi, hatırlattığımı unutup çıkışıyorsun sonra.. ilgisiz diye suçluyorsun!” diye sürdürdü konuşmasını. Yaşlı Adam oralı olmamıştı. Aynı tepkisizliği sürdürüyordu. Gözleri iri iri açıktı. Göz kapakları devinmeyi unutmuştu. “Yirmi olmadı” dedi Yaşlı Kadın, “On altı da bıraktın!” yaşlı adam omuz bile silkmemişti. “Belki on yedi de olabilir.. atlamış olabilirim, bir ara perdeyi düzeltmek için hamle ettiğimde yapmış olabilirsin.. ama kesinlikle yirmi değil!” Yaşlı Adam yine öylece oturuyordu. Duymuyor muydu? Duymazdan mı geliyordu? Bir inat uğruna böyle duracak mıydı? “En azından yirmi kez yapmalısın! Kendin söylemiştin!” demekle yetindi Yaşlı Kadın. Daha fazla üstelemedi. Omuzlarını silkti. Ve ilk kez o zaman “Kahrolasıca Fareler!” dedi peşinden de “Kahrolasıca Kertenkeleler!” 

Yaşlı Kadın Yaşlı Adamın tepkisizliğine bula bula bu tiksinti, iğrenme ifadelerini mi bulmuştu. Böyle mi olmuştu? Böyle olmuş olsa bile bütün bunların bir anlamı olur muydu Yaşlı Kadının tiksinti gereksinimi bağlamında? Bir yanıt mı gerekiyor? Salt soru yetmez mi? Ussal buluşlar reytingi sıralamasında üst sıralarda bir yer edinme uğraşısından çok mu anlamlı olur bir yanıt verilirse? Yaşlı Adamın meşeden yapılmış hünkâr tipli koltuğa oturup kalkışında bir düzensizlik elbet söz konusuydu. Ve elbet Yaşlı Kadının uyarısı bu bağlamda yerindeydi. Yerindelik bu yerinde oluşun eline hiçbir yerindelik su dökemez. Burada işin ahengini bozan “Kahrolasıca Fareler!” ya da “Lanet olasıca Kertenkeleler!” ünlenişidir. İlle de ahengi, insicamı bozan şeyler aramaya kalkışılırsa. Kuşkusuz “bozan şeyler” söylemi dile geldiğinde bir teolog dikkati, bir teolog rikkati, bir teolog ciddiyeti, bir teolog sabrı, bir teolog müktesebatı, bir teolog yaklaşımı göz ardı edilmemelidir. Bundan ister Yaşlı Adamın ister Yaşlı Kadının hiçbir beklentisi olmasın. İster hiç haberleri olmasın, ister hiç ama hiç ilgilerini çekmesin her ikisinin de ve fakat madem “bozan şeyler” denmiştir, bu söylediklerimiz, bu açıklamalar, bu çıkarsamalar gereklidir.


Cemal Çalık, 09.10.2020,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü

Facebook 



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı